Yasaklanmadan yaşasak

SINIRIN 5 FAYDASI

1-Haddini bilirsin kurala uyarsın

2-Seni de toplumu da korur

3-Hayatı kolay kılar

4-Yasağa yasakçıya gerek kalmaz

5-Sorumluluk sahibi olursun

Kural tanımazlar; yasak ve yasakçı üretenlerdir.

Yasak söz konusu olduğunda 2 şeye dikkat etmeli.

1-Yasağı kim (kimler) koymuştur, 

2-Yasağın amacı nedir?

Sınırlar daima var olmuştur.

Söz konusu özgürlük olduğunda dahi sınırlar vardır.

Misal benim özgürlüğüm, senin özgürlüğünün başladığı yerde sınırlanacaktır.

Ben, haddini aşarsa, öteki yasağı ile onu durduracaktır.

Toplum, kurallarla uygarlaşır.

Her kural, hayatı çerçeveler ve çerçeve sınırlarıyla vardır.

Yasaklar, kuralların aşılmasıyla devreye girendir.

Eğer bir diktatör veya tiranın esiri değilseniz, yasaklara mecbur kalmamak için kurallara uymalısınız.

Doğanın kuralları için de durum değişmez. 

Dere yatağına ev yaparsan sel seni yasaklar.

Avrupa’da her yer açık.

Mesela insanlar bilinçle mesafeyi korudular, sınırlamalara uydular, eğitimden geri kalmadılar, yasak gereksizleşti.

Kişilerin kendilerini kurala tabi tutmaları, birisinin yasak koymasına gerek bırakmaz.

Yasaklanmadan yaşama istiyorsan, seni hayatta tutan kurallara uy ve meydanı yasakçı zihniyetlere bırakma…

FAYDALI KURALA UYSAK YASAKLANIR MIYIZ?

DEVAMINI OKU

Değişimi kabullen

DEĞİŞİMİN 5 ÖDÜLÜ

1-Zamanın ruhunu yakalarsın

2-Yeni koşulları fark edersin

3-Kendini geliştirirsin

4-Yeni yetenekler edinirsin

5-Dayanıklı olursun

Zaman sana uymazsa sen zamana uy.

Değişim; bu uyumun pratiğidir.

Hayatta başarılı olan insanlar değişimi kabullenir.

Çünkü hayat değişkendir.

Her an, her gün, her hafta; yeni, farklı imkan ve tehditleriyle gelir kapımıza…

Hele ki değimin hızlandığı zamanlarda buna direnmek, onu kabul etmemek, bırak yerinizde saymayı, geriye gitmenin en hızlı yolu olur.

Değişim; beraberinde yeni ve farklı kavramlar önermektir. 

Hayat önerir, sen kabul eder veya reddedersin.

Eğer hayat yeni fikirler üretiyorsa aynı noktada saplanıp kalma…

Değişimi kabullenen insan; okur, araştırırmerak ederhedef koyar.

Hayatının akışını dönüştürme gücü vardır.

Tercihlerimiz bu akışa yön verebilir ya da değişimin sunduğu yeniliklerin kaybolmasına yol açabilir.

Şirketler, değişen pazar koşullarını fark edip buna uygun değişebildiği ölçüce var olur.

Eğer her şey aynı kalmışsa, değişmeyebilirsin.

Bu durumda dahi değişim şart olur zira sen değişiyorsun, hayata bakışın değişiyor ve daha iyi bir yarın uğruna dünü geride bırakmaya zorlanıyorsun…

  DİRENİRSEN DEĞİŞTİRİLECEĞİNİ BİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Vicdansızlaşma

BİNDİĞİN DALI KESME

1-Piyasada etik dışı davranışlar çoğaldıkça,

2-Sosyal hayat da bozulur.

3-Biz halimizi güzelleştirmedikçe,

4-İşlerimiz de düzelmez.

5-Vicdan, bedendeki yük değil, içimizdeki sigortadır.

İş dünyasındaki ilişkilerin evrensel kabul görmüş değerler üzerinden yürümesini savunan iş etiği yaklaşımı var.

Bizde de pek çok kurum, uygulamasa dahi iş etiğini reddetmeyecek algı düzeyine ulaştı.

Zaten mayamızdaki ahiliklonca gibi kurumlar, kadim zamanlarımızda iş yapma kültürümüzün DNA’sıydı.

Fakat temel sorun; iş etiğinin “yavaşlattığı”, etik olmayan rakipler karşısında “rekabet dezavantajı” yarattığı ve “masraflı” olduğu önyargısıdır.

