Diploma fabrikası mı Meslek Okulları mı?

GENÇLERİN ÖMRÜNÜ HARCAMAYALIM
Çocukların ömründen kesip diplomaya harcamak, mantıklı mı?
Eğer işe yaramıyorsa diploma için onca zaman ve kaynağı neden feda ediyoruz?
Mesleksiz nesiller ile nereye kadar?

Korona gelip geçer de işsizlik daha uzun süre kalıcı gibi…

Ortalığı diploma fabrikalarıyla doldurduk. 209 üniversite, binlerce normal lise aracılığıyla ha bire diploma üretiyoruz.

Çocuklarımızın hayatını çalıyor, ellerine tutuşturduğumuz diplomaya; tonla para harcamamız da cabası… Peki, çözüm?

Biliyoruz ki meslek liseleri, beceri kazandırıyor. 40 ziraat fakültemiz binlerce işsiz üretiyor, KPSS kuyruğuna sokuyor

Fakat bitkiyi bilen bahçıvanımız yok. Ortalık mühendis dolu ama beceri sahibi olanlar nadir. Ülkeler bunu meslek okulu ile çözmüş. Bizde meslek liselerine itibar edilmiyor. Veliler çocuklarını mesleğe değil, diplomaya yönlendiriyor. İşsizlik 10 milyona koşarken işveren nitelikli çalışanı zor buluyor.

Korona yüzünden duran ekonomiler yavaş yavaş açılır ancak işsizlik daha uzun süre kalıcı gibi görünüyor. Çözümü biliyor ancak uygulamıyorsak, samimiyetimizi sorgulasak iyi olur.

ÜNİVERSİTELERİ MESLEK OKULUNA DÖNÜŞTÜRSEK?

DEVAMINI OKU

Koronadan ne öğrendin?

AYNAYI TUTTUM YÜZÜME
NELER GÖRÜNDÜ GÖZÜME
Salgın, hayatımızı gözden geçirmemizi sağladı.
Hatalarımız, noksanlarımızı daha net gördük.
Şimdi etkisi geçiyor, ekonomiler açılıyor.
Peki; hayatımızda neleri değiştirdik?

Salgının kapattığı ekonomiler yavaş yavaş açılıyor. Korona etkisini kaybederken hayat yeniden, normale(!) dönüyor.

Fakat bu; yeni normal. Koronanın bize tuttuğu ayna ile bazı kusurlarımızı gördük, eksiklerimizin farkına vardık.

Hayata yeni gözlüklerle bakar olduk. İhtiyacından fazlası peşinde koşma, aşırıya kaçma, ellerini daha sık yıka, fiziki mesafe kuralına uy, evde hayat var ve evinden de çalışabilirsin.

İhtiyaçların sınırlı ama seni zora sokan, sonsuz isteklerin

Rahat bırakırsan, tabiat düzeliyormuş, daha az tüketerek daha mutlu gezegen mümkün. Bilim olmadan yapamayız.

Dışarıda çalışmak zorunda olanlara saygı duymak gerekir.

Daha fazla hastane, daha çok silahtan daha önemli imiş.

Düşmanlıklar unutulabilirmiş. Başkasına yardım, kendimize yardımın en etkin yolu imiş. İnsan, lüks ve aşırı tüketmeden de hayatta kalabilirmiş. Komşu açken uyumak iyi değilmiş.

Virüs zengin-fakir, yaşlı-genç, sağcı-solcu ayırt etmezmiş.

Çare; politikacıdan şöhretten değil, bilimden gelebilirmiş.

      SALGINDAN SENİN ÇIKARDIĞIN DERS NEDİR?

DEVAMINI OKU

Sanal toplantı adabı

HERKES CANLI YAYINDA
Evden çalışma bize sanal toplantı davranışı kazandırdı.
İnternet kullanarak seminer, eğitim, ders, sunum çağına girdik.
Hepimiz bu tarzın adabını öğreniyoruz.

Korona sürecinde hayatımıza yeni alışkanlıklar girer oldu. Sanal toplantılar, bunların başında geliyor. İster evinden çalışan biri ol ister bir patron; uzaktan yüz yüze görüşme yapma ihtiyacını, sanal toplantılar yaparak karşılıyorsunuz.

İnternet üzerinden düzenlenen seminer tele konferans gibi eylemlere; webinar deniyor. Ağ üzerinden seminer anlamı taşıyan webinar için yığınca program var; Skype, Zoom gibi.

Sadece iş veya eğitim amaçlı değil, sohbetler de webinar üzerinden yapılıyor. Instagram, Youtube, Webex gibileri, bu amaçla üretilmiş programlar. Fiziksel mesafeyi böylece ortada kaldırabiliyorsun. Bedenin ekranın berisinde kalarak dilediğin yere gidebiliyorsun, Covid-19 tehdidi olmadan

Sanal toplantıların güzel tarafı; gerçeğinden daha kısa sürmesi… Zira daha uzunu için webinar programlarına para ödemelisin. İkinci avantajı, zamanı daha iyi kullanmamız. Çay kahve faslını geçiyor, doğrudan konuya odaklanıyorsun.

Birbirinin sözünü kesmemeyi, monolog yerine diyalog erdemini fark ediyorsun.

BUGÜN WEBİNARIN VAR MI?

DEVAMINI OKU

Liyakatte yarışalım

ÇOKLUKLA BÖBÜRLENME KALİTEYLE ÖVÜN
Nerede çokluk varsa orada aslında yokluk olabilir.
Nicelik yerine niteliğe odaklanan kaliteyi yüceltir.
#Korona süreci bize niteliğe, kaliteye ne çok ihtiyaç olduğunu öğretti.

Neyi beslersen onu büyütürsün. Bilgiyi büyüteceksen, onu üreteni beslemelisin… 90’larda, teknolojiyi eğitimde yaygın hale getirmek, kara tahtayı internet ile değiştirmek amacıyla bilgisayar derslikleri açtık.

Bilgisayarı “demirbaş” olmaktan çıkaramayınca, yeni cihazlar, el dahi değmeden eskimeye terk edilirdi. Cemil Meriç’in “katedrali kazlar, manastırı kızlar bekler” cümlesindeki gibi okul yönetimleri, demirbaş bilgisayarı hasardan korumak için kilit altında tutardı. lması gereken; bilgisayarı “sarf malzemesi” haline getirmekti.

Bugün değil her okul, neredeyse her öğrencide bilgisayar var ve Fatih Projesi ile çocuklarımızın her birinin elinde tablet var olsun istedik. Ancak benzer yatırımı öğretmenlere yapmadığımızdan fayda oluşmadı. Zira Fatih projesi aslında Molla Gürani, Akşemseddin projesiydi.

Türkiye’de üniversite sayısı 200’ü aştı. Nicelik sorununu çözdük nitelikte yaya kaldık. Korona sürecinde bize bilim ve liyakatin gerektiğini gördük. Liyakat olmadan asla ve asla…

         NİCELİKLİ MİSİNİZ, NİTELİKLİ MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

Korona karnesi

HAL ve GİDİŞ; ORTA. TEMİZLİK; PEKİYİ
#Korona bize ders verdi
Şimdi de elimize karnemizi veriyor.
Kimimiz geçer not alsa da
Çoğumuzun karnesi kırıklarla dolu.
Genelde bütünlemeye kaldık.
Daha çok gayret göstermek şart.

Abartmıştık, israftaydık, haddi aşmış, ürettiğimizden fazla tüketir, kazandığımızdan fazla harcar olmuştuk. İsteklerim sonsuz oysa ihtiyaçlarım sınırlıydı ve korona geldi bizlere ders verir oldu.

Salgın sürecinde yığınca ders aldık. Şimdi korona bizlerin eline karne tutuşturmaya başlıyor. Hangi derslerden geçtik, hangisinden başarısız olduk öğreniyoruz.

Hal ve gidiş, en önemli not bu karnede. Bazılarımız halimizi güzelleştirip gidişatımıza ayar verdik. Ancak çoğumuzun bu dersten kırık aldığı ortada…

Sorumluluk dersinden sınıfta kalanlarımızın sayısı hayli fazla. Fiziksel mesafe gözetme, temizlik ve maske kullanma derslerinden sıfır çekenlerimiz hala oramızda dolaşıyor.

Bize temizlik emredilmiştir fakat çoğumuz buna uyarken bazılarımızın karnesinde bu dersten kaldıkları görüldü. Devamsızlık; korona yüzünden evimizde kalmamayı ifade ediyor.

Yasakların dahi durduramadığı bazı insanlar bu dersten çakmış. Yardımseverlikte korona kime hangi notu verdiğini ilân eder oldu. Kimin Geçer not aldığını gördük.

SENİN KARNENDE KAÇ KIRIĞIN VAR?

DEVAMINI OKU

Evyeri kuralları

İŞİMİZİ EVDEN SÜRDÜRMEK İÇİN…
Mademki işyeri artık evimiz, burada çalışmak kuralsız olmaz.
İŞYERİNE gitmek için kalkıp yola düşmüyorsun ama…
EVYERİ için çalışma disiplini oluşturmak gerekiyor.

Evyeri; işin eve taşınma hali… Yeni işyerin artık ev ise senin yeni kurallara ihtiyacın olacak. Çünkü en zoru, iç disiplin

1-UYAN; Tıpkı işyerinde olduğu gibi saat 9’da mesai başlar. İlk işin yatak kıyafetlerinden kurtulmak ve masaya geçmek.

2-YÖNET; Öğlene yakın yöneticilerinle sanal görüşme yap.

3-RUTİNLER; Arada iş akışına uygun rutin işler oluştur.

4-RAPORLAT; İşin türüne bağlı olarak değişse de akşama doğru Z Raporu talep et. Güne dair yapılanı yaz yazılanı yap.

5-PLANLAT; Ertesi gün yapılacaklara dair plan talep et.

Çalışan evde olabilir ama aklı işinde olmalı. Bunun için yatak kıyafetinden kurtulmak ve sabah toplantısı çok faydalıdır.

İletişim araçları eksik ve yavaş ise Evyeri kuralları verimli çalışamaz. Şirket işleri bir masaya, dizüstüne sığabiliyor, onca plazayı dikmesek de olurmuş, bir eşofman ve terlik iş kıyafeti için yetermiş, onca araç trafik bina ofis, otopark?

Madem bir göz odaya sığıyorduk? Ancak sorun şu ki mekan farklı olsa da bize evyerinde farklı kurallar gerekecektir.

        SENİN YATAĞINLA EVYERİN ARASI KAÇ ADIM?

DEVAMINI OKU

Evde zaman yönetimi

ZAMANIN TIK TIK’LARI
GÜDEN, YARATIKLARI…
Korona sürecinde günler mi uzadı?
Yoksa bize kalan zaman, fark edilir mi oldu?
Sokağa çıkma yasağında;
Boş zamanı yönetmeyi öğrenmek gerekiyor.

Korona bizim zaman algımızı farklılaştırdı. Sokağa çıkma yasağı, ‘bana kalan zaman’ ile ne yapacağımı sorgulatıyor.

Zamana hakim olanın kural koyduğu bir zamanda yaşıyoruz. Pek çok zengin insanın “zaman fukarası” olması, boşuna değil. Hayatın kalitesi üretimin verimliliği bu kavrama bağlı.

Tarım toplumunda zaman, “mevsim” en fazla “gün” demekti. Eski saatlerin yalnızca akrebe sahip olması boşuna değil. Daha sonra yelkovanı, 130 yıl önce de saniyeyi işin içine kattık. Zira zaman, giderek değerli hale gelmeye başladı.

Zamanı, farklı kültürler, farklı algılar. Örneğin İsviçre‘de bir toplantı, akreple yelkovanın belli bir rakam üzerine gelince başlar, başka bir rakama gelince biter. Oysa Orta Doğu‘da, randevulaştığınız gün bile buluşamayabilirsiniz de.

Türkiye, zaman yönetiminde ciddi sorunları olan bir ülke.

Hele ki salgın şartlarında, yönetmemiz gereken ne çok boş zamanımız olduğunu fark ettik. Öncesinde işe, okula gidiş, trafik vs. zamanımızı alıyordu. O da bize kaldı. Şimdi bize düşen boş zamanı yönetmek…

BOŞ ZAMANIN VAR MI?

DEVAMINI OKU

Korona terbiye ediyor

SALGIN EN PAHALI EĞİTİM
#Korona her birimize özel eğitim programı uyguluyor gibi.
Aşırılıklarımızı törpülüyor.
Hatalarımızı gösteriyor.
Ders üstüne ders veriyor.
Ancak bize en pahalı faturayı ödeterek…

Korona salgını yaşam tarzımızı derinden etkilemeye başladı.

Artık evde kalmak yadırganmıyor. Maskeli dolaşmaya alıştık ve daha az şeye ihtiyaç duyduğumuzun farkına vardık. Bize haddimizi bildiren korona, eğitim maliyetini aldığı canlarla ödetiyor.

Fiziksel mesafeye ihtiyacımız vardı, öğrendik. Ellerimizi yıkamamız zaten gerekliydi, öğrendik. Çok fazla şeyi aynı anda istemenin gereksizliğinin farkına vardık. Ev bize yuva imiş; anladık. Ailemize zaman ayırmak gerektiğini kavradık.

şırıya kaçmanın maliyetini hatırladık. Tasarruf bilincinin hayati önemini hissettik. Futbolcuya azamı ücret öderken sağlıkçıya asgari ücret lâyık görme hatasını bildik.

Daha fazla hastane, daha fazla silahtan daha hayatiymiş. Sürekli bizden vergi tahsil eden, bize ceza kesen kamunun; halka destek olması gereğini dünya örneklerinden gördük.

Fakirin yanında malından söz etmemeyi, hastanın yanında sağlığına övünmemeyi, dertlinin yanında ne kadar çok mutlu olduğunu haykırmamanın edep olduğunu gördük. İsrafın haram olduğunu anladık.

SEN NE DERSLER ÇIKARDIN?

DEVAMINI OKU

48 saatte ölmezsin

İNSANI AÇLIK DEĞİL ALIŞTIĞI TOKLUK ÖLDÜRÜR
Hafta sonu sokağa çıkma yasağı; ölüm korkusunu tetikledi.
Oysa 48 saatte insan, en azından açlıktan ölmez
Ama #korona’dan ölebilir.
Bakan ve ekibinin onca gayretine yazık ettiler.

Sokağa çıkma yasağı ilanıyla beraber gece yarısına doğru insanlar kendilerini sokağa döktü. Yasağına başlamasına az süre kalınca, açık buldukları bakkal, marketler önünde uzun kuyruklar oluşturdular.

Pardon kuyruk dedim, özür dilerim. Kuyruğa dahi girmeden yığınlar halinde, adeta talan havası içinde birbirlerini ezercesine ekmek, sigara alma derdine düştüler.

Sosyal mesafe? Hak getire… Bir diğerine saygı; ne gezer? Maske; kimin umurunda… Biran önce listesindeki ihtiyaçlarını almak için panik atak içinde, kavga dahi ettiler.

İhtiyaç dediğime bakma; insan 48 saatte açlıktan ölmez.

Biliyoruz ki 3 gün susuz, 6 gün de gıda almadan yaşayabilir bünye… Sanki sadece hafta sonu değil de daha uzun süre sokağa çıkamayacak gibi davranıp, halk sağlığını risk altına soktular, sağlık çalışanlarına ek külfet çıkardılar, kendileri ve ailelerini korona salgın riskine maruz bıraktılar.

Burada benim en fazla üzüldüğüm, haftalardır canla başla çalışan Bakan ve ekiplerinin onca gayretlerinin çöpe gitmesidir.

   KORONADAN DEĞİL DE AÇLIKTAN MI KORKTUN?

DEVAMINI OKU