Yürüdüğün yola dikkat

YOLCUYU YOLA DÜŞÜREN

YOLUN BİZZAT KENDİSİDİR

1-İnsan; gitmekten yaratılmıştır

2-Kendine bir uzak bul, ‘sen olmayan’ ve git!

3-Kolunda saat linde pusulan olsun

4-Yol kadar yönündür seni menzile götüren

5-Yol açık, yola çık…

Yol; bir amaca ulaşmak için başvurulan çâre, yöntem, Gidiş ya da davranış biçimi, tutumdur.

Yol bulursun, çare üretirsin. 

Hiletuzak kurarsın, çok kötü yol bilirsin.

Kötü yola düşeni, genelde  yollu diye damgalar toplum.

Veya davranışı tutumuyla başkasına da o işi yapmasına örnek olur insan. Yeni yol açarsın ardından gelenlere

Yolsuzluk, yoldan çıkma halini anlatır. “Doğru gidirem hakime yolum düşmir / az yiyirem hekime yolum düşmir.”

Yol alırsın bir alanda mesafe kat edersin, ilerlemiş olursun. 

Vesile olur, bir şeye yol açarsın.

Sebebi sen olursun o yolun varacağı menzilin.

Bir yolunu bulur, yöntemini keşfeder, inceliğini sezer, usulünü bilirsin. Yolcuyu yola düşüren, yolun bizzat kendisidir, menzil değil.

Görünen köy kılavuz istemez ancak tekerlek kırıldığında yol gösteren de çok olur. Fuzuli kılavuzlukY

ol ayrımına gelir insan yoldaşıyla… Yola çıktıklarınıyolda bulduklarına değiştiren, yolundan ve yoldaşından oluverir.

Yürüdüğün yola dikkat et; varışın orası olacaktır.

    YOLUN SONUNDA SENİ BEKLEYEN NEDİR?

DEVAMINI OKU

İşsizlik en ağır iş

İŞİNİ KAYBETMİŞ BİRİ NE DÜŞÜNÜR?
Ekonomik güvencesi kaybolur.
Ailesinin rızkını sağlayamaz.
Temel ihtiyaçlarını karşılayamaz.
Zaman ve düzen algısı yiter.
İşsizini görmezden gelirsen sosyal sorunlarla boğuşursun.

İşsizlik bir siyasetçi için büyük sorun olarak tanımlanabilir. Ancak önceliği değilse, “popülist” bir söylemdir sadece….

Ekonomi bürokratı için işsizlik, bir istatistikten başka bir şey olmayabilir. Kendisi işsiz kalmadığı sürece, bu rakamın “makul ölçülere indirilmesini” pekâlâ mırıldanabilir.

Kamu güvenliği açısından işsizlik, potansiyel suçlu anlamıdır.

Kaybedecek bir şeyi kalmamışsa toplumsal bomba olabilir.

İşi olanlar için işsizlik, “ben de kalabilirim” kaygısıdır.

Sendikacı için işsiz, dayanışma aidatı ödemiyorsa; yoktur. Akıllı işveren için işsiz, “henüz  veremediği” kişidir.

Akılsız işveren için işsiz, “daha önce işten kovduğu” kişidir.

Peki işsiz için durum nedir? Örgütsüz, sahipsiz ve toplumsal zenginliğin taşrasına itilmiş bu kesim kendini nasıl görür? Söyleyeyim; işsizlik aslında en ağır iştir.

Öyle ki sana ödeme yapmazlar, özgüvenin erir gider.

Her sabah bir umutsuzluğa uyanırsın, iç disiplinin bozulur.

Gelirden Mahrumiyet ve tecrit duygusu kaplar bedenini…

      İŞSİZLİK YALNIZCA İŞSİZİN SORUNU MUDUR?

DEVAMINI OKU

Sürücüye pusu kurma

MAGANDA GEÇSİN
NORMAL SÜRÜCÜ DURSUN
Emniyet şeridini fütursuzca kullananlar yüzünden trafikte imtiyaz algısı oluştu.
Kent haydutları ceza yemezken normal sürücülere pusu çevirmelerle ceza yağdırılıyor.

Ordu’da TEDES’in kurduğu sürücü tuzakları, bu kentten geçenlere hız yapsın yapmasın ceza kesiyordu. Trabzon yolunda tek geçişte 17 ceza yazılan biri olarak bu pusuyu gündeme getirmiş, İçişleri Bakanlığı da tuzak kameraları söktürmüştü.

Ancak görünen o ki trafikte ceza süreci yeniden pusu kültürüne dayandırılmış. Yalnızca İstanbul’da İBB, 171 kırmızı ışık, 101 emniyet şeridi, 53 ortalama hız, 27 ters yön, 98 park, 16 tramvay yolu, 9 ofset tarama, 3 yaya geçidi, 1 taralı alan, 6 dönüş yasağı ihlalini tespit eden 485 sabit, 11 mobil Elektronik Denetim Sistemi EDS cihazı var ve her ay daha da artıyor.

Burada itirazım trafikte kontrole değil, denetimin nasıl yapıldığı yönünde… Misal EDS yazan yerlerde çakarlı, seyyar lambalı araçlar emniyet şeridinde cirit atarken, cezayı çevirme pusuları ile normal sürücüler yiyor. U

mmadık yerlerde bir anda ortaya çıkan çevirmeler, Hazine’nin tahsilat gişesi gibi hareket ediyor. Amaç, trafikte sürüş emniyeti sağlamak olmalı.

CEZALAR İLE BÜTÇE Mİ YAMANIYOR?

DEVAMINI OKU

Depremde duyduğunu değil önceden yaptığını hatırlarsın

İMAR AFFEDER DEPREM AFFETMEZ
Deprem değil bina öldürür.
Bizi hayatta tutacak olan yıkılmayan bina inşa etmektir.
İmar afları binalarımızı sakat bırakıyor.
Sakat binalar da bizi depremde öldürüyor.

Fay hattı üzerindeki ülkemizde depremle yaşama pratiğini henüz edinemedik. Meteoroloji ve Afet Yönetimi hocası Mikdat Kadıoğlu; ‘depreme hazırlık evden başlar’ diyor. Toplum Tabanlı Depreme Hazırlık yapılırsa ancak bu sayede depremin zararları en aza indirilebilir. 81 ilin 55’i birinci derece deprem riski taşıyorsa bunu yönetmeliyiz.

Risk yönetimi deprem öncesini tanımlar. Afet yönetimi ise deprem sonrasını… Riski yönetmek için harcamadığımız her 2 lira, afet sonrası bize  100 liralık maliyet yükleyecektir. Deprem değil bina öldürür gerçeğinden hareketle yıkılmayan bina inşa etmek şart.

Kentsel dönüşüm yerine rantsal dönüşüm alışkanlığından vazgeçmeliyiz. Kadıoğlu’nun önerisi olabildiğince özet hazırladığı ‘DEPREM AFFETMEZ’ gibi bir kitapçığı daima cebinde taşımak ve afet öncesi, sırası ve sonrasında okuyup ona göre eylem almamızdır.

          SİZ HİÇ DEPREM TATBİKATI YAPTINIZ MI?

DEVAMINI OKU

Akıl, telefonda mı yoksa üretimde mi?

KLAVYE Mİ MOUSE MU?
Soru: “en fazla mouse’u mu yoksa klavyeyi mi kullanıyorsun?”
Cevapların genel dağılımı ilginç; %80 mouse, %20 klavye.
Klavye; genelde ÜRETİMİ, mouse ise TÜKETİMİ temsil ediyor.

Söz konusu tüketim olunca ulusça yeteneğimiz inanılmaz…

Yeni icadı üzerinden hafta geçmeden benimser, kullanır, bedeli ne ise öderiz. Tüketimin bizlere sunduğu konfora gösterdiğimiz uyumu, üretim sürecinde başaramayınca aradaki farka; cari açık diyoruz.

Cari açık (akıl açığı okunur) iktisadi bir tanım olsa da kazandığından fazlasını harcamanın ifadesinden başka bir şey değil.  Misal Henüz kazanmadığın parayla gidip akıllı telefonu alırsan ne olur?

Olacağı şu… Yılda 12,2 milyon cep telefonuna 2,2 milyar $ öder, cari açığı beslersin… Kazandığından fazlasını harcar isen bunu nasıl finanse edersin? Borç alarak tabii ki…

Peki, sana borç verenler vade sonunda tahsilâta gelince neden sorun olur? Çünkü üretmemiş tüketmişsindir. Üretmediğin teknoloji, eninde sonunda sırtına, aklına yük olacaktır.

      TEKNOLOJİYİ ÜRETİMDE KULLANABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

İnovasyon manifestosu

İCAT ÇIKARIYOR AMA UYGULAMIYORUZ
Buluş hızında 10 yıl öncesiyle yarışacak düzeye geldik.
Kötü haber, buluşçulara bakışımızı değiştirmez isek, başarının sürekli olamayacağıdır.

1.Buluşçuluğun karşısındaki en büyük engel; “icat çıkarma” direnişidir, bu kültürel kodu değiştirin.

2.İnovasyon tam olarak “eski köye yeni adet” getirmektir. Bun yapanları düşman kabul etmeyin.

3.Sıra dışı olmak adına sıradan işlere prim vermeyin.

4.Buluşçuluğa; “farklı olanı cezalandıran” insan kaynakları birimlerinizi sorgulayarak başlayabilirsiniz.

5.Yeni bir iş fikri, ürün veya süreç önerilerini, saçma sapan olsa dahi, aşağılamayın, aksine; ödüllendirin.

6.Komşunun tavuğuna “kaz” demeden önce kendi kümesinizdeki buluşçuları bulup çıkarın.

7.AR-GE birimindekiler; “sabah 9 akşam 6” mesaisine, kılık kıyafet şekilciliğine mahkûm etmeyin.

8.Sizden farklı olanı dün; “yok ediyordunuz” zira varlığınız için tehdit oluşturuyordu.

9.Bugün onlara “tahammül” ediyorsunuz. Çünkü gerekli

10.İcat çıkaranlarını tüm benliğinizle benimse, sev.

     İNOVASYONA İÇTENLİKLE İNANIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Yüksek hızlı trene yüksek zam pususu

KARA TİREN GECİKİR BELKİ HİÇ GELMEZ
YHT abonman zamlarıyla binlerce hayat zorlaştırıldı.
Modern ulaşım diye sunuldu ama abonmanı; otantik Şark Ekspresi kadar lüks ve pahalı hale geldi.

Yüksek hızlı tren abonman fiyatlarına %300 zam geldi.

Böylesi bir zam oranı, günlük hayatını buna bağlamış, kariyerinde veya eğitiminde ulaşımını yüksek hızlı trenle yapanlar için inanılmaz yıkımı da beraberinde getiriyor.

Ulaşım altyapısının örnek eseri olarak hayatımıza giren ve modern hayatın ulaşılabilir konforu diye sunulan YHT’nin böylesine rekor zam görmesi, pusu kültürünün kamudaki tezahürüdür ve asla kabul edilemez.

Binlerce yolcunun abonman biletlerine getirilen zamla Ankara-Polatlı hattı 220 liradan 878 liraya çıktı. Ankara-İstanbul arası? 2 bin 100 liradan 3 bin 847 liraya çıkarıldı.

TCDD’ye göre zam yok, yalnızca abonman indirimleri kaldırıldı. Hatta öğrenciye indirim bile gelmiş. Önce hız ve konfora alıştır sonra işini YHT’ye göre planlamış yolcuya zam pususu kur.

        AMACINIZ HIZLI TRENİ BİTİRMEK Mİ YOKSA?

DEVAMINI OKU

KOBİrleşin büyüyün

İŞBİRLİĞİ İŞ BÖLÜMÜ ŞART
Türkiye Küçük ve Orta Boyutlu İşletme (KOBİ) cenneti
Ancak her biri başına davranma sevdalısı.
Oysa dünya işbirliği iş bölümü yapmayanı yaşatmıyor.

Anadolu Kaplanları; üzerine düşeni yaptı. Yerel kalkınmanın dinamosu, ihracatın akıncısı, ekonominin can simdi oldular.

Rahmetli Özal’dan sonra başlayan ihracata dayalı dışa açık büyüme sürecinde, KOBİ sayesinde Anadolu’nun gücü fark edildi, krizlerden çabucak çıkmamız temin edildi.

Ancak şimdi Türkiye, farklı vitesteÖlçek değişti, işler daha karmaşık hale geldi, küresel rekabetin şartları çetinleşti. Hal böyle olunca Anadolu Kaplanlarının “aslanlaşma” zorunluluğu doğdu.

Artık örgütlü ve ölçekli yapılardan geliyor. Kaplan, hayatta kalma stratejisiyle var olur. KOBİ’ler ve Anadolu sermayesi, darbelere rağmen yok edilemedi ve rüştünü ispat etti. Fakat şimdi bize aslan gerekiyor.

Aslan, bir arada yaşayan, avlanma dâhil her adımında strateji geliştiren, sosyal zekâsı yüksek ve en vahşi ormanda dahi “kral” işler yapan örgütlenme biçimidir.

Son 25 yıldır hep aynı şeyi haykırıyorum; Anadolu’nun tüm KOBİ’leri… Birleşiniz, kurumsallaşınız ve OBİ’leşiniz

         KOBİ’LER; BÜYÜMEK İSTEMİYOR MUSUNUZ?

DEVAMINI OKU

Coğrafi işaretlerimiz yeni kavga sebebimiz

BİZE HER YER ANTEP BAKLAVASI
Coğrafi işaret sayesinde taklit önlenecekti.
Ama olmadı, taklitçileri türedi.
Batılı coğrafi işaretin kaymağını yiye dursun biz birbirimizi yiyor, kaybediyoruz.

Coğrafi işaret; belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri itibariyle kökenin bulunduğu bir yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren işaretin adı.

Misal; Finike portakalı, İskoç viskisi, Rokfor peyniri gibi…

Ünlü Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım; Coğrafi işaretin amacını: Özellikleri bir yöreden, bilgi beceriden (know-how) kaynaklanan bir coğrafi adı, sahte ve taklitlerine karşı çiftçi gelirlerini yükseltmek olarak açıklıyor.

Ancak biz coğrafi işareti alıp kavga ediyoruz. İncir Aydın’ın mı İzmir’in mi diye çekişiyor, çiğ köfte için Adıyaman ile Urfa birbirine giriyor. İşareti alan da yan gelip yatıyor.

Yöresel ürünler uzmanı Prof. Yavuz Tekelioğlu bu durumu şöyle açıklıyor; ‘araba üretip tekerleği olmaması…’ 

Bizler kapışaduralım, AB bizim coğrafi işaret sayesinde bizim ürünleri daha iyi koruyor.

BİZ NEDEN BÖYLEYİZ?

DEVAMINI OKU

En iyi kırbaçlayanı terfi ettirmeyiniz

BEZDİRİ (mobbing) MAĞDURU MUSUN?
İşletmelerde korkutarak yönetme sevdalıları
yüzünden nice çalışan mağdur oluyor
Mobbing suç ancak işini kaybetme korkusundaki kurban bunu sineye çekiyor

Patronların çoğu, en iyi kırbaçlayana terfi veriyor. Hal böyle olunca yönetici kadroları insan kaynağını eritiyor.

Ben buna Mobbing Terfi Sistemi diyorum. Liyakati, kırbaçlı sadakatin emrine verirsen; sonunda batarsın.

Mobbing ya da BEZDİRİ, bir grup insanın bir kimseye veya başka bir gruba sosyal kabadayılık yapması anlamını taşır.

Bugün mobbing, işletmelerin baş belası olmaya başladı.

Kırbaçlayanı terfi ettiren patron, çalışanları disiplinde tuttuğunu sandığı mobbingci yöneticilerince sabote ediliyor.

Kırbaçlılar, kendilerine tehdit oluşturan çalışanları hedef alıyor ve ilk olarak şirketin en kabiliyetlilerinden mahrum kalıyor işletme… Kurumda ‘gücü, gücü yetene’ ortamı oluşturulursa, o işletme en değerli entelektüel sermayesini kaybedecek, kabiliyet envanterinden mahrum kalacaktır.

         SİZCE MOBBİNG YERİNE TÜRKÇE NE DİYELİM?

DEVAMINI OKU