İşyeri mi Evyeri mi?

EVDE İÇ DİSİPLİN SAĞLAMAK ZOR
İşyerinde yerleşik kurallar vardı.
Evyerinde kuralları biz oluşturmalıyız.
Çünkü ev aynı zamanda bizim işyerimiz oldu.
İç disiplin oluşturmadan iş disiplini sağlanamıyor.

Evyeri ne demek? Nereden çıktı şimdi bu? Korona bizim dilimize de kelime katar oldu. Çalışma hayatında ya evdesin ya da işyerindesin. Ancak evini işyeri yapmışsan, çalışıp çalışmadığını nasıl anlayacağım?

Neredesin? İşyerindeyim. Bu dönem çoğumuz için mazi oldu. Şimdi yine aynı soruyu çalışma arkadaşın, patronun olarak soruyorum; Neredesin?

Evyerindeyim… Çünkü evin, yuva olarak değil işyerin olarak kullanılıyor. Hal böyle olunca evin kuralları yanına şimdi de işyeri kuralları eklenecek… Öncelikle bedenin evde olsa da aklın işinde olmalı. Evden çalışıyorsun diye  11:30’da duşta ne işin var?

İşyeri disiplinini evyerinde korumak gerekiyor ama nasıl? Hanede var çocuk var. Gerçi hazırlanıp işe gitmiyorsun ama mutfaktan çalışma masasına geçmelisin.

Mesai kavramı; evyerinde daha da uzuyor aslında. Pek çok evden çalışan arkadaşımın ortak şikayeti; evyerinde daha çok çalıştığı oluyor. Mesai saatleri; 09:00-18:00 değil neredeyse uyku hariç gün boyu. Korona bizi evde adeta 7/24 çalışan ATM’ye çevirdi.

İŞYERİNİ ÖZLEDİN Mİ?

DEVAMINI OKU

48 saatte ölmezsin

İNSANI AÇLIK DEĞİL ALIŞTIĞI TOKLUK ÖLDÜRÜR
Hafta sonu sokağa çıkma yasağı; ölüm korkusunu tetikledi.
Oysa 48 saatte insan, en azından açlıktan ölmez
Ama #korona’dan ölebilir.
Bakan ve ekibinin onca gayretine yazık ettiler.

Sokağa çıkma yasağı ilanıyla beraber gece yarısına doğru insanlar kendilerini sokağa döktü. Yasağına başlamasına az süre kalınca, açık buldukları bakkal, marketler önünde uzun kuyruklar oluşturdular.

Pardon kuyruk dedim, özür dilerim. Kuyruğa dahi girmeden yığınlar halinde, adeta talan havası içinde birbirlerini ezercesine ekmek, sigara alma derdine düştüler.

Sosyal mesafe? Hak getire… Bir diğerine saygı; ne gezer? Maske; kimin umurunda… Biran önce listesindeki ihtiyaçlarını almak için panik atak içinde, kavga dahi ettiler.

İhtiyaç dediğime bakma; insan 48 saatte açlıktan ölmez.

Biliyoruz ki 3 gün susuz, 6 gün de gıda almadan yaşayabilir bünye… Sanki sadece hafta sonu değil de daha uzun süre sokağa çıkamayacak gibi davranıp, halk sağlığını risk altına soktular, sağlık çalışanlarına ek külfet çıkardılar, kendileri ve ailelerini korona salgın riskine maruz bıraktılar.

Burada benim en fazla üzüldüğüm, haftalardır canla başla çalışan Bakan ve ekiplerinin onca gayretlerinin çöpe gitmesidir.

   KORONADAN DEĞİL DE AÇLIKTAN MI KORKTUN?

DEVAMINI OKU

Hazır işler durmuşken

ŞİMDİ VERİM ZAMANI
İşler yolunda iken gözden kaçıyordu.
Çünkü çarklar dönüyor, iş sürüyordu.
Ancak şimdi zorunlu #korona molası var.
Kaynak kıt, gelir az ve giderler fazla.
Verimlilik arayışı için mükemmel zamanlar.

İnsanlar suya düştüğünde değil, suda kaldığında boğulur.

Şirketler de öyle… Korona salgını, hepimizi kriz denizine attı. Burada ne kadar kalacağımız da belli değil. Umutları kaybetmeden bu süreçte hayatta kalmanın yolu bulunmalı.

Tarih bize gösteriyor ki böylesi büyük afet süreçlerinde eğer üretim tamamen durursa, en donanımlı şehirlerde dahi en fazla 6 hafta içinde tüm stoklar tükeniyor. Bu noktadan çok uzak olsam ta hazır işler durmuşken, şirketin kendimin verimini sorgulamalı mıyım? EVET. Bundan uygun zaman yok.

Burada ne yapıyorum? Bunu nasıl yapıyorum? Daha verimli üretim yapabilir miyim? İş süreçlerim, ilişki süreçlerim, iletişim süreçlerim ve bilgi süreçlerim acaba verimli mi?

Korona bize kendi MR’ımızı çekme zamanı tanımışsa bunu kullanalım ve değer üretmeyen tüm süreçlerimizi en ince detayına kadar gözden geçirelim. Göreceğimiz şudur; ne de çok gereksiz külfet, verimsiz rutin ve kullanışsız ezberimiz varmış meğer. İşler durma noktasında iken bunu yapabiliriz.

BURADA NE YAPIYORUM, BUNU NASIL YAPIYORUM?

DEVAMINI OKU

Kötüden vazgeçmedikçe İyileri yeşertemiyoruz

LİYAKAT ŞART
Anladık ki lafla gemisi yürümüyormuş.
Milyonları kazanan şöhretlere değil;
asgari ücretle dahi hayatını riske atıp,
bizi hayatta tutan liyakat sahibi
sağlık çalışanına ihtiyacımız varmış.

Korona sürecinden bir kez daha anladık ki neyi beslersen o büyütürsün. Misal; bilgiyi büyüteceksen, onu üreteni beslemelisin. Ancak bilgiye öncelikle yer açmalı, kötülerden vazgeçmelisin. Zira aynı anda ikisini birlikte tutamazsın.

Bilimin bir keyfiyet değil, zorunluluk olduğunu daha net gördüğümüz salgın günlerinde, bize gerekenin, boş şöhret veya ekran şarlatanları değil, bilim insanları imiş.

Giderek daha fazla itibar ettiğimiz bu insanların ortak özelliği, her biri kendi alanında bilgi sahibi iyiler olduğudur. Eski kötü alışkanlıklarımızın eseri olanlardan vazgeçebildiğimi ölçüde bu iyi insanlara kulak kabartır, bilime itibar eder olduk.

Gördük ki bizi sağlıklı tutmak için canla başla çalışanlara, milyonlar ödediğimiz futbolculardan daha fazla itibar etmeliymişiz. Asgari ücretle geçinmeye çalışan bir sağlık çalışanının insanlığa katkısı ile milyonları akıttığımız ekran şöhretleri bir değilmiş.

SENİN TERCİHİN KİMLER?

DEVAMINI OKU

Aynayı tuttum yüzüme

NAZAR KILDIM BEN ÖZÜME
Aynayı tuttum yüzüme. Kendim göründüm gözüme…
Gördüm ki Korona işin bahanesiymiş;
Ben halimizi düzeltmedikçe dünya düzelemiyormuş.
Dünyayı tüketirken aslında kendimizi tüketiyormuşuz.

Korona, artık kullanışsız hale gelen ezberlerimizi bozdu.

İnancımız bize; ‘aşırıya kaçma’ dedi, kaçtık. İhtiyacından fazlasına talip olma dedi, olduk.

Eline, diline, beline sahip çık dedi, aldırmadık. Bencil olma, ötekine saygı duy dedi, tınmadık.

Bir sabah Korona kapıya dayandı, tüm benliğimiz tehdit altında iken, kendimize çekidüzen vermemiz gereği ortaya çıktı.

Bize haddimizi bildirdi ve gördük ki haddimizi bilince, gezegen daha yaşanılır hal alıyormuş. Sokaklarda dağ keçileri dolaşabiliyor, asfalt çiçek açabiliyor, hava- su temizleniyormuş.

Gördük ki silahtan çok sağlık için para harcamalıymışız.

Gördük ki ötekine düşmanlık beslemek yerine dostluk gelişebiliyormuş.

Gördük ki uğruna onca insanın öldüğü petrol, o kadar da ölümcül önemli değilmiş.

Gördük ki rahat bırakırsak tabiat düzelebiliyor, küresel ısınma, iklim değişikliği yavaşlayabiliyormuş.

Gördük ki şah ile geda, başkan ile yurttaş, zengin ile fakir aslında eşitmiş.

Nihayet aynada gördüğümüzün halini düzeltmedikçe virüs çekip gitmez imiş.

SAHİ, GERÇEK VİRÜS KİMMİŞ?

DEVAMINI OKU

Sosyal tsunami

KORONA SALGINI SAVAŞ GETİRİR Mİ?
Dünya, herkesin İHTİYACINA yetecek kadarını karşılar, herkesin HIRSINA yetecek kadarını değil.
#Korona sonrası dünyayı AZGIN HIRSLAR şekillendirecek.

Korona salgını insanlık dramı, sağlıkta küresel deprem gibi. Büyük depremler; ardından başka bir felâketi tetikler. Buna TSUNAMİ diyoruz. Japoncada ‘liman dalgası’ anlamı taşıyan tsunami, oluşturduğu dev dalgalar ile okyanusları aşar, vardığı kıyıları yıkar geçirir.

Korona salgını sonrası oluşacak tsunami için şimdiden hazırlık yapmak, muhtemel tehdit ve yıkımlarını öngörmek şart. Buna sosyal tsunami diyebiliriz ve geniş halk kitlelerini, etkisi uzun yıllar süren kavimler göçüne, sosyal hareketliliğe yönlendirecektir.

Bu felaket er veya geç bitecek ancak ardından çok temel bazı yeni alışkanlıklar geliştirecektir. Sağlık boyutu çözülse bile ekonomik açıdan dünyanın yükleneceği külfetin devletlerin sırtına bindirecekleri, rejimleri dahi değiştirebilir boyuta varabilir.

İşi, aşı elinden alınmış kitlelerin coğrafya arayışı kaçınılmaz olabilir. Tıpkı savaş belasından kaçan mülteciler gibi Korona mağdurları, bulunduğu yerden çıkıp çok farklı coğrafya arayışına girebilir. Hepimiz survival adasındayız.

      SENİN HANGİ ALIŞKANLIKLARIN DEĞİŞECEK?

DEVAMINI OKU

Koronanın öğrettikleri

GÜÇ-SABIR-AKIL
Değiştirebileceklerimizi değiştirebilmek için GÜCE
Değiştiremeyeceklerimize tahammül için SABRA
Neyi değiştirebileceğimiz ile neye sabredeceğimizi ayırt edebilmek için AKLA ihtiyacımız var.

1-Aşırıya kaçma,

2-ihtiyacından fazlasının peşinden koşma.

3– Bitleri baytları yiyemezsin, gıdayı üretmek zorundasın.

4-Ellerini sık sık yıka, tuvalet kağıdı ne yediğinden önemli.

5-Petrol için savaşmanıza gerek yok, üretim durunca işe yaramıyor.

6-Avrupa Birliği göründüğü kadar eğitimli değil.

7-Hayvanat bahçesindeki canlıların ne çektiğini sen de yaşa.

8-Sosyal medya birbirimize yaklaştırıyor ama panikletiyor.

9-Gerektiğinde evden de çalışabilirsin.

10– Evde hayat var.

11-Bilim olmadan asla.

12-Salgına çare; politikacıdan veya şöhretlerden değil, bilim insanlarından gelecek.

13– Sağlık çalışanları hayati öneme sahip.

14-Dışarıda çalışma zorunda olanlara saygı duy.

15-Rahat bırakırsak tabiat düzelecek.

16-Virüs zengin-fakir, genç-ihtiyar, sağcı-solcu ayırmıyor.

17-İnsan lüks ve aşırı tüketmeden de hayatta kalabiliyor.

18-Daha fazla hastane, daha fazla silahtan daha hayatidir.

19-Başkasına yardım, aslında kendine yardımdır.

20-Komşu aç iken uyumaman gerekir.

21-Düşmanlıklar unutulabilirmiş.

         SENİN KORONADAN ÖĞRENDİKLER NELER?

DEVAMINI OKU

Bilime itibar artıyor

NEWTON MU ÖNEMLİ, HİLTON MU?
Korona öncesi; ‘Hilton, yanında kırt tane Newton çalıştırır’ diye alay edenlerimiz vardı.
Şimdi Newton’ların önemi anlaşıldı.
Ancak bilim, #korona ile başa çıkacaktır.

Korona, insanlara unuttukları insanlığı hatırlatmada önemli rol oynuyor. Haddini aşana haddini bildiren, isteklerini ihtiyaç sayana hırslarından uzak durmayı öğreten Korona…

Her birimizin kendini eve kapattığı süreçte bir başka olgu, bilime bakışımızdaki dramatik değişikliktir. Her ne kadar hala ekranlarda bazı zevzekler boy gösterse de bilimsel verilere daha fazla kulak kabartır olduk.

Dilimize bilimsel kelimeler girmeye başladı. Özellikle tıp alanında otorite bilim insanlarını dinler, onların kayıplarına bir başka üzülür olduk. Bunlar, şüphesiz güzel gelişmeler.

Neticede bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan, her konuda konuşan ve cehaletini yayanları teşhis etmeye başladık. Vatandaş ölümün kol gezdiği dünyada bilimin ne kadar değerli olduğu gerçeğini fark etti.

Çünkü insanlığı tehdit eden bu virüsü, siyasetçinin veya her şeyi dine bağlayanların, şöhretlerin değil ancak bilimin çözebileceğini kavrayabildik. Mesleği inancı ne olursa olsun hepimiz;  umudumuzu bilime bağladık.

              HİÇ BİLENLE BİLMEYEN BİR OLUR MU?

DEVAMINI OKU

İstek mi ihtiyaç mı?

İHTİYAÇLAR SINIRLI İSTEKLER SONSUZDUR
İstek; deniz suyuna benzer.
Ne kadar çok içersen o kadar susarsın.
Hayattan ihtiyacın kadarını iste, ihtirasına gem vur.
Aksi halde salgın, isteklerini budayacaktır.

Korona bize eski ezberlerimizi gözden geçirmemizi sağladı.

İsteklerimizle ihtiyaçlarımızın birbirine karıştığını söyledi.

İnsanın ihtiyaçları sınırlı fakat istekleri sonsuzdur. Ekonomi, sınırlı kaynaklarla sonsuz istekleri karşılama sanatı sayılabilir. Beklentiyi istekler üzerine kurup, gayreti abartan insan, haddini aşabiliyor, gereğinden fazlasının derdine düşünce şirazesi kayabiliyor.

Nitekim küresel kriz birinci uyarıydı; ‘haddini bil, yoksa haddini bildiririm’ dedi. Ancak gereken dersi çıkarmadık. Ekonomi üzerinden anlatamayınca, hayat bu defa sağlık dilini kullandı, dünya genelinde 1 milyon insanı salgının pençesine düşürdü. Şimdi bizler evlerinde hapiste, isteklerini gözden geçirir olduk.

Fark ettik ki aslında ihtiyaçlarımız o kadar da fazla değil.

Oysa hayat bize istediklerimizi değil, ihtiyaçlarımızı verir. Sorun, bununla yetinmeyip, neredeyse ‘her şeyi’ istemek…

Salgın sürecinin uzamasıyla şunu daha iyi fark edeceğiz ki isteklerimizle ihtiyaçlarımızı ayırmamız şart. Aksi halde ihtiraslarımızı kurbanı olacağız.

BUNU İSTER MİSİN?

DEVAMINI OKU

Kirayı bölüşelim mi?

İNSANLI EKONOMİ İNSAFLI EKONOMİ
#Korona salgını ekonomide insanı keşfettirdi.
İnsaflı ekonomi; korona külfetini bölüşmeyi gerektiriyor.
İNSAF; yarılamak, ikiye bölmek demek.
Tıpkı nimeti bölüştüğümüz gibi.

Korona, insanları eve kapattırdı. İşler durma noktasında

Pek çok işletme, siftah yapmadan günü geçiriyor. Bazıları çoktan kapandı. Çalışanını eve göndereninden, dükkânını kapatana dek yüzbinlerce işyeri zor durumda.

Bu süreç bize ekonomilerin rakamlardan ibaret olmadığını insan faktörünün hayati önemini fark ettirdi. Aybaşı itibarıyla KİRA, sorun olmaya başladı. Ev sahibi, ‘ödensin’ diyor. Kira ile geçinenler var. Kiracı; ‘gelirim sıfırlandı, nasıl öderim?’ şikâyetinde…

Kamu, böyle bir sorun yokmuş gibi davranıyor. Oysa var ve kiralar ödenemiyor. O halde? Kirayı dondurma kadar külfeti bölüşme, masadaki çözüm olabilir.

Mademki Korona, dil din, ırk, renk, sosyal statü, zengin fakir ayırt etmeden eşitlikçi zulmediyor, o halde oluşan külfeti herkes eşitlikçi bölüşmeli ki bu insanlık dramından en az maliyetle kurtulabilelim.

Kültürümüz; ‘insaf et efendim ben de insanım’ der. İnsaf; yarılama (nıfs)  demek. Tıpkı türküde ozanın bize dediği gibi; Çekemem bu derdi BÖLEK seninle

              İYİ GÜNÜN DOSTU KÖTÜ GÜNDE HANİ?

DEVAMINI OKU