İşsizlik en ağır iş

İŞİNİ KAYBETMİŞ BİRİ NE DÜŞÜNÜR?

1-Ekonomik güvencesi kaybolur

2-Ailesinin rızkını sağlayamaz

3-Temel ihtiyaçlarını karşılayamaz

4-Zaman ve düzen algısı yiter

5-İşsizini görmezden gelirsen sosyal sorunlarla boğuşursun

İşsizlik bir siyasetçi için büyük sorun olarak tanımlanabilir. Ancak önceliği değilse, “popülist” bir söylemdir sadece….

Ekonomi bürokratı için işsizlik, bir istatistikten başka bir şey olmayabilir. Kendisi işsiz kalmadığı sürece, bu rakamın “makul ölçülere indirilmesini” pekâlâ mırıldanabilir.

Kamu güvenliği açısından işsizlik, potansiyel suçlu anlamıdır.

Kaybedecek bir şeyi kalmamışsa toplumsal bomba olabilir.

İşi olanlar için işsizlik, “ben de kalabilirim” kaygısıdır.

Sendikacı için işsiz, dayanışma aidatı ödemiyorsa; yoktur. Akıllı işveren için işsiz, “henüz  veremediği” kişidir.

Akılsız işveren için işsiz, “daha önce işten kovduğu” kişidir.

Peki işsiz için durum nedir? Örgütsüz, sahipsiz ve toplumsal zenginliğin taşrasına itilmiş bu kesim kendini nasıl görür? Söyleyeyim; işsizlik aslında en ağır iştir.

Öyle ki sana ödeme yapmazlar, özgüvenin erir gider.

Her sabah bir umutsuzluğa uyanırsın, iç disiplinin bozulur.

Gelirden Mahrumiyet ve tecrit duygusu kaplar bedenini…

      İŞSİZLİK YALNIZCA İŞSİZİN SORUNU MUDUR?

DEVAMINI OKU

Yığılma; Kümelen!

YAKINMA DEĞİL YEKİNME ZAMANI

1-Yekinmek; olduğu yerden fırlamak,

2-Harekete geçmek,

3-Gereğinden fazla GAYRET GÖSTERMEK.

4-Yakınma ise sürekli SÖYLENİP DURMAK. 5-Bize YEKİNME lazım, YAKINMA değil.

Aynı ya da benzer iş kolunda faaliyet gösteren, coğrafi olarak birbirine yakın, birbirleriyle işbirliği ve rekabet halinde olan üretici firmalar ve onları destekleyici firma ve kurumların bir araya geldiği bir çalışma modelidir.

Kümeler dağıtım kanallarına, üreticilere kadar uzanabilir. Üniversiteler, düşünce kuruluşları, mesleki eğitim kurumları, teknik destek sağlayan kamu kurumları, ambalaj üreticileri ve hatta bankalar ile özel kuruluşlar da iş kümelerinin aktörleridir.

Temel özellikleri; yakınlık, ağ oluşturma, uzmanlaşma, paylaşma, rekabet öncesi işbirliğidir.

Kümenin parçası olan işletme, tek başına hareket eden işletmelerden daha hızlı büyür, çünkü küme, işletmenin en iyi yaptığı işe odaklanmasını sağlar.

Ancak bizdeki kümeler, aralarında iş-güç birliği ve iletişim azlığı yüzünden yığılma davranışı içindedir.

Misal İnegöl Mobilya yığınıdır fakat Kayseri Mobilya Kümelenmesidir. Çünkü aralarında iş-güç birliği vardır.

  SEKTÖRÜNÜZDE YIĞIN MISINIZ, KÜME MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

Yiyiniz içiniz ama israf etmeyiniz

İSRAFI ÖNLEME DERSİ KONULSUN

1-Okullardaki ders sayesinde;

2-İsraf farkındalığı yanı sıra,

3-İsrafı önleme yöntemleri öğretilebilir

4-Bu sayede israf azalır

5-Çocuklar ailelerini de eğitir

Bugün 7,6 milyarlık dünya nüfusun    2050’de 9,8 milyar.

Küresel gıda üretimi 2050’ye dek %60 artmak zorunda.

Yetmiyor, gıda israfının önlenmesi şart. Dünya genelinde tarımsal kayıplar dahil, çöpe giden ve israf olan gıda miktarı yıllık 1,6 milyar ton. Bunun parasal değeri 1,2 trilyon $.

Gıda Kayıp ve İsrafın yalnızca dörtte birini önleyebilsek, bu miktar dünyada 830 milyon açlık çeken insanı besleyebilir.

beslenmesine yetiyor. Ülkemizdeki  Durum iç açıcı değil:

Belediyeler tarafından, 2018 yılı  toplanan atık miktarı 33 milyon ton ve bunun 14,5 milyon tonunu gıda atıkları. Para değeri 14 milyar dolar. Türkiye’nin tarımsal gıda ihracatı

18 milyar dolar. Nerdeyse ihracatımız kadarı çöpe gidiyor.

İstanbul Ticaret Borsası, gıda israfının azaltılmasına yönelik çalışma başlattı. Bu; güzel bir adım. Ama yetmez, bizim de gıda israfını önemeye katkı vermemiz gerekiyor.

          GIDAYI ÇÖPE ATMAK İÇİN Mİ ÜRETİYORUZ?

DEVAMINI OKU

Enerjini verimli kullan

YALITIMLA FATURAN HAFİFLESİN

1-Bina tasarımında yatırım bilinci şart

2-Çatı, dış cephe, pencere, bacaya dek

3-İzolasyon gerekli

4-Yalıtım harcaması bina maliyetinin %3’ü

5-Ancak 2.5 yılda faturayı %50 indiriyor

Enerji verimliliği, kamunun derdi iken bugün her birimizi ilgilendiriyor.

Öyle ki şirketler sosyal sorumluluk projelerinde karbon ayak izi, atmosfere salınan sera gazı, tasarruf edilen elektrik gibi göstergeler koymaya başladı.

Enerji Hanım projesini hatırlıyorum. Bakanlık ev kadınları üzerinden %15 tasarruf hedeflemişti.

Devamında işyerleri fabrikalar gelecekti. Hatta enerji tasarrufunun okullarda öğretilmesi, enerjide sorumluluk bilinci oluşturulması gerekiyor.

Zira tasarrufu yanlış biliyoruz.

Hani enerji tasarrufu her gündeme geldiğinde, iki ampulden birini söndürüyorduk ya meğer toplam enerji faturasının %5′ine denk gelen aydınlanma masrafından kısıyormuşuz.

Üstelik ışık konforumuzu daraltarak.

Oysa bir evin enerji faturasının %80‘ini, ısıtma ve soğutma enerjisi imiş.

Enerji obur binaların asıl büyük derdi; soğutma ve ısıtma giderleri ve bir alanı soğutmak için harcadığımız enerji, ısıtmadan 3 kat fazla!

 Enerji verimliliğinin omurgasına ısı yalıtımı oturuyor.

SEN ENERJİNİ KORUYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

İnovasyon manifestosu

İCAT ÇIKARIYOR AMA UYGULAMIYORUZ

1-Buluş hızında 10 yıl öncesinden ilerideyiz

2-Kötü haber, buluşçulara bakışımızda…

3-Bunu değiştirmez isek, başarı olmaz

4-İcat çıkaranı sevmiyoruz

5-Oysa desteklemeliyiz

1.Buluşçuluğun karşısındaki en büyük engel; “icat çıkarma” direnişidir, bu kültürel kodu değiştirin.

2.İnovasyon tam olarak “eski köye yeni adet” getirmektir. Bun yapanları düşman kabul etmeyin.

3.Sıra dışı olmak adına sıradan işlere prim vermeyin.

4.Buluşçuluğa; “farklı olanı cezalandıran” insan kaynakları birimlerinizi sorgulayarak başlayabilirsiniz.

5.Yeni bir iş fikri, ürün veya süreç önerilerini, saçma sapan olsa dahi, aşağılamayın, aksine; ödüllendirin.

6.Komşunun tavuğuna “kaz” demeden önce kendi kümesinizdeki buluşçuları bulup çıkarın.

7.AR-GE birimindekiler; “sabah 9 akşam 6” mesaisine, kılık kıyafet şekilciliğine mahkûm etmeyin.

8.Sizden farklı olanı dün; “yok ediyordunuz” zira varlığınız için tehdit oluşturuyordu.

9.Bugün onlara “tahammül” ediyorsunuz. Çünkü gerekli

10.İcat çıkaranlarını tüm benliğinizle benimse, sev.

     İNOVASYONA İÇTENLİKLE İNANIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

KOBİrleşin büyüyün

İŞBİRLİĞİ İŞ BÖLÜMÜ ŞART

1-Türkiye KOBİ cenneti

2-Ancak her biri başına davranma sevdalısı

3-Oysa dünya işbirliği iş bölümü yapmayanı yaşatmıyor

4-Bize ölçek ekonomisi şart

5-OBİ’leşmeliyiz

Anadolu Kaplanları; üzerine düşeni yaptı. Yerel kalkınmanın dinamosu, ihracatın akıncısı, ekonominin can simdi oldular.

Rahmetli Özal’dan sonra başlayan ihracata dayalı dışa açık büyüme sürecinde, KOBİ sayesinde Anadolu’nun gücü fark edildi, krizlerden çabucak çıkmamız temin edildi.

Ancak şimdi Türkiye, farklı vitesteÖlçek değişti, işler daha karmaşık hale geldi, küresel rekabetin şartları çetinleşti.

Hal böyle olunca Anadolu Kaplanlarının “aslanlaşma” zorunluluğu doğdu. Artık örgütlü ve ölçekli yapılardan geliyor. Kaplan, hayatta kalma stratejisiyle var olur.

KOBİ’ler ve Anadolu sermayesi, darbelere rağmen yok edilemedi ve rüştünü ispat etti. Fakat şimdi bize aslan gerekiyor.

Aslan, bir arada yaşayan, avlanma dâhil her adımında strateji geliştiren, sosyal zekâsı yüksek ve en vahşi ormanda dahi “kral” işler yapan örgütlenme biçimidir.

Son 25 yıldır hep aynı şeyi haykırıyorum; Anadolu’nun tüm KOBİ’leri…

Birleşiniz, kurumsallaşınız ve OBİ’leşiniz

         KOBİ’LER; BÜYÜMEK İSTEMİYOR MUSUNUZ?

DEVAMINI OKU

Coğrafi işaretlerimiz yeni kavga sebebimiz

BİZE HER YER ANTEP BAKLAVASI

1-Coğrafi işaret sayesinde taklit önlenecekti

2-Ama olmadı, taklitçileri türedi

3-Batılı coğrafi işaretin kaymağını yiye dursun;

4-Biz birbirimizi yiyoruz

5-Varlık içinde kaybediyoruz

Coğrafi işaret; belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri itibariyle kökenin bulunduğu bir yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren işaretin adı.

Misal; Finike portakalı, İskoç viskisi, Rokfor peyniri gibi…

Ünlü Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım; Coğrafi işaretin amacını: Özellikleri bir yöreden, bilgi beceriden (know-how) kaynaklanan bir coğrafi adı, sahte ve taklitlerine karşı çiftçi gelirlerini yükseltmek olarak açıklıyor.

Ancak biz coğrafi işareti alıp kavga ediyoruz.

İncir Aydın’ın mı İzmir’in mi diye çekişiyor, çiğ köfte için Adıyaman ile Urfa birbirine giriyor. İşareti alan da yan gelip yatıyor.

Yöresel ürünler uzmanı Prof. Yavuz Tekelioğlu bu durumu şöyle açıklıyor; ‘araba üretip tekerleği olmaması…’ 

Bizler kapışa duralım, AB bizim coğrafi işaret sayesinde bizim ürünleri daha iyi koruyor.

BİZ NEDEN BÖYLEYİZ?

DEVAMINI OKU

En iyi kırbaçlayanı terfi ettirmeyiniz

BEZDİRİ MAĞDURU MUSUN?

1-İşletmelerde korkutarak yönetme sevdalıları çok

2-Bunların yüzünden nice çalışan mağdur oluyor

3-Mobbing kesin suç ancak

4-İşini kaybetme korkusundaki kurbanlar;

5-Bunu sineye çekiyor

Patronların çoğu, en iyi kırbaçlayana terfi veriyor. Hal böyle olunca yönetici kadroları insan kaynağını eritiyor.

Ben buna Mobbing Terfi Sistemi diyorum. Liyakati, kırbaçlı sadakatin emrine verirsen; sonunda batarsın.

Mobbing ya da BEZDİRİ, bir grup insanın bir kimseye veya başka bir gruba sosyal kabadayılık yapması anlamını taşır.

Bugün mobbing, işletmelerin baş belası olmaya başladı.

Kırbaçlayanı terfi ettiren patron, çalışanları disiplinde tuttuğunu sandığı mobbingci yöneticilerince sabote ediliyor.

Kırbaçlılar, kendilerine tehdit oluşturan çalışanları hedef alıyor ve ilk olarak şirketin en kabiliyetlilerinden mahrum kalıyor işletme…

Kurumda ‘gücü, gücü yetene’ ortamı oluşturulursa, o işletme en değerli entelektüel sermayesini kaybedecek, kabiliyet envanterinden mahrum kalacaktır.

         SİZCE BEZDİRİ NEDEN BU KADAR YAYGIN?

DEVAMINI OKU

Yasalarla aldatmak

DAVAYI KAZANDIN AMA MÜŞTERİYİ KAYBETTİN

1-Yasaları eğip büküp,

2-Kendi çıkarı için kullanan,

3-Yasal ama etik dışı firma modelleri;

4-Eninde sonunda her yerde kaybedecek.

5-Unutma; her yasal hak helal değil.

Teknolojide ve iş yapma kültüründe yaşanan gelişmeler; müşteriyi “varlık sebebi” ve işini “ibadet” sayan yaklaşımın; sürdürülebilir ve kazandıran bir tutum olduğunu gösteriyor.

Neticede, “etik” olmak; ahlaki duyarlılıktan öte, ekonomik mantığı olan bir davranış…

Müşteriyi yasayla koruduğumuz geçmiş yıllarda, kurnaz işadamları; yasaların ardından dolaşıp, hukuken haklı çıkacak dümenler peşindeydi. Sonuçta kaybettiler…

Çünkü değişen rekabet koşullarında seçenekleri artan müşteri, bir başkasını tercih ederek; bu, kanunen haklı fakat etik olarak dökülen firmaları; sildi süpürdü.

Reklamlarıyla “kafa karıştıran”, kampanyalarıyla müşterisini “aldatan”, yalan söylemese dahi “doğruyu saklayıp” müşterisine tuzak kuran kurnazlar hala var fakat hayatları giderek zorlaşacak gibi görünüyor.

Müşteriyi “firmamızın parasını cebinde taşıyan insan” diye tanımlayan etik dışı zihin yapısındakilerin kaybedeceği bir dönem geliyor zira…

KURNAZLIK MAHARET MİDİR?

DEVAMINI OKU

Kültürünü depolama onu dünyaya göster

MÜZE MİSİN DEPO MUSUN?

1-Geçmişinle övünmek işin kolayı

2-Zor olan; bunu dünyaya tanıtmak

3-Müze bunun için var ama bizdeki anlayış;

4-Tarihimizi kültürümüzü teşhir değil,

5-Onu depolayıp, mümkünse herkesten saklamak

Müzeler kültürün yalnızca gelecek kuşaklara aktarılmasını değil aynı zamanda bütün dünyaya takdiminin cisimleşmiş halidir.

Evdeki koleksiyondan müzeyi ayıran, kültürü kurumsallaştırması ve kişiyi ziyaretçi haline getirmesidir.

Batı’nın ünlü müzeleri, kültürünü dünyaya takdim etmede “teşhiri” ön planda tutar.

O müzenin hangi nadide eseri barındırdığı kadar, o eserleri kaç kişinin anılarına kattığı da önemlidir.

Ancak bizdeki müzecilik anlayışı, “depo” mantığındadır.

Tarihi eseri, mümkün olsa da insan eli ve gözü değmeden, bir sonraki kuşağa bırakma zihin yapımız yüzünden pek çok yerde fotoğraf dahi çektirmezler.

Misal Sümela Manastırı’nda cep telefonunuzu veya kameranızı çıkardığınızda, “güvenlik” tepenize dikilir. O eseri çalmak için plan yapıyor muamelesi görürsünüz.

         MÜZELERİMİZ TARİHİ ESER DEPOSU MU?

DEVAMINI OKU