Çözüm murat edilirse imkansız mümkün olur

KOLAY DEMEDİK, MÜMKÜN DEDİK

Bizler sorun çözebilen canlılarız.

Aynı zamanda sorun çıkaran…

Sorunlar hep var olacaktır.

Sen çözüm yeteneğini geliştir.

Kolay mı? Değil elbette…

Ama pekala mümkün…

Çözümsüzlük, tuzak gibi görünse de değildir; çare aramayı bıraktığında tuzağa dönüşür.

Çözüme dair umutları da beraberinde bu tuzağa gömer.

Çözümsüzlük, paradigma değişince, iflas eder. Zira yeni bakış, çözüm yöntemlerini çöpe atar ve o zihin yapısıyla inşa edilen çözümsüzlük de iflas etmiş olur.

Çözümsüzlük bir çökme hali değil, aksine; yere düşüp sekmek ve yeniden zıplama enerjisi biriktirmektir.

Çözümsüzlük, toplumsal uzlaşma olabilir. Eğer 83 milyon insan, bir alanda çözümsüzlük duygusunda müttefikse; dert çözüleceği varsa da çözülmez.

Tersi de doğrudur, eğer çözüm murat edilmişse, imkansız olan dahi mümkün hale gelir.

Sen dağı aşmayı göze al, yığınca yol bulursun. Yine sen çözümsüzlük zihin yapısına bürünürsen gözünün öndeki çözümü dahi göremezsin.

Çözümsüzlük bir kader değil, olumsuzluğu, çaresizliği tercihtir aslında….

  VAZGEÇTİĞİN İÇİN ÇÖZÜLMEMİŞ OLABİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Çözümsüzlük çürütür

ÇARESİZSENİZ, ÇARE; SİZSİNİZ

Çözüm, bazen tesadüf olabilir ama

çözümsüzlük daima bir tercihtir.

Çözümü arayan, er yada geç; onu bulacaktır.

Aramayıp zamana bırakan ise çürüyecektir.

Konfüçyüs; en zor şeyin, çözümsüzlüğün dilini şöyle kurar; ”Çözümsüzlük, karanlık bir odada bir kara kediyi bulmaktır. Özellikle odada kedi yoksa…”

Hayat, bazı alanlarda bize olmayan kara kediyi aramaya zorlar… Onu bulamasak bile, arayışımız gayretimizle, o karanlık odayı, ışık olmadan aydınlık kılar, her zerresini zihnimizde haritalandırırız.

Bu durumda çözümsüzlük ölür ve geriye, kendi özgün çözümümüz çıkar. Çözüm; çoğu kez tesadüftür fakat çözümsüzlük; asla değildir. Zira

çözümü sağlayan olasılıklar sonsuz iken çözümsüzlük, tektir. Onun tekliğini, her çözüm arayışını aynı adrese vardırır. Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir.

Çözümsüzlük çizgisine taşıdığımız her şeyin kalitesi düşer, çürür. Çözümsüz kalınan anlar, insanın ruhunu yükseltme fırsatı sunar bize…

Çözümü kendi içinde aramaya başlasan?

Derdü meni devayı men… Dert benim deva da bende…

Çözümsüzlüğünün çözümü içinde bir yerde saklı duruyor…

     KAYBOLDUĞUN YERE SAKLANMIŞ OLMAYASIN?

DEVAMINI OKU

Elden bekleme, sen yap?

ÇARESİZSENİZ; ÇARE, SİZSİNİZ

Çare üretmek yerine, elden çare dilenmek…

Muhtaca yardım etmek bizim hasletimiz.

Ancak sürekli başkasından yardım beklemek niye?

“Herkesten iste, verenden daha çok iste.”

Oysa çare sende…

Korona sürecinde tuhaflıklar oluştu. Kimi yardım ediyormuş gibi, kimi de yardıma ihtiyacı varmış gibi davranıyor. Dert herkeste ancak bazıları çareyi elden bekleme kurnazlığına ve çaresizliğine(!)  bağlamış.

Özdemir Asaf; DÜŞÜNGÜ şiirinde ‘hepsinin gelmesini bekleme / Bir kişi gelmeyecek’ diyor; ‘Sen alışmayasın diye, Korkmayasın diye, Düşünesin diye… / Kendine yetmen için / Herkesin kendinden kaçacağı yerlerde / Sen kaçmayasın diye / Sen tam kalasın diye Hepsinin gelmesini bekleme / Sen var olasın diye / Bir kişi gelmeyecek /Sen, bir olasın diye.’

Çareyi elden ummanın ıstırabını bundan daha güzel anlatan şiir yoktur bana göre.

Sorum şudur; neden dertlerinin çözümünü, elden, aileden, akrabadan, belediyeden, devletten beklemeyi seçiyorsun?

Çareyi sürgit başkasından bekleyenlerde şunu gözlemledim;

herkesten iste, verenden daha çok iste…’ Bu çaresizlikten ziyade kolaycılık, nimeti alıp külfeti öteleme kurnazlığıdır

Tabii ki muhtaca yardım ediyoruz edeceğiz ama sana değil.

ELİN SIRTINA SÜREKLİ YÜK OLMAK ERDEM MİDİR?

DEVAMINI OKU

Söylenme çare ara

HAVANDA SU DÖVMEK, SONRA ELEKLE TAŞIMAK
Bir toplantıda havanda su dövülüyor.
Sonraki toplantıda ise havana dövülen su; elekle taşınıyor.
Hal böyle olunca taşıma su ile değirmen dönemiyor.

İşler yolunda gitmiyor. Korona’da ikinci dalga tehdidi var ve ekonomi açılma sürecinde yığınca sorun kapımızda bekliyor.

Bu gibi hallerde; ‘sorun tespiti ve çare arama’ toplantıları yapmaya pek meraklıyız. Yapılır zaten; yapılmalı da… Ancak bizdeki yaygın haliyle değil… Ne zaman böylesi toplantıya katılsam fark ettiğim şudur: Çareyi; ağlamakta buluyoruz.

Bildik tek strateji ağlamak olunca: şikayet etmek, her şeyi istemek, herkesten istemek, verenden daha fazla istemek, en önemli sonuç oluyor. İşe yarıyor mu dersiniz? Hayır! Yaramıyor çünkü soruna çare bulmak için toplananlar, çözüm  önerisinden ziyade durum tespitine odaklanıyorlar.

Böyle davranmayıp çözüme odaklananları da görüyorum. Neyi ararsan onu bulursun zaten. Çözüm arayan; çözüme, bahane arayan ise mazerete ulaşıyor. İster yüz yüze olsun ister webinar olsun, vaktinizi boş işlerle harcamayın. Söylenme, çare üret! Sürgit başkasından yardım dilenme, sen yap!

Yeni normal derken eski anormale dönüp durmak bundan…

     SEN DEĞİLSEN KİM, ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN?

DEVAMINI OKU

Havanda su dövmek Bunu elekle taşımak

ÇARE, SÜREKLİ AĞLAMAK MIDIR?
Toplantılarda ‘ağlayarak isteme’ modası başladı.
Teşvik, af, yapılandırma, kurtarılma, hibe, imtiyaz, vergi indirimi…
Çözüm üretmek yerine sürekli ağlamak çare midir?

İşler yolunda gitmediğinde, ‘sorun tespiti ve çare arama’ toplantıları yapmaya pek meraklıyız. Yapılmalı da… Ancak bizdeki yaygın haliyle değil… Ne zaman böylesi toplantıya katılsam, fark ettiğim şudur; Çareyi, ağlamakta buluyoruz.

Bildik tek strateji ağlamak olunca; şikayet etmek, her şeyi istemek, herkesten istemek, verenden daha fazla istemek, en önemli sonuç oluyor. İşe yarıyor mu dersiniz? Hayır!

Yaramıyor çünkü soruna çare bulmak için toplananlar, çözüm önerisinden ziyade sorun tespitine odaklanıyorlar.

Hal böyle olunca bir toplantıda havanda su dövülüyor.

Bir sonraki toplantıda ise havanda dövülen bu suyu elekle taşıyorlar. Sonra da taşıma su ile değirmen dönmüyor.

Hatırlıyorum; ‘önümüzdeki 5 yılda sektör nereye gider?’ konulu toplantıda ortaya çıkan sonuç, dünün sorunlarıydı

.SORUNUN DEĞİL ÇÖZÜMÜN PARÇASI OLSANIZ?

DEVAMINI OKU