Yetkili ben sorumlu sen

KORKUTARAK YÖNETENİN

KUTUPLAŞTIRMA YÖNTEMİ

Eşdeş kadrolar ihdas et.

Yetkiyi birine, sorumluluğu diğerine ver.

Birbirine düşür.

Takım ruhu oluşmasın.

Huzursuzluk üret ki koltuğuna dokunulmasın.

Size tanıdık geldi mi?

Yerden göğe küp dizseler / Birbirine herk etseler

Alttakini bir çekseler / Seyreyle sen gümbürtüyü

Birine yetki ver, birine de sorumluluğu…Birbirine düşer ve sana da kurumdaki kaotik gümbürtüyü izlemek düşer.

İş yerinde yönetici profilleri bunu sık yapar. İşyerindeki huzuru ortadan kaldırmak için etki ajanları ihdas eder. Birine yetkiyi diğerine sorumluluğu verir ve bunlardan her biri diğerine rakip hatta düşman kılar.

Huzur yoktur ve huzursuzluk içinde herkesin daha fazla verimli olacağı sanılır. Zira iş arkadaşı, Demokles’in Kılıcı gibi ensesinde koltuğunu kapmak üzere beklerken, daha çok çalışacak, yerini korumak adına verimli olacaktır.

Genelde çatışmacı zihniyetlerin yönetim tarzı; çelişki,  huzursuzluk üretmekle olur. Eğer kendine güveni az üst kademe isen, altındakilerin huzurunu kaçır ki sana karşı birleşip, seni yerinden etmesinler

İşte bu düşünce tarzı, kutuplaştırma odaklı yönetimin temel felsefesidir.

      DAVUL SENDE TOKMAK BAŞKASINDA MI?

DEVAMINI OKU

İhtirasın en kabası daha fazla güç hırsı

HADDİNİ AŞAN ZIDDINA DÖNER

Tutkulu insanlar, daima parıldar ama bu parıltı,

hırs fişeğine dönüştüğünde gözleri kör eder.

Çözdüğünden fazla sorun çıkarmakla kalmaz,

sahibini yok edebilir.

İhtirasın kabası mahveder…

Hırs; her şeyi istemek, her arzuyu gerçekleştirmektir…

Güç verildikçe daha fazlasını istemek. Aktarılan her gücü kendinden sanmak. İşte hırsın hayati kör noktası burası.

En tepeye getirilmişsindir. Bunu kabiliyetinden ziyade attığın zar sağlamıştır. Sana aktarılan gücü sen üretmediğin halde onu kendinden bilmişsindir.

Benim için hırs, haddini aşan arzudur. İsteklerimle aramda duranları ikna etmek, onlarla işbirliği yapmak isterim. Onları yok etmek, omuzlarına basıp yükselmek istemem.

Çoğu dostum hırsım olmadığı için benim yeterince ilerlemediğimi söyler. Ben de onlara; “gidebileceğim menzilden uzağı, tırmanabileceğimden yükseği, beni helâk edebilir” derim.

Hırs, aklı saf dışı bıraktığından kontrolden çıkmaya meyillidir. Hele ki kaba ihtiras, kontrolsüz güç talebidir ve zarar üretecektir.

        KİFAYETSİZ MUHTERİS OLMAYI KİM İSTER?

DEVAMINI OKU

Okumak hayatta kalma repertuarını genişletir

OKUR YAZAR OLMAYAN İLE KİTAP

OKUMAYANIN FARKI VAR MIDIR?

Okuyan birini görürsen, korkma git yanına otur.

Sana söyleyeceği, nitelikli bilgileri vardır.

kütüphane; seninle sohbete hazır yazarlarla dolu..

Bana okudun mu diye sormayın / Kitap okumadım insan okudum / Kitabı insandan ayrı görmeyin / İnsanı sınırsın umman okudum.” Ozan böyle diyor; yeter ki oku

Okumak; yazıya geçirilmiş bir metni, harfleri tanıyarak, sessizce, gözle çözümleyerek anlamak veya aynı zamanda seslere çevirmek…  

Kitap okunur, mektup okunur, yazılı her şey okunur. Okuyan, bunları hasat edendir. Doğduğumuzda ne dil biliriz ne okuma yazma…

Okuma bayramına dek yığınca başarısız denemeden sonra; “artık okuyanlar safındadır” kurdelesi takılır boynumuza…

Okuryazarlık, uygarlığa mertebe olmuştur. Uluslar, gelişmişliklerine rütbe olarak okuryazarlık oranı kullanır.

Okumak; gereklidir fakat yeteri olmayacaktır. Zira okumak yetmez, anlamak ta gerekir. Kuran’ın ilk emridir.

Okumak, insanı primattan ayıran en değerli eylemdir.

  ÇÜN OKUDUN BİLMEZSİN; YA NİCE OKUMAKTIR?

DEVAMINI OKU

Geleceğe mektup yaz

SEVGİLİ GÜNLÜK; BEN NELER YAPMIŞIM?

Günlük tutmak, geleceğe yazılmış mektup gibidir.

Dünümüzdeki bizi, günümüze taşır.

Zihin yapımızdaki değişimin aynasıdır. Dünkü ben ile bugünkü ben’in iletişimidir

Günlük tutmak, zamanın içine anı saklama yöntemidir. Geleceğe yazılmış, alıcısının yazarı olduğu mektup gibidir.

Gelecekten bugüne retrospektif bakışla, neleri tutmaya değer bulduğunun kayıtlarıdır. Kişiye özel yazılardır.

Geleceğin güzel yanı, aniden değil gün be gün gelmesidir.

Zaten gelecek kaygısıyla baş edebilmek başka türlü mümkün değildir. Bir sabah uyandığında koca gelecek başına yağsın istemezsin. Günlük; bu gün be gün gelen yarının da nasıl yaşandığı, düne aktarım kayıtlarıdır.

Günlük tutmak; geçmişte gelecek kaygılarıyla nasıl baş edebildiğinin rota notlarıdır. Ben günlük tutan biriydim.

Her yılbaşı ECE ajandası satın alır, her gece o gün ne yaşadığımı, olaylar hakkında fikirlerimi, başıma gelenlere karşı sergilediğim tutumu yazıp durdum. Kolay mı? Değil.

Her akşam yatağa girmeden önce günün muhasebesini yapmak, sürdürülebilir ve nitelikli gayret gerektiriyordu.

Ancak ödülü muhteşemdi. Misal 10 yıl önce bugüne dair sayfaya bakınca ileri mi geri mi gittiğimi söyler günlük.

        DÜZENLİ GÜNLÜK TUTMAYA NE DERSİN?

DEVAMINI OKU

Korkular yönetilebilir

KORKU; BASTIRILMIŞ

DUYGULARIN FERYADI

Eğer yönetebiliyorsak korku

hayatta kalmanın sigortası gibidir.

Ancak korkularımız bizi yönetiyorsa

aynı hayat zindana dönüşecektir.

Korkağı zalim yapan da budur.

Benim için korku; bilinmezliktir. Öğrenirim ve uçuverir. Kalıcı korku, sürgit cehaletten gelir. Korkularım sayesinde hayatımı sigortalarım. Ancak içlerinden biri beni ele geçirmeye kalkınca, onunla yüzleşmeyi seçerim.

Korku, bastırılmış duyguların feryadıdır çoğu kez.

Size gelmekte olan bir arslan da korku verebilir.

Ancak bu korku düzeyine, ortada arslan olmadan da erişebilir insan. Yeter ki korkmasın… Beyin, vücutta sıkı yönetim ilan eder. İki silahı vardır; 1-kaç, 2-savaş. Kimileri 3’ncü seçenekten söz eder; saklan

Korkunun zayi ettiği erdemlerden biri de korkağı yalancı yapmasıdır. Kendini meşrulaştırmak adına başkalarını korkutmaya meyilli olur ve bir korkaktan zalim üretebilirsiniz

Gerçi korkaklar hiçbir zaman zafer abidesi dikmese de korkaklığı bulaşıcı hale getirme yetilerini hafife almamak gerekir.

Ekonominin korkusu; kriz, şirketin korkusu; iflas, liderin korkusu; itibarsızlık, öğrenci korkusu; imtihandır.

Yönetebiliyorsak faydalıdır.

        HENÜZ YÜZLEŞMEDİĞİN KAÇ KORKUN VAR?

DEVAMINI OKU

Yürüdüğün yola dikkat

YOLCUYU YOLA DÜŞÜREN

YOLUN BİZZAT KENDİSİDİR

İnsan; gitmekten yaratılmıştır.

Kendine bir uzak bul, ‘sen olmayan’ ve git!

Kolunda saat, elinde pusulan olsun.

Yolun kadar yönündür seni menzile götüren…

Yol; bir amaca ulaşmak için başvurulan çâre, yöntem, Gidiş ya da davranış biçimi, tutumdur. Yol bulursun, çare üretirsin. Hile, tuzak kurarsın, çok kötü yol bilirsin.

Kötü yola düşeni, genelde  yollu diye damgalar toplum.

Ya da davranışı tutumuyla başkalarının da o işi yapmasına örnek olur insan. Yeni yol açarsın ardından gelenlere

Yolsuzluk, yoldan çıkma halini anlatır. “Doğru gidirem hakime yolum düşmir / az yiyirem hekime yolum düşmir.”

Yol alırsın bir alanda mesafe kat edersin, ilerlemiş olursun. Vesile olur, bir şeye yol açarsın. Sebebi sen olursun o yolun varacağı menzilin.

Bir yolunu bulur, yöntemini keşfeder, inceliğini sezer, usulünü bilirsin. Yolcuyu yola düşüren, yolun bizzat kendisidir, menzil değil.

Görünen köy kılavuz istemez ancak tekerlek kırıldığında yol gösteren de çok olur. Fuzuli kılavuzluk

Yol ayrımına gelir insan yoldaşıyla… Yola çıktıklarını, yolda bulduklarına değiştiren, yolundan ve yoldaşından oluverir. Yürüdüğün yola dikkat et; varışın olacaktır.

        YOLUN SONUNDA SENİ BEKLEYEN NEDİR?

DEVAMINI OKU

Çözüm murat edilirse imkansız mümkün olur

KOLAY DEMEDİK, MÜMKÜN DEDİK

Bizler sorun çözebilen canlılarız.

Aynı zamanda sorun çıkaran…

Sorunlar hep var olacaktır.

Sen çözüm yeteneğini geliştir.

Kolay mı? Değil elbette…

Ama pekala mümkün…

Çözümsüzlük, tuzak gibi görünse de değildir; çare aramayı bıraktığında tuzağa dönüşür.

Çözüme dair umutları da beraberinde bu tuzağa gömer.

Çözümsüzlük, paradigma değişince, iflas eder. Zira yeni bakış, çözüm yöntemlerini çöpe atar ve o zihin yapısıyla inşa edilen çözümsüzlük de iflas etmiş olur.

Çözümsüzlük bir çökme hali değil, aksine; yere düşüp sekmek ve yeniden zıplama enerjisi biriktirmektir.

Çözümsüzlük, toplumsal uzlaşma olabilir. Eğer 83 milyon insan, bir alanda çözümsüzlük duygusunda müttefikse; dert çözüleceği varsa da çözülmez.

Tersi de doğrudur, eğer çözüm murat edilmişse, imkansız olan dahi mümkün hale gelir.

Sen dağı aşmayı göze al, yığınca yol bulursun. Yine sen çözümsüzlük zihin yapısına bürünürsen gözünün öndeki çözümü dahi göremezsin.

Çözümsüzlük bir kader değil, olumsuzluğu, çaresizliği tercihtir aslında….

  VAZGEÇTİĞİN İÇİN ÇÖZÜLMEMİŞ OLABİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Yerini beğenmiyorsan tırman; ağaç değilsin!

YOKUŞU OLMAYAN HAYATIN DEĞERİ YOKTUR

Bitki, yokuş çıkmaz. Ağaç ta öyle…

Yerini beğenmiyorsan; hareket et,

kıpırda, tırman; ağaç değilsin ya…

Hayatın yokuşsuz ise konfor seni çürütür.

Yol; yokuşa varmışsa, bir gün mutlaka inişe geçecektir.

Yokuşun bittiği yere zirve deriz. Zirveden yukarısı yoktur zaten.

Yokuşun seni hangi zirveye taşıyacağını bilmeden yola çıkarsan, vardığın yer seni mutlu etmeyebilir.

