Yalan mağduru musun?

BİLGİYİ KİRLETMEYİN

Yalancının mumu yatsıya dek yanarmış.

Sen yatsıyı bekleme, onu teşhis et.

Eğer biri konuşurken sıkça yemin ediyorsa, bil ki sözü yalandır.

Ancak kirli bilgi, yemine ihtiyaç duyar.

Ama sen asla yalan söyleme.

Bir yetkili düşün… Söylediği; doğru çıkmıyor, ‘medya yüzünden böyle oldu’ diyor. Bir görevli düşün; görevini kötüye kullanıyor, ‘yanlış anlaşıldım’ diyor. Bir insan düşün; beyanı yalan çıkıyor. Artı ona güvenir misin? Yalan beyan çağımızın illeti. Bilginin kirletilmesi. Bilgi bir kez kirlenince güveni de ortadan kaldırıyor. Güvensizlik, itibarı zedeliyor.

Bireyler arasındaki çatışmayı körüklüyor. Peki, bunlar yalan söyleme cesaretini nereden buluyorlar?  Yalanı, aptallığı, beceriksizliği ve kötü niyeti ortaya çıkınca insan utanmaz mı? Yalan; alışkanlık haline gelebilir.

Böyle olunca bizler, yalancının teflon kaplı yüzün boyasını dökmedikçe, sapla samanı birbirine karıştırır, sonra da ‘hayret, niçin bu noktaya geldik?’ diye tepki gösteririz. 

Rakamlarla oynayan, gerçekleri saptıran kadroların işin güçleştirmek gerekiyor. Aman bana bulaşmasınlar mantığı, bu insanlara cesaret veriyor.

Sonuçta şeffaf maskelerle dolu arenada verdiğimiz maskeli balo, bizi yalan denizinde boğabilir.

       YALANA İNSAN NEDEN İHTİYAÇ DUYAR?

DEVAMINI OKU

Hukuk yapay zekası

DAHA İYİ YARGI TÜRKİYE’NİN HAKKI

Hukuk sadece sosyal hayatla değil ekonominin sinir sistemi ve kan damarı gibidir.

Hukuk ne kadar iyi çalışıyorsa ekonomik başarı o kadar yüksek olur.

Daha İyi Yargı Derneği Başkanı Av. Mehmet Gün ile adli yıl başlarken yargının sorunlarını ve hukuk organik zekasını konuştuk. Gün; ‘sadece adli yıl değil, virüslere ve yapay zeka çağı başlıyor’ diyor.

Hukuk, yapay zekaya muhtaç ve acilen Milli Platform oluşturulmalı. Daha iyi bir yargı için bilgisayarları akıllıca kullanmalı. Danıştay’ın 15 günde yaptığı işi birkaç saniyede çözmek mümkün. Dünya hukuk yapay zekasını kullanmaya başladı bile.

Çağ, virüslerle mücadele; teknoloji, yapay zekâ ile refah çağıdır. Dünyaya virüsler ve yapay zekâ geliştirenler egemen olacak. İyi işlemeyen Yargı, tehlikeli virüs gibidir; hukuk düzenini zehirleyerek ülkeleri çürütür ve aniden çökertebilir.

Buna karşın saygın, şeffaf ve iyi işleyen Yargı ve sağlayacağı ileri hukuk düzeni; demokrasinin temeli, küresel rekabette ülkelerin sosyal, siyasal ve iktisadi güçlerinin kaynağıdır.

Eski alışkanlıkları bırakmak, hukukta da yapay zekâ çağını yakalamak şarttır. Türkiye; daha iyi bir yargıya muhtaçtır.

      SEN ADİL VE HIZLI YARGI İSTEMEZ MİSİN?

DEVAMINI OKU

Kriz sürecinde dönüşüm

DAHA İYİ BİR YARIN UĞRUNADÜNÜ GERİDE BIRAKABİLMELİ

Dünün güneşiyle bugünün çamaşırını kurutamazsın.

Korona sürecinde ya dünün anormaline dönecek veya yarının yeni normalini inşa edeceksin.

Tercihin; yarınını oluşturacak.

Dünüşüme ben; ‘daha iyi bir yarın uğruna, dünü geride bırakmak’ diyorum. Dünü inkâr etmeden, yarını tasarlamak.

Geleceği tahmin etmenin en verimli yolu, onu inşa etmektir.

Yarını dert etmeyenin yarını olmaz. Falcısından fütüristine, vizyonerinden liderine dek pek çok insan kurum, bir sonraki adımın nerede olacağını düşlüyor, araştırıyor, planlıyor.

Gelecek, arabanın ön camı gibidir. Gideceğin yerin adresi orasıdır. Gözü sürekli dikiz aynasında olan ya otoparktadır veya geriye gidiyor demektir. Geçmişi bu yüzden inkar edemeyiz. Arabasında dikiz aynası olmayan sürücü kendini tedirgin hisseder. Ardında bıraktığı yolu da bilmek ister.

Dilinden ‘sürdürülebilirlik’ kelimesini düşürmeyenlere bakın:

Eylemlerinden çok azı sürdürülebilirliğe hizmet ediyordur.

Önerim, daha iyi bir yarın tasarlamaktır. Dünün zihin yapısı ve bugünün verisiyle değil, yarının nerede şekilleneceğini araştırarak…

Korona ve ekonomik kriz, bize yarının farklı olacağını gösterdiyse bu yeni normale dönüşme zamanıdır.

        SEN KENDİ YARININI TASARLAYABİLDİN Mİ?

DEVAMINI OKU

Seçenesizseniz Seçenek sizsiniz

ÇOKTAN SEÇMELİ NESİL YOKTAN ÜRETEBİLİR Mİ?

Eğitimi boyunca seçenek oluşturmasına izin verilmeyen neslin, yoktan üretmesi imkansızlaşır.

Üretemez. Zira seçenekleri dışına çıkması ona sınav, iş fırsatı kaybettirir.

KPSS zekası’  diye bir kavram üzerinde çalışıyorum. Devletin hizmet almak için başvurduğu bu sınav; çoktan seçmeli testtir. Resmen onaylanmış seçenekler içinden o pozisyona uygun olanı seçme becerisini ödüllendirir.

Şıklar arasına; ‘başka’ cevap, ‘farklı’ çözüm, ‘yenilikçi’ yaklaşım ekleyemezsiniz. ‘Hepsi’ veya ‘hiçbiri’ gibi  şıklar daha önceden tanımlanmıştır.

Hal böyle olunca KPSS ile ancak ‘onaylı’ ve ‘vasat’ olan işe girer; farklı ve yenilikçi düşünenin kamu hizmetine girmesi önlenmiş(!) olur.

Çoğu kendi İK’sının işgali altındaki özel sektör de pek farklı değildir. Farklı düşüneni işe almazsan, farklı işleri nasıl yaparsın ki?

Okuldaki sınav sistemi de çoktan seçmeli mönüdür. Yaratıcı düşünceye izin vermez. Ancak iddiam şudur: seçeneksiz bırakıldıysan; doğru seçenek sensin.

        SEÇENEKLERİNE SAHİP ÇIKABİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Zihin reformu şart!

NİTELİKSEL DÖNÜŞÜM
Türkiye epeydir niteliğin farkında.
Pek çoğumuz bunun için zihinsel dönüşüm gayretinde.
NİCE 200 üniversitemiz var ancak eğitimin NİTELİĞİ için YÖK’ten fazlası gerekiyor bize.
Zihinler dönüşmeli…

Nicelik; nispeten kolaydır. Bütçenin gücüyle üstesinden gelirsin. Yetmediği yerde borçlanır, nicelik dertlerini halledersin. Ancak nitelik, zihinsel zıplama gerektirir.

Niceliğin derdi ‘kaynak’ iken niteliğin derdi; ‘idrak’tir.

Nicelik ihracatın cirosunu, nitelik; ihracat malının kilogram fiyatını tanımlar. Nicelik turist sayısı ise nitelik; turist başına harcama kabiliyetidir. Nicelik tarım arazisi ise nitelik; iyi tarımdır. Nicelik okul sayısı ise nitelik; insan kalitesidir. Nicelik diploma sahipliği ise nitelik; beceridir…

Nicelik havalimanı sayısı olsa da nitelik; hava ulaşımının ülkeler kavşağı olmaktır. Nicelik ciro ise nitelik; kârdır.

Nicelik binanın kat sayısı, nitelik; yaşam kalitesi yüceliğidir.

Nicelik ömür ise nitelik; ömründe hayata kattığın değerdir.

İnsanlar, şirketler, kurumlar; niceliği arttırmanın ihtiyacı içinde olurlar. Nicelik (çokluk) yetmeyiverir, daha nitelikli olmanın ihtiyacı belirginleşir. Türkiye; ekonominin geçmekte olduğu dar koridorda neredeyse her alanda niteliğe muhtaç.

        NİCELİĞE TAKILMAYIP NİTELİĞİ SORGULASAK?

DEVAMINI OKU

Sorumlulukla ödüllendir

EL BEBEK GÜL BEBEK;
BÜYÜYÜNCE SOL BEBEK
Ayağına taş değmesine dahi izin vermiyor,
adeta bir fanus içinde yetiştiriyoruz çocukları.
Bu yüzden açlık, yokluk, utanç gibi duygularla
baş etmeyi öğrenemiyorlar.

Biz çocukları ailenin refahına ortak ediyoruz, hayatına değil. ‘Aman zorluk yaşamasın.’ Oysa insanı insan yapan; utanma, üzüntü, başarısızlık, kızgınlık, hayal kırıklığı.. Acar Baltaş; ‘utanma, suçluluk duygusu olmasa nasıl bir insan olacağını düşünebiliyor musunuz?’ diye sorar.

Çocukların olumsuz duygu yaşaması, zorlanması gerekir. Küçüklükten beri bir işi yapmak, onu işi olmalı. O işi ödül almak için yapmamalı, o ailenin bir parçası olarak sorumluluklara katılmalı. 14’ünden itibaren yaz aylarında çalışmalılar ki paranın kıymetini anlasın, bir yetişkin dilini öğrensinler.

Sorumluluk alsın, kararlarının sonuçlarıyla karşılaşsınlar.

İnsan ilişkilerinde sınırın nereden çizildiğini görsünler.

Okula yetişme sorumlulukları dahi yok, servis bile kapıdan alıyor. El bebek gül bebek yetiştirilen çocuklar, hayata atıldığında hazır olmadığı gerçekler karşısında soluveriyor.

Düz zeminde yürüyerek büyüyen AVM çocukları engebeli zeminde denge sorunu yaşıyor, zira engebeyi bilmiyorlar.

         ÇOCUĞUNUZ EN SON NE ZAMAN AÇ KALDI?

DEVAMINI OKU

Belge sapıklığına son

BAŞ BELASI BÜROKRASİ
e-Devlet çıktı, çok iyi işliyor.
Ama işin devlet dairesine düşmeye görsün;
Seni belge talebine boğacak birileri orada bekliyor.
Özel sektör farklı mı? Değil.
Sorun; zihindeki belge sapıklığımızda.

İşin tembellik ve beceriksizliği bir yana, her şeyi yokuşa sürmek için; belge sapıklığı başka bir yana…

Bürokratik oligarşinin en büyük silahı, belge talebidir. Toplumumuz yüzyıllardır yoğun ve katı bürokrasi ile yaşanmış olsa da bilişim imkânları sayesinde bu cendereden kurulması gerekirdi.

Ama olmadı, olmuyor, olamıyor. Bürokrasiyi düşman ilan edip, dışa açık büyüme dönemini başlatan Turgut Özal’dan bu yana; işleri daha kolay kılmak için çok şey başarıldı.

Misal şirket kurma kolaylaştırıldı, gümrük dönüştürüldü. e-devlet uygulamaları sayesinde dünün azap verici bürokratik işlemleri, etkin, güvenli ve çabuk halledilebiliyor.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, bu alanda devleti çevik kılmak için yoğun çaba sarf ediyor.

Peki sorun nedir? Sorun; zihinlerin hala ‘katı bürokratik yapılara’ kilitlenmiş olması. Üstelik sadece kamuda değil özel sektörde de yaygın. Kamu; ‘mevzuat’ der, özel; ‘şirket kuralı’ der.

Fotokopi mi kaldı, faks nedir yahu? Ayıptır.

       SEN BELGE OBUR GİBİ Mİ DAVRANIYORSUN?

DEVAMINI OKU

Sinyalsiz sürücüler

O SİNYAL KOLU İLE NE YAPMAYI DÜŞÜNÜYORSUN?
Trafikte iken kullanmıyorsun.
Sağa sola dönüşte elin ona gitmiyor.
Senin dışındaki canlılara da saygın yok.
Elin ona gitmiyor da sence o kol ne işe yarıyor olabilir?

Bilenleri özenle ayrı tutarak yazıyorum; aracınızda direksiyonun sol tarafında bir kol var: aşağı yukarı hareket edebilen bir kol… Trafikte sağa sola dönüşlerimizde bizi takip eden sürücünün kontrollü bir şekilde seyrini, bizimle mesafesini ve ne zaman ne yapacağımızı işaretle bildirir.

Sinyal kolunu kullanmanın size ve sizi takip eden sürücüye can güvenliği açısından son derece önemli olduğu aşikâr…

Ancak bunu gerektiğinde kullanmayan hatta araç kullanırken  eli o kola gitmeyen sürücülere lâfım olacak.

Sinyal vermemek, cezaya giriyor. Şimdiye dek sinyal kolunu gerektiğinde kullanmayana ceza yazıldığını görmedim, duymadım. Fakat sinyal konulunu kullanmayan sürücülerin sebebiyet verdiği kazalar ortada…

Sinyal kolunu icat eden, onu direksiyonun yanına neden koymuş olabilir? Sürücü kitaplarında tanımı; hangi yöne gideceğini senin dışındaki canlılara bildirmek yazıyor da…

Biz mi canlı değiliz yoksa siz mi insan değilsiniz?

         TRAFİKTE SİNYAL VERSEN ÖLÜR MÜSÜN?

DEVAMINI OKU

Anlık öfke öldürür

KADINA ŞİDDETE KARŞI ÖFKE KONTROL DERSİ
Anlık öfke; ölüm getirebiliyor.
Oysa öfke kontrolü mümkün.
Eğitim sayesinde öfke kontrolü öğrenilebilir.
Böylece kurbanı mezara, öfkelenen hapse gitmez.

Gün geçmiyor ki kadına yönelik şiddet; gündem olmasın…

Öfke her yerde ve insanlar, öfkelerini kontrol edemediği için facialar doğuyor, cinayetler işleniyor, insanlar ölüyor.

Öfke, insani bir duygudur ancak kontrol edilemediğinde felakete yol açtığından, kontrol edilebilmesi gerekecektir.

Öfkenin nasıl kontrol edileceğine dair yığınca kurum, eğitim vermeye başladı bile. Ancak eğitime ilköğretim sürecinden başlanılması halinde, öfkesini boşaltırken kendisine ve başkalarına zarar vermesi sınırlanabilir hatta önlenebilir.

Tartıştığı eşini yaralayan veya öldüren vakalar incelenince genelde varılan sonuç; anlık öfke  patlaması olduğudur. Trafikte yol vermediği için silahına davranan, tartıştığı birini öfke seline kapılıp öldüren, kadına şiddet uygulayan.

Önerim; psikolog, psikiyatrist ve eğitimcilerin ortaklaşa geliştirecekleri müfredatın biran önce zorunlu ders haline gelmesidir. Ancak bu sayede anlık öfke patlamalarının nasıl yönetileceği öğrenilir. Biri mezara diğeri hapse gitmez.

           SEN ÖFKENİ KONTROL EDEBİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Şirket duvar yazıları

KURUMSAL MUSKALAR KURUMUNU KORUMAZ
“Vizyon-Misyon-Değerler” tabelaları asmaya gösterdiğimiz DİKKAT kadar, bunları benimsemek için RİKKAT göstersek?
Dikkat AKLIN odağı, rikkat ise KALBİN odağıdır.

Kim yazıyor bu yazıları duvara; bilinmez… ‘Vizyon –Misyon-Değerler’ diye başlamıyorlar mı, kanım tepeme çıkıyor. Kurumda hangi yönetim katına çıksan, duvarda aynı şeyler; Vizyonumuz… Misyonumuz… Değerlerimiz

Üçü bir arada kullanılınca kurumsallaşmaya iyi geldiğini filan sanıyoruz. Batılı; ‘guru’lar öğütlemiş biz de yazmışız.

Bize misyon da lazım. Yeter mi? Yetmez; ‘değerlerin’ yoksa değerin de yok. O halde şirket duvarına KDV levhası gibi Değerlerimiz layihası şart(!) İnanmasak, umursamasak da…

Dürüstlük pek revaçta, müşteriye saygı da öyle… Çalışan memnuniyeti, sosyal sorumluluk gibi hikmetli lafları da alt alta yazdık mı, kurumsal muskamızı artık duvara asabilir miyiz? Asarız tabii; kim tutar bizi.

Oysa kendimize ait olan özdeğerlerimizi dikkate alsak, duvarlarımızı; ondan bunda apardığımız muskalarla doldurmasak? İçselleştirmediğimiz emanet sloganlarla kurumsallaşmanın olamayacağı gerçeği ile yüzleşsek ve inandıklarımız üzerinden yürüsek?

   SLOGANLAR ŞİRKETİ KURUMSALLAŞTIRIYOR MU?

DEVAMINI OKU