Elindeki servet; bugün

HAYAT 1 GÜNDÜR O DA BUGÜNDÜR

1-Yarın daha iyi olacak deme.

2-Bugün, dünün yarını değil miydi?

3-Oysa hayat, bugün yaşayabildiğindir

4-Dün geçti gitti, yarın ise belirsiz

5-Ama bugün seninle, değerini bil

Geçti gün, ferdayı ko / saat bu saat dem bu dem.”

Şeyh Galib uyarıyor bizi; geçen güne hayıflanmayı bırak. Ferda (yarın ) ise ne getirecek emin olamazsın.

Elindeki tek servet; bu demdir bu saattir.

Değerini bil zira temize çekemeyeceksin.

Ya anı yaşayacak veya onu ıskalayacaksın…

Bil ki hayatın müsveddesi yok ve temize çekilesi değildir.

Bunu biliriz de ya dünün pişmanlık, suçluluk, hesaplaşmaları ya da yarının kaygıları ile boğuşup dururken, elimizdeki tek işe yarar zaman olan bugünü ihmal ederiz.

Bir bakıma biri geçmiş diğeri gelmemiş güne dair şeytan taşlamaktan yarın ibadetine zaman ayırmayız.

Ülkeye bakın, düne dair her şey gündemdedir. Ya da yarına dair, seçiminden geçimine dek kaygı ve kavga alanlarıyla boğuşup duruyoruz.

Oysa bazı insanlarımız, güne dair gayretiyle adeta mucize gibi, yarın inşa ediyor, çalışıyor, üretiyor, ülkenin bir yarını varsa ona hizmet ediyor.

Gençlere bakıyorum; çoğunun yarını çalınmış, umutsuz ve kaygı içinde. En büyük israfımız.

  GÜNDEMİNDE DÜN MÜ YARIN MI BUGÜN MÜ VAR?

a

DEVAMINI OKU

Sıradanlık sorun mudur?

KEM ALÂT İLE KEMALÂT OLMAZ

1-Kötü aletlerle mükemmel iş çıkaramazsın

2-Sıradan uğraşlara sıra dışı başarı gelmez

3-Vasat gelir tuzağı sıradanlıklarla kurulur

4-Sıradanlık; ikinciyi geçmektir

5-İkinciyi geçersen ikinci olursun

Bence evet… Bilgeler, kötü aletler ile mükemmel iş yapılmaz derler. Doğrudur.

Sıradan, özensiz gayretlerin ürettiği iş, sıradan olur ve büyük başarılar getirmez.

Sıradan olmak, vasat gelir tuzağıdır ve Türkiye’nin bu vasatlıktan çıkması, bireylerin sıradışı gayretleriyle mümkün olacaktır.

İşi her ne ise onu savsaklayan, uyarılarına rağmen çayı getirirken tabağına taşıran, aldığı ihaleyi kötü bitiren, devlette ise ‘bugün git yarın gel’ diye vatandaşı savuşturan…

Saymakla bitmez. Herkes böyle mi? Asla… İşini özenerek yapan ve değer katan insanlarımıza saygı duyarım. Onların gayretiyle zaten başarılar sağlanabiliyor.

Fakat sorun, çoğunluğun işi kötü yapması… Kendini geliştirmemesi… Ana dilini dahi kötü kullanması. Yaptığı her neyse onu aşk ile yapmaması.

Vasat olmak; bir tercihtir. Kader değildir. Eve gelen ustaya bak:

Derhal fark edersin sıradanlığını veya işin ehli olduğunu

Sıradanlar, ödül beklemesin. Sıradışı başarı onları bulmaz.

Şükür; sıradışı başarılılarımız var. Sorun; sayıları yetersiz.

SIRADAN İŞLER YAPIP SIRADIŞI OLABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Rekabet kültürü

RAKİBİNE PUSU KURMA; MERT OL!

1-Yapıcı rekabet; mert işidir

2 Bizi de rakibi de geliştirir

2-Yıkıcı rekabet; pusu işidir

4-Bizi de rakibi de mahveder

3-Rakibinle anlaşıp kartelleşmek ise toplumu zedeler.

Rekabeti, küresel ve centilmenlik boyutunda tanımlarsanız, ülkenizi, kurumunuzu ya da şirketinizi birinci lig ikliminde var edersiniz.

Ancak rekabeti yıkıcı ve pusu üzerine kurarsanız, ülkeniz orta gelir tuzağına, kurumunuz ve şirketiniz de itibarsızlaşma sürecine girmiş demektir.

Pusu, akıldan ziyade kurnazlığı çağrıştırır. Mertlikten uzaktır. İstismar içerir. Karaborsacılıktan fırsatçılığa, koltuk istismarından rüşvet, irtikâp gibi bütün sosyal kirleticilere yataklık eder pusu…

Birinci sınıf Gelişmiş ekonomilerde rekabet algısının, kabile toplum düzeyinde olmaması gerekir. Bizde rekabet denince “ezeli rekabet” anlaşılır ve “en büyük filanca, başka büyük yok” klişesidir.

Rekabeti kim sevmez? Düelloya gücü ve yüreği yetmeyen sevmez. Bir de etik dışı kalmayı marifet sayan “imtiyaz obur” yapılar sevmez.

Rekabet; rakibi pusu kurup yok etmek veya rakiple anlaşıp halkı dolandırmak ikilemine saplanıp kalmış ise rekabet algımızı temelden sorgulamak

     gerekir. SİZCE GÜNÜMÜZDE MERTLİK ÖLDÜ MÜ?

DEVAMINI OKU

Sürekli kanat çırp ve yükselmeye çalış

ZİRVENİN 5 ÖZELLİĞİ

1-Hayatı anlamlandırır

2-Varılması zordur

3-Kalınması daha zordur

4-Her zirve ardında varılası yenisi var

5-Zirve sonrası iniş başlar, unutma

Tırmanırken dal kırma ki inişte tutunabilesin.

Bir nesneye, binaya, yükseltiye; el ve ayaklarla tutunarak yükselmek… Gerekirse tırnaklarını da kullanıp dik yere, yamaca, duvara çıkmaktır tırmanmak.

Sürekli kanat çırp ve tırmanmaya çalış… Uçamasan bile yerden bir iki metre yükseğe tırmanırsın. Bu da sana hayati 2 avantaj sağlar;

1-uçamasan dahi kedilerin şerrinden uzak durursun,

2-yükselenler safında yer alırsın.

Sarmaşık, tırmanma virtüözüdür. Aşk da sarmaşık sözcüğünden gelir. Bir sarmaşık, sarıldığı şey ölünce o da ölür. Aşk, sarıldığın yar üzerinden ruhsal tırmanmadır aslında… Y

üksel ki yerin bu yer değildir der şair; tırmanma ise yüksekler ikliminin habitatı olma gayretidir.

Zirveye çıkmaya zeval denir. Zeval, inişe başlamanın ifadesidir ve güneşin en tepeye vardığı öğle zamanını tanımlar. Tuhaf olan, zirveye tırmananın, mutlaka inişe geçeceği gerçeğidir. Güneş gibi…

    HAYATINDA GÖZ DİKTİĞİN BİR ZİRVE VAR MI?

DEVAMINI OKU

Organizasyon dehşet

DEĞER ÜRETMEYENLERDEN KURTUL

1-Ortalık, güya mükemmel ama değer üretmeyen, sistemlerle dolu

2-Onları hayatımızdan uzaklaştıralım

3-İnsan, zaman, kaynak israfı

4-Orta gelir tuzağı bu demek

5-Ömrünü harcatma

Adamın biri arkadaşıyla yolda giderken elindeki çakısıyla parmağını keser. Biraz ötede bir özel sağlı kurumu vardır.

Adam; ‘ben şurada pansuman yaptırayım’ der.

İçeri girince, karşısına iki kapı çıkar.

Birinde; ‘HASTALAR’, ötekinde ‘YARALILAR’ yazılıdır.

Yaralılar kapısından içeri girer.

Yine iki kapı vardır. Birinde ‘ET’, ötekinden ‘ KEMİK’ yazar.

Et kapısından girer. Yine iki kapı… Birinde ‘ÖNEMLİ’ ötekinde ise ‘ÖNEMSİZ’ yazıları vardır.

Önemsiz yazandan girince bir anda kendini sokakta bulur.

Arkadaşı sorar; ‘Nasıl, sana iyi baktılar mı?’

Adam cevap verir; ‘Hayır ama organizasyon dehşet’’

Türkiye; ‘dehşet organizasyonlar’ cenneti(!) durumundadır.

Değer üretmeyen sistemleri ayıklamadıkça organizasyonel ‘dehşetler’ bizi orta gelir tuzağına mahkûm edecektir.

Sorun; yeterince üretememektir ve ortada üretilen değer yoksa, organizasyonel mükemmelliğin hiçbir anlamı yoktur.

          MÜKEMMELSİNİZ AMA NE İŞE YARARSINIZ?

DEVAMINI OKU

Kıyası bırak vizyonuna yürü

KIYAS KULLANMA KILAVUZU

1-Kendini dününle kıyasla, el ile değil

2-Kıstasına dikkat et, ona dönüşürsün

3-Vizyonu olan, kıyasa gerek duymaz

4-İyi doğru güzel; kime göre?

5-İkinciyi geçmen yetmez, birinciyi geç

Hakk’ı biz bulduk deyu zannetmesin ashâb-ı kâl / Cûylar çün erdiler deryâya hâmûş oldular.” diyor Hayali; ‘yaradanı bulma yolunda bilim ehli diye geçinenler kendilerini bizimle kıyaslamasınlar… Coşkulu nehirler, denize ulaşınca suskunlaşırlar.”

Kıyas, en az iki elemana ihtiyaç duyar: 1-kıyaslanan, 2-kıstas… Kıstas, kıyaslarken esas alınan değerdir.

Ancak “oldum” diyenler, kıyası bırakır. Kıyas, coşkulu akan nehrin tavrıdır. Başını taştan taşa vurur, engellerle gücünü kıyaslar. Kaynağından nihai hedefine ulaşınca, denizle buluşur, sesi kesilir. Çünkü kıyaslanacağı ne bir dağ ne bir dere, taş, kaya veya toprak kalmamıştır.

Kendini sürekli başkasıyla kıyaslayan, kıstasına imrenendir ve asla kendini kıyasladığını aşamayacaktır.

Onu geçse bile… Zira kendini ikinci gibi pozisyonlamıştır ve ikinciyi geçen, yeni ikinci olur, birinci değil. Birinciyi geçmek, kıyastan ziyade kendi vizyonunun, kendi rüyanın peşinden gitmek olacaktır.

Vizyonuna bak!

     KENDİNİ DÜNÜNLE KIYASLAMAYI DÜŞÜNSEN?

DEVAMINI OKU

Zafer hazırlığı sever

HAZIRLIĞIN 5 FAYDASI

1-Yarını inşa eder

2-Zafere giden yoldur

3-Başarının ön şartıdır

4-Seni güçlü kılar

5-Hamsın, pişersin, olursun

Hazırlanmadığın zafer, senin değildir.

Madalyanın gururu, hazırlanmaktan türer.

Biliyorum bir gün bahtım açılacak ve ben o güne hazır olacağım” diyordu Abraham Lincoln… Nitekim öyle de oldu. 61 kez denemiş ama her deneme bir hazırlık olmuş ve başkan seçilmişti.

Bugün, dünün hazırlığıydı. Tıpkı yarına bugünden hazırlanıldığı gibi… Hazırlanmadığın zafer, senin değildir. Biliriz ki zafer, hazırlığı sever…

Madalyanın gururu, o madalyayı kazanmanın hazırlığındaki zahmetten gelir.

Hazırlık, bedeni sağlıkta tutan en önemli koruyucu hekimliktir.

Soğuk geldiğinde ısınmaya hazırlanırsın sıcak bastığında ise serinlik hazırlığın başlar.

Hastalık, bedeni hazır olmayanları daha fazla yoracaktır.

İki türlü hazırlık vardır; 1-gelmekte olanı beklerken yapılan her şey, 2-gelecek olan ne ise onu karşılamaya hazır olmak…

Genelde birincisine ödev, ikincisine de tekamül denir. Ödev, beklediğine hazırlanmanın tanımıdır. Y

apılacaklar, senden istenenler bellidir, hazırlanırsın, o da gelir seni hazır bulur.

İkincisi ise bir ömür sürer. Hamsın, pişersin, yanarsın ve hazır olursun.

Peki, neye? Elbette gelecek her ne ise ona…

               KENDİNE BİR YARIN HAZIRLADIN MI?

DEVAMINI OKU

Hedefsiz ok saçmalar…

HEDEFİN 5 FAYDASI

1-Varacağın limanı belirler

2-Hayat hedefin yoksa hayatın hedefi olursun.

3-Hedefi olana kader yol açar

4-Hayal ile hedef arasındaki fark; eylemdir

5-Zor hedef, zorlu insanı var eder.

Hedef, varılasıdır. Hiçbir yolcu, hedefi olmadan yola çıkmaz.

Atılan her ok, bir hedefe yöneliktir. Sıkılan mermi, hedefsiz ise kuru gürültüden ibaret olacaktır.

İnsandan hedefini al, geriye biyolojik varlığı kalır. Hayal ile hedef arasındaki fark; eylemdir.

Eğer hedefin rüyana girmişse, ona varmak için öncelikle uyanmalısın

Hedefi olmayan gemiye, hiçbir rüzgâr fayda etmeyecektir.

Hedefi kolay olanın zaferi olmaz, minik başarı diye kayda geçilir.

Zor hedefler; zorlu insanlar, güçlü karakterler, sonsuz sabır, bitmez tükenmez gayret gerektirecektir.

Hedefsiz yola çıkmış niceleri gördüm hedefime ilerlerken… El ettim görmediler, dil ettim duymadılar. Vardığımda dönüp baktım ve şunu gördüm; yolcu iken yolun kendisi olmuşlardı… 

Ya hedefin de ötesine varmışsan? O da ıskalamak sayılacaktır.

Neticede hedef, hayatın anlam denizidir. Eğer ummana dalarsan, yeterince soluğun, seni taşıyacak bir teknen ve kollarında biteviye kürek çekecek dermanın olsun.

Tabii bir de kalbinde o hedefe varma aşkı… Ve hedefe varma hazzı…

         SENİN BU HAYATTA HEDEFLERİN OLDU MU?

DEVAMINI OKU

Feraset sorun çözer

SAĞDUYUNUN 5 FAYDASI

1-Bizlere doğru yolu gösteren pusuladır

2-Sende de vardır, onu kullanmayı bil

3-Aklın kapıcısı, hatasavardır

4-İş tulumu giymiş içimizdeki dâhidir

5-Yerinde yargılar verme yeteneğidir

Akla uygun, akıl süzgecinden geçmiş, doğru, gerçekçi, yerinde yargılar verme yeteneğidir sağduyu.

Günün pratiğinden süzülerek gelen pek çok bilgi, deneyim, gözlem; sağduyu kabında birikir ve bunları kullanan insanlar, feraset sahibi olur.

Sağduyu çerçevesinde sorun çözer, davranır, risk alır, mücadele eder, yaşar, mutlu veya mutsuz olur.

Bir bakıma insanın günlük yaşamı içinde bulunan görüşlerin, alışkanlıkların ve düşünme biçimlerinin toplamına sağduyu demek yanlış olmaz.

Kaba kuvvet, daima sağduyuya yenik düşmüştür

Ferasetin bir nimeti de fayda üretmesidir. İş tulumu giymiş bir dahi, sorun çözen bir yönetici, durugörü sahibi bir bilgedir.

Sağduyu, insanlığa eşit dağıtılmış ama kiminin kullanıp geliştirdiği kiminin de az başvurduğu bir hayatta kalma repertuvarı şaheseridir.

Aklın kapıcısı, şüpheli fikirlerin güvenlik bariyeri, hatasavardır.

Bir yüzyılın felsefesi, bir sonraki yüzyılın sağduyusu olacaktır. Feraset sahibi ol!

        SEN SAĞDUYUNUN SESİNİ DİNLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Zoru başaramayan kolayda da zorlanır

ZOR OYUNU BOZMAZ AMA DEĞİŞTİRİR

1-Zorlukla başa çıkamayanın heykeli dikilmez

2-Kolayı başarmak ;herkesin harcı

3-Zoru ancak büyük insanlar başarabilir

4-Hayat için ölmek işin kolayı

5-Zor olan; hakkını vererek yaşamak

Güçlük, sıkıntı, rahatsızlık, kolay olmayan, zorunluluk, yüküm, güç kullanma, baskıdır zor… 

Zorluklarla test edilmemiş birine ne derece güvenebilirsin? Bilgelerin kritik görevler için zorlukla imtihan önermeleri bu yüzdendir.

Zor karşısında davranışı nedir? Kaçmayasavaşmaya mı yoksa saklanmaya mı meyillidir?

Mücadele ederken kendini zorluyor mu? Acıya, başarısızlığa, hezimete, hakarete, utanca, itilip kakılmaya karşı sabrı ne kadardır?

Zoru başaramayan, büyük ihtimalle kolayda da zorlanacaktır.

Zor, oyunu bozar derler. Aslında oyunu bozmaz, sadece değiştirir. Zorlanan süreçler, bir yerde kırılacak, eğer varsa sürecin devamı; zor ile başa çıkanlar için yeniden tasarlanacaktır.

Yiğit meydanda bellidir. Zora koşulmuştur, baş edesi midir vazgeçesi midir?

Bunu öğrenmenin tek yolu; yiğidi zorlamak ve görmek olacaktır.

             SEN ZORA GELEMEYENLERDEN MİSİN?

DEVAMINI OKU