Seçenesizseniz Seçenek sizsiniz

ÇOKTAN SEÇMELİ NESİL YOKTAN ÜRETEBİLİR Mİ?

Eğitimi boyunca seçenek oluşturmasına izin verilmeyen neslin, yoktan üretmesi imkansızlaşır.

Üretemez. Zira seçenekleri dışına çıkması ona sınav, iş fırsatı kaybettirir.

KPSS zekası’  diye bir kavram üzerinde çalışıyorum. Devletin hizmet almak için başvurduğu bu sınav; çoktan seçmeli testtir. Resmen onaylanmış seçenekler içinden o pozisyona uygun olanı seçme becerisini ödüllendirir.

Şıklar arasına; ‘başka’ cevap, ‘farklı’ çözüm, ‘yenilikçi’ yaklaşım ekleyemezsiniz. ‘Hepsi’ veya ‘hiçbiri’ gibi  şıklar daha önceden tanımlanmıştır.

Hal böyle olunca KPSS ile ancak ‘onaylı’ ve ‘vasat’ olan işe girer; farklı ve yenilikçi düşünenin kamu hizmetine girmesi önlenmiş(!) olur.

Çoğu kendi İK’sının işgali altındaki özel sektör de pek farklı değildir. Farklı düşüneni işe almazsan, farklı işleri nasıl yaparsın ki?

Okuldaki sınav sistemi de çoktan seçmeli mönüdür. Yaratıcı düşünceye izin vermez. Ancak iddiam şudur: seçeneksiz bırakıldıysan; doğru seçenek sensin.

        SEÇENEKLERİNE SAHİP ÇIKABİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

İşbirliği-güç birliği şart

İRİ OLMAK DİRİ OLMAK

Ortaklıkların %15’i 5 yıl sürüyor.

Daha uzun süreli ortaklıkların oranı %5.

Akıllıların ortaklığı sürüyor da

kurnazların ortaklığı, hasılatı paylaşana dek.

İri ve diri olan kazanır.

Korona ile daha da artan küresel riskler üzerimize gelirken kaçınılmaz bir şekilde işbirliği-güç birliği, önem kazanıyor.

KOBİ cenneti Türkiye’de ne yazık ki ölçek ekonomisiyle başımız hoş değil Azıcık aşım, Kaygusuz başım deriz fakat her biri kendi ölçeğinde 1,3 milyon şirketin binde düzeyi büyüktür ama ekseriyeti küçüktür

Güç birliği, değişen  rekabet şartlarında hayatta kalmanın bildik yoludur fakat diğerine güvensizlik yüzünden yetersizdir. Oysa ki Anadolu Kaplanlarını bölgesel güce dönüştürmek için buna ihtiyaç fazla.

Biliyoruz ki yörede nitelikli KOBİ, bölgesel güç ve küresel marka olabilmek için ortaklık şart. Fakat ortağını dolandırmamak da şart. İnanç iklimimiz ortaklığa uygun aslında…

Mesaj gayet net; ‘Allah buyuruyor ki, biri diğerine  ihanet etmediği müddetçe, iki ortağın üçüncüsü ben olurum.  Biri arkadaşına ihanet etti mi ben aradan çekilirim.’ Bugün Zafer Bayramı ve güç birliği ile neleri başarabildiğimizi gördük. İşbirliği yapmayan küresel haydutlara av olacaktır.

       İNSAN ORTAĞIDAN NEDEN KURTULMAK İSTER?

DEVAMINI OKU

Endüstri:4 Türkiye:0

GEYİK 4.0
Endüstri 4.0 kavramını dahi geyiğe bağladık.
Eğer bizim nitelikli üretim, katma değerli ihracat ve güçlü ENDÜSTRİ davamız var ise “4.0” beyhude muhabbeti yerine aklımızı, gayretimizi nitelikli üretime odaklamalıyız.

Ne mi demek istiyorum? Baştan söyleyeyim. Eğer üreticisi değilsek; ‘Endüstri 4 Türkiye:0’ olacak bu maçın skoru. Biz ise tıpkı ‘internet, bilgi toplumu, ar-ge, inovasyon’ gibi kelimelerin içini boşaltmakla yetinip, geyik muhabbetine bağlayacağız bu gidişle…

Endüstri kaç.sıfır olduğundan ziyade üretimde nitelik dönüşümü önemli. Fakat biz ‘4.0’ lafını etmekten eyleme zaman bulamıyoruz. Türkiye’de nitelikli üretim artsın, Ar-Ge olsun diye neler yaptık neler.

Yasa dedik çıktı, kaynak dedik aktarıldı, iyi çalışanı özenle ayrı tutarak gördük ki teknoparkları emlak ofisine, Ar-Ge merkezlerini AR’akla GE’tire çevirmişiz. Tarım 4.0 mı? Aslında çifti tarım teknolojisine 2.0 mağlup iken Tarım 4.0 demek, gıdada dışa bağımlı halimizi ti’ye almanın ifadesidir.

Lütfen her kavramın ucuna ‘4.0’ getirip işin içinden sıyrılma kurnazlığını göstermeyelim. Yunus Emre diyor ki; ‘Bir testiyi koyarsan bir pınarın başına / Kırk yıl orada dursa kendi dolası değil.’ Geyik muhabbetini bitirip testimizi dolduralım.

         KENDİMİZİ KANDIRMAKTAN VAZGEÇSEK Mİ?

DEVAMINI OKU

Bindiğin dalı kesme

VİCDANSIZLAŞMA
Korona bize ayna tutuyor.
Piyasada etik dışı davranışlar çoğaldıkça sosyal hayat bozuluyor.
Biz; halimizi güzelleştirmedikçe işlerimiz de düzelmez.
Vicdan; bedendeki yük değil, içimizdeki sigortadır.

İş dünyasındaki ilişkilerin evrensel kabul görmüş değerler üzerinden yürümesini savunan iş etiği yaklaşımı var. Bizde de pek çok kurum, uygulamasa dahi iş etiğini reddetmeyen algı düzeyine ulaştı. Zaten mayamızdaki ahilik, lonca gibi kurumlar, kadim zamanlarımızda iş yapma kültürümüzün DNA’sıydı.

Fakat temel sorun; iş etiğinin ‘yavaşlattığı’ etik olmayan rakipler karşısında ‘rekabet dezavantajı’ yarattığı ve ‘masraflı’ olduğu önyargısıdır. Öyle ya bir yandan vergini ödeyecek, çalışanını soymayacak müşteri kazıklamayacaksın.

Öte yandan bunları yapmayan rakibinle, iç-dış pazarlarda fiyat rekabeti yapacaksın. Kabaca; etiğin bir külfet olduğu söylenebilir. Dinin de vicdanın da etik davranmayı, ahlaki ve toplumsal değerlere saygıyı emretse bile ‘rekabet şartları

 gerekçesiyle, ‘başkasında güzel ama biz yapamayız’ çıkmazına saplanıyoruz. Oysa biliyoruz ki serbest piyasa vicdansızlaşırsa vahşileşir ve çözdüğünden daha fazla sorun çıkarır. Bu da insanın bindiği dalı kesmesi demektir.

         İŞ DÜNYASINDA SEN VİCDANLI BİRİ MİSİN?

DEVAMINI OKU

Abonelik tuzakları

BURADAN ÇIKIŞ YOK
Banka telekom mağaza gibi aboneliklere giriş kolay ama çıkış neredeyse imkânsız.
Müşterisini dijital tuzağa çeken firmayla ilişki kesmek bu kadar zor olmamalı.
Abonelik iptali tuzaklanmasın.

Giderek abartan ve müşteri aleyhine gelişen bir tutum var; sisteme giriyor ama çıkamıyorsun.

Sistem dediğim şu; abonelik, hizmet sözleşmesi, hesap sahibi olmak ve benzeri işlemler… İster telekom firmaları olsun ister bankalar, sizi bir kez bilgisayar sistemine kaydetmiş ise artık ilişkinizi kesemiyor, almadığınız hizmete para ödemeye mecbur bırakılıyorsunuz. 

Banka mesela; diyelim ki kredi kartınızı iptal edeceksiniz… Bunun için ulaşabileceğiniz telefon numarası veya posta adresi yoktur. Sesli yanıt sistemleri üzerinden telefon tuşlarını beyhude tuşlayıp durursunuz.

Telekom şirketleri mesela; internet, korona iş modelimizi dönüştürdü. Tıpkı diyalize bağlı yaşayan diyabet hastaları gibi hayatımızı cihazlarla sürdürüyoruz.

Aldığınız bir hizmetten memnun değilsen, çıkmayı dene. 5 yıl ucunda cihaz olmayan hattımı iptal etmeme rağmen yıllardır yüklü faturalar gelmeyi sürdürmüştü.

Önerim şudur; mahkemeler verilmeyen hizmetten para talep edeni cezalandırsın,  aboneleri değil…

ABONELİKTEN ÇIKMAK NEDEN ZOR?

DEVAMINI OKU

Zihin reformu şart!

NİTELİKSEL DÖNÜŞÜM
Türkiye epeydir niteliğin farkında.
Pek çoğumuz bunun için zihinsel dönüşüm gayretinde.
NİCE 200 üniversitemiz var ancak eğitimin NİTELİĞİ için YÖK’ten fazlası gerekiyor bize.
Zihinler dönüşmeli…

Nicelik; nispeten kolaydır. Bütçenin gücüyle üstesinden gelirsin. Yetmediği yerde borçlanır, nicelik dertlerini halledersin. Ancak nitelik, zihinsel zıplama gerektirir.

Niceliğin derdi ‘kaynak’ iken niteliğin derdi; ‘idrak’tir.

Nicelik ihracatın cirosunu, nitelik; ihracat malının kilogram fiyatını tanımlar. Nicelik turist sayısı ise nitelik; turist başına harcama kabiliyetidir. Nicelik tarım arazisi ise nitelik; iyi tarımdır. Nicelik okul sayısı ise nitelik; insan kalitesidir. Nicelik diploma sahipliği ise nitelik; beceridir…

Nicelik havalimanı sayısı olsa da nitelik; hava ulaşımının ülkeler kavşağı olmaktır. Nicelik ciro ise nitelik; kârdır.

Nicelik binanın kat sayısı, nitelik; yaşam kalitesi yüceliğidir.

Nicelik ömür ise nitelik; ömründe hayata kattığın değerdir.

İnsanlar, şirketler, kurumlar; niceliği arttırmanın ihtiyacı içinde olurlar. Nicelik (çokluk) yetmeyiverir, daha nitelikli olmanın ihtiyacı belirginleşir. Türkiye; ekonominin geçmekte olduğu dar koridorda neredeyse her alanda niteliğe muhtaç.

        NİCELİĞE TAKILMAYIP NİTELİĞİ SORGULASAK?

DEVAMINI OKU

Sivil Toplum sivil mi?

YAPTIĞIM YARDIM DOĞRU İHTİYACA ULAŞTI MI?
Açları doyuralım derken gözü açları beslemeyelim.
Aç doyar da gözü aç doymaz zira…
Güven oluşturmayan STK, hayırsevere zulümdür.
Hesap verebilir, şeffaf, denetlenebilen STK lazım bize; Organize Çıkar Örgütü değil.

Sivil toplum örgütüne güven, sürekli azalıyor. Acaba neden?

Bireysel Bağışçılık Hayırseverlik Araştırmasına göre STK faaliyetlerine katılma oranı; %20’lerden %10’lara gerilemiş.

Görünen ilk etki, desteğin öncelikle; aile, yöresel veya hemşerilik bağları alanlarına gittiğidir. STK’lara değil

Hayırseverlerin en büyük hayal kırıklığı, hayrının amaç dışı kullanımıdır. Bu, zekâtını emanet ettiğin birinin, fitreni zimmetine geçirmesi olabilir. Plastik tabak desteğinin engelliye gitmeyişi de… Tekerlekli sandalye için aldığın engelli tiyatro biletinin sahteliği de…

Okul diye bağışladığın arsanın, birilerinin cebine gitmesi de… İlkokulda fitre zarfları içinde Türk Hava Kurumu bağışının, yöneticilerin uçakla tatil finansmanına gittiğini hatırlıyorum.

Düzenli kan bağışçısı olduğum Kızılay’ın kan toplama çadırlarının yanına artık yaklaşmıyorum. Neden? Çünkü 17 Ağustos depreminde öğrendik ki bir Kızılay’ımız yokmuş meğer. Şimdi de bağışın nereye gittiğinin denetimsizliği, bende güvensizlik üretiyor.

        SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜNE GÜVENİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Sorumlulukla ödüllendir

EL BEBEK GÜL BEBEK;
BÜYÜYÜNCE SOL BEBEK
Ayağına taş değmesine dahi izin vermiyor,
adeta bir fanus içinde yetiştiriyoruz çocukları.
Bu yüzden açlık, yokluk, utanç gibi duygularla
baş etmeyi öğrenemiyorlar.

Biz çocukları ailenin refahına ortak ediyoruz, hayatına değil. ‘Aman zorluk yaşamasın.’ Oysa insanı insan yapan; utanma, üzüntü, başarısızlık, kızgınlık, hayal kırıklığı.. Acar Baltaş; ‘utanma, suçluluk duygusu olmasa nasıl bir insan olacağını düşünebiliyor musunuz?’ diye sorar.

Çocukların olumsuz duygu yaşaması, zorlanması gerekir. Küçüklükten beri bir işi yapmak, onu işi olmalı. O işi ödül almak için yapmamalı, o ailenin bir parçası olarak sorumluluklara katılmalı. 14’ünden itibaren yaz aylarında çalışmalılar ki paranın kıymetini anlasın, bir yetişkin dilini öğrensinler.

Sorumluluk alsın, kararlarının sonuçlarıyla karşılaşsınlar.

İnsan ilişkilerinde sınırın nereden çizildiğini görsünler.

Okula yetişme sorumlulukları dahi yok, servis bile kapıdan alıyor. El bebek gül bebek yetiştirilen çocuklar, hayata atıldığında hazır olmadığı gerçekler karşısında soluveriyor.

Düz zeminde yürüyerek büyüyen AVM çocukları engebeli zeminde denge sorunu yaşıyor, zira engebeyi bilmiyorlar.

         ÇOCUĞUNUZ EN SON NE ZAMAN AÇ KALDI?

DEVAMINI OKU

Yol açık… Yola çık…

KARMAŞADA YOL ALMAK
Asude kalmak ister isen gelme cihana…
Korona, dünyanın dinginliğini aldı.
Geriye karmaşa, tedirginlik bıraktı.
Şimdi bu gerginlikte yol almak gerekecek.
Sakin deniz bekleyen, limanda çürüyebilir

Dünya hiç bu kadar zengin ve bir o kadar karmaşık süreçler içinde olmamıştı. Özellikle korona ile küresel arenanın siyaset ve ekonomi iklimini krizler çağı diye adlandırmak mümkün. Aslında ‘krizlerden öğrenen’ yapısıyla Türkiye, bu alanda  ‘bedeli fazlasıyla ödenmiş’ beceri sahibi sayılabilir.

Bunun anlamı şu; ‘artık istikrar diye bir şey yok, olsa bile bundan böyle sürdürülebilir değil. İstikrarsızlık kalıcı hale geliyor ise ‘yeni normal’ diye tanımlanabilmeli.’ Bu da zihin yapılarımızı derinden etkileyecek farklı enerji türüdür.

Küresel karmaşa varken ‘istikrar arayışı’ eski ezber artık.

Bir kez karmaşada yol almayı becerince de tüm ‘iş, ilişki, iletişim ve bilgi süreçlerini’ buna göre yapılandırılabiliyor, ardından ‘sürdürülebilir istikrarsızlığı sürekli inşa etmeye başlıyorsunuz.

Ticaret savaşları, salgın, afetler, kuraklık, küresel ısınma ve silahlı çatışmalar. Dünyamızın yakın geleceğinde istikrar geri gelir umudu taşıyanlara uyarı; ‘limanda çürüme riskiniz hayli yüksek.’ Yol açık, yola çık!

L       LİMANDA ÇÜRÜYECEK KORKAK TEKNE MİSİN?

DEVAMINI OKU