Çokluk yeterli midir?

NİCELİK DOLUDİZGİN FAKAT NİTELİK YAYA

1-Ortalık çokluktan geçilmiyor.

2-Niceliği övelim fakat,

3-Niteliği de bilelim.

4-Okullar milyonlarca diploma üretiyor.

5-Ancak beceri ve bilim üretenimiz ne kadar?

Gereklidir ama yeterli değildir.

Eğer bir kavramın hacmini büyütürken içini boşaltırsan ne olur?

Olacağı şudur; sayısını abartır, şişirir, değersizleştirirsin.

Buna niteliksiz büyüme, şişme diyoruz.

Misal enflasyon böyle bir şeydir.

Fiyatlar şişmiştir ama cebindeki para yetersizleşmiştir.

Eğitimden örnek; günümüz Mühendislik fakültelerindeki profesörün itibarı, 1970’lerdeki endüstri meslek lisesi öğretmeninin itibarından  düşüktür.

Bugün iktisadi ve idari bilimler fakültelerinde görev yapan öğretim üyesi sayısı, ülkedeki liselerde görevli öğretmen sayısından hayli fazladır.

İlahiyat fakültelerindeki öğretim üyesi sayısı, 1970’ler imam hatip liselerindeki öğretmenlerden fazla…

Sayılar doludizgin artmış ancak kalite yaya kalmıştır.

Zira verilen eğitimin kalitesinin ölçüm değerleri, nicelik rakamlarından ayrı düşmüştür.

Okullarımızı diploma fabrikasına dönüştürdük ama beceri kazandırma geride kaldı.

Bize düşen; niceliği değil niteliği arttırmaktır.

LİYAKATİ ARAYIP SORANIMIZ KALDI MI?

DEVAMINI OKU

Merakıma dokunma

AR’aştırıyoruz ama neden GE’liştiremiyoruz?

Farklı olandan KORKU

Bize benzemeyenden NEFRET

Rakiple düello yerine PUSU

Akıl yerine KURNAZLIK

Sabır yerine TELÂŞ

Merak yerine BİAT

Bilgi yerine KANAAT

Özgün yerine TAKLİT

Ödül yerine CEZA

Oysa icat çıkaran gencimiz çok.

Ben çocuğum… 

Merak benim işim.

Her gün yüzlerce soru sorarım ebeveynime; ‘Bu NE?’ diye…

Bıktırırım bazen onları.

Dedim ya ben çocuğum; Merak benim var olma biçimim…

Biraz büyüyünce ana sorum; ‘NASIL?’ olur.

Bu sayede evren nasıl çalıştığını öğretir bana. 

Mühendislik sürecim başlar.

Genç olurum, merakım hala benimle ise bu defa sorularım değişir; ‘NEDEN?’ halini alır.

Bu süreçte evrenin mimarisi şekillenir zihnimde.

Ben gencim ve MERAK hala elimden alınmamışsa nihai soruya ulaşırım; ‘NEDEN OLMASIN?’

Tek isteğim vardır; merakımı elimden alma!

Ama sen ey eğitim sistemi; önce ana-babam merakımı zedeler; ‘sormayapmauslu dur.’

Sonra sen devreye girersin. 

Günde 400 soru soran ben; ilköğretim-lise eğitimi ardından üniversite kapısında tek soruya indirgenirim; ‘Sınavda ne çıkacak?’

Oysa bıraksan, merakımı elimden almazsan;

Lagari olurum, Fatih olurum, Vecihi olurum, Killigil olurum, Devrim olurum, Bandırma Feza Kulübü olurum, mucit olurum, BEN olurum.

  MERAK EDİYORUM; MERAKIMLA DERDİN NE?

DEVAMINI OKU

İnsan merakıyla sınanır

MERAK ET, KEŞFET…

1-Merakını kaybetme

2-Peşinden git

3-Daha neyi merak edeceğini gör

4-Kaybedersen biat ile cezalandırılırsın

5-Meraksızlık; zihne büyük zulümdür

Uygarlıklar meraklı insanların sayesinde oluşmuştur.

Merak; bir şeyi yapmak, bir şeyle uğraşmak, bir şeyi edinme isteği…

Keçiyi yardan uçuran bir tutam otun iştah açıcılığı.

Kediyi öldürenin otopsi neticesi.

Hazların abartısı, aşırı düşkünlük, istek

Resme merakı vardı ressam oldu, müziğe merakı vardı müzisyen oldu.

İnsan, merakıyla imtihan edilir. 

Neyi merak edersen, ona dönüşürsün.

