Bizler neden yeterince yenileşim (inovasyon) yapamıyoruz?
Son 10 yıldır cevabını aradığım soru bu ve cevabı, kültürel dirençler üzerinden bulduğumu sanıyorum. AR–GE’ ye milli gelirin %1’ine yakıp kaynak ayırdığımız, yasa çıkardığımız halde, ARaştırıyor fakat GEliştiremiyorsak; sorun nedir?
Farklı olandan KORKU, bize benzemeyenden NEFRET, rakiple düello yerine PUSU, akıl yerine KURNAZLIK, sabır yerine TELÂŞ, merak yerine BİAT, bilgi yerine KANAAT, ödül yerine CEZA ve özgün yerine TAKLİT… Sorun işte bu.
Bu yüzdendir ki eski köye yeni adet getireni “töre” yapıyor, icat çıkaranı yok ediyoruz. Ancak bu kültürel direncimiz şükür ki kırılıyor.
Zira inovasyon neferlerimizi yavaşlattık ama kıra kıra bitiremeyecek kadar çoğalmayı da başardık.
Kimyada bir kural vardır; zincirleme tepkinin başlayabilmesi için, aktif madde miktarının kritik kütleye erişmesi gerekir.
Şükür ki gördüğüm şudur; cin şişeden çıktı ve Türkiye’nin yenilikçi kadroları durdurulamayacak.
Teknoloji gruplarına göre kapasite raporuna bakıyorum.
Her 100 kapasitemizin ancak %2.31’i ileri teknoloji…
Gerisi? Yüzde 23.41’i orta-ileri teknoloji, %31.57’si orta-düşük teknoloji ve%42.71’i düşük teknoloji…
Bu kapasite dağılımıyla ihracatın hamalı olunur, efendisi olunamaz.
Türkiye, inovasyon kelimesini ezberledi. Yenilikçilik alanı hızla doluyor.
Yığınca KOBİ, savunma sanayi gibi ileri teknoloji için üretim yapıyor. Teknokentler, Ar-Ge merkezleri de yüzlerce bilim insanımızı çalıştırabilir hale geldi.
Ancak son 20 yıldır gelebildiğimiz nokta da ortada. Yüzde 2.31’lik ileri teknoloji kapasitesiyle kazandıran mal üretemezsin.
Derin uzay madenciliği yapamazsın, robot biliminde ilerleyemez, sağlıktantarıma, ileri teknolojinin sunacağı nimetlere ulaşamazsın.
Bize gereken; gayrettir. Fakat bu gayret, kendi alanımızda ar-ge kadar; işbirliği ve işbölümü ile sağlanabilecek.
Zira sadece Ar-Ge yetmiyor, yeniliğin hayata geçirilmesi için bunu bir ekosistem içinde var etmek gerekiyor.