Kurumsaldan durumsala

KURUMSAL MISIN, DURUMSAL MISIN?

1-Salgın, ekonomik kriz; değerleri unutturdu.

2-İlkeler, kurallar rafa kalktı.

3-Kurumun kaderi kişilere bağlandı.

4-Duruma göre davranır olduk.

5-Çürüme, bozulma, çökme yaşıyoruz.

Kurumsallık; bir kurumun, bir kuruluşun, işletmenin veya markanın şahıslara bağımlı olmadan faaliyetlerini sürdürebilmesi ve geliştirebilmesini sağlayan bir yapıya sahip olması işlemine denir.

Kişilere mahkûm olmama hali…

Durumsallık; ‘tüm koşullarda uygulanabilecek en iyi yönetim şekli yoktur’ tezine dayanır ve yönetici kural koymazkurala uymaz esnekliğini savunur.

Yönetici ilkelere göre değil olaylara göre davranır.

Duruma göre en etkili yöntem kullanılmalıdır.

Kurumun kaderi, kişilere terk edilmiştir.

Türkiye, önce salgın ve sonra da ekonomik kriz yüzünden kurumsallıktan hızla uzaklaşır oldu.

Yıllarca uğraşıp didinip var ettiğimiz kurumlar bozulmaya çökmeye çürümeye terk edilir oldu.

Günün getirdiği sorunlarla baş edebilmek için ilkeler, kurallaretik dahil tüm kurumsal değerler unutulup durumu kurtarmanın yolları aranır oldu.

Devletin yerleşik kurumları dahi, liyakatsiz kişilerin elinde durumsallaştı, durumun gerektirdiğini yapmaya zorlandı, ilkesizleştirildi.

  KURUMUN, DURUMU MU İDARE EDİYOR?

DEVAMINI OKU

İşte büyümenin gerçek formülü

ORTAKLIK KÜLTÜRÜ KAZANDIRIYOR

1-Bölgesel güç, küresel marka olmak için;

2-Güç birliği, ortaklık şart.

3-Üstelik birleşerek büyümek,

4-Büyüyünce ittifak kurmaktan,

5-Çok daha fazlasını sağlıyor bizlere.

Aslında formül sade; Birleşip büyümek, büyüyüp birleşmekten çok daha iyidir.

2 ile 5 hacmindeki iki şirket, ayrı ayrı 3’e katlanıp birleşirlerse, ulaşacağı değer 133 birim ise…

Bu iki şirket önce birleşip 7 hacmine ulaştıktan sonra 3’e katlandığında ulaşacağı değer; 343 birim olur.

İlkokul matematiği kadar basit bu.

Mademki dünya bizi yenilenmeye zorluyor, bu yeni yolda yeni ayakkabılarla yürümek daha akıllıca olmaz mı?

Zihin yapımızı “azıcık aşım, kaygusuz başım” ölçeğinden taşısak?

Misal; daha fazla işbirliği ve işbölümüne gitsek?

Birlikte iş yapma becerisi, bir yandan ölçek ekonomisini oluştururken diğer yanda kabiliyet havuzunu geliştiriyor.

Pazar risklerini azaltıyor ve rakiplere karşı üstünlük sağlıyor.

Sorun; iyiler ittifakı olmayışında…

Ortaklık KOBİ dolu ama işbirliği yapanlar çabucak BOBİ (büyük ve orta boy işletme) olabiliyor.

Gelişiyor, serpiliyor ve hızla büyüyor.

Ortaklık kültürünü benimsesek diyorum.

  BÜYÜMEK İSTEMİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Kovmak mı veda mı?

HOŞÇA KAL DEMENİN DE BİR ADABI OLMALI

1-İşe alırken adeta iğne deliğinden geçir.

2-İşten çıkarırken edebiyle değil, adeta kovala…

3-Bu tutum kovulanı üzer.

4-Kalanı da tedirgin eder…

5-Veda ederken onur kırmak niye?

Ekonomik kriz yüzünden kapanan, geliri düşen  işletmeler çok sayıda insanı evine gönderdi.

Her ne kadar işçi bulunamıyorsa da çalışanı işsiz bırakma yaygın.

İşe alım kadar işten çıkarma da o kurumun kalibresini belirler.

İnsan Kaynakların (İK) kalitesi de bu süreçte ortaya çıkar. 

Çalışanından korkan, onunla gönül bağı kurmamış işletmeler, işten çıkarmayı; ‘pusu kültürüne’ indirger. 

Tuzak kurar, habersiz giriş kartını iptal eder.  

Evine tebligat gönderir, süt izninde kovar.

Böylesi şirket çalışanı da kurumuna sadakat beslemez; ‘ben zamanınım şu kadarını bunlara kiralıyorum.

Bunlar da bana genişletilmiş alım gücü sağlıyor.’ 

İşinin hakkını veren İK’cılar ise işten çıkarmayı, yasaya, edebe göre yapar, yüz yüze konuşur

Sebep bildirirel sıkışır.

Yönetim danışmanı Hülya Mutlu hoşça kal demenin de bir adabı olmalı’ diyor.

Zaten işsiz bıraktığın insanın özgüvenini sarsmaya, utanca boğmaya, onun ruhunda yara açmaya ne gerek var ki? 

En edep, sen ne güzel şeysin…

Edep Ya Hû…

  BÖYLESİ PATRON BİR GÜN   İŞİNDEN OLMAZ MI?

DEVAMINI OKU

Şeffaflığın gücü

HESAP VEREBİLİR OLMAK ŞART

1-Şeffaflık; gereklidir

2-Sırların ortalığa saçılması değildir

3-Şeffaflık; hesap verebilir olmanın gereğidir

4-Şeffaflık; güven duyulan şirketi var eder

5-Paydaşlarına hesap verebilmelisin

Halka açık şirketlerin yönetim kurullarında en az 2 bağımsız üye bulundurma prensibi var.

Şartları uygun yaklaşık 500 şirket için, 500’ü kadın, toplam 1000 yabancı üye, şirketin tepe yönetim katında olması demek.

Buna itiraz edenlerin gerekçelerini hatırlıyorum; “sırlarım ortalığa dökülecek” diyeninden; “şirketim yabancıların eline geçecek” paranoyasına dek kaygılar manzumesi…

Bu itirazları dinledikçe akla takılan soru şu oluyordu; Şeffaflıktan kime ne zarar gelir?

Sır dediğin bilgiye, küçük ortaklar adına vakıf olacak bağımsız üyelerden neden korkuluyor?

Bu durum aslında Yeni Ticaret Kanunu’ndaki, “ortaklar cari hesabına itiraz” argümanıyla aynı yerde buluşuyor; “hesap vermekten hoşlanmıyorum.

İster büyük ortağın ister hissedarın, küçük ortağın olsun; hesap vermeye yanaşmamak, artık kabul edilemezdir.

Halka açık olmasan da ve hesap verebilir olmalısın.

  PAYDAŞINDAN SAKLADIĞIN SIRRIN NEDİR?

DEVAMINI OKU

Marka intiharı

ENFLASYON MARKA ÇÜRÜTÜR

1-Şişen maliyetle kârı koruma adına,

2-Değerinden, lezzetinden taviz verme

3-Köklü markan, sana sigorta olamaz

4-İster su böreği sat ister başka şey;

5-Sürdürülebilir değilsen, markan zedelenir.

Marka; intihar eder mi?

Evet

Ancak bunu çoğu kez bilerek yapmaz…

Yaşamak adına yapar bunu.

Her ne değer üretiyorsa, değişen koşulları bahane ederek bu değerden geri düşer.

Misal su böreğinde kentin en iyisidir.

Öyle ki sabah saatlerinde tükeniyordur ürettikleri…

Zaten insanlar kuyrukta ise ne gibi bir sorun olabilir ki?

Şu olabilir ve nitekim oluyor da…

Enflasyonu bahane edip kâr marjını korumak adına fiyatı tavan yapmakla yetinmez, o su böreğinin ana bileşenlerinden çalmaya başlarsın.

Misal yağını daha ucuz, peynirini daha düşük kalite, ununu daha hesaplı koyarsın.

Zaten marka değeri tavanken, bu enflasyon modelin yürür gibi durur.

Fakat intiharın sinsisi tam da bu noktada gerçekleşir.

O lezzet için gelen müşteri, önceki hakiki lezzetin ile enflasyonu bahane ederek bozduğun lezzet arasındaki farkı anlayabilir.

Bunu anladığında, su böreği evreninde artık sen de herkes gibisindir.

Saraylara layık tat yerine enflasyon tadında börek sunarsan markan, itibar kaybından dolayı zarar görür, küçülürsün.

SENİ VAR EDEN LEZZETİNE SADIK KALSAN?

DEVAMINI OKU

Kurumsal muskalar kurumunuzu korumaz

DOSTLAR KURUMSALLAŞMADA GÖRSÜN

1-“Vizyon-Misyon-Değerler” tabelalarını;

2-Asmaya gösterdiğimiz DİKKAT kadar,

3-Bunları benimsemek için RİKKAT göstersek?

4-Dikkat AKLIN odağı ise,

5-Rikkat de KALBİN odaklanmasıdır.

Kim yazıyor bu yazıları duvara; bilinmez.

Vizyon-Misyon-Değerler’ diye başlamıyorlar mı, kanım tepeme çıkıyor.

Bir süre sonra da gülesim geliyor.

Hangi yönetim katına çıksan, duvarda aynı şeyler;

VizyonumuzMisyonumuzDeğerlerimiz

Üçü bir arada kullanılınca  kurumsallaşmaya filan iyi geldiğini sanıyoruz.

Batılı ‘guru’lar öğretmiş, biz de yazmışız.

Bize misyon da lazım.

Yeter mi?

Yetmez; ‘değerlerin’ yoksa değerin yok.

O halde şirket duvarlarına KDV levhası gibi bir de ‘değerlerimiz’ levhası şart(!) inanmasak da…

Dürüstlük pek revaçta, müşteriye saygı da öyle.

Çalışan memnuniyeti, sosyal sorumluluk gibi hikmetli lafları da alt alta yazdık mı, kurumsal muskalarımızı artık duvara asabilir miyiz?

Asarız tabii, kim tutar bizi.

Oysa kendimize ait özdeğerlerimizi dikkate alsak, duvarları inanmadığımız kurumsal muskalar ile doldurmasak?

Ya da doldurduk diyelim, onları hiç değilse ezberlesek hatta onlara inanmayı denesek?

İNANMADIĞINI DUVARINA YAZMASAN?

DEVAMINI OKU

Kayırmacılık belâsı

NEPOTİZM KURUM BATIRIR

1-Kayırmacılık yüzünden;

2-Aile şirketlerinin 3’üncü kuşağa geçme şansı: %20

3-Ömürleri de en fazla 25 yıl sürüyor.

4-“Hamili kart yakinimdir” diyerek işe alma,

5-Yoksa batarsın.

Nepotizm; yakınını, kan bağın olanı kayırmanın adı.

Yönetim bilimi bu olguyu, kurumun ömrünü kısaltan bela kabul eder.

Kayırmacılık yüzünden şirket, ihtiyaç duyduğu nitelikleri bünyesinde tutamaz.

Şirket nepotizm tutumu yüzünden ailenin oyun bahçesi haline gelir.

Kabiliyetler dışarıda kalırken , dostakraba işletme kadrolarını doldurur.

Sürdürülebilirlik kaygısında olan şirketlerimizde patron, kendi ailesini dahi yönetim kademesine tepeden koymaz.

Liyakat, aile bireyi olmanın çok daha üstünde kabul edilir.

En iyi tahsili dahi yapsa, kurum değerleri ve süreçleri sahada öğrenmeden yönetim kademelerinde ilerleyemez.

Olsa olsa, eşitler arasında birinci yapılır.

Mirasta hakkı olması, yönetimde pozisyon avantajı olacağını sağlayamaz.

Hamili kart yakınımdır diye kartvizitle kuruma dayatılan niteliksizlerin, bir süre sonra o kurumu zarar soktuğunu biliyoruz.

Gerek devlet yönetimi gerek şirket kademeleri kayırmacılık belası yüzünden zaafa düşer ve o kurumun batması mukadderdir.    

SEN DE KENDİ İŞ YERİNDE YAKININI KAYIRIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Kötüye güç aktarma

MOBBİNG TERFİ SİSTEMİ

1-En iyi kamçılayanı terfi ettirirsen;

2-Liyakat senden kaçar.

3-Liyakati kırbaçlı sadakatin emrine verirsen;

4-Eninde sonunda batacaksın.

5-Mobbing patronun sorumluluğundadır.

İşletmelerde giderek artan bir bela var; sistematik mobbing.

Bezdirim dediğimiz bu olgu, bir grup insanın, bir kimseye veya başka bir gruba sosyal kabadayılık yapması…

Yetki verilince zalimleşen yöneticiler, bezdirimin en büyük paydaşları…

Her 4 erkekten 3’ünün mobbinge (alay) uğradığı, kadınların bezdirim yanı sıra tacize maruz kaldığı ortamlar ne yazık ki işletmede huzur bırakmıyor, ofisler kanserli koğuşu halini alıyor.

Gördüğüm şudur; iyileri özenle ayrı tutarak diyorum ki çok sayıda patron, işletmesindeki mobbingin ana sebebi, baş sorumlusudur.

En iyi kamçılayanı terfi ettirir, çalışanı ezeni teşvik eder, mobbingi bilse de ses çıkarmaz.

Öyle ki arada çalışana zulmedenleri teşvik eder, terfi verir.

Kötülere güç aktararak işletmesini güya iyi yönettiğini sanır.

Korkutarak, bağırarak; kötüye güç aktararak organize kötülüklerin yuvası haline gelir.

Böylesi işletme; nitelikli çalışanı tutamaz, liyakat kaçar, mobbing iktidar olur.

Parmak sallayanlardan uzak durun.

BAĞIRARAK YÖNETENLERDEN, PARMAK SALLAYANLARDAN  MUSTARİP MİSİN?

DEVAMINI OKU

İşe alırken kandır çıkarırken pusu kur

HOŞÇA KAL DEMENİN DE ADABI OLMALI…

1-Çalışanına değer vermeyen,

2-İşten insan çıkarırken;

3-Teknolojiye başvurur,

4-İletişim araçlarını kullanır.

5-Mertlik, ilkeli olmak yoktur hanelerinde…

İşe alım kadar işten çıkarma da o kurumun kalibresini belirler.

İnsan kaynaklarının (İK) kalitesi de bu süreçte ortaya çıkar…

 Çalışanından korkan, onunla gönül bağı kurmamış işletmeler, işten çıkarmayı; “pusu” kültürüne indirger.

Tuzak kurar, habersiz giriş kartını iptal eder. 

Evine tebligat gönderir, süt izninde kovar.

Böylesi şirket çalışanı da kuruma sadakat beslemez; ”ben zamanımın şu kadarını bunlara kiralıyorum.

Bunlar da bana ‘genişletilmiş alım gücü’ sağlıyor.” İ

şinin hakkını veren İK’cılar ise işten çıkarmayı yasaya, edebe göre yapar, yüz yüze konuşur.

Sebebini bildirir, el sıkışır.

Yönetim danışmanı Hülya Mutlu; ‘hoşça kal demenin de bir adabı olmalı’ diyor.

Zaten işsiz bıraktığın insanın özgüvenini sarsmaya, utanca boğmaya, onun ruhunda yar açmaya ne gerek vardı?

Bu tutum çalışan sadakati geliştirmez, kalan personeli de tedirgin eder sadece.

  İLKELİ, KURUMSAL PATRONLUK BU MUDUR?

DEVAMINI OKU

Yıkıcı rekabete dikkat

YIKICI REKABETİN 5 TETİKÇİSİ

1-Taklit kolaycılığı.

2-“Ben de isterem” kurnazlığı.

3-Mevcudu çoğaltmak.

4-Fiyat kırmak.

5-Müşteri çalmak.

Rakip seni geliştirir ancak yıkıcı rekabet

rakipten önce seni yıkacaktır.

Sanayi daima yeniliklere açık durur.

Zira arkasından yıkıcı rekabet koşmaktadır. 

İnovasyonu eksik sanayi, çok çabuk fersude (solmak) olmakta ve silinip gidebilmektedir.

Sanayinin en büyük yetersizliği, kabiliyet havuzları kuramamasıdır. 

İnsan kaynaklarının sıkça çuvalladığı alandır sanayi…

Zira mühendis takıntılı yaklaşımıyla kadroları; diploma avcılığı yapmakta, kabiliyetten anlayacak düzeyde üstün kabiliyetlileri olmayınca, geçmişi satın almakta, kullanılmış geleceğe doğru koşmaktadırlar. 

Bir sanayiciyi zayıflatan, “ben de isterim” yaklaşımıdır. 

Taklitçiliktir, sektöre sonradan girip mevcudu çoğaltmaktır.

Bu da yıkıcı rekabeti tetikleyecek, daha yüksek ölçekli sanayicinin lokması haline getirecektir kendisini…

Rekabetin anahtarı, rakibin varlığı ve onunla paylaşmak olmalıdır.

Ancak bu sayede uzak olanı yakınyakın olanı uzak tutabilirsin.

Sanayi, bir şeyden çok üretmek ise rekabet bu çok şeyi üretirken rakibi de var etmek, yönetebilmektir.

RAKİBİNİ YIKMAK YERİNE İŞBİRLİĞİ YAPSAN?

DEVAMINI OKU