Yüze dost kalbe düşman

SİNSİLERDEN UZAK TUTAN 5 TEDBİR

1-Sinsiliği fark ettiğin anda ondan uzaklaş

2-Sana verdiği hasarın tespitini yap

3-Düşmanına saygı duy, sinsilere merhamet besleme

4-Sinsilerin günahına asla bulaşma

5-Seni kullanmasına izin verme

Yüze dost kalbe düşman / Ben böyle yâri neylim

Bağırda yılan besleyenin sinsilikten yakınma türküsü bu…

Senin temiz kalpli olmak yetmez, kalbine; sinsileri, kahpeleri, sahtekarları, çürükleri sokmaman da gerekir.

Gerçek hayatta bazıları ortama ayak uydurarak, taşımadığı kimliğin, benimsemediği ideolojinin sahibi gibi görünmek isteyecektir.

Bukalemundan ödünç alınan bu tutuma, siyasetin dilinde “takiyye” deriz. Sinsi bir şekilde başka bir klanın içinde var olma, yaşama girişimidir bu.

Reklamlarda alt yazılar veya görsellerde saklı eşikaltı mesajları, sinsilik eseridir.  Taşımadığı karakter üzerinden kendini ifade edenler, en fazla rastlanan profillerdir…

Bunları teşhisin bir yöntemi de şudur; en fazla kendini hangi kimlikle ifade ediyorsa, en çok onun yokluğunu çekiyor, en çok onun sinsiliğindedir. Dikkat etmen gerek.

Sürpriz, iyi bir niyetle var olanı saklamaktır. Sinsilik değildir. Eğer sürpriz, çıkar sağlamak amacıyla niyet saptırması ise ona artık sürpriz değil, sinsilik deriz.

        HAYATINDA NE KADAR SİNSİ YAKININ VAR?

DEVAMINI OKU

Borç, köleliğin başlangıcı

BORCA DAİR 5 SÖZ

1- Borcu az olan, azat olmuştur

2- Borcu olmayan hür insandır

3- Arpacıya borcu olanın ahırı, tez satılacaktır

4- Borca alışan biri, dilenciden farkı kalmayandır

5- Borç; gece gama, gündüz zillete sebep olur

Halkın sesi borç yığınlarının altından duyuluyor: “Evden dışarı adım atamıyorum. Sıkışıp kaldım dört duvar arasına…” Borçlar gelirlerin kat be kat üzerinde yükseliyor. Kredi faizleri tırmanmış. Bankalar faiz dayatma peşinde.

 “Gırtlağıma kadar borçtayım” feryadını bütün ekonominin gürültüsüne rağmen duymamak mümkün değil.

Borç; tembellik ve yoksulluktur ve Victor Hugo’nun ifadesiyle köle olmanın başlangıcıdır.”

Kaygı, inkâr, suçluluk, güvensizlik, belirsiz, huzursuzluk kaynağıdır borç.

Kör sadakatin ürünüdür borç.

Çarpıklığın tırmanışı. Borçtan kurtuluş; ömür boyu boyunduruksa; kır at, yaşama şansı vermiyorsa; inkâr et, yapabiliyorsan; yapılandır.

Mümkünse; borçlanma. Borç yiğidin kamçısıdır sözüne de kanma. Borç öyle bir kamçıdır ki çoğu kez yiğidi de öldürür.

Sokullu, Kanuni’ye gelir; ‘-Efendim, Kırım hanı yine borç istiyor.-Sen ne diyorsun? –Vermeyelim, bizden aldığı borçları geri ödemiyor. –Ver, ver; senden borç alan senden emir de alır.’

        SENCE BORÇ NEDİR, SANA NE HİSSETTİRİR?

