Savaş Afet Kıtlık Salgın

MAHŞERİN 4 ATLISI

Batı dinlerinde kıyamet alameti bunlar

Genelde savaş, kıtlık, afet ve salgın ile temsil edilir.

Şu anda hepsi aynı anda mevcut.

Savaş çok yerde

Kıtlık; ekonomik kriz

Deprem afeti

ve Korona.

Bu dörtlü, eğer aynı anda dünyada bulunuyor ise insanlık zor zamanlar geçiriyor olduğu varsayılır. Batı dinlerinde kıyamet alameti (zor zamanlar) olarak gösterilirler ve adına Mahşerin 4 Atlısı denir; Savaş, Afet, Kıtlık, Salgın

Savaş; dünyanın farklı bölgelerinde çatışmalar sürüyor. Kur savaşları, ticaret savaşları, jeopolitik riskler de cabası…

Afet; Deprem, yangın, sel, indifa… En son İzmir’de içimizi yakan deprem ve hala enkaz altında kalan insanlarımız…

Kıtlık; Afrika’da her zaman var. Ekonomik kriz her yerde…

Salgın ise Korona kılığında tüm dünyayı tehdit ediyor. Ne zaman kontrol altına alınacağını ise tahmin etmek çok zor.

Tüm bu tehditlerle dünya aynı anda baş edebilmek için yoğun çaba içinde… Türkiye’nin etrafındaki savaşlar, İzmir depremiyle afet belası, ekonomik krizle dövizin kıtlık tehdidi ve ikinci dalganın korona vakalarını tırmandırması…

İnsanoğlu tarih boyunca bu 4 atlı ile mücadele etti, durdu.

Şimdi de mücadele ediyoruz. Başarı; birlikte davranmakta…

         FELAKETLERLE MÜCADELEDEN YILACAK MIYIZ?

DEVAMINI OKU

Ev genci sayısı artıyor

AÇ İNSAN İNANCINI YER

Çalışmayan, iş aramayan, okumayan

gençlerin sayısı 6 milyonu aştı.

İş yok; olan iş için torpil yok.

Aş yok; ailenin sofrasıyla doyuyor.

Yarınını çöpe atmışlarımıza EV GENCİ diyoruz.

Çalışan, okuyan ve iş arayan gençlerin dışında kalanlara bu ad veriliyor artık. Sayıları 6 milyon civarında. TÜİK bunları görmez, göremez. Zira bu yeni bir kategori. 2019 verilerine göre genç kadınların %28’i, genç erkeklerin %5’i ev genci…

18-29 yaş arası gençlerin sadece %44’ü çalışırken, %26’sı öğrenci, %14’ü iş arıyor fakat %16’sı ise EV GENCİ.

İş bulamıyorlar çünkü iş yok ve iş aramaktan vazgeçiyorlar.

Zaten salgın sürecinde pek çok insan eve gönderildiğinden ev genci sayısının bu yıl daha da arttığı tahmin ediliyor.

Eğitim? Ev genci okumuyor. Ya diplomalı işsiz veya okuldan da ümidini kesmiş… Zaten beceri yerine diploma üreten eğitim sistemi, potansiyel ev genci yetiştirir hale gelmiş.

Ya torpil bul, ya terk et.’  İşe girmeye torpil bulamayan ‘acaba başka ülkelerde işe girmek mümkün müdür?’ diye sormaya başladı. Fırsat bulan zaten soluğu yurtdışında alıyor. Peki, ev genci için bizler neler yapıyoruz? Aslında hemen hemen hiçbir şey. Evi paylaşmak dışında hiçbir şey.

          BİR GENÇ İÇİN ÖMÜR EVDE GEÇEBİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Sıradanlaştırılıyoruz

SIRADAN İŞLER YAPIP SIRA DIŞI OLAMAZSIN

Sıradanlıklardan bıktık usandık.

Bizim sıra dışı başarılara ihtiyacımız var.

Sorun şu ki sıra dışı olmak adına sıradan davranıyoruz.

Sonra da vasat gelir tuzağında debeleniyoruz.

Bilime, bilene, kabiliyete, liyakate önem vermezsen ne olur? Olacağı şudur; sıradanlaşırsın. Çocuklarına portakal suyu yerine bulanık dere suyu içirir, orta gelir tuzağında debelenip durursun.

Peki, çözüm? Sıradışı olmak için sıradışı işleri başarabilmek şart. Bunun için de sıradışı yeteneklere, cesur ve akıllı insanlara, vicdanlı yöneticilere ihtiyaç duyarsın.

KEM ALÂT İLE KEMALÂT OLMAZ. Anlamı; kötü aletlerle mükemmel iş çıkaramayacağımızdır. Sıradan olmak; vasatlık, orta gelir tuzağıdır. Sıradışı olmak ise iddia taşımak üst gelir grubuna çıkmaktır. Zenginliktir.

İnsan başını -25 derecede soğut, ayağını +100 derecede kaynat: göbeği; ORTALAMA 35,5’tir ama ölüdür. Çünkü ortalama (vasat) iyi bir şey değildir.

Sıradışı başarılıları ayrıştırmadan, yeteneksiz ve kötülerle harmanlamak, tam da budur. Kabiliyetlerini, liyakat sahiplerini ne yazık ki sıradanlaştırıyoruz.

Pi sayısını ortalama 3 alırsan, değil uzaya, lavaboya dahi gidemezsin. Sıradanlaştırmayalım.

        CUMHURİYETİMİZ SIRADANLIKLA YÜCELİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Hoyratlığın yükselişi

KİBAR İNSANLAR ATLARINA BİNİP GİTTİLER

Ortalık Recep İvedik’lerle dolu…

Kaba, saba, hoyrat, saldırganlık; genel tavır olmuş.

Eline güç geçiren, ötekini azarlar olmuş.

Oysa bize insanca kibarca davranmak gerekiyor.

Size de tuhaf gelmiyor mu? Nezaket ortadan kalktı, zarif insanlar buharlaştı adeta. Ortalık Recep İvedik’lerle doldu.

Kibar davranmak yerine saldıran, yasalara saygı duymaz, kurala uymaz bir tutum geliştirdik. Hoyratlığın yaşı filan da yok.

Genç-yaşlı, kadın-erkek, kentli-köylü hemen her kesimden insan, ötekine ya hoyratça davranıyor veya onu azarlıyor… Kırmızı ışıkta geçen araca ‘ne yapıyorsun?’ demeye gör; inip gelip sizi dövebiliyor.

Yere çöp atanı ikaz edince sizi darp edebiliyor. Trafik, eline güç verilmişlerin içindeki ilkelliği ortaya çıkaran en önemli ortam. Zira bir zırh içinde dolaşıyor ve ilk zulmünü yayalara yapabiliyor.

Ceza? Aksine; ödüllendirilir gibi ya takipsizliğe uğruyor ya da karakol kapısında sırtları sıvazlanıyor. İşini yapmayan memura mı denk geldiniz? ‘İstediğin yere şikayet et’ lafı ile küstahlaşabiliyor.

Haklı da… Onu şikayet edeceğin üst makam, ondan da hoyrat davranabiliyor. Özetle, hoyratlık yükselen değer oldu. Oysa biz görgü dersi konulsun istedik.

        SİZ DE AZARLANMAKTAN BIKMADINIZ MI?

DEVAMINI OKU

Kaygıdeğer büyüklerim

CEBİMİZ DOLAR MI?

Bu kafayla dolmaz.

Çünkü dolar bizim paramız değil.

O halde nedendir bu dolar aşkı?

Çünkü enflasyon liramızı eritiyor.

Dolara hücum yok, liradan kaçış var.

Lirayı değerli kılmadıkça çilemiz dolmaz.

Size bu mektubu saygı dolu sözcüklerle ancak kaygı dolu duygularla yazıyorum. Kendi vatanında parya haline gelen liramızın akıbetinden endişeliyim. Herkes ondan kaçmaya başladı.

Elin parasına, dövize dolara sığınıyor. Altına otoya konuta borsaya kaçıyor. Liramıza sahip çıkması gereken Merkez’imizin elinden gelen bu kadar. Enflasyon denizinde liramız boğulmasın diye faiz arttırıyor ama lira, kafasını suyun üstünde dahi tutamıyor, ha bir su yutup duruyor.

Kaygıdeğer büyüklerim; kaygılarım yersiz değil. Daha önce dolar alıp başını gittiğinde başımıza gelenleri hatırlıyorum.

Kaygıdeğer büyüklerim; abarttığımı sanmayın, endişeliyim.

Kaygıdeğer büyüklerim; dolar rallisine benzin taşıyoruz.

Kaygıdeğer büyüklerim; dolarla maaş almıyorum ama maaşı ile dolar almaya koşanlarımız hayli fazlalaştı etrafımızda.

Kaygıdeğer büyüklerim; ‘ne güzel dolar arttıkça cari açık azalıyor’ diyenlere kanmayın, ihraç malın maliyeti artıyor.

Kaygıdeğer büyüklerim; doların gidişatından endişeliyim.

        Size maruzatım budur. EN DERİN KAYGILARIMLA

DEVAMINI OKU

Bırakın büyüsünler

ÇOCUĞUNUZ EN SON NE ZAMAN AÇ KALDI?

Biz çocuğumuzu; ailenin refahına ortak ediyoruz,

hayatın sorumluluklarına değil.

‘Aman zorluk yaşamasın’ diye diye onların hayatı yönetme yetkinliğini buduyor, solduruyoruz…

Çocuklarımızın ayağına taş değmesine dahi izin vermiyor, adeta fanus içinde yetiştiriyoruz. Bu yüzden açlık, yokluk, utanç gibi duygularla baş etmeyi öğrenemiyorlar.

Çocukları ailenin refahına ortak ederken, hayatın sorumluluklarına da katmamız gerekiyor. Oysa insanı insan yapan; utanma, üzüntü, başarısızlık, kızgınlık, hayal kırıklığı vb. duygularla baş edebilme yetisidir.

Bunları biz şayet çocuklarımıza kazandıramıyorsak, hayata atıldıklarında tüm bu hayati duygularla baş edebilme becerilerinden yoksun kalıyorlar.

Çocukların olumsuz duygu yaşaması, zorlanması gerekiyor. Küçüklükten beri bir işi yapmak onun işi olmalı, Ödül için yapmamalı. Ailenin bir parçası olarak ortak sorumluluklara katılabilmeli. Bir çocuğa ebeveyninin yapabileceği en büyük kötülük, onun her istediğini yerine getirmektir.

Bırakın sınırın nereden geçtiğini öğrensin. Karar sonuçları ile yüzleşsin. Okul servisine yetişme derdi dahi yoksa onu hayatta bekleyen güçlüklerle nasıl baş edebilecekler ki…

        EL BEBEK GÜL BEBEK YETİŞTİRMEK DOĞRU MU?

DEVAMINI OKU

Yan gelip yatanlar

EYLEMSİZLİK HARACI

Yan gelip yatarak kamuda geçinen milyonlar var.

Onların yerine her birimiz günde 2 saat fazladan çalışmak zorundayız.

Eylemsizlik belasının ülke faturası ağır.

Üstelik bizi değersizleştiriyorlar.

Eylemsizlik, cisimlerin hareket durumlarını koruma eğilimi… Maddelerin ortak özelliğidir. Newton tarafından  ‘hareket yasası’ diye tanımlanır.

Bu yasa, bir cisim üzerine etkileyen dış kuvvetlerin bileşkesi (net kuvvet)  sıfır olduğu zaman cismin hareket durumunun değişmeyeceğini söyler.

Bu yasadan ironiyle söz edişimin sebebi; bazılarının bunu kullanarak nasıl ‘haksız gelir’ elde ettiğine dairdir. Hiçbir değer katmadığı halde, eylemsizliğini gelire dönüştüren yapılardan söz ediyorum.

Misal eylemsizlik elektrik faturalarında var. Taşıma bedeline bakıyorsun, santraldan eve taksi ile mi gelmiş? Okuma bedeline bakın; fatura başında Yasin mi okumuş?

Değer zincirine değer katmadığı halde sırf kademede duruyor diye (eylemsiz) kazananlar ortalığı kapladı Ben bunlara değer yaratmayan iş süreçleri diyorum.

Siz kabzımal, aracı, tefeci, tembel memur, evde yatıp maaş alan, ATM aylıkçısı, gizli işsiz diyebilirsiniz.

Yetmezmiş gibi biz çalışanları değersizleştirmeleri cabası.

           AYLAK KENELERİ KİMLER, NEDEN BESLİYOR?

DEVAMINI OKU

Bilgi seli tehlikesi

BÜYÜK VERİ Mİ, BİLGİ YIĞINI MI?

Bilgi güçtür ancak ‘kontrolsüz güç’; güç değildir.

Biriktirdiğin bilgiyi akılla işlemiyorsan yığın olur, kirlenir.

Kirli bilgi yığını da sel olur karar süreçlerini yıkar.

Etrafımızı kuşatan teknoloji, bilgiye erişim imkanını o hale getirdi ki her saniye yığınca veriyi hayata dahil ediyoruz. Bunun neresi kötü? Yönetemediğin bilgi, sanılanın aksine fayda değil zarar veriyor.

ugün pek çok işletme; big data (büyük veri) ifadesini diline dolamış, dijitalleşme akımına kapılmış durumda… Ancak sorun şu ki büyük veri, eğer onu yönetebiliyor, işleyebiliyorsan zenginlik sunar. Aksi halde bilgi kirliliği söz konusudur.

Artık büyük veriden değil bilgi yığınından bahsederiz. Yığın, tanımı gereği bir yere yığılmış şeylerdir. İster kullanılmayan malzeme olsun ister bilgi olsun, fark etmez. Yer kaplar, kirlilik yapar. Ama bu yığın bilgi ise bir süre sonra sel olur, karar süreçlerini kirletir

Pek çok işletme biliyorum, müşteri bilgileri dahil çok farklı sayıda bilgiyi biriktiriyor. O bilgi yığınını, çalışan bilgiye çevirecek akıl yoksa, kafan karışır; hepsi bu…

Elindeki bilgi eğer bir amaca hizmet edecek şekilde işlenmiyor ve tasnif edilmiyorsa, biriktirmemeli hatta mümkünse yok edilmeli...

          BİLGİ KİRLİLİĞİNDEN KORKMUYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Zafer; sabredebilenindir

BIRAK FİKİR FİDANI KÖK SALSIN

Pek çok projemiz, sabırsızlık yüzünden yarım kalıyor.

Oysa başarı, yılların gerisinden gelebilir.

Fikir fidanı kök salmadan onu budayanlar başaramıyor.

Sabreden ise ödülünü alıyor.

Bambu bitkisi, sabırla büyür. 5 yıl boyunca en ideal şartlarda dahi gelişme göstermez. Ardından sihirli bir el dokunmuş gibi birden bire günde 40-50 santim hızla büyümeye başlar ve 6 haftada 27 metreye ulaşabilir.

Yaşanan sihir değil, bambunun sabırla saldığı kökleri olduğudur. Eğer sabır ve istikrarla bir alanda kök salar iseniz, başarı; kaçınılmazdır.

Bizde bambu bitkisi yok ama kültürümüzde  bunu karşılayacak türkülerimiz dahi vardır: ‘kuşburnu dikeniyim, dibine dökeniyim…’ Yıllarca durur ve dibine döker meyvesini…

Burada hayata dair çıkarabildiğim dersler vardır. Misal; inovasyon… Bu alanda gayretimiz var fakat sabrımız eksiktir. Türk gibi işle başlıyor daha sonra bambu sabrı göstermeden netice bekliyoruz; Netice yok!

Söz bambudan açılmışken; kökler önemlidir ama senin de gayret göstermen gerekir. İnovasyondan medet uman bu alanda uygun iklimi de oluşturmalı ki bambu büyüyebilsin.

Nice şirket bilirim bambu ekmiş ama ertesini beklememiş…

        AĞAÇ KÖK SALMADAN AYAKTA KALABİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Mutsuz çalışan sorunu

ÇALIŞANI YAŞAT Kİ KURUMUN YAŞASIN

‘Müşteri patrondur’ sloganı çalışmıyor.

Asıl patron müşteriye iyi davranacak olan çalışandır.

Eğer o mutsuz ise kurumunuz hastadır.

Çünkü mutsuz çalışan mutsuz müşteridir.

Siz hiç çalışanı mutsuz ama müşterisi mutlu olan gördünüz mü? Ben görmedim. Zira mutsuz çalışan, müşteriyi mutlu edemez. Şeyh Edebali; ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ der…

İş dünyasında durum farklı değildir. ‘Çalışanı yaşat ki kurum yaşasın.’ Müşterinin velinimet olduğu eski çağlar geride kaldı. Nimetimizin velisi, bize nimet sağlayan idi. Lonca sisteminin düsturu bugün ortada yok. Yeni müşteri tanımı; ‘paramı cebinde taşıyan insan’ oldu ne yazık ki…

CRM (Müşteri İlişkileri Yönetimi) gibi soğuk yöntemlerle bugünkü iddiamız şudur ki; müşteri patrondur. Bu düstur çalışmıyor ne yazık ki… Çok az şirket, müşterisine saygılı ve ondan yana…

Gerisi? SMS, kafa karıştıran kampanyalarla müşterisine pusu kurma derdinde… İnanmayan, telefonuna gelen anlamsız sms mesajlarını okusun.

Peki, müşteri gerçekten patron mu? Buna yürekten inananlar var ve onlara bir çift sözüm var; müşteri patron olabilir ama çalışanınız o patronun da üzerindedir. Buna dikkat edin.

        ÇALIŞANI MUTSUZ İŞLETME YAŞAYABİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU