Güven yok ikna yok

İKNA OLMANIN 5 ŞARTI

1-Güvenmelisin

2-Dil birliğiniz olmalı

3-Fayda ortaklığı gerek

4-Fikir olgun, talep uygun

5-Israr etmek ikna getirmez

İkna edemeyen; emir, güç, nüfuz kullanma, satın almayı dener. Aldanma.

Herkes ikna edilemez. Bunun için ikna eden ile ikna edilmek istenen arasında; 1-dil birliği, 2-fayda ortaklığı ve 3-güven olmalıdır.

Güven yoksa, ilk ikisi olsa da işe yaramayacaktır. İnsan güvenmiyorsa, ikna olmaz. Her ne kadar söylenen apaçık gerçek dahi olsa, söyleyene güven yoksa, ikna da olmayacaktır.

Benim karşımdakini ikna etmeye yönelik soru kalıbım şudur; “anlattıklarım sana makul ve inandırıcı geldi mi?

Eğer, “henüz değil” ise cevap, baştan ve daha farklı cümleler ile diğer açılarıyla tekrarlarım.

Cevap hayır ise; devam etmem zira bu ikna girişimi önerimdi ve ikinci kez tekrarım; ısrara girecektir.

Birinden bir şey talep ederken, onu bu talebi karşılamaya ikna etmek gerekecek.

Eğer bu sağlanmamışsa süreç, emir, güç, nüfuz kullanma veya satın almaya dönüşecektir.

Neticede hayat; ikna edilmişliktir. Beden ikna olmamışsa kendini ölüme sunar. İkna etmek için önce kendin kani olmalısın.

Değilse; kırk yıllık kâni; olur mu yani… Kısaca güven yoksa ikna olamaz.

       GÜVENMEDİĞİN BİRİ SENİ İKNA EDEBİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Yastıkaltı servet sığınağı

ATIL BİRİKİM YASTIK ALTINDA

Sisteme güven azaldıkça yastık altı,

birikimin sığınağı halini alır.

Servetin orada güvendedir ama

enflasyonun kolu ilk oraya uzanacaktır.

Güven yoksa yarın yok…

Yastıkaltı, adını hanlardaki yolcunun davranışından alsa da ekonomideki karşılığı, uykuya yatırılmış servet demektir.

Özellikle yükte hafif, pahada ağır en değerli altının ekonomiden çekilmesini ifade eder. Özel kelimesi dahi vardır; iddihar… Yani, yastığın altı; paranın dolaşımdan çekilmesi, gömüleme… Servet orada uykuya çekilir, değer üretmez ama değerini korumaya gayret eder.

Piyasalarda sisteme güven azaldıkça, servetlerin sığınma yeri olur yastıkaltı… Orada atıldır ama hayattadır.

Yastığa sarılmak, insana uykusunda güven veren bir eyleme dönüşür. Eylemsiz kalırsın ama yastığın varlığı, dayanılacak baş kadar sarılacak bir nesne oluverir.

Yastık değil kafan rahat olacak / Döşek değil vicdan rahat olacak / Ve insan / Yorgana değil huzura sarılıp uyuyacak.”

Servetin her neyse, yastık altında güvende olabilir ama enflasyon canavarının ilk yoklayacağı yerdir.

Gemi limanda güvendedir ama geminin amacı bu değildir.

   PARANI ENFLASYONDAN KORUYABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Ötekine güvenebilmek

ORTAĞINI DOLANDIRMA

Allah buyuruyor ki: biri diğerine ihanet etmediği müddetçe, iki ortağın üçüncüsü ben olurum.

Biri arkadaşına ihanet etti mi ben aralarından çekilirim.”

Ortaklık, ötekine güvenmeyi gerektirir.

Dünya Değerler Araştırması Türkiye sonuçları diyor ki; Başkalarına güvenmiyoruz! Hatta öyle ki bırakın komşumuzu, kardeşimize karşı “güven” sorunumuz var.

Beylik söylemi biraz değiştirirsek; bizim, bizden başka dostu yok! Bu algı düzeyi, küresel oyuncu iddiasıyla çelişiyor.

Çünkü küresel arenada “ölçek sorunu” belirleyici oluyor ve ortaklık kültürüne sahip olamayanlar, kendilerini “küçük” ve “mutlu” dünyalarına hapsediyorlar.

Temel sorun; küçük ölçekli yatırım zihin yapısındaki direnç… “Ortakla kim uğraşacak” kaygısı, birlikte iş yapma kültürünün gelişmesine “set” vuruyor.

Oysa zenginliğin yolu, “ölçekten” geçiyor. Bu da ötekine güvenin fonksiyonu… Sanayiden hizmet sektörüne dek farklı alanlarda ülkemiz, uygun ölçeğe varabilmek için, ailesi, arkadaşı, yerli, yabancı ortağı, hatta rakibi ile işbirliği yapmak zorunda…

Halbuki ortağımıza güvenmiyor, ilk fırsatta onu dolandırıyoruz. Ortağına güvenenin başarılarını da gururla okuyabiliyoruz.

         ORTAKLIĞIN; HASILATI PAYLAŞANA DEK Mİ?

DEVAMINI OKU

Ötekine güvenebilmek

ORTAĞINI DOLANDIRMA!

Allah buyuruyor ki: biri diğerine ihanet etmediği müddetçe, iki ortağın üçüncüsü ben olurum.

Biri arkadaşına ihanet etti mi ben aralarından çekilirim.”

Ortaklık, ötekine güvenmeyi gerektirir.

Dünya Değerler Araştırması Türkiye sonuçları diyor ki; Başkalarına güvenmiyoruz! Hatta öyle ki bırakın komşumuzu, kardeşimize karşı “güven” sorunumuz var.

Beylik söylemi biraz değiştirirsek; bizim, bizden başka dostu yok! Bu algı düzeyi, küresel oyuncu iddiasıyla çelişiyor. Çünkü küresel arenada “ölçek sorunu” belirleyici oluyor ve ortaklık kültürüne sahip olamayanlar, kendilerini “küçük” ve “mutlu” dünyalarına hapsediyorlar.

Temel sorun; küçük ölçekli yatırım zihin yapısındaki direnç… “Ortakla kim uğraşacak” kaygısı, birlikte iş yapma kültürünün gelişmesine “set” vuruyor. Oysa zenginliğin yolu, “ölçekten” geçiyor. Bu da ötekine güvenin fonksiyonu…

Sanayiden hizmet sektörüne dek farklı alanlarda ülkemiz, uygun ölçeğe varabilmek için, ailesi, arkadaşı, yerli, yabancı ortağı, hatta rakibi ile işbirliği yapmak zorunda… Halbuki ortağımıza güvenmiyor,

ilk fırsatta onu dolandırıyoruz. Ortağına güvenenin başarılarını da gururla okuyabiliyoruz.

         ORTAKLIĞIN; HASILATI PAYLAŞANA DEK Mİ?

DEVAMINI OKU

Liradan kaçışı durdurun

LİRADAN KAÇIP DOLARA SIĞINIYORUZ

Enflasyon bizi dolar obezi yaptı.

Bankalarda 217 milyar $ mevduat var.

Getirisi enflasyona yetmeyince Liramıza güven kalmadı.

Çare; enflasyonla topyekun mücadele.

Bir ulus kendi parasından kaçar mı? Eğer parası durduk yerde değer kaybediyorsa kaçar. Hem de çok hızlı kaçar.

Kayıp Yıllar 1990’larda enflasyon yüzünden liramızı öyle hızlı terk ettik ki bugünkü 1 lira değerinde 6 sıfırlı banknotumuz oluştu.

Bugün enflasyon yine tırmanışta ve Türk Lirası mevduatı, enflasyonun ancak yarısı kadar gelir sağlayabiliyor.

Hangi kanalı açsak, gazeteye baksak benzer başlıklar; Dolara hücum, altına hücum, borsaya hücum, konuta hücum, otoya hücum… İ

şin doğrusu bir yere hücum filan yok, liradan kaçış var. Belki de başlıklar, dolara sığınma, altına sığınma vs. diye atılmalı.

Bizlere düşen, kendi liramıza itibar etmektir. Banka mevduatının yarıdan fazlası döviz olmuş.

İlan edilenin çok üzerinde hissedilen enflasyon karşısında Liramız erirken, onu değerli kılacak eylem ortada yok.

Bazı bebek adımları atılmış ancak onlar da yılbaşına dek. Kalıcı soruna geçici çözüm işe yaramaz.

Dolarizasyondan şikayet edenlerin çare üretmesi gerekir.

YÖNETİME GÜVEN YOKSA LİRAYA GÜVENİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Sivil Toplum sivil mi?

YAPTIĞIM YARDIM DOĞRU İHTİYACA ULAŞTI MI?
Açları doyuralım derken gözü açları beslemeyelim.
Aç doyar da gözü aç doymaz zira…
Güven oluşturmayan STK, hayırsevere zulümdür.
Hesap verebilir, şeffaf, denetlenebilen STK lazım bize; Organize Çıkar Örgütü değil.

Sivil toplum örgütüne güven, sürekli azalıyor. Acaba neden?

Bireysel Bağışçılık Hayırseverlik Araştırmasına göre STK faaliyetlerine katılma oranı; %20’lerden %10’lara gerilemiş.

Görünen ilk etki, desteğin öncelikle; aile, yöresel veya hemşerilik bağları alanlarına gittiğidir. STK’lara değil

Hayırseverlerin en büyük hayal kırıklığı, hayrının amaç dışı kullanımıdır. Bu, zekâtını emanet ettiğin birinin, fitreni zimmetine geçirmesi olabilir. Plastik tabak desteğinin engelliye gitmeyişi de… Tekerlekli sandalye için aldığın engelli tiyatro biletinin sahteliği de…

Okul diye bağışladığın arsanın, birilerinin cebine gitmesi de… İlkokulda fitre zarfları içinde Türk Hava Kurumu bağışının, yöneticilerin uçakla tatil finansmanına gittiğini hatırlıyorum.

Düzenli kan bağışçısı olduğum Kızılay’ın kan toplama çadırlarının yanına artık yaklaşmıyorum. Neden? Çünkü 17 Ağustos depreminde öğrendik ki bir Kızılay’ımız yokmuş meğer. Şimdi de bağışın nereye gittiğinin denetimsizliği, bende güvensizlik üretiyor.

        SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜNE GÜVENİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

SOSYAL MEDYA özgür ama kirli bilgi kaynağı

“GÜVENMİYORUM AMA GEREKLİ”
Sosyal medyalar; #Facebook #Instagram #Snapchat #Telegram #TikTok #Twitter #Whatsapp #Youtube hayatımızda büyük yer kaplıyor ama güvenmiyoruz.
En büyük sorun; yalancı hesaplar…

İNGEV TAM ve İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi işbirliği ile yapılan İnsani Gelişme Monitörü Araştırması; Türkiye’de halkın önemli çoğunluğunun sosyal medyayı aynı anda hem ÖZGÜR (%56)  hem SAHTE (% 61) diye tanımlıyor.

%48’lik kesim kendisini sosyal medyada pasif izleyici kabul ediyor.

Gündemi dar ama aktif azınlık belirliyor.

Geleneksel haber kaynakları önemli ama itibarları azalıyor.

Görüşlerime uygun haber ve yorum paylaşırım diyenlerin oranı; %31. İnanmadığına tepki verenler %24.

Peki, sosyal medyayı hangi amaçlarla kullanıyoruz?

Haber almak %88, Okuduğunu teyit; %88, Takipteki kişi kurumun görüşünü öğrenmek %77, Tanıdığımı merak; %72, Kendime dair olanları paylaşmak %60, Ülkemde olup bitenlere dair kendi görüşümü paylaşmak; %54.

Bu arada 55 yaş üstündeki kendi tanıdığını izlerken 18-34 yaş kendisini paylaşıyor.

           SENİN SOSYAL MEDYAYA BAKIŞIN NEDİR?

DEVAMINI OKU

Seni uzaktan sevmek…

GÜVENMEYİ ÖĞRENİYORUZ
Uzaktan çalışma, karşılıklı güven ilişkisi gerektirir
Uzaktan eğitimde öğrenci kopya çeker mi?
Evden çalışan kaytarır mı?
Güvensizliğin maliyeti yerine
Güvenme riskini üstleneceğiz.

Korona virüsü, yakındakinden uzak durmayı, sosyal mesafe kavramını öğretti. Gözün görmediğine gönlün katlanması gerektiğini hatırlattı.

Mevcut sistemde birlikte çalışırken güvensizlik üzerine kurulu sistemler ürettik. Çalışan göz önünde dahi iken onun boynuna kart taktık, turnikelerden geçirip işe ne zaman gidip, çıktığını kontrol ettik. Y

akından eğitimde sınavda kopya çekmesin diye her öğretmenimizi Mahmut Hoca yaptık. Yine de karşılıklı güvensizlik bizleri bugünkü ‘ötekileştirme’ tutumundan alıkoyamadı.

Ancak şimdi durum değişiyor. Yan yana iken birbirine güvenmeyen insanlar, uzakta iken karşılıklı güveni geliştirmek zorunda.

Çalışan evde kaytarıyor mu? Öğrenci sınavda kopya çekiyor mu yoksa dersi izlemiyor, oyun mu oynuyor? Hele ki evden çalışmanın kuralları nasıl oluşacak?

Dilediğin derinlikte ve detayda yasa hazırla, gözünün görmediğine güvenmez isen bu sistem verimli olamayacak. Yakındakine bile güvenmeyen uzaktakini nasıl sevecek ve ona güvenecek? İşte mesele bu.

       GÖZ ÖNÜNDE OLMAYANA GÜVENEBİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

İstikbal köklerdedir

İLK GÜVENİ EN CESURUMUZ GÖSTERSİN
Geleceğin ne getireceği bilinmez ancak kestirilebilir.
Gördüğüm yatırım için çoğumuzun güven ortamı beklediğidir.
Cesur olanlarımızın atılımıyla güven oluşabilir.

Gökyüzündeki yıldızlara uzanmadan önce ayağının nereye bastığına iyi bakmak gerekir. Özellikle işlerin giderek zor ve karmaşık hale geldiği dünyada, istikbale giden yolun başlangıcı; ayağını çok sağlam bastığın yer olacaktır.

Kültepe ekonomi zirvesinde kendilerine Anadolu Aslanları tanımını koyan iş dünyası insanlarıyla Türkiye’yi, geleceği ve yatırımları konuştuk. Gördüğüm, herkesin geleceğe dair çok sayıda kaygıyı dile getirdiğidir.

Eski bakan bir arkadaşım, bu ortamın ekonomide inanılmaz fırsatlar barındırdığına işaret ettiğini söylüyor; ‘bu ortamda cesurlar kazanacak.’

Ben de buna inanıyorum. Karmaşada yol alma çağında dünya giderek tehditlerin arttığı ancak fırsatların da ortalığa saçıldığı her haline geldi. Görüştüğüm girişimcilerin çoğu bu fırsatları zenginliğe çevirmek için daha fazla beklemenin fırsat kaybı olacağı görüşünü paylaştı benimle.

Ancak bu fırsatları değerlendirirken, kendi kültürel köklerini, ana becerilerini hesaba katmak gerekecek. Kökün mazide ise  geleceğin atide olacaktır.

YETERİNCE CESUR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Ortağını dolandırma

ÖTEKİNE GÜVENEBİLMEK
Allah buyuruyor ki: biri diğerine ihanet etmediği müddetçe, iki ortağın üçüncüsü ben olurum.
Biri arkadaşına ihanet etti mi ben aralarından çekilirim.”

Dünya Değerler Araştırması Türkiye sonuçları diyor ki; Başkalarına güvenmiyoruz! Hatta öyle ki bırakın komşumuzu, kardeşimize karşı “güven” sorunumuz var.

Beylik söylemi biraz değiştirirsek; bizim, bizden başka dostu yok! Bu algı düzeyi, küresel oyuncu iddiasıyla çelişiyor. Çünkü küresel arenada “ölçek sorunu” belirleyici oluyor ve ortaklık kültürüne sahip olamayanlar, kendilerini “küçük” ve “mutlu” dünyalarına hapsediyorlar.

Temel sorun; küçük ölçekli yatırım zihin yapısındaki direnç… “Ortakla kim uğraşacak” kaygısı, birlikte iş yapma kültürünün gelişmesine “set” vuruyor. Oysa zenginliğin yolu, “ölçekten” geçiyor. Bu da ötekine güvenin fonksiyonu…

Sanayiden hizmet sektörüne dek farklı alanlarda ülkemiz, uygun ölçeğe varabilmek için, ailesi, arkadaşı, yerli, yabancı ortağı, hatta rakibi ile işbirliği yapmak zorunda…

Halbuki ortağımıza güvenmiyor, ilk fırsatta onu dolandırıyoruz. Ortağına güvenenin başarılarını da gururla okuyabiliyoruz.

         ORTAKLIĞIN; HASILATI PAYLAŞANA DEK Mİ?

DEVAMINI OKU