Yokuş bedeldir ve bu bedele değer değer ödülü olmalıdır. Bu, bazen bir kariyer zirvesi, bazen daha geniş ufuk sahibi olmaktır.

Ancak genelde yokuşun bittiği yerde bir  ödül beklentisi eksik olmaz. Ödüle değmeyen yokuşu ise çıkılmaya değmez. Y

okuş; sadece yamaçları tanımlamaz. Yola çıkanın önüne çıkarılabilir de…

Bulunduğun yolda rahat yürüyorsan, yokuşu yok demektir ve genelde bu yol seni bir yere götürmez.

Yokuşa sürülmüş her iş, yola çıkanı daha da hırslandırır. İlk yokuşta soluğu kesilenler olsa da cesura yokuş, meydan okuma gibi gelir.

Yerini beğenmiyorsan söylenme; ağaç değilsin, kıpırda, tırman…

        YOKUŞLARDA SUSAMIŞLIĞIN VAR MIDIR?

DEVAMINI OKU

Gayrette sebat etmek

SABIR; UMUT ETME SANATI

SEBAT; BAŞARININ ANAHTARI

Nitelikli gayretinde sebat edenler

için zafer kaçınılmaz duraktır.

Bizler zaferle değil seferle emrolunduk.

Sefer; iyi, güzel ve doğru olanadır.

Gayret; hayati ve önemli olsa da sebat her şeydir.

Sebatsız gayret, anlık başarıdır, devamı gelmez.

Sebat, gayretin her ne ise onun sürdürülebilir halidir. Isrardır, bulunduğun yola sadakat, eziyetine sabırdır. Bilgeliğe dair yazıla gelmiştir. Erdeme dair olandır.

Başarının yapı taşı olarak adlandırırlar sebatı…

Tarih boyunca zekadan üstün tutulması, boşuna değildir.

Aziz Sancar, zekayı daima sebatın ardına koya gelmiştir. Bıkmadan usanmadan çalışmak yoksa zeka, bir süre sonra çölde susuz kalmış canlı gibi yitip gitmeye mahkûmdur.

Sabır, umut etme sanatı ise sebat, başarı şaheseridir. Acelenin panzehiri, vazgeçmenin şifacısıdır sebat.

Zor olan sebattır ve ödüle layık olması da bundandır.

Başarının sırrı bu kadar sade ve nettir aslında.

Sabır hayatı akışına bırakmak olsa da sebat o akışa ayak uydurmak olacaktır. Hele ki gayretinde sebat edebiliyorsan, zafer, er ya da geç sana akacaktır.

        GAYRETİNDE SEBAT EDENLERDEN MİSİN?

DEVAMINI OKU

Yastıkaltı servet sığınağı

ATIL BİRİKİM YASTIK ALTINDA

Sisteme güven azaldıkça yastık altı,

birikimin sığınağı halini alır.

Servetin orada güvendedir ama

enflasyonun kolu ilk oraya uzanacaktır.

Güven yoksa yarın yok…

Yastıkaltı, adını hanlardaki yolcunun davranışından alsa da ekonomideki karşılığı, uykuya yatırılmış servet demektir.

Özellikle yükte hafif, pahada ağır en değerli altının ekonomiden çekilmesini ifade eder. Özel kelimesi dahi vardır; iddihar… Yani, yastığın altı; paranın dolaşımdan çekilmesi, gömüleme… Servet orada uykuya çekilir, değer üretmez ama değerini korumaya gayret eder.

Piyasalarda sisteme güven azaldıkça, servetlerin sığınma yeri olur yastıkaltı… Orada atıldır ama hayattadır.

Yastığa sarılmak, insana uykusunda güven veren bir eyleme dönüşür. Eylemsiz kalırsın ama yastığın varlığı, dayanılacak baş kadar sarılacak bir nesne oluverir.

Yastık değil kafan rahat olacak / Döşek değil vicdan rahat olacak / Ve insan / Yorgana değil huzura sarılıp uyuyacak.”

Servetin her neyse, yastık altında güvende olabilir ama enflasyon canavarının ilk yoklayacağı yerdir.

Gemi limanda güvendedir ama geminin amacı bu değildir.

   PARANI ENFLASYONDAN KORUYABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU