Dürüstlük haram mıdır?

YEMEK YERKEN MÜSLÜMAN
TİCARET YAPARKEN FARKLI?
Dünya’da ‘Helâl Pazarı’ giderek büyüyor.
Büyüten bizler miyiz dersiniz? Ne gezer!
İslâm âlemi; 4 trilyon $’lık Dünya Helâl pazarının;
ancak 5’te 1’inde var, gerisinde yok.

Böyle saçma soru olur mu demeyin. Korona sürecinde öylesi garip şeyler gördük ki, sormadan edemedim: Yemek yerken Müslüman, ticaret yaparken farklı olmak nasıl mümkün?

Olabiliyormuş… Oysa ‘helâl’ kavramı, sadece gıdayı değil ticaretten iş hayatına, sosyal ilişkilerden yaşam tarzına dek her alanı kapsıyor. Adına helâl demeden toplumlar, dürüst, hakkaniyet, adalet peşinde koşuyor.

İnanç sistemimizde yer alan ‘helâl’ kavramının, toplumun bütün kademelerinde iyice benimsenmesinde her kurumun sorumluluk taşıması gerekir.

Benim tezim şu; inancımız bize helâl ilkesine dair muhteşem tanım sunarken, inanç coğrafyamız, bunu hayata geçirmede eksikliklerle dolu. Misal Müslüman için en önemli konulardan olan ‘Helâl Gıda’ konusunda bizi utandıracak rakamlar söz konusu…

Dünya Helâl Pazarı büyük ölçüde gayrimüslimler elinde. 2 milyar İslâm âlemi, 4 trilyon $’lık pazarın sadece %20’sinde varlık gösterebiliyor. Tuhaf olan şu; Helâl finans alanında varlık göstermekte İslâm dünyası hayli zorlanıyor.

         DÜRÜSTLÜK; ELE HELÂL DE BİZE HARAM MI?

DEVAMINI OKU

Kim, neyi tamamlıyor?

TAMAMLAYICI EMEKLİLİK KİME YARAYACAK?
İşçi istemiyor, işveren istemiyor, emekli istemiyor.
Kıdem tazminatına el konulacağı kaygısı var.
Durduk yerde gündem haline geldi.
Faydası muğlak proje; kimin yararına?

Durduk yerde gündem, tamamlayıcı emekliliğe kilitlendi.

Kıdem tazminatlarına el koymak isteniyor kaygısı yayıldı. Gerekçesi; emekliye fazladan gelir, kıdem tazminatı fonu kurmak… İlginç olan; bu düzenlemenin muhataplarının buna rıza göstermemesi…

Çalışan istemiyor; sendikalar karşı. Kıdeme dokunma diye feryat ediyorlar. İşveren istemiyor; prim ödemesinin %2’den %6’ya çıkacağının farkında. Ayrıca

Kıdem üzerinden çalışanın kuruma sadakati de yok ediliyor.

Emekli istemiyor zira onun aleyhine olacağından adeta emin.

Peki; o halde kim istiyor? Bu cin fikir kimden çıktı ve amacı nedir? Dere geçerken at değiştirme niye? Koronadan çıkış sürecinden neden gündem bu tuhaf teklifle doluverdi?

1991’de sigorta prim affı çıkmış, oy uğruna erken emeklilik getirilmişti. O dönemden bu yana sistem hala düzeltilemedi.

Hal böyle iken ‘emekliyi tamamlıyoruz’ diye sistemi yeniden bozmanın gerekçesini anlamış değiliz. İşe başlarken girilen sistemle emekli olamadık, sürgit değiştirip durduk. Neden?

    İŞÇİ, İŞVEREN İSTEMİYORSA; GERÇEK AMAÇ NE?

DEVAMINI OKU

Söylenme çare ara

HAVANDA SU DÖVMEK, SONRA ELEKLE TAŞIMAK
Bir toplantıda havanda su dövülüyor.
Sonraki toplantıda ise havana dövülen su; elekle taşınıyor.
Hal böyle olunca taşıma su ile değirmen dönemiyor.

İşler yolunda gitmiyor. Korona’da ikinci dalga tehdidi var ve ekonomi açılma sürecinde yığınca sorun kapımızda bekliyor.

Bu gibi hallerde; ‘sorun tespiti ve çare arama’ toplantıları yapmaya pek meraklıyız. Yapılır zaten; yapılmalı da… Ancak bizdeki yaygın haliyle değil… Ne zaman böylesi toplantıya katılsam fark ettiğim şudur: Çareyi; ağlamakta buluyoruz.

Bildik tek strateji ağlamak olunca: şikayet etmek, her şeyi istemek, herkesten istemek, verenden daha fazla istemek, en önemli sonuç oluyor. İşe yarıyor mu dersiniz? Hayır! Yaramıyor çünkü soruna çare bulmak için toplananlar, çözüm  önerisinden ziyade durum tespitine odaklanıyorlar.

Böyle davranmayıp çözüme odaklananları da görüyorum. Neyi ararsan onu bulursun zaten. Çözüm arayan; çözüme, bahane arayan ise mazerete ulaşıyor. İster yüz yüze olsun ister webinar olsun, vaktinizi boş işlerle harcamayın. Söylenme, çare üret! Sürgit başkasından yardım dilenme, sen yap!

Yeni normal derken eski anormale dönüp durmak bundan…

     SEN DEĞİLSEN KİM, ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN?

DEVAMINI OKU

Görgü eğitimi şart

GÖRGÜ KURALLARI DERSİ KONULSUN
Kuralsız toplum, çürümeye mahkûmdur.
Ortalık kaba, hoyrat davranışlarla dolu.
Okullarımıza görgü kuralları dersi konulsun.
Bu sayede ötekine saygılı bireyler yetiştirebiliriz.

Hoyratlık, her yeri kaplamış durumda… Sokakta, iş yerinde, evde, her yerde, görgü kurallarına duyulan ihtiyaç artıyor.

Okullarımızda şiir, musiki, estetik, resim, felsefe, beden terbiyesi ve güzel sanatları çıkardı. Böylece bugünkü hoyratlığımızı inşa ettik. Medeniyet talebinden vazgeçtik. Zarafeti kovduk, sanatı harcadık. Musikiye sağırlaştık. Estetiği katlettik. Görgü kurallarını unuttuk. BENcilleştik. ÖTEKİne yabancılaştık, Nihayet Recep İvedik 6’ya vardık.

Oysa eskiden okullarda görgü kuralları öğretilirdi. İşte birkaç örnek; Ayakta bir şeyler yiyip içilmez. Başkasının kusuru ile alay edilmez. Emanet eşyalar geciktirilmez. Pazarlık yaparken mal kötülenmez. Telefon eden önce kendini tanıtır. Hiçbir yere ağızda sigara ile girilmez.

Alay ve kötüleme ima ile bile yapılmaz. Toplu yerlerde yüksek sesle konuşulmaz. Başkasının lafı kesilmez. Aksırırken ağız elle kapatılır. Yere tükürülmez. Araba kullanırken sinyal verilir. Çekirdek kabuğu yere atılmaz.

Hoyratlık çürümedir.

          MUTLU MUYUZ BU HOYRATLIKLARIMIZDAN?

DEVAMINI OKU

Faiz düşmüş neyime Zam damlar yüreğime

HAYDAN GELEN HUYA GİDERSE
Konut faizleri rekor aşağıda.
Ancak konut fiyatları da rekor artışta.
Sektör, fahiş kâr huyundan vazgeçmedi.
Faiz kolaylığına el koyuverdiler.
Konutta ikinci durgunluk dalgası geliyor.

Söz konusu konut olunca zam; damlamıyor, adeta yağıyor. Konut kredi faizleri, sektör canlansın diye rekor düşürüldü. Ancak fiyatları da tırmanmaya başladı.

Bankadan kredi alan müteahhide koştu fakat bir gün önce anlaştıkları konuta en az %25 zam geliverdi. Parasını enflasyon karşısında korumaya çalışanlar şimdi parasını müteahhit karşısında korumak zorunda kalıyor. Zira faizden gelen avantaj anında bina sahiplerinin cebine akmaya başladı.

Sorun, zaten duran sektörün bu yüzden yeniden duraklayacağıdır. Korona’da ikinci dalga konuşulurken konutta ikinci durgunluk dalgası kaçınılmaz biçimde geliyor.

Serbest piyasa kuralları içinde fiyatlar, arz ve talebe göre belirleniyor. Zaten alım gücü gerileyen süreçte konuta getirilen fırsat zamları, konut sektöründe ikinci durgunluk sürecini başlatacak gibi.

Zira faiz sıfır dahi olsa alıcıya faydası yoksa, konut satılamaz.

         KONUT ALMAK BAŞKA BAHARA MI KALIYOR?

DEVAMINI OKU

İş ahlakımız çürürse…

HAYVAN YULARINDAN İNSAN SÖZÜNDEN TUTULUR
#Korona sözünü tutmamanın bahanesi olmuş.
Salgın içimizdeki hırsı azaltacağına;
bazılarımızı daha da beter hale getirmiş.
Oysa iş ahlakı çürürse ortada piyasa kalmayacak.

İşimiz zor. İmkanı olduğu halde borcunu ödemeyenlere dair şikayetler çoğaldı. Taahhüdünü yerine getirmeyenlerin öyküleri etrafa yayılıyor. Korona şartlarını bahane edip anlaşmaları çiğnemek, verdiği krediyi geri çağırmak veya benzeri ahlak-etik dışı davranışlar, bindiği dalı kesmektir.

İş dünyasındaki ilişkilerin evrensel kabul görmüş değerler üzerinden yürümesini savunan iş ahlakı çökünce çürüme başlıyor. Bizde pek çok kurum iş etiğini reddetmiyor ama uygulamıyor da…

Oysa mayamızda ahilik, lonca gibi kurumlar bir zamanlar iş yapma kültürümüzün DNA’sıydı. Tuhaf olan iş ahlakının bizi ‘yavaşlattığı’, etik olmayan rakip karşısında ‘rekabet dezavantajı’ oluşturduğunun savunulmasıdır.

Etik ve vicdanı bir tarafa atınca, müşteriyi kandırmak, çalışanı istismar, devleti dolandırma, ortağı batırma; yaygınlaşıyor.

Ekonomiler açılma sürecinde gördük ki korona virüsü bizi daha da hırslı, etik dışı yapabiliyormuş. Oysa bize ayna tutan virüs, hatalarımızdan kurtulmaya vesile olmalıydı.

      DEĞERLER ÇÜRÜRSE SEN VAR KALABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Zihin tembelliğine dikkat

AKILLI TELEFONUM BENDEN AKILLI MI?
Teknoloji, yapay zekayı organik zekamızın yerine koyma becerisi kazandı.
Biz bu süreçte hayat konforu içinde zihin tembeli oluyoruz.
Oysa sorun çözme yetimizi kaybetmemeliyiz.

Her konfor alanı, kendine has tembellik üretir. Eskiden 4 işlemi, kağıt kalemle ancak zihinle yapma uğraşını, hesap makinelerine devrettikten bu yana makine olmadan hesap yapamaz duruma geldik.

Çarpım tablosunu bilmeden mezun olanlarımız giderek artıyor. Bugün üniversite mezunlarının karekök almayı beceremediği görülüyor. Denilebilir ki cep telefonu varken buna ihtiyaç yoktur. Söz cepten açılmışken unutulmaması gereken şu; cebimiz bizden daha akıllı mı?

Eğer öyleyse, başımız fena halde belada demektir. Zira sorun çözme kabiliyetini yitiriyor, zihnimizi tembelleştirip hayat karşında tutunma yetimizi zayıflatıyoruz demek bu…

Özü sakat olan, uzantılara muhtaçtır. Kabiliyeti yiten ve gelişmeyen, zihnini tembelleştirmekle kalmaz, başkasının çözümlerine muhtaç hale gelir. Bu da hayatın dizginlerini kendi elimizle başkasına devir anlamı taşır ki bağımsızlığımız artık söz konusu olamaz. Zihin tembel olursa ne mi olur? Şu olur; biat gelişir. Biat; beyni devre dışı bırakmanın adıdır.

         BEYNİNİ KULLANMADAN YAŞAYABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Şimdi plan zamanı

KULLANILMIŞ GELECEK
#Korona yüzünden bazı işler, sektörler kayboluyor.
Pek çok sektörün, mesleğin geleceği yok.
Akıllı uluslar yeni dünyayı buna göre tasarlıyor.
Biz ise kullanılmış geleceğe saplandık kaldık.

Korona tüm dünyada işsizlik üretmeyi sürdürüyor.  Kapanan işyerleri yüzünden işten çıkarılanların sayısı sürgit artıyor.

Tahminler; bu yıl sonuna kadar dünyada 250 milyon insanın işini kaybedeceği… Sorun, ekonomiler açılsa dahi bazı işler ve sektörler devre dışı kalacağından pek çok insana yeni alanlar açmak gerektiğidir. Avrupa Birliği ülkeleri, eğitim sistemini yeni baştan tasarlamak için çalışmaya başladı bile.

Bizde zaten bazı eğitim dalları, verdiği mezunları KPSS için kuyruğa sokmaktan başka işe yaramıyordu. Şimdi yok olacak mesleklere yönelik fakültelerle devam etmenin gereği yok.

Yapılması gereken, değişen ihtiyaçlara göre eğitim sistemini reforma tabi tutmak… Mevcutları da geleceğin ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendirmek….

Misal tarım gümbür gümbür geliyor ve daha da önem kazanacak. 40 ziraat fakültemiz var fakat bitkiyi bilmeyen mezun üretiyorlar. Bahçıvan ise mum ile aranıyor. Mühendislikler, meslek okulları, diğerleri…

Korona sonrası dünyayı şimdiden planlamamız gerekiyor.

         YOK OLACAK MESLEĞİ NEDEN ÖĞRENELİM Kİ?

DEVAMINI OKU

İşsizlik büyük dert

İŞSİZLİĞE ÇARE YENİ ZENGİNLİK ALANLARI
Yeni iş pozisyonları üretmek zorlaştı
#Korona zaten yeni işsiz doğuruyor
Tarım gibi farklı sektörlerde;
kamu-özel işbirliğiyle iş alanları geliştirmek zorundayız.

Korona sürecinin en büyük yıkımı, belki de ardında bıraktığı işsizlik olacaktır. Şimdiye dek rapor edilmişler dahil işsiz kalanların sayısı, dünya genelinde 100 milyona yaklaştı. Bu daha başlangıç üstelik. Zira virüsün biyolojik etkisi geçse dahi ekonomideki yıkım süreci henüz başladı gibi görünüyor.

Peki, bu kadar işsiz ne olacak? Bütün yönetimler bu soruya cevap arıyor. Kimi, kayıt dışı olmanın sahte avantajıyla inkar ederek. Kimi ölçüp biçip bilerek ama hiçbir şey yapmayarak.

Kimi de bunu en büyük dert diye tanımlayıp çare arayarak.

Biz neler yapıyoruz? Nüfus artışına paralel, yer yıl 1 milyon gence iş bulmak zorundayız. Oysa işsizliğimiz çift haneli ve giderek artıyor. Salgında 1.2 milyon ilave işsizimiz oldu.

Türkiye, mevcut ezberler içerisinde işsizini eritemez. Bu yüzden bizlerin geniş istihdam alanları oluşturmak, yeni iş pozisyonları üretmek mecburiyetimiz var. Buda ancak özel sektör ve kamu işbirliğiyle olabilecektir. Bana göre tarım, istihdamın gelişeceği, iş üretilebilecek en uygun sektördür.

         İŞİ OLMAYANLARIN YAŞAMA HAKKI YOK MU?

DEVAMINI OKU

Karşılıklı bağımlıyız

KOVARIM TEHDİDİNE BOYUN EĞME
İşten atılma şantajı, emeği evde daha çok çalıştırıyor.
Oysa haklarını savunma cesareti gösteren;
patronu da şekillendirebiliyor.
Çünkü senin işe ihtiyacın kadar patronun da sana var.

Evden çalışma, emeğin istismarına sebep oldu ve çalışana külfetler getirdi. Ofis masrafları azaldı, mesainin süreleri uzadı, angarya daha da arttı. Patron, yakıttan, yemekten, servisten kurtulurken, evin elektrik, internet faturası arttı.

Bu durumu sadece patrona bağlamak, madalyonun tek yüzü üzerinden hayatı okumaktır. Diğer yüzünde, çalışanın kendi haklarına bakışı yatıyor. Eğer ‘atarım seni’ tehdidine boyun eğip, bir işe olan bağımlık üzerinden hayatı okuyorsan doğal olarak daha fazla sömürüleceksindir.

Kendi evinin işyeri gibi kullanılmasına göz yummuş, 7/24 çalıştırılmayı kabul etmiş, geceboyu telefon başında talimat bekler duruma gelmişsin.

Oysa itiraz etme hakkın var. Bilmelisin ki senin işe ihtiyacın kadar patronun sana ihtiyacı var. Karşılıklı bağımlılık hali bu ve sen de patron gibi kendi prensiplerini savunabilirsin.

Batı’da pek çok ülkede mesai saati dışında değil telefona bakmak, elektronik posta atmak dahi suçtur. Yöneticinin seni istismarına itiraz hakkın var. Onlar da buna uyacaktır.

          EMEĞİNİN İSTİSMARINA KİM İZİN VERİYOR?

DEVAMINI OKU