Helva için ateş şart

ATEŞ YOKSA HELVA DA YOK

1- Helva için un, şeker, yağ yetmez.

2- Sorun; ateşin olmamasında…

3-2022’de ekonomi büyüyecek.

3-Ancak bu büyüme,

4-Unu şekeri yağı olana değil;

5-Ateşiyle bunları helva yapabilene yarayacak.

Yeni yılın eşiğindeyiz. Biliyoruz ki ekonomideki durağan 2021 ardından değişimlerin hızlanacağı bir 2022 gelecek.

Ancak sorun şu ki değişimin sunacağı fırsatlar herkese eşit dağıtılmayacak. Daha hazırlıklı olan bundan daha fazla nasiplenecek.

Bildik deyimdir; un var yağ var şeker var, öyleyse helva yapalım… Fakat genelde helva yapılamayan durumlarda söylenir.

Gereken unsurlar sağlanmış iken “gayreti körüklemek” için sarf edilir. Netice; una, yağa, şekere sahip olmana rağmen, helva yine de yapılmamıştır.

Neden? Çünkü bütün imkânları helvaya evirecek “ateş” yoktur. Ateş; yâni niyet, yâni kararlılık, yâni dinamizm

Bugün pek çok projemiz, bu durumdadır. Hele ki sosyal fayda üretecek adımlarımız, tarafları, unsurları tam olmasına rağmen, neticelenmiyor.

Özel sektör bir yandan durağanlıktan şikayet ederken diğer yanıyla kıpırdamıyor.

Pek çok başarı hikayesinin ana fikri; kriz zamanlarında yatırımdır.

Herkes un, yağ, şekeriyle öylece beklerken başarı ateşten gelmiştir.   

İÇİNİZDE ATEŞ VAR MI?

DEVAMINI OKU

Eyvah çocuğum dijital

ÇOCUĞUM BİLGİSAYAR BAĞIMLISI

1-Oyun başından kaldıramıyoruz;

2-Ne yapalım?

3-Biz ekrandan başımızı kaldıramazken:

4-Çocuğun tablet telefon oyun bağımlılığından şikayet;

5-Ne kadar samimi?

Çocuğun ekran bağımlılığını ortadan kaldırmak için bir model önerisi var; Öncelikle onu ekran bağımlısı yapan motive unsuru bulun.

Ardından bu motive unsurun nasıl üretime çevrilebileceğini planlayın üretmesine yardımcı olun, takdir edin ve kendini gerçekleştirmesini sağlayın.

Modeli öneren Buğra Ayan, ‘EYVAH ÇOCUĞUM DİJİTAL!’ adlı kitabında ebeveynlere yol gösteriyor.

Modelini somutlaştırmak için internet ve oyun endüstrisinin arka planını detaylandırıyor ve her oyunun arka motive unsurlarını sıralıyor.

Ayan’a göre her çocuğun geleceğe dair hayal kurma ihtiyacı var. Aksi takdirde ekran bağımlılığını azaltılmamızın bir anlamı olmaz.

Kuracağı bu hayali gerçekleştirmek için yakın geleceğe dair unsurları sıralıyor:

Yapay zeka, nesnelerin interneti, robotlar, 3D yazıcılar, otonom araçlar, drone, blockchain, arttırılmış gerçeklik, nanoteknoloji, büyük veri, endüstri 4.0, iklim bilimi, sanal gerçeklik, veri bilimi, giyilebilir teknolojiler, siber güvenlik…

ÇOCUĞUNUZ NEYE YETENEĞİ VAR?

DEVAMINI OKU

Borca sadakat şart

NİMETİ ALIP KÜLFETİ ÖTELEMEK

1-Birine borcunu ödedi diye,

2-Madalya takılmaz.

3-Ancak borcunu ödemeyenin hayatını,

4-Zorlaştırmayınca da kendiliğinden ödemez.

5-Çalışan adalet tam da bu yüzden şart.

Kurnaz toplumların en belirgin özelliklerinden biri, nimetleri kovalarken külfetlerinden sıyrılma gayretidir.

Krizlerde, toplumun kurnaz kesiminin davranışları daha da belirgin hale geliyor. Kriz geldiğinde, kimi iyi durumdadır, kimi değildir.

Borçla yakalananların bazısı vadesi gelmiş 10 bin lirayı ödeyemediğinden diğeri de 10 milyon lirayı denkleştiremediğinden batmıştır. Bu, krizin doğasıdır.

Fakat krizin belki de sebebini oluşturan başka bir tutum vardır. O da krizi bahane edip “nasılsa kimse ödemiyor” deyip, durumu uygun iken kendi borcunu ödememektir.

Her kriz, krizzede kadar ahlaksız krizzade de türetir.

Bu kurnaz ve ahlaksız krizzedeler yüzünden alacağını tahsil edemeyen dürüst işadamları da, firmasını kurtarma ihtimali olmasına rağmen dibe vurup batmıştır.

Yasalar, borçluyu, borcuna sadık kalmaya zorlar. Hele ki alacaklın devlet ise borcundan kaçmanın imkanı yoktur.

Ancak iyi bir hukuk bizi böylesi bir açmazdan çıkarabilir.

         ALACAĞINA ŞAHİN BORCUNA KARGA MISIN?

DEVAMINI OKU

Proje mi öykü mü?

PROJE GEREKLİ AMA ÖYKÜ VAZGEÇİLMEZDİR

1-Tarih, öykü oluşturamayanların

2-Sadece projeyle var olamayacağını söylüyor

3-Kentler gelecek öykülerini projelendirerek

4-tarih sahnesinde kalabilirler

5-Senin öykün var mı?

Her kentin bir öyküsü var. Hele ki bu öykü, uygun dille anlatıldığında, başkalarının da ilgisini çeker.

Rekabetin ülkeler kadar kentlerin yarışına dönüştüğü dünyada bu öyküleri bir arada duyabileceğiniz yerlerden biri de sıkça katıldığımız MIPIM gibi gayrimenkul fuarları…

Baharın bu mevsiminde Fransa’nın Cannes kentinde buluşan gayrimenkul profesyonelleri ve inşaat sektörü temsilcileri, belediyeler, tasarımcılar; bu fuar aracılığıyla kendinin, kentinin öyküsünü sunar.

Ortak payda, kentlerin yarınıdır ve bu yarın, katılımcıların zihninde olan bitendir.

Fuardaki stantlar da zaten bu öykülerin vücut bulduğu yer olur. Bizim sorunumuz; elimizde öyküleştirecek yüzlerce renk var ama bunu görsel şölene dökemiyoruz.

Onların başarısı; son derece sınırlı öykülerini muhteşem hikâyeye dönüştürüp sunabilmeleri…

Sonuçta en başarılı proje dahi, bunu bir öyküye oturtmadığı z      zaman “hikâye” oluveriyor. SENİN ÖYKÜN NEDİR?

DEVAMINI OKU

Kurumsaldan durumsala

KURUMSAL MISIN DURUMSAL MISIN?

1-Salgın, ekonomik kriz; değerleri unutturdu.

2-İlkeler, kurallar rafa kalktı.

3-Kurumun kaderi kişilere bağlandı.

4-Duruma göre davranır olduk.

5-Çürüme, bozulma, çökme yaşıyoruz.

Kurumsallık; bir kurumun, bir kuruluşun, işletmenin veya markanın şahıslara bağımlı olmadan faaliyetlerini sürdürebilmesi ve geliştirebilmesini sağlayan bir yapıya sahip olması işlemine denir. Kişilere mahkûm olmama hali…

Durumsallık; ‘tüm koşullarda uygulanabilecek en iyi yönetim şekli yoktur’ tezine dayanır ve yönetici kural koymaz, kurala uymaz esnekliğini savunur.

Yönetici ilkelere göre değil olaylara göre davranır.

Duruma göre en etkili yöntem kullanılmalıdır. Kurumun kaderi, kişilere terk edilmiştir.

Türkiye, önce salgın ve sonra da ekonomik kriz yüzünden kurumsallıktan hızla uzaklaşır oldu.

Yıllarca uğraşıp didinip var ettiğimiz kurumlar bozulmaya çökmeye çürümeye terk edilir oldu.

Günün getirdiği sorunlarla baş edebilmek için ilkeler, kurallar, etik dahil tüm kurumsal değerler unutulup durumu kurtarmanın yolları aranır oldu.

Devletin yerleşik kurumları dahi, liyakatsiz kişilerin elinde durumsallaştı, durumun gerektirdiğini yapmaya zorlandı, ilkesizleştirildi.

        SENİN KURUMUN DURUMU MU İDARE EDİYOR?

DEVAMINI OKU

İri olmak diri olmak

AKILLI İLE KURNAZ FARKI

1-Ortaklıkların %15’i 5 yıl sürüyor

2-Uzun sürelilerin oranı %5

3-Akıllıların ortaklığı sürüyor da;

4-kurnazların ortaklığı, hasılatı paylaşana dek.

5-Ortağını dolandırma.

Küresel riskler katar katar üzerimize gelirken kaçınılmaz bir şekilde işbirliği-güç birliği de gündemimize oturuyor.

KOBİ cenneti Türkiye’de ne yazık ki ölçek ekonomisiyle başımız hoş değil.

Azıcık aşım, Kaygusuz başım deriz ancak her biri kendi ölçeğindeki 1,3 milyon şirketin ancak binde düzeyindekileri büyüktür. ama ekseriyeti küçüktür.

Güç birliği, değişen rekabet şartlarında hayatta kalmanın yoludur ancak diğerine güvensizlik yüzünden yetersizdir.

Oysaki Anadolu Kaplanlarını bölgesel güce dönüştürmek için buna ihtiyacımız çok yüksek. Biliyoruz ki yörede nitelikli

KOBİ, bölgesel güç ve küresel marka olmak için ortaklık şart.

Fakat ortağını dolandırmamak da şart…

İnanç iklimimiz ortaklığa uygun aslında…

Mesaj gayet net; “Allah buyuruyor ki: biri diğerine ihanet etmediği müddetçe, iki ortağın üçüncüsü ben olurum. Biri arkadaşına ihanet etti mi ben aralarından çekilirim.”

Bu coğrafyada işbirliği yapmayana yer bırakmıyor küresel haydutlar…

    İNSAN ORTAĞINDAN NEDEN KURTULMAK İSTER?

DEVAMINI OKU

Gölgelerin gücü

BELÂ, GÖLGEYE AŞIKTIR

1-Gölge, ışıktan nasibini almama halidir.

2-Şeffaflık ışığı gölgeye mahal vermez.

3-Kurumlarımızı hesap verebilir,

4-Şeffaf kılarsak,

5-Kötülüğün yeşereceği gölge kalmaz

Dostoyevski’nin ilginç bir duası vardır; “Allah’ım bana baş edemeyeceğim bir şey vermeyeceğini biliyorum. Sadece bana bu kadar güvenmeseydin diyorum.” İlginç bir dua…

Gücü bir üst siklete taşıyınca rekabet ikliminin değişmesi, sürecin tanımından gelir. Düşük gelir grubunda baş edebildiğiniz dertler, üst ligde dönüşmüş, belalar da ölçek değiştirmiştir.

Yolsuzluk, rüşvet, irtikâp benzeri belalar, her iklimde, her inanç sisteminde, her coğrafya ve gücün geliştiği her yapıda ola gelmiştir.

Tedbiri alınmadıkça büyümüş, ülkeleri, kurumları helak etmiştir.

Bunların özrü olmaz. Risk gerçekleşir, tedbir devreye girer ve kirlenme, daha yüksek standartlı düzenlemeleri davet eder.

Kayıp yılları hatırlıyorum; 1990’larda bu gerçeği en uzun yoldan öğrendik. Maliyetini 2001 kriziyle herkes ve her kesim ödedi.

Ancak antikorlarını da geliştirdik.

Daha şeffaf yapılar, hesap verebilirlik, kurumsal yönetişim ilkeleri gibi modern kavramlar oluşturduk.

Yine yapmalıyız.

         SÜREKLİ GÖLGEDE YAŞAMAK İSTER MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

Tarımdan vazgeçilmez

BİZ YAPMAZSAK KİM YAPACAK?

1-Etlerin market raflarında yetiştiğini sanan nesil geldi.

2-Sanayi sektörü iyidir

3-Hizmet sektörü gereklidir

4-Ama tarım sektörü, vazgeçilmezdir.

5-Tarım bilincini diriltmeliyiz.

Bilişim teknolojilerinde üretici olmak; iyi fikirdir ancak bitleri baytları yiyemezsiniz.

Sanayi, bir şeyden çok üretmektir ve bir ülkede sanayi varsa, kalkınma sürdürülebilir olur fakat makineler ile sofra donatılmaz.

Kendi ürettiğiniz silah ile vatanı savunursunuz fakat içecek suya, beslenecek gıdaya ihtiyaç duyarsınız.

Tarım, bu anlamda en temel ihtiyaç olan beslenmenin karşılığı, endüstriyel tarım ise kalkınmanın bir diğer motorudur.

Kendine yeten ülke olmakla övündüğümüz yıllar eskide kaldı.

Bugün Türk tarımı, potansiyellerine erişememiş, iyileştirme alanlarıyla dolu bir sektör.

Sorun şudur? Eğer biz üretmez isek, besinler nereden gelecek?

Eğer biz çocuklarımıza tarımın önemini anlatmaz isek, etlerin süpermarket raflarında yetiştiğini sanan yeni nesiller oluşacak.

Eğer biz üretmediğimiz gıdayı ithal kolaylığını seçersek, yeni bir dışa bağımlılık üreteceğiz ki bu hayati olacak.

Şükür ki tarım bilinci yeniden gelişiyor

        ancak hızlanmamız gerek.  GIDASIZ YAŞANIR MI?

DEVAMINI OKU

Buradan çıkış yok

DİJİTAL LANET Mİ?

1-Banka, telekom, mağaza aboneliklerine

2-Giriş son derece kolay ancak

3-Çıkış neredeyse imkânsız gibi

4-Müşterisini dijital tuzağa çeken firmayla

5-İlişki kesmek bu kadar zor olmamalı

Giderek artan ve müşteri aleyhine gelişen bir tutum var; sisteme giriyor ama çıkamıyorsunuz.

Sistem dediğim şu; abonelik, hizmet sözleşmesi, hesap sahibi olmak ve benzeri işlemler…

İster telekom firmaları olsun ister bankalar, sizi bir kez bilgisayar sistemine kaydetmiş ise ilişkinizi kesemiyor, almadığınız hizmete para ödemeye mecbur bırakılıyorsunuz.

Bankalar mesela; diyelim ki kredi kartınızı iptal edeceksiniz… Bunun için ulaşabileceğiniz telefon numarası veya posta adresi yoktur.

Sesli yanıt sistemleri üzerinden telefon tuşlarını beyhude tuşlayıp durursunuz.

Telekom şirketleri mesela; internet iş modelimizi dönüştürdü. Tıpkı diyalize bağlı yaşayan diyabet hastaları gibi cihazlar ile hayatımızı sürdürüyoruz.

Aldığınız bir hizmetten mutlu değilseniz, çıkmayı deneyin… Ucunda 5 yıl cihaz olmayan hattımı iptal etmeme rağmen yıllardır yüklü faturalar gelmeyi sürdürmüştü.

Önerim şudur; mahkemeler verilmeyen hizmetin parasını talep edenleri cezalandırsın,

   aboneleri değil. ABONELİKTEN ÇIKMAK NEDEN ZOR?

DEVAMINI OKU

Algoritokrasi Çağı

ALGORİTMALAR SANAL KANUNLARIMIZ

1-Onlar hayatımızı yönetiyor

2-Tercihlerimiz şekillendiriyor

3-Bizim yerimize karar veriyor

4-Demokrasiyi kemiriyorlar

5-Algoritmacılar; yeni kanun koyucularımız..

Bir sorunu çözmek veya belirlenmiş bir amaca ulaşmak için tasarlanan yola, işlem basamaklarına algoritma diyoruz.

Dijital dünyanın yapı taşları bilgisayarlar ve onların üzerinde çalışan yazılımlar, hayatımızı yönetmeye başladı.

Algoritmalar artık bizim adımıza karar veriyor, günümüzü yönetiyorlar. Şirketler, kurumlar algoritmaları üretim, fiyat belirleme, mal ve hizmet kalitesini arttırma gibi amaçlar için kullanıyorlar.

Müşteri İlişkileri Yönetimi’nden arama motorlarına dek her alanda algoritmalar, yapay zeka parçacıkları olarak devreye giriyor, e-ticarette satınalma süreçlerini, seçim tercihlerini yönlendiriyorlar.

İşin ilginç yanı, kimsenin seçmediği yöneticiler tarafından oluşturulan kurallarla çalışan algoritmaların, yeni bir yönetim anlayışını giderek yaygın hale getiriyor olmasıdır.

Bir bakıma yeni kurallar, bu algoritmaları yazanlar tarafından oluşturuluyor ve bunlar yeni kanun koyucular halini alıyor.

Bize de algoritmalara boyun eğmek düşüyor.

        BU SENİN TERCİHİN Mİ, ALGORİTMANIN MI?

DEVAMINI OKU