Umutlar yeşeriyor

HER GÜN AZARLANMAK NEREYE KADAR?

Dünyayı tehditleriyle yöneten küresel haydut kaybetti.

Dünya, bu umutla resetlenme sürecine girebilir.

Hoyrat liderlik sandığa gömülebiliyormuş.

Keyfi yönetimin sonu varmış.

Kaybetsem de gitmem… Sokağı kan gölüne çeviririm… Beni kimse koltuğumdan edemez…Bu ve daha ağır tehditlerin sahibi Trump, kaybedebildi. Türkiye dahil sataşmadığı ülke kalmayan küresel haydudun kaybediyor olması, dünyada umutların yeşermesini de beraberinde getirdi. Umutlar?

Haydutluk, nobranlık; sürgit kazandıramayabiliyor.

Hoyratlıkla insanları sindirmek ancak bir yere kadar…

İnsanları azarlayıp, korkutarak siyaset yapılamıyormuş.

Ülkeyi, ülkeleri, elindeki güçle sindirmek mümkün değilmiş.

Nezaket; devlet yönetirken gerekli bir haslet imiş.

Medya ile inatlaşmak, halkı kutuplaştırmak kötüymüş.

Kendisi gibi düşünmeyenlere hakaret etmenin sonu varmış.

Farklı düşünceleri aşağılamak, muhalefeti küçümsemek, ona buna ceza kesmek, küresel eşkıyalık işe yaramıyormuş.

Ülkeyi keyfine göre yönetmeye kalkmak, iyi değilmiş.

Liyakat yerine sadakati öncelemek doğru bir yol değilmiş.

Sürekli halkını azarlamanın, esip savurmanın sonu varmış.

      TRUMPLAŞMIŞ YÖNETİCİNİ DESTEKLER MİSİN?

DEVAMINI OKU

Açık büfe açgözlüleri

KAHVALTINI SERPME

Serpme kahvaltı; israftır.

Tabağına yiyeceğin kadarını koy.

Açık büfe yerine alakart sistemine geçelim.

Tabağında gıda bırakana bedelini ödetelim.

İsrafı büyütmek; dünyayı tüketmektir.

Genelde hafta sonu; eş dost aileyle kahvaltı yapmak, insana mutluluk verir. Masa donatılır, mideden ziyade göz doysun diye neredeyse kuş sütüne dek onlarca tabak masaya gelir.

Buna SERPME KAHVALTI diyoruz. Sırf gözümüz doysun diye serpme kahvaltı yüzünden çöpe giden gıda miktarını merak ediyor muyuz? Birilerim oturmuş hesap etmiş; Türkiye İsrafı Önleme Vakfı ve İstanbul Borsası, on milyarlarca liranın serpme kahvaltı yüzünden çöpü boyladığını bulmuş. Masaya serpilen her 10 tabaktan 4’ü çöpe giderken en büyük israf; zeytin, peynir, domates, tereyağı, reçel, yumurta, ekmek üzerinden gerçekleşiyor.

Özellikle hafta sonu gidilen kahvaltı mekanlarında, cazip kampanyalarla hazırlanan serpme kahvaltı menülerine dikkat edin; kahvaltı serpme olunca israf doruğa çıkıyor ve bunun 2 türlü zararı var; birincisi gıda israfı ki her gün yüzbinlerce çocuk, yatağa aç girerken bu israf niye?

İkincisi de sizin ödediğiniz kahvaltı faturası? Yazık…

   YEMEDİĞİN GIDAYA NEDEN PARA HARCIYORSUN?

DEVAMINI OKU

Yerel olmadan asla

DİBİNE IŞIK VERMEYEN MUM

KARŞI SAHİLİ NASIL AYDINLATSIN?

Kendi bölgesinde değer üreten ama bunu yan sokağına dahi tanıtamayan işletmeler, yerel şirket olmaktan çıkıp küresel markaya taşınamaz.

Küreselleşme; yedi düvelde tanınmayı sağlarken kendi sokağımızda yabancılaşmayı da getirdi beraberinde…

İnternet sayesinde hepimiz; hayatımızın çok uzaklarına açıldık; el sallamıyor, resmen boğuluyoruz. Yereli dışlayan her sistem, sürdürülebilir olamıyor ve internet bitler, baytları nakletse de hayat hala atomlar üzerinden yürüyor.

Dokunamadığını beğenemiyor, görmediğini benimseyemiyorsun. Hal böyle olunca da kendi semtinde tanınmayan fakat sosyal medya sayesinde iki okyanus ötede bilinebiliyorsun…

Bugün ticaretin %80’i, komşuyla yapılıyor. Büyük firmalar da yerel firmalara üretim yaptırma yoluna gidiyor. Çünkü sorun şu; yerel olmayınca büyükler nasıl var olabilir ki? Yerel üreticiler markalaşmak için küresel adımlardan önce kendi yöresinde tanınmalı.

Aksi halde markalaşma adımlarına harcayacağı kaynaklar yeterince verimli kullanılmamış olacaktır. Benim önerim; küresel düşün, yöresel davran ve töresel yaşa olacaktır.

       KENDİNİ ÖNCELİKLE KOMŞUNA TANITTIN MI?

DEVAMINI OKU

Patron nitelikli mi?

NE İŞ OLSA YAPARIMCI PATRONLAR

“Ne iş olsa yaparımcı eleman” ile

“ne iş olsa girişirim” diyen patronlar arasında sıkıştık.

Nitelik sadece iş gücünde mi aranmalı?

Patronların nitelik sorunu yok mudur?

Eskimeye yüz tutan bir ezberimiz var; nitelikli işgücü ihtiyacı… Sanki bu nitelik sadece çalışanda eksikmiş gibi davranıyor, girişimcinin niteliğini sorgulamıyoruz.

Katma değeri düşük işler kuran girişimci, katma değeri düşük çalışandan şikayet hakkı yoktur. Değer üretmeyen iş süreçlerinde nitelikli işgücü çalıştırmak ne derece anlamlı?

Ara eleman aranan eleman sloganı, özünde doğru olmakla birlikte niteliksiz patronların elinde bu ara elemanlar, arada derede kalıyor. Ne iş gelişiyor ne de işçi niteliği…

Sen patron olarak kendini geliştirmez isen kullandığın işgücünde nitelik artışı olur mu? Ara eleman yetiştirmek için yoğun gayret başladı şükür.

Milli Eğitim Bakanlığı ile sanayi ticaret odaları elbirliği yapıyor, meslek liseleri gibi çözümleri yaygınlaştırıp aranan eleman dediğimiz kabiliyet havuzunu genişletmeye çalışıyorlar. Ancak bu yetmez. Bize nitelikli girişimci gerekiyor.

Ne iş olsa yaparımcı eleman kadar ne iş olsa girişirim patronların varlığın da bir sorun.

    NİTELİK ARAYAN; PEKİ SEN NİTELİKLİ MİSİN?

DEVAMINI OKU

Bize teknoloji lâzım

İHRACATIN HAMALI DEĞİL EFENDİSİ

Biz plastiğin kilosunu 3’dan $ ihraç ederken,

Japonya 13 $’dan satıyor.

Aradaki fark; Ar-Ge gayretidir

Bizler inovasyona başladık ancak

gayretimizi arttırmak gerekiyor.

Teknoloji gruplarına göre kapasite raporuna bakıyorum.

Her 100 kapasitemizin ancak %2.31’i ileri teknoloji… Gerisi? Yüzde 23.41’i orta-ileri teknoloji, %31.57’si orta-düşük teknoloji ve%42.71’i düşük teknoloji… Bu kapasite dağılımıyla ihracatın hamalı olunur, efendisi olunamaz.

Türkiye, inovasyon kelimesini ezberledi. Yenilikçilik alanı hızla doluyor. Yığınca KOBİ, savunma sanayi gibi ileri teknoloji için üretim yapıyor.

Teknokentler, Ar-Ge merkezleri de yüzlerce bilim insanımızı çalıştırabilir hale geldi. Ancak son 20 yıldır gelebildiğimiz nokta da ortada. Yüzde 2.31’lik ileri teknoloji kapasitesiyle kazandıran mal üretemezsin.

Derin uzay madenciliği yapamazsın, robot biliminde ilerleyemez, sağlıktan tarıma, ileri teknolojinin sunacağı nimetlere ulaşamazsın.

Bize gereken; gayrettir. Fakat bu gayret, kendi alanımızda ar-ge kadar; işbirliği ve işbölümü ile sağlanabilecek. Zira sadece Ar-Ge yetmiyor, yeniliğin hayata geçirilmesi için ekosistem var etmeli…

        TEKNOLOJİDE İYİLERİMİZ İŞBİRLİĞİ YAPSA?

DEVAMINI OKU

Kötü sürücüye dair…

KÖTÜLER NE BİLSİN BİZİ

İYİLERE SELAM OLSUN…

Birinin gerçek karakterini öğrenmek istiyorsan;

Onu trafiğe çıkar ve ardından izle.

Ona güç verilince nasıl davrandığına bak.

Hak yiyor mu, kural tanıyor mu?

Sağa dönüşte, en sol şeritten gelir ve önüne geçer. Kötü.

Sinyal kolu vardır, önünde aniden döner, bildirmez. Kötü.

Camı açar, şişeyi sokağa fırlatır, gaza basar gider. Kötü.

Sağ şerit kenesidir. Önünde araç yoktur, hızlanmaz. Kötü.

Kırmızı ışık yanıyordur. Yaya geçerken üzerine sürer. Kötü.

Direksiyonda telefonuna yazı yazar, trafiği aksatır. Kötü.

Egzozundan siyah duman çıkar, bakıma götürmez. Kötü.

Emniyet şeridinden gider, trafiğe polise aldırmaz. Kötü.

Çakarlı çakaldır. Kural ihlal eder, üzerine sürer. Kötü.

Bebeğini ön koltukta tutarak seyahatten korkmaz. Kötü.

Hak çiğner, kural tanımaz, uyarırsan tehdit eder. Kötü.

Polis durdurur, ‘benim kim olduğunu…’ tehdit eder. Kötü.

Uyarırsın, pompalısı bagajındadır, seni çeker vurur. Kötü.

Önüne dalar, korna çalarsın, senin arabana saldırır. Kötü.

Ambulansa yol vermez, ardına takılır ve sürat yapar. Kötü.

Işık yeşile döndüğüne aldırmaz; ardındakini bekletir. Kötü.

Trafikte yavaş giderler, zamanına saygıları yoktur. Kötü

     BU KADAR KÖTÜ SÜRÜCÜYÜ HAKEDİYOR MUYUZ?

DEVAMINI OKU

Tedbir yok tespit var

AFET ÖNCESİNE ODAKLANMALIYIZ

Hz. Nuh gemisini, yağmur başlamadan önce yapmıştı.

Bu sayede Tufan geldiğinde onu yönetebildi.

Biz ise afeti yönetmiyor, enkaz kaldırıyoruz.

Neler olacağını tespit ediyor ama tedbir almıyoruz.

Türkiye, deprem kuşağında… Ancak depremle yaşamayı bilmiyoruz. Bu yüzden deprem geldiğinde canımızı alıyor malımızı mahvediyor.

Son İzmir depremi gösterdi ki neler olacağını bilmemize rağmen, tedbirini almamışız.

İstanbul büyük bir deprem bekliyor ve 48 bin binanın ilk sallantıda yıkılacağını tespit etmişiz. Fakat tedbir geliştirmemişiz.

Afet yönetimi, afet öncesi başlar. Sonrasında olan biten; enkaz kaldırmak, ölülerimiz ağlamaktır.

Afet öncesinde tedbir için 1 lira harcamayan, afet sonrası 100 lira afet maliyetiyle yüzleşir. Ekonominin üçte biri İstanbul’da ve muhtemel depremde Türkiye, uzun süreli ekonomik kriz içine girebilir.

Tespitini yapıp tedbirini geliştirmediğimiz böylesi bir deprem, milli güvenlik sorunudur ve tüm ülkeyi etkileyecektir.

Çare? Tedbir, tedbir, tedbir. Ne olacağını da neler yapılacağını da biliyoruz ama tedbir almıyoruz.

Afet yönetim anlayışımız; enkaz kaldırmak…Toplum tabanlı değil. Biz halkı çözüm paydaşı değil, depremzede sayıyoruz.

        DEPREMDE NE YAPACAĞINI BİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Bilimsiz enerji olmaz

ENERJİ ÜNİVERSİTESİ

Ne zaman enerji gündeme gelse;

ortalık ahkâm kesen hocadan geçilmiyor.

Ama ortada bir araştırma yok.

Oysa ihtiyacımız; üniversite,

Ar-Ge yapacak enerji uzmanı bilim insanlarıdır.

Enerjide arz güvenliğini çözemediysen, büyüyemiyorsun.

Türkiye su ve kömür dışında fazla kaynağa sahip değil.

Ama güneş ve rüzgar dâhil alternatif kaynaklarımız var.

Petrol ve doğalgaza ödediklerimiz; cari açığın temel yapı taşları… Enerji yoksa, üretimin yanı sıra huzurun da yok.

Hatta bir ülkenin enerji politikasından söz ediyorsak, aslında dış politikasından bahsediyoruz demektir.

Peki, enerji bu kadar önemliyse, buna dair ne yapıyoruz dersiniz? Enerji diplomasisi, finansmanı, verimliliği, yeni doğalgaz yatakları bulmak tamam da  bilimi de bu işin içine neden dahil etmiyoruz?

Misal bizde her konuda fakülte açma yarışında yüzlerce üniversiteden hiç değilse birini bu işe tahsis etsek, uzmanlaştırsak?

Sonuçta kaya gazı, biyo, nükleer, fosil, kömür vs. dâhil bütün kaynaklar, bilimle buluşunca işe yarıyor.

Türkiye’nin güneş enerjisi alanında mukayeseli üstünlüğe sahip olduğunu bizim profesörlerden değil, ABD eski Başkan yardımcı Al Gore’dan duyabilmiştik.

         BİLİM OLMADAN ENERJİ MÜMKÜN MÜDÜR?

DEVAMINI OKU

Kolonlarını kestirme

EV ALIRKEN BODRUMUNA BAK

Herkesin gözü evinin manzarasında.

Balkonu var mı, salonu nereye bakıyor?

İyi de bakalım o bina sağlam mı?

Konut alırken bodrumuna baksan?

Kolonları kesilmiş, demirleri paslanmış mı?

Ne tuhaf bir başlık… Ama deprem gerçeğimizİzmir’deki depremde yine gündeme geldi. Bir yanı çöküveren binanın altındaki işyerlerinde kolonların kesildiği iddiası var.

İddialar nereye varır bilinmez ama binaların alt katlarında kolonları kesildiğini bizzat gördüm. 2011 Van Depremi sırasında bölgedeydim. Hasarlı binanın alt katı otopark idi. Giriş-çıkış rahat olsun diye 4 taşıyıcı kolon kesilmişti.

Benzer manzaraları deprem olmadan da gözleme fırsatım oldu. İşyerinde vitrin oluşsun, mekan geniş görünsün diye kolon eksilten dahi var. Daha da vahimi, iç duvarları yıkıp alan kazananlar söz konusu…

Oysa kolon kadar hayati olmasa da duvarlar, deprem anında birkaç saniye direnç ile hasarın şiddetini azaltabiliyor. Altları pasaj binalar acaba yeterince kolon sahibi mi? İnşaatta elektrik kabloları ve su tesisatı geçirmek için kolon zayıflatanlar hatta boruları kolonu kırıp içinden geçirenleri biliyoruz.

Önerim şu; bodrum katınızdaki kolonlara sahip çıkın, onları kesmiş olabilirler. Tadilat sesi duyan daha da dikkat etsin.

         KOLON OLMADAN BİNA AYAKTA DURUR MU?

DEVAMINI OKU

Savaş Afet Kıtlık Salgın

MAHŞERİN 4 ATLISI

Batı dinlerinde kıyamet alameti bunlar

Genelde savaş, kıtlık, afet ve salgın ile temsil edilir.

Şu anda hepsi aynı anda mevcut.

Savaş çok yerde

Kıtlık; ekonomik kriz

Deprem afeti

ve Korona.

Bu dörtlü, eğer aynı anda dünyada bulunuyor ise insanlık zor zamanlar geçiriyor olduğu varsayılır. Batı dinlerinde kıyamet alameti (zor zamanlar) olarak gösterilirler ve adına Mahşerin 4 Atlısı denir; Savaş, Afet, Kıtlık, Salgın

Savaş; dünyanın farklı bölgelerinde çatışmalar sürüyor. Kur savaşları, ticaret savaşları, jeopolitik riskler de cabası…

Afet; Deprem, yangın, sel, indifa… En son İzmir’de içimizi yakan deprem ve hala enkaz altında kalan insanlarımız…

Kıtlık; Afrika’da her zaman var. Ekonomik kriz her yerde…

Salgın ise Korona kılığında tüm dünyayı tehdit ediyor. Ne zaman kontrol altına alınacağını ise tahmin etmek çok zor.

Tüm bu tehditlerle dünya aynı anda baş edebilmek için yoğun çaba içinde… Türkiye’nin etrafındaki savaşlar, İzmir depremiyle afet belası, ekonomik krizle dövizin kıtlık tehdidi ve ikinci dalganın korona vakalarını tırmandırması…

İnsanoğlu tarih boyunca bu 4 atlı ile mücadele etti, durdu.

Şimdi de mücadele ediyoruz. Başarı; birlikte davranmakta…

         FELAKETLERLE MÜCADELEDEN YILACAK MIYIZ?

DEVAMINI OKU