Korkular yönetilebilir

KORKU; BASTIRILMIŞ

DUYGULARIN FERYADI

Eğer yönetebiliyorsak korku

hayatta kalmanın sigortası gibidir.

Ancak korkularımız bizi yönetiyorsa

aynı hayat zindana dönüşecektir.

Korkağı zalim yapan da budur.

Benim için korku; bilinmezliktir. Öğrenirim ve uçuverir. Kalıcı korku, sürgit cehaletten gelir. Korkularım sayesinde hayatımı sigortalarım. Ancak içlerinden biri beni ele geçirmeye kalkınca, onunla yüzleşmeyi seçerim.

Korku, bastırılmış duyguların feryadıdır çoğu kez.

Size gelmekte olan bir arslan da korku verebilir.

Ancak bu korku düzeyine, ortada arslan olmadan da erişebilir insan. Yeter ki korkmasın… Beyin, vücutta sıkı yönetim ilan eder. İki silahı vardır; 1-kaç, 2-savaş. Kimileri 3’ncü seçenekten söz eder; saklan

Korkunun zayi ettiği erdemlerden biri de korkağı yalancı yapmasıdır. Kendini meşrulaştırmak adına başkalarını korkutmaya meyilli olur ve bir korkaktan zalim üretebilirsiniz

Gerçi korkaklar hiçbir zaman zafer abidesi dikmese de korkaklığı bulaşıcı hale getirme yetilerini hafife almamak gerekir.

Ekonominin korkusu; kriz, şirketin korkusu; iflas, liderin korkusu; itibarsızlık, öğrenci korkusu; imtihandır.

Yönetebiliyorsak faydalıdır.

        HENÜZ YÜZLEŞMEDİĞİN KAÇ KORKUN VAR?

DEVAMINI OKU

Yürüdüğün yola dikkat

YOLCUYU YOLA DÜŞÜREN

YOLUN BİZZAT KENDİSİDİR

İnsan; gitmekten yaratılmıştır.

Kendine bir uzak bul, ‘sen olmayan’ ve git!

Kolunda saat, elinde pusulan olsun.

Yolun kadar yönündür seni menzile götüren…

Yol; bir amaca ulaşmak için başvurulan çâre, yöntem, Gidiş ya da davranış biçimi, tutumdur. Yol bulursun, çare üretirsin. Hile, tuzak kurarsın, çok kötü yol bilirsin.

Kötü yola düşeni, genelde  yollu diye damgalar toplum.

Ya da davranışı tutumuyla başkalarının da o işi yapmasına örnek olur insan. Yeni yol açarsın ardından gelenlere

Yolsuzluk, yoldan çıkma halini anlatır. “Doğru gidirem hakime yolum düşmir / az yiyirem hekime yolum düşmir.”

Yol alırsın bir alanda mesafe kat edersin, ilerlemiş olursun. Vesile olur, bir şeye yol açarsın. Sebebi sen olursun o yolun varacağı menzilin.

Bir yolunu bulur, yöntemini keşfeder, inceliğini sezer, usulünü bilirsin. Yolcuyu yola düşüren, yolun bizzat kendisidir, menzil değil.

Görünen köy kılavuz istemez ancak tekerlek kırıldığında yol gösteren de çok olur. Fuzuli kılavuzluk

Yol ayrımına gelir insan yoldaşıyla… Yola çıktıklarını, yolda bulduklarına değiştiren, yolundan ve yoldaşından oluverir. Yürüdüğün yola dikkat et; varışın olacaktır.

        YOLUN SONUNDA SENİ BEKLEYEN NEDİR?

DEVAMINI OKU

Çözüm murat edilirse imkansız mümkün olur

KOLAY DEMEDİK, MÜMKÜN DEDİK

Bizler sorun çözebilen canlılarız.

Aynı zamanda sorun çıkaran…

Sorunlar hep var olacaktır.

Sen çözüm yeteneğini geliştir.

Kolay mı? Değil elbette…

Ama pekala mümkün…

Çözümsüzlük, tuzak gibi görünse de değildir; çare aramayı bıraktığında tuzağa dönüşür.

Çözüme dair umutları da beraberinde bu tuzağa gömer.

Çözümsüzlük, paradigma değişince, iflas eder. Zira yeni bakış, çözüm yöntemlerini çöpe atar ve o zihin yapısıyla inşa edilen çözümsüzlük de iflas etmiş olur.

Çözümsüzlük bir çökme hali değil, aksine; yere düşüp sekmek ve yeniden zıplama enerjisi biriktirmektir.

Çözümsüzlük, toplumsal uzlaşma olabilir. Eğer 83 milyon insan, bir alanda çözümsüzlük duygusunda müttefikse; dert çözüleceği varsa da çözülmez.

Tersi de doğrudur, eğer çözüm murat edilmişse, imkansız olan dahi mümkün hale gelir.

Sen dağı aşmayı göze al, yığınca yol bulursun. Yine sen çözümsüzlük zihin yapısına bürünürsen gözünün öndeki çözümü dahi göremezsin.

Çözümsüzlük bir kader değil, olumsuzluğu, çaresizliği tercihtir aslında….

  VAZGEÇTİĞİN İÇİN ÇÖZÜLMEMİŞ OLABİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Yerini beğenmiyorsan tırman; ağaç değilsin!

YOKUŞU OLMAYAN HAYATIN DEĞERİ YOKTUR

Bitki, yokuş çıkmaz. Ağaç ta öyle…

Yerini beğenmiyorsan; hareket et,

kıpırda, tırman; ağaç değilsin ya…

Hayatın yokuşsuz ise konfor seni çürütür.

Yol; yokuşa varmışsa, bir gün mutlaka inişe geçecektir.

Yokuşun bittiği yere zirve deriz. Zirveden yukarısı yoktur zaten.

Yokuşun seni hangi zirveye taşıyacağını bilmeden yola çıkarsan, vardığın yer seni mutlu etmeyebilir.

Yokuş bedeldir ve bu bedele değer değer ödülü olmalıdır. Bu, bazen bir kariyer zirvesi, bazen daha geniş ufuk sahibi olmaktır.

Ancak genelde yokuşun bittiği yerde bir  ödül beklentisi eksik olmaz. Ödüle değmeyen yokuşu ise çıkılmaya değmez. Y

okuş; sadece yamaçları tanımlamaz. Yola çıkanın önüne çıkarılabilir de…

Bulunduğun yolda rahat yürüyorsan, yokuşu yok demektir ve genelde bu yol seni bir yere götürmez.

Yokuşa sürülmüş her iş, yola çıkanı daha da hırslandırır. İlk yokuşta soluğu kesilenler olsa da cesura yokuş, meydan okuma gibi gelir.

Yerini beğenmiyorsan söylenme; ağaç değilsin, kıpırda, tırman…

        YOKUŞLARDA SUSAMIŞLIĞIN VAR MIDIR?

DEVAMINI OKU

Gayrette sebat etmek

SABIR; UMUT ETME SANATI

SEBAT; BAŞARININ ANAHTARI

Nitelikli gayretinde sebat edenler

için zafer kaçınılmaz duraktır.

Bizler zaferle değil seferle emrolunduk.

Sefer; iyi, güzel ve doğru olanadır.

Gayret; hayati ve önemli olsa da sebat her şeydir.

Sebatsız gayret, anlık başarıdır, devamı gelmez.

Sebat, gayretin her ne ise onun sürdürülebilir halidir. Isrardır, bulunduğun yola sadakat, eziyetine sabırdır. Bilgeliğe dair yazıla gelmiştir. Erdeme dair olandır.

Başarının yapı taşı olarak adlandırırlar sebatı…

Tarih boyunca zekadan üstün tutulması, boşuna değildir.

Aziz Sancar, zekayı daima sebatın ardına koya gelmiştir. Bıkmadan usanmadan çalışmak yoksa zeka, bir süre sonra çölde susuz kalmış canlı gibi yitip gitmeye mahkûmdur.

Sabır, umut etme sanatı ise sebat, başarı şaheseridir. Acelenin panzehiri, vazgeçmenin şifacısıdır sebat.

Zor olan sebattır ve ödüle layık olması da bundandır.

Başarının sırrı bu kadar sade ve nettir aslında.

Sabır hayatı akışına bırakmak olsa da sebat o akışa ayak uydurmak olacaktır. Hele ki gayretinde sebat edebiliyorsan, zafer, er ya da geç sana akacaktır.

        GAYRETİNDE SEBAT EDENLERDEN MİSİN?

DEVAMINI OKU

Keşke’lerinden kurtul

NEVRUZ; YENİ GÜN, YENİLEN!

Bahar, kışa galip geldi. ‘Keşke’lerinden arındı.

Şimdi “iyi ki’” diyor; “bahara eriştim.”

Keşke’lerin listesini yapman ve onları

“İyi ki”ye çevirmen için fırsattır #Nevruz

Bugün Nevruz. En köklü ve kadim bayramlarımızdan biri…

Yeni gün demek, yeni yıl demek, baharın fiilen başladığı gün demek… Bu yarıkürede hayat, tabiat; yenileniyor, kışın keşke’lerinden arınıyor. Tereddütlerinden arınıyor.

Her gün bir sürü keşke dizebiliyoruz peş peşe; Keşke sabah erken uyansaydım, keşke bugünü dünüm gibi boş geçirmeseydim, keşke okulda bunu öğrenseydim, keşke ekonomide hatalar yapmasaydık… Keşkeler, keşkeler

Doğaya bak; sesini dinle, gayretini gör ve hayret et… Bu nasıl bir enerjidir ki kışın tüm yılgınlıklarını, pişmanlıkları yıkımlarını geride bırakabiliyor. Doğayı taklit et, yeter.

Mesela bu günü kendin için ‘keşkeler envanteri’ çıkarmak için kullanabilirsin. Yapacağın tek şey; dışarı çıkmak, pencereden bakmak ve doğanın gayretine tanık olmak

Kışa galebe çalmak için bıkmadan usanmadan yenilenme mucizesini, kendine devşirmek, pişmanlıklarınla barışmak ve keşke’lerin yerini alacak ‘iyi ki’lerini bugün tanımlamak…

 ‘İYİ Kİ NEVRUZ GELDİ’ DİYECEĞİN NELERİN VAR?

DEVAMINI OKU

Çok değil verimli çalış

VERİMLİ ÇALIŞMAYI ÖĞRENMELİ

ABD’de 1 saatlik çalışma milli geliri 40$ arttırıyor. AB’de bu rakam 29$.

Türkiye’de ise yalnızca 5$.

ATM gibi 7/24 çalışsak dahi az kazanıyoruz.

Sebep; kamu-özel yapısal köhneliklerimiz.

Çalışırsak olur… Şimdiye dek şiarımız buydu. Eğer çok çalışırsak tüm müşkülleri halleder, zenginleşiriz. Ancak bu ezber sorgulanıyor artık: Çok çalışmak çağı yakalamaya yeter mi?

Misal bilgi toplumu için bu geçerli mi? Saniyeler üzerinden ilerleyen dijital çağda; seni rekabette öne çıkaran olan çok çalışmak mı? Sıçramanı sağlayacak mı?

Rekabetin şiddeti ile nasıl başa çıkabiliriz? Varlığımızın tehlikede olduğu bir dönem yaşıyoruz. Farkında mıyız?

Şirketler; her yeni çıkan alana saldırmaya çalışıyorlar. Twitter’da olayım, Instaram’da, Youtube’da, Clubhause’da da olayım. Yeni enstrümanlar çıkarıyorlar ve biz bir süre sonra onlar için çalışır hale geliyoruz. Gönüllü köle gibi.

Çok çalışma çağı geride kaldı. Merak ve bilgi ile yoğrulmuş verimli ve zeki çalışma çağına girdik. Çalışkan ama akıllı değilse, ATM gibi 7/24 çalışsan ne fayda; kaybedersin.

Değer üretmeyen süreçleri ayıklamadıkça çok çalışmak ömrü heba eder, zenginlik getirmez, ülkeyi kalkındırmaz.

        VERİMLİ Mİ ÇALIŞIYORSUN YOKSA ÇOK MU?

DEVAMINI OKU

Erteleme; bugün yap!

YARINA KALAN YAPILMAYACAKTIR

Bir insan ‘yarın yaparım’ dediği an;

o iş sonsuzluk çukurunu boylar.

Ertelemek, yarını borçlandırmaktır.

Yarın geldiğinde, bu borcu gününden tahsil eder.

Erteleyen, ziyandadır.

Yarına bırakıyorsan bil ki kıyamete dek yapılmayacaktır.

Ertelediğimiz her gün için yarını borçlandırırız. Yarın da geldiğinde, günümüzden hakkını alır. Bugünün aklı ile geleceğin ‘ben’inin zamanını haksızca işgal etmiş oluruz.

Ertelemek, uyuşturur, fakat yüzleşmen kaçınılmaz olur.

Hayattan zaman kazandığını sanırsın, oysa aldanıyorsun.

Sorunları ertelemek, çözümü ertelemektir. Neticesi; artan çözüm maliyeti olacak. Çalışmayı ertelemek daha fazla gayret gerektirecek, sevdiğinle olmayı ertelemek; asla yinelenmeyecek mutlulukları harcamak demektir.

Ekonomide reformu, çözümü ertelemek, krize davettir.

Şirketler hayati kararı ertelerse iflasa sürüklenecektir.

Çalışmayı erteleyen talebe, cesaretini erteleyen patron, kariyerini erteleyen genç, ödemeyi ömrü ile yapacaktır.

Sevmeyi erteleyen, sevilmeye zaman bırakamayacaktır.

Öğrencinin ertelediği ödev, kırık nota, hocanın ertelediği ise yapışkan, genişleyecek cehalete davetiyedir aslında…

       SENCE AZRAİL GÖREVİNİ ERTELER MİDİR?

DEVAMINI OKU

Hayattan öğrendiklerim

BİLİNÇLİ BİLGİSİZLİK VE İLGİSİZLİK

66 yılda kavradığım şu oldu;

Her şeyi öğrenemem.

Öğrendiğimi hayata geçiremiyorsam

ömrü ziyan ederim.

Bilinçli bilgisizlik ve ilgisizlik alanlarım

olmalı ki ömrüme değer katabileyim

Bugün benim doğum günüm. 66 yılda neler öğrendiğime dair bilanço çıkarmak istedim.

Öncelikle öğrendikçe cehaletimin arttığını öğrenim.

Okudukça daha nice kitap okuma gerektiğini kavradım.

Yargılamak yerine anlamaya çalışmak daha değerliymiş, öğrendim. Gayretin zekadan değerli olduğunu öğrendim.

Kolay olmadığını ancak mümkün olduğunu öğrendim.

Hatalarımdan öğrendim. Benimkilerle yetinmeyip başkalarının hatalarından da öğrenmem gerektiğini öğrendim.

Biriktirdiklerimin değil paylaştıklarımın bana ait olduğunu öğrendim.

Dakikliğin erdemini, zamana saygının yüceliğini, sürdürülebilirliğin faydasını, verilen sözü tutmanın hayatiyetini öğrendim.

Çalışma disiplini nitelikli gayetle birleşince her müşkülün çözülebileceğini öğrendim.

Kuralların keyfiyet için değil hayatın temposu için olduğunu öğrendim.

Trafiğin ömür törpüsü olduğunu öğrendim.

Üretenin takdir etmeyi, benimsemediklerimi hayatıma monte etmemeyi öğrendim.

        BU KADAR CEHALETİ NASIL BİRİKTİRMİŞİM?

DEVAMINI OKU

Vermek vicdan için mi?

ALMAK İSTİYORSAN ÖNCE VERMELİSİN

Dua almak, sevgi almak,

insan olmanın hazzını almak…

Ver ki sen de bir gün alanlardan olabilesin.

Biriktirdiklerin değil, paylaştıkların senindir…

Dilenciye para veren biri, eğer bunu; alana duyduğu merhamet ile yaparsa, adına sadaka deriz.

Sadaka ömrü uzatır derler… Sadaka vermek, sadakaya muhtaç olmama duasıdır aslında… Ancak dilencinin duygu sömürüsüyle veriyorsa, buna “vicdan yıkama” diyoruz.

Hayır değeri var mıdır bilinmez ama şık değildir. Alan için de veren için de şık değildir. Bana göre bir insanın canından gayri verebileceği en değerli şeyi; zamanıdır. Zira bir tek o, yeniden üretilemez ve yerine konulamaz.  Vermeyi kıyaslayacak başka bir yüce makam yoktur.

Vatan için canını, sevdiğin için ömrünü, çocuğun için sevgini, işin için gayretini, toplum için geleceğini verirsin.

Birine bir şey verdiğimden dolayı kaygılandığım anlarım hep, alanın yararına olup olmadığı bilinmezliğidir.

Vermek; almanın en zarif yoludur. Dua almak, sevgi almak, insan olmanın hazzını almak… Ver ki sen de bir gün alanlardan olabilirsin. Almak istiyorsan önce ver!

       SEVDİĞİNE ZAMANINI VEREBİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU