Ekonomiye öykü gerek

KAYNAK SORUNU YOK İDRAK SORUNU VAR

Türkiye; 3T ile ekonomide atılım yapabilir.

1-Turizm, 2-Tarım, 3-Teknoloji…

Kaynakları üretmeden tüketen zombilere harcamayalım.

Bu 3 alanda kullanalım, ülkeyi uçuralım.

Yeni Ekonomik Programı (YEP) açıklandı. İçi ‘cek’ ve ‘cak’ ile dolu. Programın MASALI çok ama ÖYKÜSÜ yok. Oysa bize ekonomiye dair öykü gerek.

YEP’in her satırında büyümeye dair umut pompalanmış. Umut, her şey olabilir ama asla bir yöntem olamaz.

Öykü dediğim, bu umutları hayata geçiren yöntemlerdir. Enflasyon düşecek, büyüme artacak, işsizlik azalacak, yatırım çoğalacak

İyi de NASIL? Benim önerim 3T =Turizm, Tarım ve Teknoloji ile Türkiye kendine yeni bir öykü yazabilir.

Turizme 100 milyar $ harcadık ve yılda 35 milyar $ kazanacak hale geldik.

Tarım kartımızı henüz kullanmadık ama bu alanda alınacak çok yol var. Hem istihdam dostu hem de gıda temininde işe yarar.

Teknoloji ise özellikle gençlerimizin ilgi alanına girdi. Teknofest’te 100 bin gencimiz yarışıyor, yazılımcılarımız milyar $’lık anlaşmalar yapabiliyor.

Bize düşen kaynakları, zombi şirketleri yüzdürmek için değil bu 3T alanlarında kullanmak. Kaynak bol da idrak kıt…

        ORTA GELİR TUZAĞINDA DEBELENMEK NİYE?

DEVAMINI OKU

Sürekli alkışla olmaz

EKONOMİK PAKETİN BAŞARI SACAYAĞI

Yıllardır açılıp işe yaramayan onlarca paket gördüm.

İşe yarayanları da vardı ve 3 temel ilkeye dayanıyorlardı:

1-Gerçekçi tedbir

2-Kapsayıcı çözüm

3-Güvenilir uygulayıcı

Peki ya bu?

Ekonomimizin müzmin sorunları üzerine Korona belasının ilave dertleri girince, faiz-döviz-enflasyon üçgeni içinde debelenip duruyoruz.

Bugün yeni ekonomik program açıklanıyor. Hangi tedbirlerin alındığını birlikte göreceğiz.  İnsan; kendini, kurumu veya ülkesini değerlendirirken alkış ile kargış arasındaki ifrat-tefrit salıncağında sallanmak zorunda değil ki.

Sadece alkışla olmaz. Tıpkı sürekli kargış (beddua) ile olmayacağı gibi. Ekonomi, yığınca sorun içinde ve korona ile bu sorunlar katmerleşti. Sürgit müjde verip bunları çözemeyiz.

Ortada bir külfet vardır ve ekonomik program, ‘işe yaramaz müjdeler’ ile zihinleri uyuşturmak için değil; külfeti adil dağıtan tedbirler içermelidir. Ona buna kredi saçarak geldiğimiz nokta, enflasyonu şişirmek oldu. Konutu, otoyu, dövizi, altını zıplattık ve işe yaramadı.

Şimdi diyoruz ki sürekli alkışla olmaz. Gerçekçi, kapsayıcı ve güven veren tedbirler ile düzlüğe çıkabiliriz. Ekonomik paket, umut sunabilir. Umut iyidir ama bir yöntem değildir.

        YENİ EKONOMİK PAKETTEN NE BEKLİYORSUN?

DEVAMINI OKU

Bize bilgisayar lazım

TEKNOLOJİYİ İSRAF ETMEYİN

Evinizde iş yerinizde kullanmadığınız ancak çalışır durumdaki masaüstü veya laptopları bilgisayarı olmayan uzaktan eğitimdeki çocuklara gönderin.

Eğitim alamayan çocuklarımız var.

Korona yüzünden evleri okula çevirdik. Uzaktan eğitimin yarattığı dizüstü bilgisayar ve tablet talebi; eylülde zirve yaptı. Fakat tedarikte sorun var.

Online eğitim, raflarda ürün bırakmadı. Bu, madalyonun bir yüzü. Diğer taraftan maddi sıkıntı yüzünden cihaz alamayan yüzbinlerce çocuk var ve uzaktan dahi eğitim alamıyorlar.