Öyle ya bir yandan vergini ödeyecek, çalışanını soymayacak ve müşterini kazıklamayacaksın.

Öte yandan bunları yapmayan rakibinle, iç-dış vahşi pazarda, fiyat rekabeti yapacaksın.

Kabaca, etiğin bir külfet olduğu söylenebilir.

Dinin de vicdanın da etik davranmayı, ahlaki ve toplumsal değerlere saygıyı emretse bile, “rekabet şartları” gerekçesiyle “başkasında güzel ama biz yapamayız” çıkmazına saplanıyoruz.

Oysa biliyoruz ki serbest piyasa vicdansızlaşırsa vahşileşir ve çözdüğünden daha fazla sorun çıkarır.

SİZ VİCDANLI BİRİ MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

Övme övülme şehveti

ŞEHVETİN 3 TÜRLÜSÜ

1-Cinsel şehvet; eline diline beline dikkat!

2-Yeme içme şehveti; sağlığına dikkat!

3-Övme övülme şehveti; Nice imparatoru yıkmış

4-Haddi aşan övgü tahrip eder

5-Övgüyü abartma ki yalakalığa dönüşmesin

Methetmek (övmek) bir insanı, başarıyı; güzel sıfatlarla kuşatmak demektir.

Eğer methedilen bu sıfatları taşıyor ve buna layık ise sorun yoktur.

Hatta “hakkını vermek” güzel bir tutumdur, iyi sıfatları teşvik gücü vardır.

Ancak layık olmadığı halde methedilmeyi istemek, kişiyi içten içe zehirleyen bir hastalığa dönüşüverir.

Methedilme illetine kapılanın sonu; peşi sıra kuyruğa giren, olası başarısızlıkları ve hatalarıdır.

Kendisini dev aynasında görür, iltifat bağımlısı olur ve bunu görenler onu övgü kurşunuyla vuracaktır.

Övülme kadar, övme arzusu da abartıldığında hastalığa dönüşür.

Buna riya (yaranma) denir ve övülen kişiyi de yoldan çıkaran neticeler doğurur. 

Dikkat edin; övülme kadar övme de bir tür ruhsal şehvettir.

Birbirinizi överken abartmayın.

Övmek, bir diğerini boğazlamaktır.

Haddini aşan övgü, hataları görünmez kılar, düşmanı sinsileştirir, bedeni çürütür.

Daha fazla övgüye bağımlılık geliştirir.

Erdemi yok etmek istiyorsan, sahibini, sürekli öv…

ABARTIRSAN ÖVGÜ MÜ OLUR RİYAKÂRLIK MI?

DEVAMINI OKU

Diyalog mu tebliğ mi?

2 MONOLOG 1 DİYALOG ETMEZ

1-Sen konuşurken seni dinlemiyor,

2-Sıra bana geldiğinde ne diyeceğimi düşünüyorsam;

3-Buna diyalog diyemeyiz.

4-Diyalog; dinlemekle başlar.

5-Monolog dinlemeden konuşmaktır.

Çoğumuz, diyalog yerine monoloğu tercih ediyoruz.

Diyalog etkileşimli (karşılıklı olan) iletişimin adıdır.

Sen konuşurken dinlemek ve söylediklerinden yola çıkarak benim senden duyduklarım hakkında konuşuyor olmaktır.

Diyalog; ancak bu etkileşimli iletişim ile  gerçekleşebilir.

Fakat genelde olan biten şudur; sen konuşurken seni dinlemek yerine, söz sırası bana geldiğinde sana ne söyleyeceğimi düşünmek….

Böyle olunca tek taraflı tebliğ (monolog) ile çift taraflı iletişim (diyalog) gerçekleşmiyor.

Zaten iletişimin doğal zorluk kademeleri ortadadır;

1-Düşündüğün 

2-Söylemek istediğin, 

3-Söylediğini sandığın, 

4-Söylediğin, 

5-Karşınızdakinin duymak istediği,

6-Duyduğu,

7-Anlamak istediği, 

8-Anladığını sandığı,

9-Anladığı…

Üstüne bir de monolog saplantısı gelince? Konuşmak (monolog) kolay; bildiğini seslendirirsin.

Dinlemek (diyalog) zor; yeni şeyler öğrenirsin.

 Tebliğ; sözü karşındakine dayatmak ise diyalog onu anlamaktan geçer.

  SAHİ, KONUŞTUKLARIMI DİNLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Trafikte imtiyazlılar

ÇAKARLI ÇAKALLAR

1-Onları araçlarından tanırsınız.

2-Yanarlı dönerli ışıkdakları vardır.

3-Kurallar onlara işlemez.

4-Emniyet şeridini kullanırlar.

5-Polis onları durduramaz.

Çünkü sistem ve yasalar onları korur.

İnsanı canından bezdiren trafikte, kurallara uyum göstermeyenler yüzünden sürücüler fazladan eziyet çekiyor.

Sürekli sağ şeridi işgal edip gitmeyenler…

Sinyal  kolunu kullanmayanlar, trafik işaretlerini ve işaretçileri yok sayanlar…

Bir de sıkışık trafikte ışıldaklı araçlarıyla geçiş üstünlüğü sağlananlar

Ben onlara ‘VVIP’ diyorum.

Kast sisteminin yaygın olduğu Hindistan’da böyle bir kategori var; ‘Very Very Important Person’.

Bizde ise böyle bir sınıf yaratıldı.

Polis, itfaiye, ambulans, cumhurbaşkanı geçiş üstünlüğüne sahiptir.

Ancak biz çakarlı çakal sınıfı yarattık.

Bu ÇÇS’ler emniyet şeridi kullanır, hız kurallarına uymaz, itiraz edeni tehdit eder.

Yasayla milletvekillerini de çakarladık, sanki yasa çıkarmak için meclise acilen yetişesi varmış gibi.

Rahmetli Bekir Coşkun VİP’i (Very Important Person) olanlara ÇÜK (Çok Ünlü Kişi) derdi.

Ancak bu çakarlı çakal tayfası, trafikte de kamusal alanda da imtiyazlı sınıf oluşturdu.

Demokrasilerde herkes eşittir ama bu çakallar daha fazla eşittir gibi.

Çakar yasasını değiştirip bu saltanatı bitirelim.

ÇAKARLI ÇAKAR SEN UTANMAZ MISIN?

DEVAMINI OKU

Bağımlılık salgını

BAĞIMLILIĞIN 5 KISITI

1-Beynin özgür düşünemez

2-Biat zihnini kaplar, aklın iraden gider

3-Ele güne muhtaç olursun

4-Bağlandığın bitince, bitersin

5-Konfor tuzağında çürürsün

İyiye bağlan ama bağımlı hale gelme

Bağımlılık; bir başka şeyle şartlanmış olma, o şeye bağımlı olma hali…

Öyle ki bir hazza, maddeye, kişi veya kişilere bağlanıp kalırız ve hayatımızın kalitesini, bağlandığımızın sınırları belirler.

Bağlan ama bağlandığına çok dikkat et.

Bağlan ama bağımlı olma zira bağımlılık kendi iradeni askıya almaktır.

Peki, neye bağımlı oluruz? 

Karamsarlığa bağımlı olursan hayatını kara bulutlarla öreriz.

Bencilliğe bağımlı oluruz, ‘ben’ üzerinden hayatı yönetir ama kaybederiz.

Bağımlı ekonomi, kazandığından fazlasını harcayan, ürettiğinden fazlasını tüketen bu yüzden dışa bağımlı hale gelip özgürlüklerini budayan ulusların düştüğü tuzak…

Kadın için bağımlılık, erkeğin eline bakma hali… 

Çocuk için bağımlılık, yetişkinliğe dek süren geçici bir süreç olmalıdır.

Aile için bağımlılık, kendi ayakları üzerinde duramama ve bir başka aileye, siyasi partiye sürgit muhtaç olmaktır.

Şirketin bağımlılığı, sürekli destekle ayakta kalabilmesidir.

Bir lider için bağımlılık, iktidar hırsının içinde boğulmaktır.           

SENİN BAĞIMLILIĞIN  NEYE VE KİMLEREDİR?

DEVAMINI OKU

Al gözüm, seyreyle…

GÖZ ,DİKKATİN NAMLUSUDUR..

1-Dinlerken bütün bedenin kulak kesilir de

2-Dikkatle bakarsa zihnin göz bebeğin olur

3-Evrene açılan penceredir

4-Çevrelidir ki ışığı toplayabilsin

5-En büyük uçurum gözdür, düşenin parçası dahi bulunmaz

Gözdür cihanı gezer de gönül biriynen olur” der ozan.

Gözcüsü olursun cihanın. 

Gözlem yapar, kayda geçersin. 

Doğayı nişanlayan dikkat kurşunu, gözden çıkar.

Gider, hedefini bulur ve oradaki rengi, şekli avlayıp sana getirir.

Al gözüm, seyreyle Salih

Ne gördün kurudan yaştan, anlat hele… T

erazinin kefeleri de gözdür…  

Birine okkayı ötekine darayı koyarsın.

Her göz diğerine eşit durursa adalet sağlanır ancak.

Göz; çukurdur da. 

Çevrelidir.

Çevrelenmiş, sınırlanmıştır.

Eğer öyle olmasaydı ışığı toplayamaz  yansıtamaz biriktirip zihne gönderemezdi.

Evin odalarından söz ederken kaç göz (oda) olduğu zikredilir.

Göz, dikkatin namlusudur.

Dinlerken bütün bedenin kulak kesilir de deruni bakarken tüm zihnin gözbebeğin olur.

Göz; evrene açılan penceredir.

Bu yüzdendir ki insan ve hayvan bedenindeki delik, nasıl ki evreni zihne ulaştırır, topraktan sızan suyu damağımıza getiren deliğe de göze deriz.

Yeryüzünün gözüdür göze…

Göze gözün gibi bak.

    CİHANA ÖTEKİNİN GÖZÜNDEN BAKABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Sorumlulukla ödüllendir

EL BEBEK GÜL BEBEK

BÜYÜYÜNCE SOL BEBEK

1-Ayağına taş değmesine dahi izin vermiyor,

2-Adeta bir fanus içinde

3-Yetiştiriyoruz çocukları.

4-Bu yüzden açlık yokluk utanç gibi duygularla

5-Baş etmeyi öğrenemiyorlar.

Biz çocukları ailenin refahına ortak ediyoruz, hayatına değil.

Aman zorluk yaşamasın.’

Oysa insanı insan yapan; utanma, üzüntü, başarısızlık, kızgınlık, hayal kırıklığı gibi duygulardır.

Acar Baltaş; ‘utanma, suçluluk duygusu olmasa nasıl bir insan olacağını düşünebiliyor musunuz?’ diye sorar.

Çocukların olumsuz duygu yaşaması, zorlanması gerekir.

Küçüklükten beri bir işi yapmak onun işi olmalı.

Ödül almak için yapmamalı, o ailenin bir parçası olarak sorumluluklara katılmalı.

14’ünden itibaren yaz aylarında çalışmalılar ki paranın kıymetini anlasın, bir yetişkin dilini öğrensinler.

Sorumluluk alsın, kararlarının sonuçlarıyla karşılaşsınlar.

İnsan ilişkilerinde sınırın nereden geçtiğini görsünler.

Okula yetişme sorumlulukları dahi yok, servis bile kapıdan alıyor.

El bebek gül bebek yetiştirilen çocuklar, hayata atıldığında hazır olmadığı gerçekler karşısında soluveriyor.

Kendimize sormamız gereken şudur; acaba çocuğuma iyilik mi kötülük mü ediyorum?

ÇOCUĞUNUZ EN SON NE ZAMAN AÇ KALDI?

DEVAMINI OKU

Kovmak mı veda mı?

HOŞÇA KAL DEMENİN DE BİR ADABI OLMALI

1-İşe alırken adeta iğne deliğinden geçir.

2-İşten çıkarırken edebiyle değil, adeta kovala…

3-Bu tutum kovulanı üzer.

4-Kalanı da tedirgin eder…

5-Veda ederken onur kırmak niye?

Ekonomik kriz yüzünden kapanan, geliri düşen  işletmeler çok sayıda insanı evine gönderdi.

Her ne kadar işçi bulunamıyorsa da çalışanı işsiz bırakma yaygın.

İşe alım kadar işten çıkarma da o kurumun kalibresini belirler.

İnsan Kaynakların (İK) kalitesi de bu süreçte ortaya çıkar. 

Çalışanından korkan, onunla gönül bağı kurmamış işletmeler, işten çıkarmayı; ‘pusu kültürüne’ indirger. 

Tuzak kurar, habersiz giriş kartını iptal eder.  

Evine tebligat gönderir, süt izninde kovar.

Böylesi şirket çalışanı da kurumuna sadakat beslemez; ‘ben zamanınım şu kadarını bunlara kiralıyorum.

Bunlar da bana genişletilmiş alım gücü sağlıyor.’ 

İşinin hakkını veren İK’cılar ise işten çıkarmayı, yasaya, edebe göre yapar, yüz yüze konuşur

Sebep bildirirel sıkışır.

Yönetim danışmanı Hülya Mutlu hoşça kal demenin de bir adabı olmalı’ diyor.

Zaten işsiz bıraktığın insanın özgüvenini sarsmaya, utanca boğmaya, onun ruhunda yara açmaya ne gerek var ki? 

En edep, sen ne güzel şeysin…

Edep Ya Hû…

  BÖYLESİ PATRON BİR GÜN   İŞİNDEN OLMAZ MI?

DEVAMINI OKU