Kayırmacılık belâsı

NEPOTİZM KURUM BATIRIR

1-Kayırmacılık yüzünden;

2-Aile şirketlerinin 3’üncü kuşağa geçme şansı: %20

3-Ömürleri de en fazla 25 yıl sürüyor.

4-“Hamili kart yakinimdir” diyerek işe alma,

5-Yoksa batarsın.

Nepotizm; yakınını, kan bağın olanı kayırmanın adı.

Yönetim bilimi bu olguyu, kurumun ömrünü kısaltan bela kabul eder.

Kayırmacılık yüzünden şirket, ihtiyaç duyduğu nitelikleri bünyesinde tutamaz.

Şirket nepotizm tutumu yüzünden ailenin oyun bahçesi haline gelir.

Kabiliyetler dışarıda kalırken , dostakraba işletme kadrolarını doldurur.

Sürdürülebilirlik kaygısında olan şirketlerimizde patron, kendi ailesini dahi yönetim kademesine tepeden koymaz.

Liyakat, aile bireyi olmanın çok daha üstünde kabul edilir.

En iyi tahsili dahi yapsa, kurum değerleri ve süreçleri sahada öğrenmeden yönetim kademelerinde ilerleyemez.

Olsa olsa, eşitler arasında birinci yapılır.

Mirasta hakkı olması, yönetimde pozisyon avantajı olacağını sağlayamaz.

Hamili kart yakınımdır diye kartvizitle kuruma dayatılan niteliksizlerin, bir süre sonra o kurumu zarar soktuğunu biliyoruz.

Gerek devlet yönetimi gerek şirket kademeleri kayırmacılık belası yüzünden zaafa düşer ve o kurumun batması mukadderdir.    

SEN DE KENDİ İŞ YERİNDE YAKININI KAYIRIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Vazifeni yapar mısın?

GÖREVİN 5 FONKSİYONU

1-İşbirliği ve iş bölümü sağlar.

2-Toplum refaha yönelir.

3-Hak ve sorumluluk dengelenir.

4-Uygarlığı geliştirir.

5-İnsanı, toplumu terbiye eder.

Vazifeni bilmek ve yapmak mutluluktur.

Vazife; görev, ödev demektir.

Görev, içinde bulunduğumuz zamanın bizden istediği şeydir.

İnsanın başkalarından beklediği şey sanıp kendinin yapmayacağını sandıklarıdır.

Oysa hayat, emir-komuta zinciriyle yürümüyor.

Herkesin, her kesimin uygarlığatoplumaailesine ve kendisine karşı yapacağı görevleri, ödevleri vardır.

Kaldı ki vazife; büyük bir şey yapmak değil, gerekeni yapmaktır.

Herkesin herkes karşısında görevleri vardır.

Halbuki hiç kimsenin doğrudan doğruya hiçbir hakkı yoktur. 

İnsandaki vazife duygusu en büyük terbiyeci güçtür.

Zengin ülkeler, vazife tanımının düzgün yapıldığı ve ödevlerin yerine getirildiği için zengin…

Yoksul ülkelerde görev bilinci gelişmemiştir.

Nimeti alıp külfeti öteleme pratiği vardır, kurnazlık genel kültürdür.

Şirketin vazifesi, ürettiği ürün veya hizmeti sağlamasıdır.

Liderin görevi, izleyenlere vadettiği refahı, huzuru, işi, aşı sağlamasıdır.

İşçinin görev tanımı bellidir de yöneticinin vazifesi, emretmek değil, görevleri çalışana sevdirmektir.  

SEN VAZİFELERİNDEN KAÇANLARDAN MISIN?

DEVAMINI OKU

Ceza kalksa da suç yaşar

SUÇ VE CEZA

1-Suç işleyen sevinmesin.

2-Ceza er veya geç yoldadır.

3-Adalet bir gün ona ulaşır.

4-Zalim; bedel ödeyecektir.

5-Zulüm arttığı yerden kopar.

Suçlunun güçlü hale geldiği toplum, çürümeye başlamış demektir.

Hammurabi, bundan 3 bin 800 yıl önce Babil sokaklarına diktiği tabletlerle cezayı tanımlayan ilk kral olmuştur.

Suç tanımları yaparak cezayı yasalara bağlamakla kalmamış, “ben bu yasayı bilmiyordum” bahanesini sonsuza dek ortadan kaldıran; “yasaların biliniyor olması ön kabulünü” icat etmiştir.

Hammurabi’den bir örnekle; hırsızlık, yakalanma halinde suç sayılıyor.

Yakalanmayan suçlu kabul edilmediği gibi ceza da gerektirmiyordu.

Cezanın 3 temel işlevinden söz eder çağdaş hukuk; 1-tekrarını önlemek, 2-işleyeni ıslah, 3-toplumu yönlendirme…

Aslında üçü de bir düzenin varlığına, bu düzenin korunmasına yönelik ruh taşımaktadır.

Neticede ceza kaldırılabilir olsa da suçinsanın içinde sonsuza dek yaşar.

Cezası çekilmemiş her cürüm, ya henüz yasayla tanımlanmamış veya henüz ortaya çıkarılmamıştır.

Hiç kimsenin işlemediği suçun masumu sayılmaması tam da bu yüzdendir.

Suçlular bugün ceza görmüyorsa, suçları ortadan kalkmaz.

Adalet gecikebilir fakat suç er veya geç cezasıyla buluşur, ceza er geç gelir.

 BU SUÇLAR CEZASIZ KALIR MI SANIRSIN?

DEVAMINI OKU

Bilgiyi kirletmeyin

YALANI NASIL TEŞHİS EDERSİN?

1-Yalancının mumu yatsıya dek yanarmış.

2-Sen yatsıyı bekleme, onu teşhis et.

3-Eğer biri konuşurken sıkça yemin ediyorsa;

4-Bil ki sözü yalandır.

5-Ancak kirli bilgi, yemine ihtiyaç duyar.

Bir yetkili düşünün…

Söylediği doğru çıkmıyor, ‘medya yüzünden böyle oldu’ diyor.

Bir görevli düşünün; görevini kötüye kullanıyor, ‘yanlış anlaşıldım’ diyor.

Bir insan düşünün, beyanı yalan çıkıyor.

Artık ona güvenir misiniz?

Yalan beyan, çağımızın illeti… 

Bilginin kirletilmesi.

Bilgi bir kez kirletilince güveni de ortadan kaldırıyor.

Güvensizlik itibarı zedeliyor.

Bireyler arasında çatışmayı körüklüyor.

Peki, bunlar yalan söyleme cesaretini nereden buluyorlar?

Yalanı, aptallığı, beceriksizliği veya kötü niyeti ortaya çıkınca insan utanmaz mı?

Yalan, alışkanlık haline gelebilir.

Böyle olunca bizler, yalancının teflon kaplı yüzün boyasını dökmedikçe, sapla samanı birbirine karıştırır, sonra da, “hayret, niçin bu noktaya geldik?” diye tepki gösteririz.

Rakamlarla oynayan, gerçekleri saptıran kadroların işini güçleştirmek gerekiyor.

Aman bana bulaşmasınlar mantığı, bu insanlara cesaret veriyor.

Sonuçta şeffaf maskelerle dolu arenada verdiğimiz maskeli balo, bizi yalan denizinde boğabilir.

YALANLARDAN MUZDARİP MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

İnsan ne zaman utanır?

UTANMANIN 5 ERDEMİ

1-Kusur fark edilmiştir

2-Bilgeliğe giden yol utanmadan geçer

3-Vicdan yarasının dışavurumudur

4-Kabahatten ders çıkarılmışlıktır

5-Utanan zulüm barındırmaz

Kalbin diriliği utanabilmekten gelir.

Kusuru başkası fark edince mi yoksa kişi kusurunu kendi idrak edince mi?

Bu muazzam derinlikli bir sorudur.

Başkasının fark ettiği utanç, toplumsal yargılar manzumesinin eseridir, kabahatler kanununa girer, cezası hafiftir.

Zaten utanarak hafifletici indirimlerden yararlanmışsındır.

Ancak kişi kendi kusurunu kendisi fark edip utanıyorsa, bu bilgeliğe giden yolun işaretidir.

Tövbekâr olmanın ilk basamağı, yüceliğin başlangıcıdır.

Zira bu insanlar için utanmamak kadar utanç verici hiçbir şey olamaz.

Utanmak, yüreğin tereddüdü, vicdan yarasının dışavurumudur.

Utanma, beynin baş köşesine nakşedilendir.

Sevinci unutursun ama utanç anlarını hayır!

Beynin sana onu hatırlatır; bir daha utanılası duruma düşmemen için.

Senin sen kalabilmen için.

Hatanın bir maliyeti olduğunu kavraman için…

Müjde bekleyebilir ama utanma, acildir, kalıcı hafızadadır.

Utanan, zulüm barındıramaz.

Kalbin diriliği utanabilmekten gelir.

Utanmazlardan köşe bucak sakın kendini…

  SENCE UTANMAYAN BİRİ YÜCELEBİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Bu hale nasıl geldik?