DEVAMINI OKU

Bu da geçer ya hu

NE DEM BAKİ NE GAM BAKİ

Açılır bahtımız elbet hemen batdıkca batmaz ya

Açar elbet kerem bâbın kapatdıkca kapatmaz ya

Benim Hakk’a münâcâtım değil bir rızk için hâşâ

Hudâ Rezzâk-ı âlemdir rızıksız kul yaratmaz ya

(Agâhi)

Geçer geçmesine de;

Acısı bağrını deler de geçer…

Kurt kışı atlatır da yediği ayazı unutmaz da geçer

Yiğidi kuru soğana muhtaç eder de geçer

Emekliyi avuç açar hale getirir de geçer

Neler geçmedi ki bu dar günler de geçer

Orta gelir tuzağında debelendirir de geçer

Yılların birikimlerini enflasyona yedirir de geçer

İşini, aşını sana kaybettirir de öyle geçer

İşyerini sana kâbus haline getirir de öyle geçer

Keseni, kasanı, fileni mahveder de öyle geçer

Seni bu hale getireni de silip süpürüp öyle geçer

Krizle geleni krizle götürür de öyle geçer

Ahlakını bozar, yarınını çalar, umudunu yıkar da geçer

Düşmanına cesaret verir, seni sıkıntıya sokar da geçer

Kazandıklarını elinden alır seni değersizleştirir de geçer

Dün geçti, gün de geçer, yarın güneş doğar da geçer

          HANGİ GECE VAR Kİ SABAH OLMAMIŞ?

DEVAMINI OKU

Dert benim derman bende

DERDİN 5 DERMANI

1-Dert ettiklerine dikkat et

2-Neyi dert edersen derman üzerinden akar

3-Dert etmezsen çözülecek dertlerin var

4-Zehir çoğu kez panzehirini de barındırır

5-Derdinden beslenen ruh halinden çık

“Dertleri zevk edindim / Bende neşe ne arar?” der eski gramofondaki ses.

Derdinden beslenen ruh halini anlatır. Peki ya kendine sorun etmezsen ne olur?

Dert ortadan kalkmasa da senin derdin olmaktan çıkar.

Dert, toplum hafızasında en fazla iz bırakanlar manzumesidir.

Dert anlamına gelen kelime zenginliğimiz, bunun adeta ispatı gibidir; Gerilim, melal, inkisar, gam, gussa, keder, ıstırap, kasvet, hüzün, kahır, yeis, efkar, tasa, elem, üzüntü, kaygı, sıkıntı, enduh, küduret, dilhun, stres

Halk dilinde dert, hastalıkla bir tutulur genelde… Hiçbir doktor derdine çare bulamamıştır.

Dert bu bağlamda, bedende meydana gelen sorunları ifade eder. Beden hasta düşmüştür ve zihin bunu dert etmiş, bu derdi doktoruna iletmiştir.

Dua da buna göre gelir; “Allah dert verip derman aratmasın.” Amin…

Eski metinlerde dert, derman ile bir tutulur. Neyi dert ettiğin üzerinden derman akıtılır sana…

“Derdü meni, devayı men” der Mevlana; dert benim, dermanı da bende…

DERDİNİN DERMANI OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Alet işler el övünür

ELİN 5 DİKKATİ

1-El en yakını kadar en uzağı tanımlar

2-El açar dilenir, el altında tutarsın

3-El verir, yetenek aktarırsın

4-Elin işe yatkındır, elinden bir şey gelmez

5-Ele güne rezil olmak da var

El aldığın ise tuttuğun yol olur.

El, 14 boğumlu 5 parmak ile beyni, gözden sonra en çok meşgul edendir.

El koyarsın sürece… Baskılarsın, el altında tutarsın kitleleri…

Yetmez, ilin, yurdun, ülken olur elde ettiğin topraklardır.

Tuhaftır, el; en yakını olduğu kadar en uzağı da tanımlar; elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz.

Ele güne rezil olursun elinden gelen bu kadar ise.

Elin eşeğini ıslık çalarak arar, el eliyle yılan tutarsın da kendi elin incinmesin diye maşa kullanırsın.

Elden bir şey gelmek; kabiliyetin en güzel tanımıdır.

Elin her işe yatkındır, yeteneğinle anılırsın.

El açar dilenir, işine çok yarayanı el altında tutarsın.

El vermek; yeteneğini bir sonrakine aktarmanın adı olur.

Kimden el aldığın ise tuttuğun yolun adı oluverir. 

Mürşit uçmaz, mürit uçurur derler. Ancak mürşit de bir başka bilgeden aldığı el ile bunu yapabilir. Usta-çırak için de geçerlidir el vermek

Eller tarih yazar. Yaşlandıkça insanların elleri derin çizgiler taşır. Nasırlı eller emeğin elleri, üretimin ispatıdır.

  MERAK ETTİM SEN HİÇ NASIRLI EL GÖRDÜN MÜ?

DEVAMINI OKU

Fırsatçılar için rehber

KİŞİLERİN BENCİLLEŞMESİ

TOPLUMLARI ÇÖKERTİR

1-Kurnazlık; nimeti kendine alıp,

2-Külfeti öteleme hastalığı…

3-Bencillik ile birleşince;

4-Toplumu kemiren zehir olur.

5-Böylesi fırsat değil düpedüz çakallıktır…

Eğer değer yaratmayan iş süreçlerinizi düzeltmek yerine, faturayı çalışanınıza kesmek istiyorsanız, doğru yere geldiniz.

Eğer “kriz algısı” ile oluşan dumanlı havadan yararlanacak kurt iseniz; tedarikçinize borç takmak için neden bekleyesiniz ki…

Eğer enflasyonu tırmandırmak isterseniz, tarladaki malı markette 25 katına satmak için bundan güzel ülke ve zaman olabilir mi?

Eğer alın teriyle üretmek size zor geliyorsa, paradan para kazanmak için daha ne bekliyorsunuz?

Eğer kazandığından fazlasını harcama histerisine kapıldıysanız, borç aldığınız parayla saadet sürmekten sizi kim alıkoyabilir ki…

Eğer ürettiğinden fazlasını tüketme hastalığınız nüksettiyse, rantiye olmak kadar şehvetli ne olabilir?

Eğer nimeti alıp külfeti ötelemek istiyorsanız, ekonomi içten ve dıştan sorunla derle boğuşurken bunu ancak bu ülkede hayata geçirebilirsiniz.

Ya da kaybederken kazanmak yerine, birlikte üretilen ekonomide daha çok ve daha uzun yıllar kazanabilirsiniz.

FIRSATÇI OLMAK ZORUNDA MIYIZ?

DEVAMINI OKU

Kışın yüzü fakire daha sert bakar

BU DA YOKSUL GARİBAN EKONOMİSİ

1-Kış yoksula da gelir

2-Hem de çok ağır gelir

3-Gönlü YAZ insanlarımız;

4-KIŞ soğuğundan kaç yoksulu kurtarabiliriz acaba?

5-Özellikle istemeyen vakurları…

Kara kış geldi çattı ama bu çatış yoksula ve garibana…’

Bu cümle, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı okurumdan;

‘Olmaz mı acaba bunlara baharı getirecek, gönlü yaz mevsimi insanlar?

Kış geldi ama yoksulun garibanın ayağını ısıtacak ayakkabısı bile yok.

Hala hastaneye terlikle gelip ayağı ısınsın diye delik çorabını ayağına siper edenler…

Hasta ama yazılan reçeteyi, eczane ilaç farkı yüzünden alamayan, 3 gün sonra daha kötüleşerek gelen hastalar…

Mutfağında iki kaşık yemeğini karnı doysun diye bol kuru ekmekle yiyen var. Doğalgaz parasını kim neyle ödeyecek?

Soğuk kış günü evinde kabanla oturup yazın biran önce gelmesi için dua edenler…

Kaymakamlıklar, muhtarlıklar bunların adresleriyle dolu…

Kimi o kadar vakur ve tevekkül içinde ki onları ancak gören gözler bulur.

Adresleri bile yoktur. Acaba yoksul gariban ekonomisini yazsanız, onlara

       yardım eden çıkar mı?

ELBETTE; ÇIKMAZ OLUR MU?

DEVAMINI OKU

İyi adama bir iki soru

İYİLİK ve KÖTÜLÜK

1-İyilik ile kötülük arasında tercihe zorlandığında,

2-tarafsız kalmak, kötü tarafı seçmektir.

3-İyi biri olmak, taraf olmaktır.

4-Doğruya, güzele, iyiye.

5-Taraf olduğun iyilik mi kötülük mü?

Anladık iyisin, Ama neye yarıyor iyiliğin?

Seni kimse satın alamaz, Eve düşen yıldırım da Satın alınmaz. Anladık dediğin dedik, Ama dediğin ne?

Doğrusun, söylersin düşündüğünü, Ama düşündüğün ne? Yüreklisin, Kime karşı? Akıllısın, Yararı kime?

Gözetmezsin kendi çıkarını, Peki, gözettiğin kiminki?

Dostluğuna diyecek yok ya, Dostların kimler?

Şimdi bizi iyi dinle: Düşmanımızsın sen bizim,

Dikeceğiz seni bir duvarın dibine…

Ama madem bir sürü iyi yönün var,

Dikeceğiz seni dibine iyi bir duvarın,

İyi tüfeklerden çıkan, İyi kurşunlarla vuracağız seni. 

Sonra da gömeceğiz, İyi bir kürekle, İyi bir toprağa…

Bertolt Brecht’in; iyi niyetin “gerek şart” olduğu ama asla “yeter şart” olmadığını anlatan klasikleşmiş şiiri…

İyi insan” ve “düşman” kavramları üzerinden kurduğu; tezat (oksimoron) sanatının şaheser örneği…

           SEN İYİ İNSAN, KİME YARAR İYİLİĞİN?

DEVAMINI OKU

Görgü kuralları dersi konulsun

UNUTTUĞUMUZ DEĞERLERİMİZ

1-Hoyratlık, görgüsüzlük toplumu çürütüyor

2-Sevgi ve saygı gibi değerlerimizi yitirdik.

3-Okullarımız ne güne duruyor?

4-Görgü kuralları dersi koymak şart

5-Bu sayede toplumsal barış sağlanabilir

Okullarımızdan şiir, musiki, estetik, resim, felsefe, beden terbiyesi ve güzel sanatları çıkardık.

Böylece bugünkü hoyratlıklarımızı inşa ettik. Medeniyet talebinden vazgeçtik.

Zarafeti kovduk. Sanatı harcadık. Musikiye sağırlaştık. Estetiği katlettik. Görgü kurallarını unuttuk. BENcilleştik. ÖTEKİne yabancılaştık.

Nihayet Recep İvedik 6‘ya vardık.  Oysa eskiden okullarda görgü kuralları öğretilirdi.

İşte birkaç örnek;

Ayakta bir şeyler yiyip içilmez.

Başkasının kusuru ile alay edilmez.

Emanet eşyalar fazla geciktirilmez.

Pazarlık yaparken mal kötülenmez.

Telefon eden önce kendisini tanıtır.

Hiçbir yere ağızda sigara ile girilmez.

Alay ve kötüleme ima ile bile yapılmaz.

Toplu yerlerde yüksek sesle konuşulmaz.

Başkasının lafı kesilmez.

Aksırırken ağız elle kapatılır…

           MUTLU MUYUZ BU HOYRATLIKLARIMIZDAN?

DEVAMINI OKU

Elin ürettiği yapay zekâ bizi esir eder

AHLAKSIZ YAPAY ZEKA; İBLİS ÜRETİR

1-Yapay zekayı inşa eden

2-Organik zekalı beyinlerimiz

3-Bu süreçte eğer etik değerleri ıskalarsak

4-Kendi elimizle Frankeştayn inşa ederiz

5-Vicdan olmadan asla

Bencil bir yapay zekâ, insanlığın başına bela olabilir mi? “hem de çok büyük bela” olabilir. Makineler bir kez zeki olmaya başlarsa, bu zekânın insanlığa faydasını iyi kontrol etmek temel şart olacak.

Aksi halde yapay zekâ, çağımızın en büyük risk unsuru halini alır. Yapay zekânın neleri kapsadığına bakalım; Makine öğrenimi, ihtimal hesaplama, planlama, gerçek zamanlı kritik karar alma, çoklu hedef izleme, işlemsel biyolojinin temel felsefesi…

Robotik ve biyo-enformatik alanlarındaki çalışmalar, akıllı silahlarla kitlesel kıyım risklerini, bencil bir zekanın insanlığa vereceği zararları, yeni nesil terminatörleri gündeme getiriyor. Peki, bu işlere hiç bulaşmamak?

Bu, artık mümkün değil. Karşıtı veya yandaşı olsanız dahi, yapay zekâ çağında bu alanda geri kalamayız.

Aksi halde başkasının hizmetindeki yapay zekâ bizi esiri yapacaktır.

        KENDİ YAPAY ZEKÂMIZI ÜRETİYOR MUYUZ?

DEVAMINI OKU