Geleceğe doğru dilekçe

Gizli bir şeyi aşırı derecede öğrenme arzusu, bilimin sermayesi odur.

Gizliyi aşikâr eden meraklı insan sayesinde uygarlıklar oluşmuştur.

Kendini güç arenasında tartma merakı yüzünden savaşlar çıkmış, milyonları abat ettiği kadar berbat da etmiştir.

Merakı üreten nedir?

Neden merak ederiz?

Yeni ve karmaşık şeyler beyinde belirsizlik oluşturur, gerilim doğurur ve beyin, bunu sevmez.

Kendini rahat hissetmek için kapasitesini, belirsizliği ya da çelişkiyi çözmeye odaklar.

Mutfaktan gelen tıkırtının “kedidir kedi” savuşturması, aslında o sesin hangi tehdidi tanımladığına dair meraktan başka bir şey değildir.

Neticede; merak, insana bahşedilmiş en büyük ödüldür.          

MERAKININ PEŞİNDEN GİDENLERDEN MİSİN?

DEVAMINI OKU

Ey liyakat neredesin?

BEYNİNİ KULLAN, KORKMA; BİTMEZ…

1-Zor zamanlar; ne yaptığını bilen,

2-Güçlü beyinlerle aşılabilir ancak.

3-Krizlerden az hasarla çıkmak mı istiyorsun?

4-O halde liyakati ara, bul.

5-Daima kabiliyetlerle çalış.

İddiam odur ki beyin açığıcari açıktan daha önemlidir ve eğer liyakati bulup yüceltirsek daha mutlu bireyler haline gelebiliriz. 

Beyin göçünü önler, kabiliyeti bulup yüceltiriz. Ancak sorun şu ki liyakatten ziyade sadakati önceliyoruz.

Sadakat kötü bir şey değildir.

Ama sadakat sahipleri eğer liyakatli değilse, bugün sana sadık olan, yarın bir başkasına sadık olabilir.

Oysa liyakat sahibi, aynı zamanda işine sadık insanlardır.

Şu anda dünya ekonomileri Korona yüzünden zor durumda.

Yalnızca devletler değil, kurumlarşirketler zor zamanlardan geçiyor.

Biliyoruz ki zor süreçler ancak bilimle, liyakatle aşılabilecek.

Cahil sadıklar yerine liyakat sahiplerini arayıp bulmalı ve yönetimin tüm kademelerine onları taşımalıyız.

Aksi halde?

Olacağı şudur; cahil insanlar her şeyi bildiklerinden, öğretilemezler de…

İşletmen batar sen de kriz içinde daha derin kendi krizinin kurbanı olursun.

Şayet olağanüstü zamanlarda bilimi, bileni, liyakati arayıp bulmaz isen başın büyük belaya girer.

Benden söylemesi…   

KABİLİYETLİ KAÇ İNSANLA ÇALIŞIYORSUN?

DEVAMINI OKU

Bilim özgürlük ister

NEDEN ELLER AYA BİZ YAYA?

1-Bizim çocuklar 2 ile 2’yi toplayıp 4 ettiremez mi?

2-Okulları ezber tekrarı diploma fabrikası yaptık.

3-YÖK ile bilimi,

4-BİAT ile özgür düşünceyi yok ettik.

5-Orta akıl tuzağında debelenmemiz bundan.

Özgürce düşünemeyen zihin, yeni fikirler üretebilir mi?

Elbette üretemez. 

Biat ile ancak bağlandığı düşünceyi çoğaltabilir insan.

Oysa yenilik; daha önce düşünülmemiş alanlarda özgürce dolaşmakla oluşur.

Misal bizdeki YÖK; Amacı bilim üretmek yerine, kendisine emanet edilen gençleri, olay çıkarmadan biran önce üniversiteden mezun etmek ister.

Tabii ki bazı istisnalar hariç

Böylece YÖK öyle Endüstri 4.0.

Bu kadar cehalet ancak tahsille olur kabilinden  hocalarla bilim olmaz. 

Kendi zihnini çoğaltmak amacıyla yıllardır ders veren ancak araştırmayı teşvik etmeyen hocalar ile varacağınız yer; biat olacaktır.

Öyle de oluyor zaten.

Ayağına tarla çamuru değmeden okutan(!) diploma fabrikası gibi çalışıp bitki tanımaz ziraatçı, hesap bilmez nesil üretilmesi; bilime özgürlük alanı tanımayan YÖK’ün marifetidir(!)

Hal böyle olunca %50’nin ‘yarım’ ettiğini bilmeyen mezunlarla doluyor ortalık ve kendilerini sosyal medyada görünür kılmaktan da asla utanmıyorlar.

KOLTUK, MEVKİ, YAŞ; AKLA RÜTBE OLABİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Diyalog mu tebliğ mi?

2 MONOLOG 1 DİYALOG ETMEZ

1-Sen konuşurken seni dinlemiyor,

2-Sıra bana geldiğinde ne diyeceğimi düşünüyorsam;

3-Buna diyalog diyemeyiz.

4-Diyalog; dinlemekle başlar.

5-Monolog dinlemeden konuşmaktır.

Çoğumuz, diyalog yerine monoloğu tercih ediyoruz.

Diyalog etkileşimli (karşılıklı olan) iletişimin adıdır.

Sen konuşurken dinlemek ve söylediklerinden yola çıkarak benim senden duyduklarım hakkında konuşuyor olmaktır.

Diyalog; ancak bu etkileşimli iletişim ile  gerçekleşebilir.

Fakat genelde olan biten şudur; sen konuşurken seni dinlemek yerine, söz sırası bana geldiğinde sana ne söyleyeceğimi düşünmek….

Böyle olunca tek taraflı tebliğ (monolog) ile çift taraflı iletişim (diyalog) gerçekleşmiyor.

Zaten iletişimin doğal zorluk kademeleri ortadadır;

1-Düşündüğün 

2-Söylemek istediğin, 

3-Söylediğini sandığın, 

4-Söylediğin, 

5-Karşınızdakinin duymak istediği,

6-Duyduğu,

7-Anlamak istediği, 

8-Anladığını sandığı,

9-Anladığı…

Üstüne bir de monolog saplantısı gelince? Konuşmak (monolog) kolay; bildiğini seslendirirsin.

Dinlemek (diyalog) zor; yeni şeyler öğrenirsin.

 Tebliğ; sözü karşındakine dayatmak ise diyalog onu anlamaktan geçer.

  SAHİ, KONUŞTUKLARIMI DİNLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Sorumlulukla ödüllendir

EL BEBEK GÜL BEBEK

BÜYÜYÜNCE SOL BEBEK

1-Ayağına taş değmesine dahi izin vermiyor,

2-Adeta bir fanus içinde

3-Yetiştiriyoruz çocukları.

4-Bu yüzden açlık yokluk utanç gibi duygularla

5-Baş etmeyi öğrenemiyorlar.

Biz çocukları ailenin refahına ortak ediyoruz, hayatına değil.

Aman zorluk yaşamasın.’

Oysa insanı insan yapan; utanma, üzüntü, başarısızlık, kızgınlık, hayal kırıklığı gibi duygulardır.

Acar Baltaş; ‘utanma, suçluluk duygusu olmasa nasıl bir insan olacağını düşünebiliyor musunuz?’ diye sorar.

Çocukların olumsuz duygu yaşaması, zorlanması gerekir.

Küçüklükten beri bir işi yapmak onun işi olmalı.

Ödül almak için yapmamalı, o ailenin bir parçası olarak sorumluluklara katılmalı.

14’ünden itibaren yaz aylarında çalışmalılar ki paranın kıymetini anlasın, bir yetişkin dilini öğrensinler.

Sorumluluk alsın, kararlarının sonuçlarıyla karşılaşsınlar.

İnsan ilişkilerinde sınırın nereden geçtiğini görsünler.

Okula yetişme sorumlulukları dahi yok, servis bile kapıdan alıyor.

El bebek gül bebek yetiştirilen çocuklar, hayata atıldığında hazır olmadığı gerçekler karşısında soluveriyor.

Kendimize sormamız gereken şudur; acaba çocuğuma iyilik mi kötülük mü ediyorum?

ÇOCUĞUNUZ EN SON NE ZAMAN AÇ KALDI?

DEVAMINI OKU

Bilgi yoğun cehalet

ÇER ÇÖP BİLGİDEN UZAK DUR

1-Ortada bilgiden ziyade bilgisizlik varsa,

2-İnternet sayesinde;

3-Bilgisizliği örgütlersin.

4-Teknolojiyi cehaletin emrine verdiğinde;

5-Daha donanımlı ilkellikler elde edersin.

Nitelikli bilgi, asla ortalıkta değil.

Sıradan değersiz bilgi ise hemen her yerde bizimle.

 Misal Internet’te, birbirinin neredeyse kopyası fikirler, bilgiler, düşünceler, uçuşup duruyor.

Eğer daha önce o konuda siz de bir şeyler üretmişseniz, bunları da aynı yerlerde buluyorsunuz.

Peki işe yarıyor mu?

Pek sanmıyorum.

Neticede ortada çok fazla bilgi dolaşsa da “nitelikli bilgi” son derece az.

Bir başka sıkıntı, işe yarayacak bilgi arayışındaki süreçlerin tuzaklarla dolu olmasında yatıyor.

Kendiniz bile üretmiş olsanız, karışınıza çıkan bilginin referanssızlığı yüzünden kafanız karışabiliyor.

Eskilerin bir sözü vardır; “köyün girişinde uydurduğun yalana, köyün çıkışında seni de inandırırlar”.

Sizin “yeterince referansı olmayan” ham bilginiz, bir süre sonra, diğerleri tarafında da kullanılınca, siz de bu “ham bilgiyi”, eskisinden daha “nitelikli (!)” sanıyorsunuz.

Oysa başkasının kopyalaması bilginize nitelik kazandırmıyor sadece “daha yaygın” hâle getiriyor.

NİTELİKSİZ BİLGİ SENİN İŞİNE YARIYOR MU?

DEVAMINI OKU

Çok yerine verimli

SÜREÇLERİ SORGULAMALI

1-Değer yaratmayan her şeyi sorgula.

2-İş, iletişim, ilişki ve bilgi süreçlerini yenile.

3-Bu sayede ‘daha çok çalışma’ yerine;

4-Daha verimli çalışmaya geçersin.

5-Nicelik yetmez, nitelik gerek.

Türkiye nihayet dikkatini nicelikten niteliğe kaydırmaya başladı.

Şükür ki bugün ihracatın ciro hedefi yanı sıra katma değeri konuşabiliyoruz.

Turist sayısından, turist başına geliri arttırmayı düşünebiliyoruz.

Şimdi paralel adımın; istihdamda atılması gerekiyor. 

Nicelik odağından bakınca görebildiğimiz; işgücüne katılma, istihdamın cinsiyet ayrımı veya işsizin genç olup olmadığı…

Oysa nitelik odağı bize; işçi sayısı, çalışma saati kadar, işgücü verimini sorgulatıyor. 

Sorguluyoruz

Gördüğümüz; iç açıcı değil.

En azından şimdilik…

Kendimize sürekli 2023 yılı hedefleri koyuyoruz ama çalışan başına verim artışı henüz ajandamıza girmiş değil.

Misal Almanya. Verimlilikte en tepelerde…

Peki, bunu nasıl başarmışlar?

Eğitim diyenlere şunu hatırlatalım.

Sistem ve süreçler eğitimden daha önemli…

Zira siz değer yaratmayan iş süreçlerine sahipseniz, emeğin bu süreçteki verimi, eğitimi ne olursa olsun, sınırlı gelişecektir.

Türkiye, ‘çok’ yerine ‘verimli’ olmayı başarmalı.

SİZ, VERİMLİ BİRİ MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

Bilgisizlik tehlikesi

SİBER VAROŞ OLMAYIN

1-Gezegen; daha bilgililerin yönetimine giriyor.

2-Makineler bile giderek akıllanıyor.

3-Bilgiyi reddedenler uygarlığın taşrasına düşecek.

4-Bilgisizlerimiz;

5-Siber varoşların habitatı olacaklar

Bilgi, güçtür.

Bilgisizlik ise güçsüzlük…

İnsanların zenginlik derecesini anlamada hangi coğrafyada yaşadıkları önemli ancak bilginin etkisiyle bu önem yerini, bulunduğu ‘eğitim düzeyine’ bırakmaya başladı.

Bilgiye erişimin zenginlikle ilişkisi nedir?

Bill Gates’in bu soruma cevabı şuydu: ‘bir insanın zenginliğini anlamak için coğrafyasına bakardık.

Eğer bu kişi Somali’de ise fakir, Londra’da ise zengin idi.

Ama şimdi; eğitim düzeyine bakıyoruz.

Londra’daki kişi eğitimsizse aynı aile içinde, Somalili birinden fakir olabilir.’

Burada önemli nokta, bilgi uçurumunungelir uçurumunu derinleştirdiğidir.

Zengin ile yoksulun derinleşen refah farkı, bilgi ile ölçülebiliyor artık.

Zira bilgi; üretim faktörü olarak tanımlanıyor.

Üretemiyorsan SİBER VAROŞ olacak, uygarlığın taşrasına düşecek, dijital uçurumun kaybedeni haline geleceksin.

Eğitim sistemi bu yüzden daha hayati hale geldi ve ısrarla bu bilgisizliği çoğaltan yapıyı daha iyi hale getirmiyor; bilgiyi, bilgiliyi sistematik aşağılıyoruz.

BİLGİ FAKİRİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU