İnsana yatırım

ÇALIŞANI MUTSUZ PATRONU MUTLU ŞİRKET YOKTUR

1-Müşterinden önce çalışanını mutlu et

2-Ancak bu sayede müşterin velinimetin olur

3-Değilse, bugün sana sadık olan;

4-Yarın bir başkasına sadık olur

5-Ona kazandırır

Şeyh Edebâli; “insanı yaşat ki devlet yaşasın” der…

İş dünyasında durum farklı değildir; “çalışanı yaşat ki kurum yaşasın.” Müşterinin velinimet olduğu o eski çağlar geride kaldı.

Nimetimizin velisi, bize nimet sağlayan idi. Lonca sisteminin o faydalı düsturu bugün ortada yok.

Yeni müşteri tanımı; “paramızı cebinde taşıyan insan.

CRM (Müşteri İlişkileri Yönetimi) gibi soğuk yöntemlerle bugünkü cılız iddiamız şudur ki; müşteri patrondur.

Peki, müşteri gerçekten patron mu? Buna yürekten inananlar var ise onlara bir çift sözüm var… Müşteri patron olabilir ama çalışanınız o patronun da üzerindedir.

Çalışanı mutsuz fakat şirketi mutlu patron görmedim henüz.

Çalışanlarına kârdan pay vermek; insana yatırımın çalışan bir yöntemidir ve müşteriyi elde tutmada  çok işe yarar.

Zira işyerine aidiyeti artmış çalışan, müşteriye de patronuymuş gibi davranır. Çünkü müşteri sayesinde o da kazanabilmektedir. 

ÇALIŞANINI SEVİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Yetenek havuzu

PATRONLAR DİKKAT!

1-Türkiye’de pek çok işletme;

2-Kendi İnsan kaynaklarının işgali altında

3-Kurumun sahip olduğu kabiliyetlerin farkında değiller

4-Yeteneği dışlayıp,

5-Diplomayı işe alıyor olabilirler

İşletmelerimizin en değerli sermayesi; insan kaynakları

Özellikle yetenekli çalışanlar şirket için hayati öneme sahip.

Fakat bir sorun var; o da işletmelerimizin, sahip oldukları yetenekleri bilmemesi

Gelişen ihtiyaçlara göre zaman zaman bazı yeteneklere ihtiyaç duyan işletmeler, kariyer siteleri veya kendi insan kaynakları üzerinden bu yeteneklerin peşine düşer.

Oysa kendi personelinin yetenek bilgisine sahip olmadığından, kendinde zaten var olanın dışarıda dilencisi haline gelir.

Zaten istihdam ettiği çalışanlarına dönüp bakmak aklına gelmez.

Zira kendi İK birimi, işletmenin kabiliyet envanterini çıkarmamış, kendi yetenek havuzunu tanımlamamıştır.

Bu yüzden patronlara uyarım şudur; bugün Türkiye’de pek çok işletme, İK’larının işgali altındadır.

Beceriyi değil diplomayı işe alma pratiği ile yapabilecekleri bu kadardır.

İnsan kaynakları lafındaki insan kelimesine takılmayın; yıllarca onu kapıda karşılayan danışma görevlisinin adını bilemeyen İK yöneticileri bilirim.

         SİZİN İK YÖNETİCİNİZ YETENEKSAVAR MI?

DEVAMINI OKU

Beyinler yağmalanıyor

EN DEĞERLİ SERMAYEMİZ GÖÇ EDİYOR

1-Bugün nitelikli gençlerimiz,

2-Beyin gücümüz bulduğu ilk fırsatta

3-Başka diyarlara göç ediyor

4-Sebep, vasat bedenlerin üstün beyinlere

5-Tahammülsüzlüğü, liyakati dışlamamız

Bedende liyakat olmayınca beyne yük olur. Liyakat sahibi beyinler göç eder, başka coğrafyaların üreticisi olurlar.

Bugün Türkiye, beyin göçü veriyor. 60 yıl önce pazularımız iş imkanı bulamadığından Batı’ya göç etmişti. Bugün aynı şeyi beyinlerimiz yapıyor. Çünkü onlara itibar etmiyoruz.

Almanya’nın bugün eski şanlı sanayi günlerine dönebilmek için pazu yerine beyin talebi; son derece akıllı bir vizyonun eseridir.

Zordaki ülkeler, Yunanistan, İrlanda, Portekiz ve İspanya’ya öncelik vermesi; bu ülkelerdeki beyin gücünün görece ucuzluğu ve göç ihtimalinin artmasından ibarettir.

Özdemir Asaf; “bir insan treni kaçırırsa, başka bir tren gelir onu alır. Bir ulus treni kaçırırsa, başka bir ulus gelir onu alır” der.

Treni kaçırmak, günümüzde beyinleri kaçırmak ile eşdeğer.

Bedenin beynine itibar etmez ise ayaklar baş olur niteliksiz vasatlık, işletmende iktidar olur.

Tersine beyin göçü? Denedik olmadı. Zira geri getirdiğimiz beyinlere; burada vasat yöneticiler tarafından mobbing uyguladık.

BEYNİMİZE SAHİP ÇIKSAK OLMAZ MI?

DEVAMINI OKU

Cin şişeden çıktı

SAYILMAYIZ PARMAK İLE

TÜKENMEYİZ KIRMAK İLE

1-Araştırma geliştirmede,

2-Zincirleme tepkime başladı.

3-Tıpkı savunma sanayimizde olduğu gibi.

4-Yenileşim üzerinden yükselmek,

5-Artık engellenemeyecek.

Bizler neden yeterince yenileşim (inovasyon) yapamıyoruz?

Son 10 yıldır cevabını aradığım soru bu ve cevabı, kültürel dirençler üzerinden bulduğumu sanıyorum.  ARGE’ ye milli gelirin %1’ine yakıp kaynak ayırdığımız, yasa çıkardığımız halde, ARaştırıyor fakat GEliştiremiyorsak; sorun nedir?

Farklı olandan KORKU, bize benzemeyenden NEFRET, rakiple düello yerine PUSU, akıl yerine KURNAZLIK, sabır yerine TELÂŞ, merak yerine BİAT, bilgi yerine KANAAT, ödül yerine CEZA ve özgün yerine TAKLİT… Sorun işte bu.

Bu yüzdendir ki eski köye yeni adet getireni “töre” yapıyor, icat çıkaranı yok ediyoruz. Ancak bu kültürel direncimiz şükür ki kırılıyor.

Zira inovasyon neferlerimizi yavaşlattık ama kıra kıra bitiremeyecek kadar çoğalmayı da başardık.

Kimyada bir kural vardır; zincirleme tepkinin başlayabilmesi için, aktif madde miktarının kritik kütleye erişmesi gerekir.

Şükür ki gördüğüm şudur; cin şişeden çıktı ve Türkiye’nin yenilikçi kadroları durdurulamayacak.

       YENİYİ VE LİYAKATI KİM DURDURABİLDİ Kİ?

DEVAMINI OKU

Nitelikli girişimci

NE İŞ OLSA YAPARIMCI PATRONLAR

1-“Ne iş olsa yaparımcı eleman” ile

2-“Ne iş olsa girişirim” diyen

3-Patronlar arasında sıkıştık

4-Nitelik; sadece elemanda mı aranmalı?

5-Patronların nitelik sorunu yok mudur?

Eskimeye yüz tutan bir ezberimiz var; nitelikli işgücü ihtiyacı… Sanki bu nitelik sadece çalışanda eksikmiş gibi davranıyor, girişimcinin niteliğini sorgulamıyoruz.

Katma değeri düşük işler kuran girişimci, katma değeri düşük çalışandan şikayet hakkı yoktur. Değer üretmeyen iş süreçlerinde nitelikli işgücü çalıştırmak ne derece anlamlı?

Ara eleman aranan eleman sloganı, özünde doğru olmakla birlikte niteliksiz patronların elinde bu ara elemanlar, arada derede kalıyor. Ne iş gelişiyor ne de işçi niteliği…

Sen patron olarak kendini geliştirmez isen kullandığın işgücünde nitelik artışı olur mu? Ara eleman yetiştirmek için yoğun gayret başladı şükür.

Milli Eğitim Bakanlığı ile sanayi ticaret odaları elbirliği yapıyor, meslek liseleri gibi çözümleri yaygınlaştırıp aranan eleman dediğimiz kabiliyet havuzunu genişletmeye çalışıyorlar.

Ancak bu yetmez. Bize nitelikli girişimci gerekiyor.

Ne iş olsa yaparımcı eleman kadar ne iş olsa girişirim patronların varlığın da bir sorun.

NİTELİK ARAYAN; SEN ARANAN PATRON MUSUN?

DEVAMINI OKU

Kayırmacılık belası

NEPOTİZM KURUM BATIRIR

1-Kayırmacılık yüzünden;

2-Aile şirketlerinin 3’üncü kuşağa geçme şansı: %20

3-Ömürleri de en fazla 25 yıl sürüyor.

4-Hamili kart yakinimdir diyerek işe alma,

5-Yoksa batarsın.

Nepotizm; yakınını, kan bağın olanı kayırmanın adı. Yönetim bilimi bu olguyu, kurumun ömrünü kısaltan bela kabul eder.

Kayırmacılık yüzünden şirket, ihtiyaç duyduğu nitelikleri bünyesinde tutamaz.

Şirket nepotizm tutumu yüzünden ailenin oyun bahçesi haline gelir.

Kabiliyetler dışarıda kalırken , dost, akraba işletme kadrolarını doldurur.

Sürdürülebilirlik kaygısında olan şirketlerimizde patron, kendi ailesini dahi yönetim kademesine tepeden koymaz.

Liyakat, aile bireyi olmanın çok daha üstünde kabul edilir.

En iyi tahsili dahi yapsa, kurum değerleri ve süreçleri sahada öğrenmeden yönetim kademelerinde ilerleyemez.

Olsa olsa, eşitler arasında birinci yapılır. Mirasta hakkı olması, yönetimde pozisyon avantajı olacağını sağlayamaz.

Hamili kart yakınımdır diye kartvizitle kuruma dayatılan niteliksizlerin, bir süre sonra o kurumu zarar soktuğunu biliyoruz.

Gerek devlet yönetimi gerek şirket kademeleri kayırmacılık belası yüzünden zaafa düşer ve o kurumun batması mukadderdir.

YAKININI KAYIRIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

İşsizlik en ağır iş

İŞİNİ KAYBETMİŞ BİRİ NE DÜŞÜNÜR?

1-Ekonomik güvencesi kaybolur

2-Ailesinin rızkını sağlayamaz

3-Temel ihtiyaçlarını karşılayamaz

4-Zaman ve düzen algısı yiter

5-İşsizini görmezden gelirsen sosyal sorunlarla boğuşursun

İşsizlik bir siyasetçi için büyük sorun olarak tanımlanabilir. Ancak önceliği değilse, “popülist” bir söylemdir sadece….

Ekonomi bürokratı için işsizlik, bir istatistikten başka bir şey olmayabilir. Kendisi işsiz kalmadığı sürece, bu rakamın “makul ölçülere indirilmesini” pekâlâ mırıldanabilir.

Kamu güvenliği açısından işsizlik, potansiyel suçlu anlamıdır.

Kaybedecek bir şeyi kalmamışsa toplumsal bomba olabilir.

İşi olanlar için işsizlik, “ben de kalabilirim” kaygısıdır.

Sendikacı için işsiz, dayanışma aidatı ödemiyorsa; yoktur. Akıllı işveren için işsiz, “henüz  veremediği” kişidir.

Akılsız işveren için işsiz, “daha önce işten kovduğu” kişidir.

Peki işsiz için durum nedir? Örgütsüz, sahipsiz ve toplumsal zenginliğin taşrasına itilmiş bu kesim kendini nasıl görür? Söyleyeyim; işsizlik aslında en ağır iştir.

Öyle ki sana ödeme yapmazlar, özgüvenin erir gider.

Her sabah bir umutsuzluğa uyanırsın, iç disiplinin bozulur.

Gelirden Mahrumiyet ve tecrit duygusu kaplar bedenini…

      İŞSİZLİK YALNIZCA İŞSİZİN SORUNU MUDUR?

DEVAMINI OKU

En iyi kırbaçlayanı terfi ettirmeyiniz

BEZDİRİ MAĞDURU MUSUN?

1-İşletmelerde korkutarak yönetme sevdalıları çok

2-Bunların yüzünden nice çalışan mağdur oluyor

3-Mobbing kesin suç ancak

4-İşini kaybetme korkusundaki kurbanlar;

5-Bunu sineye çekiyor

Patronların çoğu, en iyi kırbaçlayana terfi veriyor. Hal böyle olunca yönetici kadroları insan kaynağını eritiyor.

Ben buna Mobbing Terfi Sistemi diyorum. Liyakati, kırbaçlı sadakatin emrine verirsen; sonunda batarsın.

Mobbing ya da BEZDİRİ, bir grup insanın bir kimseye veya başka bir gruba sosyal kabadayılık yapması anlamını taşır.

Bugün mobbing, işletmelerin baş belası olmaya başladı.

Kırbaçlayanı terfi ettiren patron, çalışanları disiplinde tuttuğunu sandığı mobbingci yöneticilerince sabote ediliyor.

Kırbaçlılar, kendilerine tehdit oluşturan çalışanları hedef alıyor ve ilk olarak şirketin en kabiliyetlilerinden mahrum kalıyor işletme…

Kurumda ‘gücü, gücü yetene’ ortamı oluşturulursa, o işletme en değerli entelektüel sermayesini kaybedecek, kabiliyet envanterinden mahrum kalacaktır.

         SİZCE BEZDİRİ NEDEN BU KADAR YAYGIN?

DEVAMINI OKU

Alın teri akıl teri

AKLINI KULLAN KORKMA BİTMEZ

1-Akıl teri dökecek yetenekleri bulmak kolay mı?

2-Vasat zekânın üstün yeteneği keşfetmesi mümkün mü?

3-Zeki insanlarımız için neler yapmalıyız?

4-Bize cevaplar lâzım.

5-Aklını kullanıyor musun?

Alın teri kutsaldır ancak akıl terinin alın terini sömürdüğü bu çağda akıl teri daha da kutsal hale geliyor.

Ülkemizin alın terini, akıl teriyle örtüştürmeye dünden daha fazla ihtiyaç duyulan çağda yaşıyoruz zira…

İhracatın hamalı değil efendisi olmak istiyorsak, kurala uyan değil kural koyan olmak istiyorsak, nicelik ve cirodan değil nitelik ve kârdan yürümek istiyorsak, alın teri şart.

Peki, alın teri ile akıl teri arasındaki katma değer farkı ne kadardır dersiniz? 

Otomobil ve bilişim üzerinden örnek; 1990’da Detroit’in ilk 3 devinin Pazar değeri 36 milyar $ idi ve bunu 1,2 milyon alın teriyle sağlıyorlardı.

2014’e geldiğimizde Silikon Vadisi’nin 3 bilişim devinin Pazar değeri 1 trilyon $ idi ve bunu yalnızca 137 bin akıl teriyle sağlamışlardı.

Katma değer farkına bakın; alın terinin uç noktasında kişi başına ancak 30 bin $ üretilebilirken, akıl teri sahibinin tek başına üretime katkısı 7,3 milyon dolar.

Yalnız alın teri yetmeyebilir.

         AKLIMIZI FARKEDECEK KADAR AKILLI MIYIZ?

DEVAMINI OKU

Emeğin karşılığı var

EMEĞİN 5 ÖZELLİĞİ

1-Ödülün hakkedilmişidir

2-Ganimet değil, helal kazançtır

3-Emeksiz yemek olmaz

4-Olsa da her öğün olmaz

5-Emeğe saygı duyan kazanır, kazandırır

Uğruna emek verilmemiş her kazanç, kolay harcanasıdır.

Bir amaca yönelik harcanana güç… İnsanın bilinçli olarak giriştiği çalışma süreci. Beden veya zihin ile bir hedefe ulaşmaya yönelik gösterilen gayret.

Bir şeyin yapılmasına, bir eserin ortaya çıkarılmasına sarf edilen çalışma süresi.

Emeğin karşılığı vardır. Boşa harcanmış emek dahi, bunu sarf edene bedensel performans, ruhsal olgunluk kazandırabilir. 

Emek çekilmiş her şey, olduğundan da değerli hale gelir.

İster özenle örülmüş bir duvar, ister özenle davranılmış bir ilişki, emeğin ödülüyle gelir. Bu da mutluluktur.

Yunus Emre, atandığı kadılığı terk ederek Taptuk’un dergahına 15 yıl odun taşıdı. Hepsi düzgün, budanmış idi.

Taptuk sordu; –Yunus, bunların eğrisi yok muydu? Cevap;, en yüce emeğin tanımıydı; –Bu kapıya eğri odun yaraşmaz.

Bu menkıbede dahi emeğin bir rızaya talip olduğu görülür.

Nitekim Yunus;  emeksiz yemeği dörtlükleştirir; “emeksiz zengin olanın / Kitapsız bilgin olanın / Sermayesi din olanın / Rehberi şeytan olmuştur.”

        EMEĞİN HAKKINI VERENLERDEN MİSİN?

DEVAMINI OKU