TOPLUMSAL ÇÖZÜLME

1-Değerler toplumundan ilişkiler toplumuna evirildik.

2-İş ahlakı bozuldu.

3-Toplumsal sorunlar devasa boyutta.

4-Ahlak, etik, hak hukuk zedelendi.

5-Ya düzeleceğiz ya düzeleceğiz.

Son çeyrek yüzyılda, toplumsal çözülmenin geldiği nokta; dikkat çekici… Böyle bir nesil ile ne yapılır?

1-İktidara oy verir, muhalefetten hesap sorar.

2-Düello mertliğinde değil, trolluk pususundadır.

3-Kendine benzemeyenden nefret eder.

4-Farklı olandan ölesiye korkar.

5-Bilgi sahibi değildir, her konuda kanaat serdeder.

6-Merak etmez, birilerine biat ile yetinir.

7-Akıllı değil, kurnazdır. Nimeti alır, külfeti öteler.

8-Özgün olanı değil, taklidi sever.

9-Ödülden ziyade ceza ile çalışır.

10-Sabrı bilmez, panik ve telâş içindedir.

Böylesi bir nesille bir ülkenin zenginleşmesi, büyüme veya kalkınması kolay mıdır? Mümkün müdür?

Önerim şudur ki böylesi insanları;

Altın olsa kesenizde,

Bal olsa kâsenizde,

Para olsa kasanızda tutmayın, uzak durun…

İçinden geçilen ekonomik krizin, enflasyonun bize yüklediği külfetler, siyasetin geldiği çözümsüzlük, tüm bu tutum ve davranışlarımızdan kaynaklanıyor.

HALİMİZİ  GÜZELLEŞTİRELİM Mİ?

DEVAMINI OKU

Ortalık uzman dolu

PEKİ MEMLEKET NEDEN BU HALDE?

1-Ömrü TV stüdyolarında geçen;

2-Tuhaf bir uzman türü oluştu.

3-Laboratuvarda araştırmada yoklar,

4-Ama sürekli ekrandalar

5-Bilgileri olmasa da hemen her konuda fikirleri var

Daha önce birileri bir şeyleri başardı da biz mi kaçırdık?

Lafla peynir gemisi yürüdüğüne dair öykü görmedim ben.

Ahkâm kesmekten, bilgisi olmadığı halde her konuda fikir yürütmekten bıkmadık, gitti…

Bu, genel karakterimiz…

Kendi işinde vasat ama ülkeyi yönetecek kadar iştahlılar…

Son zamanlarda dikkatimi çeken; enerji konusunda ahkâm kesme modasının giderek yaygınlaşması…

Misal kaya gazı

Amerika’da 25 yıl uğraşıp geliştirilen ve dünya enerji dengesini etkileyecek boyuta gelen kaya gazı, bizdeki sözde uzmanların fazlaca rağbet ettiği konu haline geldi.

Kaya gazı dünya gündemine oturunca bir anda ortalık, kaya gazı profesörleriyle doluvermişti.

Sanki bunlar yıllardır bugünü bekliyormuş ve bir yerde saklanıyorlarmış gibi…

Sorsanız eline kazma aldın mı diye; “hayır” derler.

Sahada hiç birinin ayağına sondaj çamuru değmiş değil.

Laboratuvardan daha fazla TV ekranlarında zaman geçiren uzman ordumuz var. 

Değer üretemeyince ha bire laf üret.

NİTELİKSİZ LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜR MÜ?

DEVAMINI OKU

Hak yiyerek oruç açılır mı?

AŞİRET DEVLETİ DEĞİLİZ Kİ

1-Çakarlı araçlar çoğaldı.

2-Trafikte imtiyazlı sınıf doğdu.

3-Belki yasal ama helal midir?

4-İftara yetişmek için hak yemek olur mu?

5-Trafiği durdurup yol almak utanılası değil mi?

Yer; Dolmabahçe.

İftara dakikalar var.

Trafik adeta kilit.

Taksim’den Beşiktaş’a doğru araçları sağa sola savuşturan bir ekip arabası ve arkasından gelen çakarlı çakarsız en az 15 araç.

Aralarında transfer minibüsleri, en arkada ise ambulans dahi var.

Belli ki filanca bakanı ya da çok ünlü kişiyi (VİP) iftara yetiştiriyorlar.

Ama bir sorun var; trafikteki araçları durmaya zorlayıp, hatta stadın önünde karşı yönü de işgal edip ilerliyorlar.

Plakalara bakıyorum; polis aracı ve ambulans dışındakiler sivil plaka.

Çakarları, kornaları, tehditkar el işaretleriyle diğer araçları dura zorlayarak ilerleyip, gözden kayboluyorlar. Bir sürü çakarlı çakal… Daha doğrusu çakarlı çakal sürüsü…

Sorum şudur; acaba bu bakan veya bakmayan, her kim ise, trafikteki insanların hakkını yiyerek açacağı orucun Hak nezdinde makbul olduğunu mu sanıyor?

Aşiret devleti görüntüsünde bu davranışın hangi makul, vicdani, dini ve medeni izahı var?

İmtiyazlı kesimlerin, cakasından, çakarından geçilmez ise bu nasıl bir adalettir?

Bu trafikteki çakarlı çakarsız ilkelliğin izahı nedir?

   SİZCE HAKLA ÇELİŞKİ, HALKLA İLİŞKİ MİDİR?

DEVAMINI OKU

Grup iletişim adabı

CHAT’AB-I MUAŞERET KURALLARI

1-Nazik ol, kelimeleri mermi gibi kullanma

2-Grup yöneticisi isen demokratik davran

3-Başkalarının fikirlerine saygı duy

4-Eleştirilerini, öneriyle sun

5-Grubun kuruluş ilkelerine sadık kal

Şu anda elinde telefonu olan milyarların, en fazla kullandıkları uygulama; şüphesiz WhatsApp Programı.

Öyle ki Çin’deki muadilinden bile daha fazla insana iletişim imkanı sunuyor.

İş hayatı ve sosyal iletişimde ise WhatsApp üzerinden gruplar kuruyor, iletişiyoruz.

Böylece ortaya bu gruplarda iletişimin yazılı olmayan kuralları çıkmaya başladı.

Bunların ihlali halinde iletişim kazaları yaşanabiliyor, sorunlar çıkabiliyor.

Bilişelim derken kavga eder olmayalım.

Grubu kuranın yönetici olduğu veya atadığı üyeler, demokratik tavır sergilemeli.

Gruba davet etme, gruptan çıkarma gibi hakları olan yöneticiler, önemli.

Zira eleştiriye açık olmayan yönetici, bazı üyeleri cezalandırayım derken grubu dağıtabilir.

Kafasına göre üye seçen veya banlayan yönetici, WhatsApp’tan umulan faydayı ziyan edebilir.

Üyelere gelince; grup kuralları ve grubun kuruluş amaçlarına göre hareket etmeli.

Misal siyaset konuşulmayacak denilmişse parti, aday reklamı yapmamalı, kendi siyasi görüşünü dayatmamalı.

Ayrıca kaba, nezaketsiz, küfürvari sözler, WhatsApp dahil hiçbir yerde sarf edilmesin.

İLETİŞİM ADABINA UYAR MISIN?

DEVAMINI OKU

İnsan neden mutsuz olur?

ERDEMİN 5 ERDEMİ

1- Erdem; kendine yetecek kadar tam’lıktır

2-Cesaret ister, fazilet gerektirir

3-İyi ile kötü ayırtına varıp iyiyi tercihtir

4-Yanlışın karşısına çıkabilmektir

5-Çıkarıyla arasında duranı ezmemektir

Köpek uçamamaktan mutsuz mudur?

Hayır, duyumsayamaz olduğu zaman mutsuzdur.

İnsan; aslanı boğazlayamamaktan ve olağanüstü şeyler yapamamaktan mutsuz mudur?

Hayır, insan bunun için yaratılmış değildir.

O ancak utancını, iyiliğinibağlılığınıadilliğini yitirdiği zaman mutsuzdur.

Ahlaki yetkinlik, iyiye yöneliş ve kötüden kaçışın getirdiği ruhsal sağlamlık; erdemdir.

Eğer güç aktardığınızda adil davranıyor ve gücünü yönetiyorsa, erdemlidir.

Eğer bir insan, iyi ile kötünün ayırtına varıp, iyiyi tercih ediyorsa; erdemlidir.

Eğer bir insan çıkarlarıyla arasında duranı ezip geçmiyor, onun da hakkını, hukukunu koruyorsa erdemlidir.

Erdemlilik, yürek ister.

Cesaret ister, yanlışın karşısına çıkma cüreti gerektirir.

Kendi kabiliyet alanı içinde erdemiyle davranan, gerçek mutluluğa erişmiş demektir.

Erdem ile yola çıkanın varacağı yer; bilgelik olacaktır.

Erdemli olmaya çalışma, erdemin dostu ol.

Erdem, sadece kendine ihtiyaç duyacak kadar tamlığı ifade eder.  

ERDEMDEN DAHA  DEĞERLİ NE OLABİLİR?

DEVAMINI OKU