İyiliğe giden yolun kestirmesi olmaz

KISA YOLDAN ZENGİN OLMA!
Gıda güvenliğini tehdit edenlerin ortak yanı, biran önce para kazanma arzuları.
Ahlakı çürükleri iyi esnaftan ayıklamadıkça gıdalar bizi zehirlemeye devam edecek.

Tarımda kendine yeter ülke olmaktan, tarımda kendini zehirleyen ülke durumuna geldik. Ispanak demetlerine kattığımız güzelavratotu yüzünden insanları zehirledik.

İhraç gıdalarımızdaki maksimum  kalıntı limitleri aşıldığı için geri gönderileni, ‘kampanyalı ürün’ diye marketlerde satıyoruz. Yalnızca ıspanak değil, teze fasulye, biber, hıyar, marul, maydanoz, çilek, erik, elmada kalıntı limitleri aşılmış durumda. Bunu ispat eden Dr. Bülent Şık, Bakanlık şikayetiyle hapse at. Sebep; halkı galeyana getirmek.

Oysa elbirliği ile hareket edip içimizdeki bu çürükleri ayıklamak gerekmez mi? Kısa yoldan zengin olmak adına gıdaya hile karıştıranları, 174 Alo Gıda Hattı’na bildirmek alışverişte bilinçli davranmak şart. Denetim? Var ama yetersiz. Temel sorun gıda güvenliğini tehdit eden aç gözlüleri teşhiste…

GIDA MÜHENDİSLERİMİZ NEREDE?

DEVAMINI OKU

Enerji üniversitesi

BİLİM OLMADAN ASLA!
Kaya gazı moda oluyor, ortalık ahkâm kesen hocadan geçilmiyor ama ortada tek bir araştırma yok.
Oysa ihtiyacımız; Ar-Ge yapacak enerji uzmanı bilim insanlarıdır.

Enerjide arz güvenliğini çözemediysen, büyüyemiyorsun. Türkiye su ve kömür dışında fazla kaynağa sahip değil.

Ama güneş ve rüzgar dâhil alternatif kaynaklarımız var.Petrol ve doğal gaza ödediklerimiz; cari açığın temel yapı taşlarıEnerji yoksa üretimin yanı sıra huzur da yok.

Hatta bir ülkenin enerji politikasından söz ediyorsak, aslında dış politikasından bahsediyoruz demektir.

Peki, enerji bu kadar önemliyse, buna dair ne yapıyoruz dersiniz? Enerji diplomasisi, finansmanı, verimliliği, tasarrufu tamam da bilimi bu işin içine neden dahil edemiyoruz? Misal bizde her konuda fakülte açma yarışında yüzlerce üniversiteden hiç değilse birini bu işe tahsis etsek, uzmanlaştırsak?

Sonuçta kaya gazı, nükleer, biyo, fosil, kömür vs. dâhil bütün kaynaklar, bilimle buluşunca işe yarıyor. Türkiye’nin güneş enerjisi alanında mukayeseli üstünlüğe sahip olduğunu bizim profesörlerden değil, ABD eski Başkan yardımcısı Al Gore’dan duymuştuk.

        Sorum şu; BİLİMSİZ ENERJİ MÜMKÜN MÜDÜR?

DEVAMINI OKU

El bebek gül bebek Büyüyünce sol bebek

ÇOCUKLARI SORUMLULUKLA ÖDÜLLENDİRİN
Ayağına taş değmesine dahi izin vermiyor, adeta bir fanus içinde yetiştiriyoruz onları…
Bu yüzden açlık, yokluk, utanç gibi duygularla baş etmeyi öğrenemiyorlar.

Biz çocukları ailenin refahına ortak ediyoruz, hayatına değil. ‘Aman zorluk yaşamasın.’ Oysa insanı insan yapan; utanma, üzüntü, başarısızlık, kızgınlık, hayal kırıklığı

Acar Baltaş; ‘utanma, suçluluk duygusu olmasa nasıl bir insan olacağını düşünebiliyor musunuz?’ diye sorar. Çocukların olumsuz duygu yaşaması, zorlanması gerekir. Küçüklükten beri bir işi yapmak onun işi olmalı. Ödül almak için yapmamalı, o ailenin bir parçası olarak sorumluluklara katılmalı.

14’ünden itibaren yaz aylarında çalışmalılar ki paranın kıymetini anlasın, bir yetişkin dilini öğrensinler. Sorumluluk alsın, kararlarının sonuçlarıyla karşılaşsınlar. İnsan ilişkilerinde sınırın nereden geçtiğini görsünler. Okula yetişme sorumlulukları dahi yok, servis bile kapıdan alıyor.

El bebek gül bebek yetiştirilen çocuklar, hayata atıldığında hazır olmadığı gerçekler karşısında soluveriyor.          ÇOCUĞUNUZ EN SON NE ZAMAN AÇ KALDI?

DEVAMINI OKU

Havanda su dövmek Bunu elekle taşımak

ÇARE, SÜREKLİ AĞLAMAK MIDIR?
Toplantılarda ‘ağlayarak isteme’ modası başladı.
Teşvik, af, yapılandırma, kurtarılma, hibe, imtiyaz, vergi indirimi…
Çözüm üretmek yerine sürekli ağlamak çare midir?

İşler yolunda gitmediğinde, ‘sorun tespiti ve çare arama’ toplantıları yapmaya pek meraklıyız. Yapılmalı da… Ancak bizdeki yaygın haliyle değil… Ne zaman böylesi toplantıya katılsam, fark ettiğim şudur; Çareyi, ağlamakta buluyoruz.

Bildik tek strateji ağlamak olunca; şikayet etmek, her şeyi istemek, herkesten istemek, verenden daha fazla istemek, en önemli sonuç oluyor. İşe yarıyor mu dersiniz? Hayır!

Yaramıyor çünkü soruna çare bulmak için toplananlar, çözüm önerisinden ziyade sorun tespitine odaklanıyorlar.

Hal böyle olunca bir toplantıda havanda su dövülüyor.

Bir sonraki toplantıda ise havanda dövülen bu suyu elekle taşıyorlar. Sonra da taşıma su ile değirmen dönmüyor.

Hatırlıyorum; ‘önümüzdeki 5 yılda sektör nereye gider?’ konulu toplantıda ortaya çıkan sonuç, dünün sorunlarıydı

.SORUNUN DEĞİL ÇÖZÜMÜN PARÇASI OLSANIZ?

DEVAMINI OKU

Turizme diplomasi desteği vermek şart

DAHA ETKİN İLETİŞİM

Türkiye’ye karşı yürütülen karalama kampanyaları, turizme zarar verebilir.

Kamu diplomasisi ve etkin iletişim sayesinde bu kara propagandalara karşı durmak zorundayız.

Turizmde işler, yolunda gidiyor. Bu yılın ilk 9 ayında toplam 41.6 milyon turist gelirken, 27 milyar $ gelir sağlandı.

Buraya kadar her şey güzel. Büyümeye destek veren, cari fazlaya katkı sunan turizmde, önümüzdeki döneme dair bazı riskler de belirmeye başladı. Bunlara dikkat etmeli.

Düne kadar Sultanahmet’te patlayan bombalar ile turizm sektörü yara alırdı. Bu defa bombalar, ABD Senatosu’nda Ermeni Tasarısı olarak, Almanya’da Türkiye’ye yönelik algı olarak patlayabiliyor. Ülkemize yönelik kara propaganda hız kazanırken turizme; vergi, yakıt desteğinden fazlasını yapma zamanı geldi. Misal kamu diplomasisi daha yoğun kullanılmalı, STK’larımız devreye girmeli, iş dünyası kendi küresel ilişkileri içinde Türkiye’ye karşı oluşturulan yıkıcı söylemlere karşı çıkabilmeli. Turizme destek sadece beldelerimizi tanıtmaktan geçmiyor. Diplomasi kanalları da

         işletilmeli.   SEN DE DESTEK VERİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

ELTİKRASİ yönetimi

ŞİRKETİNİZ, AİLENİN OYUN BAHÇESİ OLMASIN

Sadece eltiler, görümceler değil, damatlar, bacanaklar, yengeler, şirketin yönetiminde söz sahibi olunca o şirket kurumsallaşamıyor ve uzun ömürlü olamayıp batıyor.

Hayır; yanlış yazmadım ve bu başlığın elitokrasi (seçkinler yönetimi) ile alakası yok. Bu; daha ziyade bizimle ilgili…

1 milyon 300 bin KOBİ’nin “uzun yaşayamayışının” baş sorumlusu…  Kurumsallaşamayan aile şirketlerinin can düşmanı…  Kapanan firmaların ekseriyetinin ölüm sebebi…

Aslında elitokrasi; bir ulus içinde halktan ve gerçeklerinden kopuk yaşayanların yönetim iştahı diye tanımlanırsa, eltikrasi de benzer dinamizme dayanıyor; şirketin gerçeklerinden ve iş hayatından kopuk bir grup insanın (eltiler ve yengeler, damatları, gelinleri de katabiliriz), aralarındaki yıkıcı rekabetle aile şirketini krize sokmaları…

Son 10 yılda kurulan her 10 şirkete karşılık 4 şirket kapandı. Sebep; “kardeşler kavgası.” Peki, bu kardeşler neden geçinemez? Çünkü KOBİ kurumsallaşmamıştır ve eltiler gelinler savaşı, ortakları birbirine düşürmüş, hanede kalmayan huzur, şirketi de kapanmaya sürüklemiştir. Eltiler şirketi nasıl yönetiyor dersiniz? Eşine sorusuna bakın:

       SEN NEDEN ABİNDEN ERKEN İŞE GİDİYORSUN?

DEVAMINI OKU

Aracındaki sinyal kolu ne işe yarıyor acaba?

SerefOguz_KamuSpotu



O SİNYAL KOLU İLE NE YAPMAYI DÜŞÜNÜYORSUN?
Trafikte iken kullanmıyorsun.
Sağa sola dönüşte elin ona gitmiyor.
Senin dışındaki canlılara saygın yok.
Sence o kol ne işe yarıyor olabilir?

Bilenleri özenle ayrı tutarak yazıyorum; aracınızda direksiyonun sol tarafında bir kol var; aşağı yukarı hareket edebilen bir kol… Trafikte sağa sola dönüşlerimizde bizi takip eden sürücünün kontrollü bir şekilde seyrini, bizimle mesafesini ve ne zaman ne yapacağımızı işaretle bildirir.

Sinyal kolunu kullanmanın size ve siz takip eden sürücüye can güvenliği açısından son derece önemli olduğu aşikâr…

Ancak bunu gerektiğinde kullanmayan hatta araç kullanırken eli o kola gitmeyen sürücülere lâfım olacak.

Yanlış şerit kullanımı, hatalı şerit değiştirme ve sol şeridi işgale, 291 ₺ ceza var. Sinyal vermemek cezaya giriyor.

Şimdiye dek sinyal kolunu gerektiğinde kullanmayana ceza yazıldığını görmedim, duymadım. Fakat sinyal kolunu kullanmayan sürücülerin sebebiyet verdiği kazalar ortada…

Sinyal kolunu icat eden onu direksiyonun yanına neden

koymuş olabilir?

SİNYAL VERSEN ÖLÜR MÜSÜN?

DEVAMINI OKU

Yatırımcı dururken Gaziantep koşuyor



DİLENCİSİ OLMAYAN KENT
500 bin Suriyelinin yaşadığı Gaziantep’te herkes çalışmalı.
Mülteci sorunu kalkınma modeline dönüştürülmüş.
Belediye Suriye Daire Başkanlığı dahi kurmuş.

Ne mi demek istiyorum? Çok basit… Türkiye yatırımda hız kesmiş iken Gaziantep, son 3 yılda 3 milyar $ yatırımla 150 yeni tesis kurdu. Gaziantep Sanayi Odası Meclis Başkanı Adil Konukoğlu; ‘frene basmadık. Böylece 180 ülkeye yılda 7.5 milyar $ ihracat yapan kent olduk’ diyor. Sanko Holding Onursal Başkanı Abdülkadir Konukoğlu; ‘Türkiye’den 2 tık üstteyiz’ diyor: ‘yeter ki birlik sürsün.’

Belediye Başkanı Fatma Şahin’e 2 milyonluk kentteki 500 bin Suriyeli ile kalkınmayı nasıl sürdürdüklerini soruyorum: ‘Gettolaştırmadık, Ensardan başladık yönetişime vardık. Kentin kuralları var. Türkiye’nin değerlerini yükseltiyoruz.’

Gaziantep, girişimci kent. 60’ı sanayici olmak üzere 900 Suriyeli şirket ekonomiye üretime istihdama katkı verdi.

Tüm bunlar, 40 km ötesinde çatışmalar olurken yaşanıyor. Küresel riskler, terör; durmak için bahane oluşturmamış.

DİĞER İLLERDEKİ YATIRIMCI KOŞAMAZ MI?

DEVAMINI OKU

Şanlıurfa ekonomik zıplamanın eşiğinde



Peygamberler şehri, müzik kenti, Göbeklitepe ve binlerce cazibe unsuru…
Urfa’nın tek eksiği, üzerinde oturduğu hazineyi bulup çıkaracak zihin yapısı…

Eğer cebinizde 32 milyar $ varsa Nevada Çölü ortasında bir Las Vegas kurabilirsiniz. Ancak eğer Urfa inşa etmek isterseniz, 12 bin yıla ve yüzlerce peygambere ihtiyaç var. Bir de yerel kabiliyete, strateji ve ekonomik akla

İstanbul Sanayi Odası ile Urfa Ticaret ve Sanayi Odası konuğu olarak Urfa’dayız. İSO Başkanı Erdal Bahçıvan; ekonomik zıplamanın eşiğindeki Urfa’nın fırsatlarına dikkat çekiyor ve uyarıyor; ‘Pamukta jüt lekesi ve tarımda sahte ilaç kullanma ayıbını çözmelisiniz. Yatırımcıya en büyük referans, zaten Urfa’ya gelmiş girişimciyle bütünleşmek.’ En yüksek doğum oranına sahip yaş ortalaması 19.5 olan Urfa’da; tarım ve hayvancılık endüstrileri üzerinden yeni zenginlikler üretme imkanı var. Müthiş potansiyel bu

Turizm? Göbeklitepe yanı sıra kültürel tescilli 2329 tarihi eser, Harran, Ceylanpınar gibi muhteşem değerler cabası…

Urfa zıplamanın eşiğinde.

PEKİ, URFALI HAZIR MI?

DEVAMINI OKU

Elin ürettiği yapay zeka bizi esir eder



AHLAKSIZ YAPAY ZEKA; İBLİS ÜRETİR
Yapay zekayı inşa eden, bizim organik zekalı beyinlerimiz.
Bu süreçte eğer etik değerlerini ıskalarsa, kendi elimizle Frankeştayn inşa ederiz.

Bencil bir yapay zekâ, insanlığın başına bela olabilir mi? “hem de çok büyük bela” olabilir. Makineler bir kez zeki olmaya başlarsa, bu zekânın insanlığa faydasını iyi kontrol etmek temel şart olacak. Aksi halde yapay zekâ, çağımızın en büyük risk unsuru halini alır. Yapay zekânın neleri kapsadığına bakalım; Makine öğrenimi, ihtimal hesaplama, planlama, gerçek zamanlı kritik karar alma, çoklu hedef izleme, işlemsel biyolojinin temel felsefesi…

Robotik ve biyo-enformatik alanlarındaki çalışmalar, akıllı silahlarla kitlesel kıyım risklerini, bencil bir zekanın insanlığa vereceği zararları, yeni nesil terminatörleri gündeme getiriyor. Peki, bu işlere hiç bulaşmamak?

Bu, artık mümkün değil. Karşıtı veya yandaşı olsanız dahi, yapay zekâ çağında bu alanda geri kalamayız. Aksi halde başkasının hizmetindeki yapay zeka bizi esiri yapacaktır.

KENDİ YAPAY ZEKAMIZI ÜRETİYOR MUYUZ?

DEVAMINI OKU