Tercihlerin; hayatın

TERCİHİN 5 ÖZELLİĞİ

1-Her tercih bir vazgeçiştir

2-Önemliler içinden öncelikleri seçebilmektir

3-Tereddüt, hayat törpüsüdür

4-Tercih yapabilmek nispeten kolaydır da

5-Vazgeçişleri yönetmek zordur

Doğumda başlar tercihlerimiz. İçine doğduğumuz hayatı, ebeveyni veya fizyolojiyi biz seçemesek de zihnin yönetimi ele alması, tercih sürecini devreye alır.

Doğuşta boş çerçeveyiz ve tercihler, elimizdeki kader fırçası olur. Nitekim hayat, tercihler toplamı değil midir?

Bugünkü tercihlerimiz, yarınki kaderimizdir. İşin paradoksu, her tercihin aynı anda bir vazgeçiş olmasıdır.

Alice, Harikalar Diyarı’ndadır, bir kavşağa gelir.. Hangisinden gidecektir. Sorar; “hangi yönden gitmeliyim?”

Cevap, olağanüstüdür; “nereye gideceğini bilmiyorsan hangi yönden gittiğin fark etmeyecektir.”

Benim hayat tecrübem şunu öğretmiştir ki tercih; maliyettir. Hem de yüksek maliyet.

Neticede tercih; hasılası sermayesinden fazla olduğu sürece doğru yönelmelerdir. Yol ayırımına geldiğinde yapacağın tercih, aslında oraya gelmeden yapılmıştır bile.

Yolunu seçtikten sonra geriye bakma ki yaptığın tercihi kavrayabil ve tercihine sadık ol.

En büyük maliyet, tercih yapamamaktan gelir ve bir tereddütten ibaret olur hayat.

         SEN TERCİHLERİNE SADIK KALIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Yumurtlayanı kesmek

HIRSA DAİR 5 GERÇEK

1-Keskin sirke küpüne zarar verir

2-İhtirasın vicdanını aşmasın

3-Solucana hırs içir, kendini fil sansın

4-Hırs; düşeceği tuzak ile yakın durur

5-Muhterisin risk kavramı yoktur

Yüksek risk, yüksek kazançtır da kaldıramayacağından fazla risk üstlenen her şeyi kaybedecektir. İhtiras, hırsın beden bulmuş hali, muhteris ise o bedenin sahibinin adıdır.

Aza tamah, çok zarar verir. Bu kadim söze delil olarak altın yumurtlayan tavuğu kesmek verilir. Her gün 1 altına razı olmayan muhteris, onu keser ve içinden artık tek altın dahi çıkmayacaktır bundan sonrasında…

Kariyerine solucan olarak başlayan bedene hırsı şırınga et ve neticeyi seyret; fil olma arzusu depreşir de olamaz.

Gözü danede olan kuşun, ayağının tuzaktan kurtulmayışı buna delalet eder.

Fırsatı sunar da riski yönetilemez hale gelmeye muktedir olur hırs. İhtiras sahipleri, aklı kendilerine rehber eder de vicdanı ayak bağı olarak görür. Bir süre sonra akıl da hırs sahibini terk eder.

Nice hezimet öyküsü, zafer diye yola çıkıp ihtiras denizini geçemeyenlerce üretilmiştir.

Kariyer basamaklarında hırs atıyla yol almak isteyenlere bakın; onlar mutsuz, mobbingci ve dostsuz olarak göreceksiniz.

RİSKLERİ YÖNETEMEMEN HIRSTAN OLABİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Sürekli kanat çırp ve yükselmeye çalış

ZİRVENİN 5 ÖZELLİĞİ

1-Hayatı anlamlandırır

2-Varılması zordur

3-Kalınması daha zordur

4-Her zirve ardında varılası yenisi var

5-Zirve sonrası iniş başlar, unutma

Tırmanırken dal kırma ki inişte tutunabilesin.

Bir nesneye, binaya, yükseltiye; el ve ayaklarla tutunarak yükselmek… Gerekirse tırnaklarını da kullanıp dik yere, yamaca, duvara çıkmaktır tırmanmak.

Sürekli kanat çırp ve tırmanmaya çalış… Uçamasan bile yerden bir iki metre yükseğe tırmanırsın. Bu da sana hayati 2 avantaj sağlar;

1-uçamasan dahi kedilerin şerrinden uzak durursun,

2-yükselenler safında yer alırsın.

Sarmaşık, tırmanma virtüözüdür. Aşk da sarmaşık sözcüğünden gelir. Bir sarmaşık, sarıldığı şey ölünce o da ölür. Aşk, sarıldığın yar üzerinden ruhsal tırmanmadır aslında… Y

üksel ki yerin bu yer değildir der şair; tırmanma ise yüksekler ikliminin habitatı olma gayretidir.

Zirveye çıkmaya zeval denir. Zeval, inişe başlamanın ifadesidir ve güneşin en tepeye vardığı öğle zamanını tanımlar. Tuhaf olan, zirveye tırmananın, mutlaka inişe geçeceği gerçeğidir. Güneş gibi…

    HAYATINDA GÖZ DİKTİĞİN BİR ZİRVE VAR MI?

DEVAMINI OKU

Öğüt verme, öğüt ol

ÖĞÜT VERİRKEN DİKKAT

1-İstenmeden öğüt verme

2-Sıkça öğüt verme

3-Senin tutmadığın öğüdü verme

4-Hayatın, davranışın öğüt olsun

5-Nasihatin kötülük barındırmasın

Şeytan da öğüt verir, unutma.

Öğüt isteyene Mevlana’nın cevabı; öğüt verme sen öğüt ol.

İstenmeden verilen öğüt, faydasızdır. Öğüt vermek yerine öyle yaşa ki halin, hayatın öğüt olsun. Bilgeler; fazlaca öğüt vermekten kaçınırlardı. Zaten hayatları öğüt olurdu.

Bozdoğan Zeybeğinden sevdiğim mısralar; ‘İmanım dağlar Bozdoğan’ın söğüdü / Çok verdiler tutamadım öğüdü…’

Biri, İbn Haldun’a sordu: –Çocuklarımızı nasıl terbiye edelim? İbn Haldun Dedi ki: –Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Zira zaten size benzeyeceklerdir… Kendinizi terbiye edin yeter…

Çocuk, aldığı öğütle değil gördüğü hayat ile terbiye olur. Şair Nedim’e şimdi kulak verelim; ‘

Sözü az söyle, ağır söyle Nedim’a ki sühan / Zer gibi sayılı, gevher gibi sencide gerek.’

Anlamı; !Sözü az ve ağır söyle ki Nedim, altın gibi sayılı, inci gibi değerli olsun.’

Verdiğin öğüdü sen tutmamışsın, yaptığın nasihatte samimi değilsin, nasıl tutulur ki nasıl buna uyulur ki…

Oysa altın değerinde olan öğüt, senin bizzat öğüt gibi yaşamandır.

        ALTIN GİBİ ÖĞÜDÜ REDDEDEBİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Yarınını sahiplen

SAHİPLENMENİN 5 GETİRİSİ

1-Sahiplendiğini korursun

2-Sahiplenmek aidiyettir

3-Güç duygusudur

4-Sanatını, kültürünü sürdürürsün

5-Değerler toplumu haline gelirsin

Sahiplenmek, ülkenin yarınını inşa eder.

Sahiplenmek; bir şeye sahip çıkmak. Korumak, arka çıkmak, gözetmektir.

Sahiplenmek aidiyettir. Toplumsal değerlerin olmazsa olmazlarındandır.

Birliktelik hamurunun mayasıdır. Sahiplenmeyen kişi, toplum bencilleşir, ötekileştirir, vurdumduymazlaşır, görür ama görmezden gelir. İşitir ama katı bir sağırlığı vardır.

Farkındalığını kaybeder. Gözünün önünde yağmalar olur; bakar, geçer. Fakirleşir; cebindeki parayı saymayı unutur.

Onu var edenler ölür; anlayamaz bile. Sahiplenmek; güç duygusudur. İnsanın kendini en kurak toprakta bile serada görmesidir.

Sahiplendiğini büyütürsün. Gençlerini sahiplenirsin yarınını inşa edersin. Girişimcileri sahiplenirsin ülkene kulvar atlatırsın.

Çerçöpe meyleder çöplükleri sahiplenirsin; çöpler içinde kaybolmaya yol alırsın.

Zeki ve yetenekli insanlarını sahiplenirsin, ufukların efendisi olursun.

Sanatını, kültürünü sahiplenirsin toplumuna çimento olursun.

Mitlerine hikayene sahip çık.

Bir toplum; ancak değerlerine sahip çıkarak onu var eder.

      SEN BU HAYATTA NEYİ SAHİPLENİYORSUN?

DEVAMINI OKU

Genç yaşların 8 kararı

GENÇ OLMANIN FIRSATLARI

1-Genç bilebilseydi, yaşlı yapabilseydi

2-Zihin dinçtir, merak tazedir

3-Evren şaşıracak şeylerle doludur

4-Çok şeyi yapabilme seçeneği vardır

5-Beceri kazanmanın altın yıllarıdır

Hayatın en dinamik yaşları gençlik yaşlarıdır. Bu yaşlarda yapılan birikimler ve alınan kararlar ömrün harcama basamaklarında yanınızda yer alır. Zira size bir yaşam kültürü olarak geri döner. İşte alınacak en etkili 8 karar;


1-Söyleyecek sözün olması için; kelime biriktir. Okumak, türkü dinlemek, şiir ezberi, en etkili kelime biriktiricisidir. Farkında olmadan kelime zengini olur, iyi konuşursunuz.

2-Yeni ufuklara açılmak için; hareket halinde ve sahada olmayı şiar edin. Bu, yürürken dahi öğrenmenizi sağlar.

3-Yatırım yapmayı öğren, birikimlerini yönetmeyi kavra. 

4-Büyük adımlar, küçük alışkanlıklarla şekillenir. Değer üreten alışkanlıkların olsun. Değersizleri hayatından çıkar.

5-Merakına sahip çık, onu elinden almak isteyenle savaş.

6-Senden daha akıllı, zeki ve erdemli insanlarla sohbet et.

7-Diploma gerekli olsa da yetersizdir. Becerilerin olsun.

8-En çok görüşeceğin 5 kişi, senin nasıl bir insan olacağını şekillendirecektir. Bu dost çevresini kurarken özen göster.

 8 KARARI SENİN YERİNE BAŞKASI VEREBİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Hayatın öte yakası

SANATIN 5 MUCİZESİ

1-Bireyi, toplumu mutlu eder

2-Birbirimize yakınlaştırır

3-Bizi düşündürür, dengeler

4-Ben’i Öteki ile hemhal kılar

5-Beynimizi, yeteneğimizi keşfettirir

Dünya mükemmel olmadığı için sanat vardır.

Hayat; canlı, sağ olma durumudur. Yaşandığında variyet gösterir. Yaşamı canlı tutan ise anlam kazanmasıdır.

Anlamı ancak yaratıcı güçleri besleyerek yakalayabiliriz.

Giderek toplumun üzerine çöken sevgisizlik, çürüme, yozlaşma, yalandan uzaklaşmak; yaratıcı gücü ortadan kaldırmamak için elzemdir. Y

eni ufuklara açılmak, yaşam kirliliğinden arınmadan geçiyor. İşte bu nedenle sanat ve eğitim ile toplumun üretici güçlerinin neferi olma zorunluluğu vardır.

Sanatı dışlarsan, eğitim kabul etmez öğretimle yetinirsen, hayatın öte yakasına varamazsın.

Hayat, perdenin arkasında  / Hayatın öte yakasında
Şu gaflet yükü insana bak / Kendinden varlık cakasında

Yaşadığımız hayatın beri yakasında kaos var, sorun var, salgın var, hayatın bin bir türlü gailesi var.

Ancak hayata öte yakadan bakamıyorsak, üzerimize çöken sevgisizlik, çürüme, yozlaşma, yalandan uzaklaşamayız.

Toplumu iri ve diri tutan temel dinamiklerin başında eğitim ve sanat gelir.

        HAYATINDA SANATA YER VERİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Saygı ruhu yüceltir

SAYGININ 5 HİKMETİ

1-Saygı gören, saygı gösterir

2-Sevgi, saygısız yaşayamaz

3-Saygı satın alınamaz, kazanılır

4-Saygı düzenin anahtarıdır

5-Kendine saygı, disiplindir

Saygı kayığına binmeden sevgi denizi geçilmez.

Saygı; Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiramdır.

Saygının var olduğu bir zincir, değer üretme azmi taşır. Taşı taşın üzerine koyma enerjisi vardır.

Saygı görmek istiyorsan, saygı görmek istediklerine sen saygı göstermelisin.

Saygı hayatın basit bileşenlerinde gösterir kendini… İleri toplum sosyolojisini gösterir.

Bir başkasının hakkını ezmeyecek mimari yapılanma, kendine yeterlilik, ben’i değil biz’i önceleyen.. mütevazı, doğa ile dost…

İleri uygarlık bu değilse nedir? Sevgi ile birlikte anılır genelde…

Soru şudur, saygı mı sevgi mi önce gelir? Benim cevabım; önce saygıdır. Zira sevgi, saygı ile korunur, çerçevelenir, sürdürülebilir hale gelir.

Sevgi bağı, saygı olmadan fazlaca dayanamaz. Saygı, sevgiyi besleyen, koruyan, geliştirendir.

Saygı kayığına binmeden sevgi denizi geçilmez.

Saygı satın alınmaz, kazanılır. Saygı ruhu yücelten en önemli unsurdur.

         SAYGI GÖRMEMİŞ BİRİ, SAYGILI OLUR MU?

DEVAMINI OKU

‘Ben senin yerinde olsam…’

HEMHAL OLMANIN 5 ŞARTI

1-Kendini karşındakinin yerine koy

2-Duygularını hisset

3-Anladığını ona ifade et

4-Karşındakini yoğun yaşa

5-Ruhuna göç et, onunla bütünleş

“Hamdım, yandım, piştim” diyebilmen için..

Bu sözle başlayan cümle kadar boş, gereksiz, yaygın ve kullanışsız ifade var mıdır acaba?

Kadim kültürde “hemhal” kelimesi kullanılırdı. Günümüz dilinde “empati”… Hemhal, yani karşındakinin haliyle bütünleşme, onun haline bürünme.

O üşüyorsa senin de titremen, onun içinde volkanlar kaynıyorsa senin de kıpır kıpır olman anlamında…

Hamdım, yandım, piştim’ Pişene dek hemhal olamazsın. Pişmek ancak tüm değer yargılarından arınıp; karşındakine göç etmek ile mümkündür.

Ötekini anlar, daha da önemlisi yaşarsın. 3 kuraldan söz edilir;

1– bir insanın kendisini karşısındakinin yerine koyarak, olaylara onun bakış açısıyla bakma gayreti,

2-karşısındakinin duygu ve düşüncelerini doğru anlama ve hissetme,

3– Karşısındaki kişiyi anladığını o kişiye ifade etme… Ben bu üçlemeyi eksik bulurum. “hemhal” kelimesine doğru kayarak;

4-karşısındakini yaşama” boyutunu eklerim. Ancak bu durumda empati, işlevini icra edecek ve bütünleşme sayesinde sorun her ne ise kendiliğinden çözülecektir.

Birinin yerinde olmak budur.

         HEMHAL OLABİLDİĞİN KAÇ DOSTUN VAR?

DEVAMINI OKU

Taş yoksa kemer yok

DAYANIŞMANIN 5 GETİRİSİ

1-Taşlar birbirine dayanışırsa kemer olur

2-Kemer sağlamsa yük taşıyabilir

3-Kemeri ayakta tutan; kaynaşmadır

4-Kilit taşı, kemeri yönetendir

5-Her bir taş; kemerin kendisidir

Kemer; İki ucu birbirine bağlayan… Bele doladığımız bağ… Bir şeyleri tutsun diye kullanırız. Kemer olmasa, yükseğe taşınmış çok şey yere düşerdi. Kemer, yük taşıyandır.
Ekonomik olarak kemer sıkmak zorunda olan bir ulusa önerilecek olan; külfeti toplumun tüm kesimlerine eşit dağıtacak politikalar üretmesidir.

IMF’nin kemer sıkması; insansız ekonomi yaklaşımı taşır ve bireylerin ölümüyle fazlaca ilgili değildir. “Kendi ekmeğini yiyip oturmak, altın kemer bağlayıp bir kişinin karşısında ayakta durmaktan iyidir.“  Gülistan eserinde  Şeyh Sadi Şirazi

Marco Polo, tek tek her taşıyla bir köprüyü anlatıyor. ‘Peki köprüyü taşıyan taş hangisi?‘ diye sorar Kubilay Han. ‘Köprüyü taşıyan; şu taş ya da bu taş değil, taşların oluşturduğu kemerin kavsi‘ der Marco.

Kubilay Han sessiz kalır bir süre, düşünür. Sonra ekler: ‘Neden taşları anlatıp duruyorsun bana? Beni ilgilendiren tek şey; o da kemer…’ Marco cevap verir: ‘Taşlar yoksa kemer de yoktur.‘

            SENİN KEMERİNİN KİLİT TAŞI HANGİSİ?

DEVAMINI OKU