Enflasyon düşecek mi?

TEK HANE HEDEFİ TARIMDA DA ŞART
Tıpkı Merkez Bankası Başkanı gibi neden Tarım Bakanı da gıda enflasyonunda tek hane hedefi vermesin?
Üretim olmadan tüketerek büyümek nereye kadar taşır ülkemizi?

Merkez Bankası’nın bu yılsonu enflasyon hedefi; %8.2 gibi tek hane. Beklenen enflasyon tek hane olunca ücret artışı, reel faiz, yığınca makroekonomik denge, bunun üzerinden hesaplanıyor. Eğer tutarsa ne âlâ. Ama ya tutturulamazsa?

90’lara ‘kayıp yıllar’ dememizin sebebi enflasyon belasıydı. Şimdi de bu bela başımızda ve hükümetin onu düşürmeye dair politikalarını sorguluyoruz. Enflasyon sadece Merkez Bankası’nın niyet ve gayretiyle düşmez. Reel ekonominin buna hizmet etmesi gerekir. Özetle; bu yılki %5’lik büyüme tüketimden sağlansa da üretim olmayınca tükenir dururuz.

Gıda fiyatları enflasyonun baş belası… Sorum şudur; neden Tarım Bakanı da tıpkı Merkez Bankası Başkanı gibi tarımda tek haneli enflasyon hedefi veremez? 2019’’u mahveden, gıda terörü dediğimiz fahiş fiyat artışları idi. Anladık ki soğan deposu basmakla fiyat düşmez üretmek gerekiyor.

Merkez bankalarının kabiliyet sınırları belli. Üretim ayağı ile desteklenmediğinde enflasyon hedeflemesinde başarı

         şansı düşer. TARIM BAKANLIĞI NE İŞE YARAR?

DEVAMINI OKU

Afet fırsatçıları

ÖLÜMLERDEN BESLENMEYİN
Tıpkı Akbabalar gibi afet fırsatçıları var.
Kirayı arttıran, kendini görünür kılan…
Kendi krizini fırsata çevirebilirsin.
Ancak başkasının krizini fırsata dönüştürmek, alçaklıktır.

Soma’da 301 canımız gider, anında ortaya çıkarlar. Ankara’da 102 gencimiz katledilir, yine ortalığa dökülürler. Paris’te insanlık faciası yaşanır, yine üşüşürler posta kutumuza…

Elazığ’da deprem olur, krizi fırsata çevirip kirayı arttırır, ya da şahsi reklamını yapar. Tek istekleri vardır; faciadan yararlanıp görünürlüklerini arttırmak.

Trajediler üzerinden reklam fırsatı doğurmak; akbaba davranışıdır. Japonya’da deprem olur, yardım ekipleri kurulur, sessiz sedasız para toplanır. Yardım yapanlar kendilerini saklar, sessiz sedasız ihtiyaç sahibine ulaşılır.

Van depreminde de vardı bu akbabalar, depremzedeler üzerinden depremZADE olma gayretiyle boy gösterdiler.

Türkiye’de afet hukuku da zayıf. ABD’de afet sonrası fiyat artışı yasaktır. Afet öncesi fiyat neyse onu belli bir süre değiştiremezsin. Elazığ’da ise evi kullanışsız hale gelenler kiraların katlandığından şikayetçi. Tıpkı afet sonrası İstanbul’da taksicilerin tarifeyi 3’e katlaması gibi.

   AFET HUKUKUNU GÜÇLENDİRMEK GEREKMEZ Mİ?

DEVAMINI OKU

Yığılma; Kümelen!

YAKINMA DEĞİL YEKİNME ZAMANI
Yekinmek; olduğu yerden fırlamak, harekete geçmek, gereğinden fazla GAYRET GÖSTERMEK demek.
Yakınma ise sürekli SÖYLENİP DURMAK demek.
Bize YEKİNME lazım, YAKINMA değil.

Aynı ya da benzer iş kolunda faaliyet gösteren, coğrafi olarak birbirine yakın, birbirleriyle işbirliği ve rekabet halinde olan üretici firmalar ve onları destekleyici firma ve kurumların bir araya geldiği bir çalışma modelidir.

Kümeler dağıtım kanallarına, üreticilere kadar uzanabilir. Üniversiteler, düşünce kuruluşları, mesleki eğitim kurumları, teknik destek sağlayan kamu kurumları, ambalaj üreticileri ve hatta bankalar ile özel kuruluşlar da iş kümelerinin aktörleridir.

Temel özellikleri; yakınlık, ağ oluşturma, uzmanlaşma, paylaşma, rekabet öncesi işbirliğidir. Kümenin parçası olan işletme, tek başına hareket eden işletmelerden daha hızlı büyür, çünkü küme, işletmenin en iyi yaptığı işe odaklanmasını sağlar.

Ancak bizdeki kümeler, aralarında iş-güç birliği ve iletişim azlığı yüzünden yığılma davranışı içindedir.

Misal İnegöl Mobilya yığınıdır fakat Kayseri Mobilya Kümelenmesidir. Çünkü aralarında iş-güç birliği vardır.

  SEKTÖRÜNÜZDE YIĞIN MISINIZ, KÜME MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

Depremde duyduğunu değil önceden yaptığını hatırlarsın

İMAR AFFEDER DEPREM AFFETMEZ
Deprem değil bina öldürür.
Bizi hayatta tutacak olan yıkılmayan bina inşa etmektir.
İmar afları binalarımızı sakat bırakıyor.
Sakat binalar da bizi depremde öldürüyor.

Fay hattı üzerindeki ülkemizde depremle yaşama pratiğini henüz edinemedik. Meteoroloji ve Afet Yönetimi hocası Mikdat Kadıoğlu; ‘depreme hazırlık evden başlar’ diyor. Toplum Tabanlı Depreme Hazırlık yapılırsa ancak bu sayede depremin zararları en aza indirilebilir. 81 ilin 55’i birinci derece deprem riski taşıyorsa bunu yönetmeliyiz.

Risk yönetimi deprem öncesini tanımlar. Afet yönetimi ise deprem sonrasını… Riski yönetmek için harcamadığımız her 2 lira, afet sonrası bize  100 liralık maliyet yükleyecektir. Deprem değil bina öldürür gerçeğinden hareketle yıkılmayan bina inşa etmek şart.

Kentsel dönüşüm yerine rantsal dönüşüm alışkanlığından vazgeçmeliyiz. Kadıoğlu’nun önerisi olabildiğince özet hazırladığı ‘DEPREM AFFETMEZ’ gibi bir kitapçığı daima cebinde taşımak ve afet öncesi, sırası ve sonrasında okuyup ona göre eylem almamızdır.

          SİZ HİÇ DEPREM TATBİKATI YAPTINIZ MI?

DEVAMINI OKU

Akıl, telefonda mı yoksa üretimde mi?

KLAVYE Mİ MOUSE MU?
Soru: “en fazla mouse’u mu yoksa klavyeyi mi kullanıyorsun?”
Cevapların genel dağılımı ilginç; %80 mouse, %20 klavye.
Klavye; genelde ÜRETİMİ, mouse ise TÜKETİMİ temsil ediyor.

Söz konusu tüketim olunca ulusça yeteneğimiz inanılmaz…

Yeni icadı üzerinden hafta geçmeden benimser, kullanır, bedeli ne ise öderiz. Tüketimin bizlere sunduğu konfora gösterdiğimiz uyumu, üretim sürecinde başaramayınca aradaki farka; cari açık diyoruz.

Cari açık (akıl açığı okunur) iktisadi bir tanım olsa da kazandığından fazlasını harcamanın ifadesinden başka bir şey değil.  Misal Henüz kazanmadığın parayla gidip akıllı telefonu alırsan ne olur?

Olacağı şu… Yılda 12,2 milyon cep telefonuna 2,2 milyar $ öder, cari açığı beslersin… Kazandığından fazlasını harcar isen bunu nasıl finanse edersin? Borç alarak tabii ki…

Peki, sana borç verenler vade sonunda tahsilâta gelince neden sorun olur? Çünkü üretmemiş tüketmişsindir. Üretmediğin teknoloji, eninde sonunda sırtına, aklına yük olacaktır.

      TEKNOLOJİYİ ÜRETİMDE KULLANABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Yiyiniz içiniz ama israf etmeyiniz

OKULLARA İSRAFI ÖNLEME DERSİ KONULSUN
Eğitimin ilk 4 yılında israfı önleme dersi sayesinde çocuklar bir yandan çöpe giden milyarları önleyecek diğer yandan kendi ailesini de eğitmiş olacak.

Bugün 7,6 milyarlık dünya nüfusun    2050’de 9,8 milyar.

Küresel gıda üretimi 2050’ye dek %60 artmak zorunda.

Yetmiyor, gıda israfının önlenmesi şart. Dünya genelinde tarımsal kayıplar dahil, çöpe giden ve israf olan gıda miktarı yıllık 1,6 milyar ton. Bunun parasal değeri 1,2 trilyon $.

Gıda Kayıp ve İsrafın yalnızca dörtte birini önleyebilsek, bu miktar dünyada 830 milyon açlık çeken insanı besleyebilir.

beslenmesine yetiyor. Ülkemizdeki  Durum iç açıcı değil:

Belediyeler tarafından, 2018 yılı  toplanan atık miktarı 33 milyon ton ve bunun 14,5 milyon tonunu gıda atıkları. Para değeri 14 milyar dolar. Türkiye’nin tarımsal gıda ihracatı

18 milyar dolar. Nerdeyse ihracatımız kadarı çöpe gidiyor.

İstanbul Ticaret Borsası, gıda israfının azaltılmasına yönelik çalışma başlattı. Bu; güzel bir adım. Ama yetmez, bizim de gıda israfını önemeye katkı vermemiz gerekiyor.

          GIDAYI ÇÖPE ATMAK İÇİN Mİ ÜRETİYORUZ?

DEVAMINI OKU

Enerjini verimli kullan

YALITIMLA FATURAN HAFİFLESİN
Bina tasarımından çatı, temel, dış cephesine, pencereden kapı, bacasına dek “yalıtım bilinci” şart.
Yalıtım harcaması bina maliyetinin %3’ü.
Ancak 2.5 yılda faturayı %50 indiriyor.

Enerji verimliliği, kamunun derdi iken bugün her birimizi ilgilendiriyor. Öyle ki şirketler sosyal sorumluluk projelerinde karbon ayak izi, atmosfere salınan sera gazı, tasarruf edilen elektrik gibi göstergeler koymaya başladı.

Enerji Hanım projesini hatırlıyorum. Bakanlık ev kadınları üzerinden %15 tasarruf hedeflemişti. Devamında işyerleri fabrikalar gelecekti. Hatta enerji tasarrufunun okullarda öğretilmesi, enerjide sorumluluk bilinci oluşturulması gerekiyor.

Zira tasarrufu yanlış biliyoruz. Hani enerji tasarrufu her gündeme geldiğinde, iki ampulden birini söndürüyorduk ya meğer toplam enerji faturasının %5′ine denk gelen aydınlanma masrafından kısıyormuşuz.

Üstelik ışık konforumuzu daraltarak. Oysa bir evin enerji faturasının %80‘ini, ısıtma ve soğutma enerjisi imiş.

Enerji obur binaların asıl büyük derdi; soğutma ve ısıtma giderleri ve bir alanı soğutmak için harcadığımız enerji, ısıtmadan 3 kat fazla!  Enerji verimliliğinin omurgasına ısı yalıtımı oturuyor.

SEN ENERJİNİ KORUYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

İnovasyon manifestosu

İCAT ÇIKARIYOR AMA UYGULAMIYORUZ
Buluş hızında 10 yıl öncesiyle yarışacak düzeye geldik.
Kötü haber, buluşçulara bakışımızı değiştirmez isek, başarının sürekli olamayacağıdır.

1.Buluşçuluğun karşısındaki en büyük engel; “icat çıkarma” direnişidir, bu kültürel kodu değiştirin.

2.İnovasyon tam olarak “eski köye yeni adet” getirmektir. Bun yapanları düşman kabul etmeyin.

3.Sıra dışı olmak adına sıradan işlere prim vermeyin.

4.Buluşçuluğa; “farklı olanı cezalandıran” insan kaynakları birimlerinizi sorgulayarak başlayabilirsiniz.

5.Yeni bir iş fikri, ürün veya süreç önerilerini, saçma sapan olsa dahi, aşağılamayın, aksine; ödüllendirin.

6.Komşunun tavuğuna “kaz” demeden önce kendi kümesinizdeki buluşçuları bulup çıkarın.

7.AR-GE birimindekiler; “sabah 9 akşam 6” mesaisine, kılık kıyafet şekilciliğine mahkûm etmeyin.

8.Sizden farklı olanı dün; “yok ediyordunuz” zira varlığınız için tehdit oluşturuyordu.

9.Bugün onlara “tahammül” ediyorsunuz. Çünkü gerekli

10.İcat çıkaranlarını tüm benliğinizle benimse, sev.

     İNOVASYONA İÇTENLİKLE İNANIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Yüksek hızlı trene yüksek zam pususu

KARA TİREN GECİKİR BELKİ HİÇ GELMEZ
YHT abonman zamlarıyla binlerce hayat zorlaştırıldı.
Modern ulaşım diye sunuldu ama abonmanı; otantik Şark Ekspresi kadar lüks ve pahalı hale geldi.

Yüksek hızlı tren abonman fiyatlarına %300 zam geldi.

Böylesi bir zam oranı, günlük hayatını buna bağlamış, kariyerinde veya eğitiminde ulaşımını yüksek hızlı trenle yapanlar için inanılmaz yıkımı da beraberinde getiriyor.

Ulaşım altyapısının örnek eseri olarak hayatımıza giren ve modern hayatın ulaşılabilir konforu diye sunulan YHT’nin böylesine rekor zam görmesi, pusu kültürünün kamudaki tezahürüdür ve asla kabul edilemez.

Binlerce yolcunun abonman biletlerine getirilen zamla Ankara-Polatlı hattı 220 liradan 878 liraya çıktı. Ankara-İstanbul arası? 2 bin 100 liradan 3 bin 847 liraya çıkarıldı.

TCDD’ye göre zam yok, yalnızca abonman indirimleri kaldırıldı. Hatta öğrenciye indirim bile gelmiş. Önce hız ve konfora alıştır sonra işini YHT’ye göre planlamış yolcuya zam pususu kur.

        AMACINIZ HIZLI TRENİ BİTİRMEK Mİ YOKSA?

DEVAMINI OKU

KOBİrleşin büyüyün

İŞBİRLİĞİ İŞ BÖLÜMÜ ŞART
Türkiye Küçük ve Orta Boyutlu İşletme (KOBİ) cenneti
Ancak her biri başına davranma sevdalısı.
Oysa dünya işbirliği iş bölümü yapmayanı yaşatmıyor.

Anadolu Kaplanları; üzerine düşeni yaptı. Yerel kalkınmanın dinamosu, ihracatın akıncısı, ekonominin can simdi oldular.

Rahmetli Özal’dan sonra başlayan ihracata dayalı dışa açık büyüme sürecinde, KOBİ sayesinde Anadolu’nun gücü fark edildi, krizlerden çabucak çıkmamız temin edildi.

Ancak şimdi Türkiye, farklı vitesteÖlçek değişti, işler daha karmaşık hale geldi, küresel rekabetin şartları çetinleşti. Hal böyle olunca Anadolu Kaplanlarının “aslanlaşma” zorunluluğu doğdu.

Artık örgütlü ve ölçekli yapılardan geliyor. Kaplan, hayatta kalma stratejisiyle var olur. KOBİ’ler ve Anadolu sermayesi, darbelere rağmen yok edilemedi ve rüştünü ispat etti. Fakat şimdi bize aslan gerekiyor.

Aslan, bir arada yaşayan, avlanma dâhil her adımında strateji geliştiren, sosyal zekâsı yüksek ve en vahşi ormanda dahi “kral” işler yapan örgütlenme biçimidir.

Son 25 yıldır hep aynı şeyi haykırıyorum; Anadolu’nun tüm KOBİ’leri… Birleşiniz, kurumsallaşınız ve OBİ’leşiniz

         KOBİ’LER; BÜYÜMEK İSTEMİYOR MUSUNUZ?

DEVAMINI OKU