Oysa pek çok evde veya işyerinde, henüz çalışır durumda olan fakat kullanmadığımız yığınca cihaz var. Biliyoruz ki bu cihazlar teknolojik ölümlerini bekliyor. Çocuklarımız da evlerinde cihaz bekliyor.

Acaba evinizde işyerinizde kullanmadığınız ve bir kenarda duran cihazları, dar gelirli ailelerin çocuklarına versek, nasıl olur? Zaten ‘yılki atı’ gibi ölüme terk edilmiş bu cihazların teknolojik ömürleri bir iki yıl içinde dolacak ve çöp olacaklar.

Halbuki bunları ihtiyaç sahiplerine ulaştırabilirsek hem eğitime katkı vermiş hem de teknolojik israfa yol açmamış oluruz.  Çocuklarımıza bilgisayar lazım ve o da sizde varsa hareket geçin lütfen.

        SEN DE KULLANMIYORSAN, BAĞIŞLAR MISIN?

DEVAMINI OKU

Sosyal linç tehlikesi

DÜNYA SANAL AMA SONUÇLARI GERÇEK

40 tane bireysel korkak, sanal dünyada bir araya gelip kolektif cesaret gösterebiliyor. Buna sosyal linç diyoruz.

Sanal alem, böylesi siber zorbalarla dolu.

Gücün kolektif kullanımıyla doğan problemlerin başında gelir. Halktan bir topluluğun, bir suçluyu veya kendilerine göre suç olan bir davranışta, beyanda bulunmuş birini, taş, sopa gibi araçlarla döverek öldürmesine linç deniliyor.

Eğer bu eylem, teknolojinin yardımıyla, misal sosyal medya ile yapılıyorsa, ‘siber zorbalık’ diyoruz: ‘Bir şahıs ya da grup tarafından internet aracılığıyla tek başına kendini savunması zor bir kişiye yönelik saldırgan ve bilinçli eylem ve davranışlar…’

Sosyal medyanın yaygınlaşması ardından bizde de sosyal linç vakaları çoğaldı.  Kişiyi utandırmak veya incitmek için mesaj veya fotoğraf paylaşımları, son zamanlarda artmaya başladı.

Teknoloji bize fırsat sunduğu kadar tehdit de barındırıyor. Bedenimizi ekran gerisinde bırakıp girdiğimiz sanal alemde, zihnimiz ve ruhumuz her türlü zorbalığa açık hale geliyor.

En küçük eleştiriyi dahi saldırı olarak algılayan sanal zorbalar, her türlü sosyal linç için hazır bekliyor. Tedbirli olmak şart.

        SİBER ZORBALIKLARIN FARKINDA MISINIZ?

DEVAMINI OKU

Usta mı acemi mi?

SÖZDE USTALARDAN BIKTIK

Kendine usta süsü verenler yüzünden evlerimiz şantiyeye dönüyor.

Zamanımız, paramız ziyan oluyor.

İşin erbabı olmayanlara iş vermeden önce düşünmeli. En iyisi biz de tamirat becerisi kazanmalıyız

Kendini usta diye tanıtıp işini kötü yapanlardan şikayet var.

Mesleki yetkinlik olmadan giriştikleri işleri batıran, tamir edeceğine daha da beter hale getiren ustalar… İşinin erbabı olanları özenle ayrı tutarak diyorum ki evinize usta diye çağırdıklarınızın çoğu, yarım bilgileriyle size maddi külfet çıkarıyorlar.

Peki, neden? Meslek okullarına rağbet yok, usta-çırak ilişkisi çoktan tarih olmuş, önüne gelen, kendini usta diye takdim edebiliyor ve yetkinlik belgesi aranmıyor.

Hal böyle olunca internetten veya mahalleden bulduğunuz tesisatçı, elektrikçi, marangoz, parkeci, beyaz eşya servisleri, hem yüklü para alıyor hem de sorunu çözemiyor.

Size de evinizi şantiyeye çeviren sözde ustalar ile saç-baş olma stresi kalıyor.

Dünyada benzer sorun var. Çoğu ülkede ‘kendin yap’ uygulamaları yaygın. Basit bir tamirat için acemi ustaya mahkûm olmak  yerine, böylesi becerileri geliştirmeyi öneriyorum.

Ustalık düzeyin ulaşamasanız dahi sorunu kendiniz çözebilirsiniz.

        EVDEKİ USTADAN ŞİKAYET ETMEYEN VAR MI?

DEVAMINI OKU

Egolarınla koşamazsın

EKOSİSTEM Mİ EGOSİSTEM Mİ?

Bir yerde kulağınıza EKOSİSTEM kelimesi çalınıyorsa

o sistemdekilerin egolarını gözlemleyin.

Egolarını besleyen rutinleri belirleyin.

Şişirilmiş egolarla bir yere varılamayacağını bilin.

Ne söylediğimizden ziyade, ne yaptığımız önemli…

Neyi, neden yaptığımız ise daha da önemli.

Çeyrek asırdır dilimizden düşmeyen bir kelime var;

EKOSİSTEM. Bir bölgede bulunan canlı, cansız varlıkların karşılıklı oluşturdukları sistemin adı… Pek de moda…

Etkileşimle gelişen olgular sayesinde birlikte iş yapma, daha çok üretim, katma değer sağlama… Eğer sistemin unsurları aynı yönde hareket etmez ve bu birliktelikten bazıları bireysel kazanç kurnazlığını seçerse, en iyi tasarlanmış ekosistem dahi, egosistem halini alır.

Nedir bu EGOSİSTEM? Nimeti alıp külfeti öteleme kurnazlığı… Sorunu; kendi sorumluluk alanının dışına itme kolaycılığı… Ekosistemin değer üreten parçası olmak yerine kendi egosunu besleme aracı haline getirme ahmaklığı… Şişirilmiş egolarla ekosistem kuramazsınız.

Ekosistemin çalışması için barındırdıklarının kümeleşmesi gerekir. Muktedire yığın oluşturmak ekosistem olamaz.

        EGOLARINI BESLEMEK İÇİN Mİ BURADASIN?

DEVAMINI OKU

Taklit etme ilham al

SİZ HİÇ KANAT ÇIRPAN UÇAK GÖRDÜNÜZ MÜ?

Kuşlardan ilham aldık, uçağı icat ettik; kopyalamadık.

Nimeti (orijinal) alıp külfeti (geliştirme) öteleyenlerin sürgit başarısı olamaz. Her kopyanın; aslını yüceltmesi de bundandır.

Taklit, çocukluk döneminin öğrenme yöntemi olabilir.

Fakat özgün olmayı sağlamaz. Taklitte ısrar eden, aslını güçlendirir, size de sureti kalır, taklidin yüzüne bakılmaz.

Tabiat boşluktan, hayat kopyadan nefret eder.

Birbirinin tıpatıp aynısı 2 kar tanesi dahi yoktur.

Ancak her damla bir diğerinin ilhamı, her insan bir başkasının rol modeli olabilir. Kopyası olmak; gerekmez…

Taklit sektöründen, kopyacılıktan söz ediyoruz.

Üretimden yazılıma, yasalardan iş modellerine dek;

başkasının başarısını tıpatıp kopyalama saplantısından…

Saplantı diyorum zira kopya; üzerine değer koymadan var olanı çoğaltma kurnazlığıdır. Ayıptan öte aptallıktır.

İlham ise muhteşem bir şeydir. Tabiattan aldığımız ilhamlar bugün etrafımızı kuşatan hayatı şekillendirmiş, teknolojiden biyolojiye dek bütün dev adımlar, bu ilhamlar sayesinde yeşermiştir.

Çocuk, kopyalayarak öğrenir ama yetişkin hale gelmesi, özgün ilhamlar sayesinde sağlanır.

       SEN ÖZGÜN BİRİ MİSİN YOKSA KOPYA MISIN?

DEVAMINI OKU

Sanayici ruha ihtiyaç

SANAYİCİ AVM ŞEHVETİNE KAPILMASIN

Türkiye’nin savunmadan tarıma dek sanayie ihtiyacı var.

Oysa üçüncü kuşak, fabrikasını kapatıp AVM’ci olma eğiliminde.

Halbuki sanayici üretmez ise nasıl güçlü olabiliriz?

Sanayi; bir şeyden çok üretmektir. Türkiye’nin buna çok ihtiyacı var. Çin’den İtalya’ya dek gelişmiş sanayie sahip ülke olarak bizler, sanayici nesli desteklemek zorundayız.

Oysa bu ruh, her kuşakta zayıflıyor. Kurucu babaların kuşağındaki her 100 sanayici, ikinci kuşakta 30’a ve üçüncü kuşakta ne yazık ki 14’e düşüyor. Oysa bizim savunmadan tarıma dek her alanda sanayie ihtiyacımız var.

Gözlemime göre sanayide şu anda en kritik kuşak iş başında… Tüm zorluklara rağmen sanayi tesislerini güçlendirip modernize edenleri özenle ayrı tutarak söylüyorum; üçüncü nesil sanayicilerin yüzde 86’sı; artık şehir sınırları içinde kalmış fabrikasını kapatıp AVM işine girmesi için babalarının ölmesini bekliyor.

Hizmet sektörü tamam da tarımın dahi sanayie muhtaç olması, bize daha donanımlı sanayicilerin gerektiğini ortaya koyuyor.

Türkiye, ince bir buz tabakası üzerinde hızla gitmekte olan kayakçı gibidir. Durunca suya gömülüyoruz ve o tabakayı, sanayicilerin gücü oluşturuyor.

        SANAYİCİYE DESTEK YERİNE KÖSTEK NİYE?

DEVAMINI OKU

Rekabet kültürü

RAKİBİNE PUSU KURMA; MERT OL!

Yapıcı rekabet, mert işidir ve bizi geliştirir.

Yıkıcı rekabet, pusu işidir ve bizi de mahveder.

Rakibinle anlaşıp kartelleşmek ise toplumu zedeler.

Rekabeti, küresel ve centilmenlik boyutunda tanımlarsanız, ülkenizi, kurumunuzu ya da şirketinizi birinci lig ikliminde var edersiniz. Ancak rekabeti yıkıcı ve pusu üzerine kurarsanız, ülkeniz orta gelir tuzağına, kurumunuz ve şirketiniz de itibarsızlaşma sürecine girmiş demektir.

Pusu, akıldan ziyade kurnazlığı çağrıştırır. Mertlikten uzaktır. İstismar içerir. Karaborsacılıktan fırsatçılığa, koltuk istismarından rüşvet, irtikâp gibi bütün sosyal kirleticilere yataklık eder pusu…

Birinci sınıf Gelişmiş ekonomilerde rekabet algısının, kabile toplum düzeyinde olmaması gerekir. Bizde rekabet denince “ezeli rekabet” anlaşılır ve “en büyük filanca, başka büyük yok” klişesidir.

Rekabeti kim sevmez? Düelloya gücü ve yüreği yetmeyen sevmez. Bir de etik dışı kalmayı marifet sayan “imtiyaz obur” yapılar sevmez. Rekabet; rakibi pusu kurup yok etmek veya rakiple anlaşıp halkı dolandırmak ikilemine saplanıp kalmış ise rekabet algımızı temelden sorgulamak

     gerekir. SİZCE GÜNÜMÜZDE MERTLİK ÖLDÜ MÜ?

DEVAMINI OKU

En güçlü yalan; gerçeğin üzerine inşa edilendir

TEKRARLANAN YALAN GERÇEĞE DÖNÜŞÜR

Eğer biri sıkça yemin ediyor ve bunu tekrarlayıp duruyorsa; bil ki yalan söylüyordur.

Gerçek, yemine ihtiyaç duymaz.

Yalan sözün zaafı, zayıflığıdır.

Yatsıya kadar yanan mum gibi.

Dikkat ettiniz mi? Yalancılar sıkça yaradanın adını kullanır.

Çünkü ağzından çıkan söz, gerçeğe ters düşmektedir. Bu yüzden yalanına dayanak arar. Eğer biri konuşurken sıkça yemin ediyorsa, bil ki sıkça yalan söylüyordur.

Gerçek söz; yemine ihtiyaç duymaz. Kendi hayatınızı gözden geçirin; Zaman biraz geri alınsa; bakmayacağınız ne çok yüz, anmayacağınız ne çok ad ve yine de inanacağınız ne çok yalan var…. Sebebi; yalanın (yıkıcı) gücünden gelmektedir.

En güçlü yalan ise gerçeğin üzerine inşa edilendir. İftira, yalan ile bezenmiş suçlamadır. Demirel; ‘Allah yakışan iftiradan korusun’ derdi. Doğrudur. Gerçeğin üzerine inşa edildiğinde yalan, güç kazanır ve teşhisi zordur.

Bir başka zorluk; bilgi kaynağıdır. Eğer internetten akan her bilgiye inanırsan, başın belaya girebilir. Önerim; iki bağımsız kaynaktan test etmedikçe, gerçek midir yalan mıdır deme.

      KONUŞURKEN SIKÇA YEMİN EDİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU