Çalıştayıp durma Çalışmaya çalış!

LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ
Şu çalıştaylar bir tür pagan ayin gibi…
Birileri çıkıyor sözüm ona bilimsel vaaz veriyor,
Birileri de ellerini çırpıyor, plaketliyor. Netice?

Bir modadır gidiyor; falanca Arama Konferansı, Filanca Çalıştayı, Ortak Akıl Toplantısı… Hele şu çalıştaylar…

Yabancının Workshop dediği, bireylerin ortak bir konu üzerine çalışmalarını, düşünmelerini ve öğrenmelerini sağlayan uygulamalı bilimsel öğretim tekniğinin adı bu.

Katılımcıları konuya göre seçilir, problem tanımlanır ve bulunan çarelerin uygulanmasına yönelik sonuç raporlanır.

İyi de yüzlercesine katılan biri olarak ne sonuç gördüm ne de uygulamaya geçen çözüme tanık oldum. Arama konferansı, ortak akıl toplantılarına ne demeli? Günün sonunda neyi aradığını unutuyor, ortak akıl denilen vasat, çalışmaz bazı fikirler ile kala kalıyorsun. Zamanımıza yazık değil mi? Kitlesel kaytarmanın en maliyetli yöntemi.

İş yapar gibi görünüyorsunuz ama eylem filan yok. Niye?

       ÇALIŞTAMAK YERİNE ÇALIŞMAYI DENESEK?

DEVAMINI OKU

Yeni nesil teknokent

UYGARLIK YÖRÜNGESİNE ÇIKMAK
Start-up dediğimiz erken aşama girişimci fikrini moda haline getirdik.
Ancak henüz bunları milyarlık yörüngeye çıkaramadık.
Yeni nesil teknokentler ile bunu başarabiliriz.

Yıllardır bıkmadan usanmadan araştırmaya geliştirmeye para harcarsanız ne olur? Uzun süre hiçbir şey olmamış gibi görünür ama vazgeçmediğinizde, meyvelerini görürsünüz. 5-6 yıl sonra zeytinin dibine dökmesi gibi…

Teknokentlere bu açıdan bakınca 60 fidan içinde meyve vermeye başlayanlardan umutlanıyor, buradan çıkacak yeni girişimciler ile yarının Türkiye’si için ümit var oluyoruz.

Mesela İTÜ Arı Teknokent gibi… 4 yıl önce girişimcilik merkezini ziyaret ettiğimde “gelişmeleri izleyecek, bina ve masalara değil çıktılara bakacağım”  demiştim.

İş Geliştirme Direktörü Arzu Eryılmaz davet ettiğinde, gördüğüm,  uzay merkezi görünümlü ofisten fazlası oldu.

Yöneticileri; “burası mimari şaheseri olsa da başarı kriterimiz, kaç tane milyarlık girişimciyi ekosisteme kazandırdığımızdır” görüşünde… Arı Teknokent, İTÜ’yü de değiştiriyor. Dünün mezun olma derdindeki öğrenci burada diploma değil “acaba buradan şirketimle mezun olabilir miyim?” motivasyonuna erişmiş.

SİZ DE DENESENİZ?

DEVAMINI OKU

Türkiye’de gıdaların yarısını çöpe atıyoruz

GIDA İSRAFININ SORUMLUSU KİM?
Evlerde meydana gelen israf: %42
Gıda üreticilerinde: %39
Perakendecilerde: %5
Catering sektörü: %14
Ambalajlı gıda bilinciyle israfın %60’ı önlenebilir.

Dünya nüfusu hızla artarken; 2,1 milyar insan açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Buna rağmen dünyada üretilen gıdanın üçte biri sofraya gelmeden çöpe gidiyor.

Her yıl zengin ülkelerdeki tüketiciler 222 milyon ton gıdayı tüketmiyor, çöpe atıyor. Bizim gıda israfımız %50.

Çöpe giden gıda kaynak israfını da beraberinde getiriyor.

Su, tarım arazisi, enerji, iş gücü ve sermaye boşa gidiyor, gereksiz sera gazı salınımı oluyor. Küresel ısınma cabası…

Sağlıklı beslenmeyi sağlama ve kaynakları verimli kullanıp israfı önleme noktasında ambalajlar önemli rol üstleniyor.

Gıda ambalajları sayesinde; Türkiye’de her yıl israf edilen 1,5 milyar ₺ ekmeği, 16 milyar yaş sebze ve meyveyi çöpten kurtarmak mümkün. Avrupa Plastik Üreticileri Birliği EUPC İcra Kurulu Üyesi Yavuz Eroğlu; gıdayı doğru ambalajlayarak israfı kökten önleyebileceğimizi savunuyor.

         DİNİMİZ İSRAFI HARAM SAYMIYOR MUYDU?

DEVAMINI OKU

Çok yerine verimli

SÜREÇLERİ SORGULAMALI
Değer yaratmayan iş, iletişim, ilişki ve bilgi süreçlerini yeniden düzenlemek şart.
Ancak bu sayede “daha çok çalışma” odağından, “daha verimli çalışma” kalitesine çıkabileceğiz.

Türkiye nihayet dikkatini nicelikten niteliğe kaydırmaya başladı. Şükür ki bugün ihracatın ciro hedefi yanı sıra katma değeri konuşabiliyoruz. Turist sayısından, turist başına geliri arttırmayı düşünebiliyoruz. Şimdi paralel adımın; istihdamda atılması gerekiyor. Nicelik odağından bakınca görebildiğimiz; işgücüne katılma, istihdamın cinsiyet ayrımı veya işsizin genç olup olmadığı yalnızca… Oysa nitelik odağı bize; işçi sayısı, çalışma saati kadar, işgücü verimini sorgulatıyor. Sorguluyoruz… Gördüğümüz; iç açıcı değil. En azından şimdilik… Kendimize sürekli 2023 yılı hedefleri koyuyoruz ama çalışan başına verim artışı henüz ajandamıza girmiş değil. Misal Almanya. Verimlilikte en tepelerde… Peki, bunu nasıl başarmışlar? Eğitim diyenlere şunu hatırlatalım. Sistem ve süreçler eğitimden daha önemli… Zira siz değer yaratmayan iş süreçlerine sahipseniz, emeğin bu süreçteki verimi, eğitimi ne olursa olsun, sınırlı gelişebilecektir. Türkiye, çok yerine verimli olmayı başarmalı.

SİZ, VERİMLİ BİRİ MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

‘Bizi eğitin, sayımızı arttırın, denetleyin’

400 YAMYAM TAKSİCİ
İSTANBUL’U ESİR ALDI
Taksici esnafı; “içimizdeki çürükler yüzünden hem İstanbullu hem de taksiciler mağdur.”
Belediye yerli uber’e izin vermiyor.

İstanbul’da yasal 17 bin 395 taksi var. Günde 1.3 milyon yolculuk taksiyle yapılıyor ve İstanbullu taksiciden bezdi.

Sebep? Bunu anlatmak için İstanbul Taksiciler Esnaf Odası Başkanı Eyüp Aksu ile Vekili Veli Yurt beni ziyaret etti.

Sayıları 400 civarındaki ‘yamyam’ taksiciler yüzünden tüm esnafın zan altında kaldığını iddia ettiler. Talepleri var;

1- Sayımız yetersiz, daha fazla taksici gerek; arttırılsın.

2- Denetim yapılsın. Bu da belediyenin işi ama yapmıyor.

3-Taksi şoförleri eğitilsin, müşteriyle iletişim öğretilsin.

4-Odamızın yetkisi yok. Çürükleri atabilme yetkisi verilsin.

5- Belediyenin i-Taksi sistemi çalışmıyor, rekabete açılsın.

Uber’i kovduk ama yerine yerli ve millisini koyamıyoruz. Zira Hüseyin Tanrıverdi’nin oğlu, bakan Nihat Ergün’un damadı ile bir ortaklarının kurduğu i-taksi belediye tekeli doğurdu fakat çalışmıyor. BiTaksi’ye de izin verilmiyor. Yarın devam edeceğim:

YAMYAMLARI KİM KORUYOR?

DEVAMINI OKU

Sosyal konut dönemi

NOHUT ODA BAKLA SOFA
Dar gelirliye konut, Özal zamanında denenmiş, küçük ama satın alınabilir konutlar üretmiştik.
Şimdi TOKİ yeniden deniyor.
Ancak bu konutları üretmek için zihin devrimi şart.

Bizler müteahhidi merkeze koyup, ev sahibi olmak isteyeni, bankayı, belediyeyi etrafına dizerek çoğu yatırım amaçlı pahalı rezidanslar, konutlar ürettik ve bugünlere geldik.

Bir yandan yüzbinlerce pahalı konut stoku diğer yanda yüzbinlerce ucuz konut ihtiyacı… Şimdi TOKİ 81 vilayette %10 peşinatla ayda 894 ₺ taksitle 240 aya varan vadeyle sosyal konut üretecek. Dikey mimari yerine yatay  mimari 2+1 brüt 7585 m2 ile 3+1 brüt 100 mt projelendirilecek.

Son derece yerinde bir adım. Ancak sadece TOKİ yetmez, özel sektörün de işe girmesi şart. Bunun için ev sahibi olmak isteyeni merkeze alıp, bankayı, belediyeyi, kamuyu, müteahhidi onun etrafına dizerek çözüm aramak gerekiyor.

Belediye ucuz arsa üretebilmeli, banka uzun vadeli düşük faizli kredi verebilmeli, kamu, sosyal konut politikalarını desteklemeli ve müteahhitler, yatırımlık değil oturumluk konut üretmeyi iş edinebilmeli. Sosyal konut döneminde bize gereken yeni zihin yapısına sahip müteahhit, bankacı belediyecilerdir.

UCUZA ‘EV’LENEBİLECEK MİYİZ?

DEVAMINI OKU

Kışın yüzü fakire daha sert bakar

BU DA YOKSUL GARİBAN EKONOMİSİ
Kış yoksula da gelir.
Hem de çok ağır gelir.
Gönlü YAZ insanlarımız;
KIŞ soğuğundan kaç yoksulu kurtarabiliriz acaba?
Özellikle yardım istemeyecek kadar vakurları…

Kara kış geldi çattı ama bu çatış yoksula ve garibana…’

Bu cümle, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı okurumdan;

‘Olmaz mı acaba bunlara baharı getirecek, gönlü yaz mevsimi insanlar? Kış geldi ama yoksulun garibanın ayağını ısıtacak ayakkabısı bile yok. Hala hastaneye terlikle gelip ayağı ısınsın diye delik çorabını ayağına siper edenler…

Hasta ama yazılan reçeteyi, eczane ilaç farkı yüzünden alamayan, 3 gün sonra daha kötüleşerek gelen hastalar…

Mutfağında iki kaşık yemeğini karnı doysun diye bol kuru ekmekle yiyen var. Doğalgaz parasını kim neyle ödeyecek?

Soğuk kış günü evinde kabanla oturup yazın biran önce gelmesi için dua edenler… Kaymakamlıklar, muhtarlıklar bunların adresleriyle dolu… Kimi o kadar vakur ve tevekkül içinde ki onları ancak gören gözler bulur. Adresleri bile yoktur. Acaba yoksul gariban ekonomisini yazsanız, onlara yardım eden çıkar mı?

ELBETTE;ÇIKMAZ OLUR MU?

DEVAMINI OKU

Algoritokrasi Çağı

ALGORİTMALAR SANAL KANUNLARIMIZ
Algoritmalar hayatımızı yönetiyor.
Tercihlerimiz şekillendiriyor.
Bizim yerimize karar veriyor.
Algoritmacılar; yeni kanun koyucularımız…

Bir sorunu çözmek veya belirlenmiş bir amaca ulaşmak için tasarlanan yola, işlem basamaklarına algoritma diyoruz.

Dijital dünyanın yapı taşları bilgisayarlar ve onların üzerinde çalışan yazılımlar, hayatımızı yönetmeye başladı.

Algoritmalar artık bizim adımıza karar veriyor, günümüzü yönetiyorlar. Şirketler, kurumlar algoritmaları üretim, fiyat belirleme, mal ve hizmet kalitesini arttırma gibi amaçlar için kullanıyorlar. Müşteri İlişkileri Yönetimi’nden arama motorlarına dek her alanda algoritmalar, yapay zeka parçacıkları olarak devreye giriyor, e-ticarette satınalma süreçlerini, seçim tercihlerini yönlendiriyorlar.

İşin ilginç yanı, kimsenin seçmediği yöneticiler tarafından oluşturulan kurallarla çalışan algoritmaların, yeni bir yönetim anlayışını giderek yaygın hale getiriyor olmasıdır.

Bir bakıma yeni kurallar, bu algoritmaları yazanlar tarafından oluşturuluyor ve bunlar yeni kanun koyucular halini alıyor. Bize de algoritmalara boyun eğmek düşüyor.

        BU SENİN TERCİHİN Mİ, ALGORİTMANIN MI?

DEVAMINI OKU

Çoktan seçmeli nesil yoktan üretebilir mi?

AR’aştır GE’liştir mi, AR’akla GE’tir mi?
Farklı olandan KORKU
bize benzemeyenden NEFRET
rakiple düello yerine PUSU
akıl yerine KURNAZLIK
sabır yerine TELÂŞ
merak yerine BİAT
bilgi yerine KANAAT
ödül yerine CEZA
özgün yerine TAKLİT

Üretemez… Zira seçeneklerin dışına çıkması, ona sınav ve iş fırsatı kaybettirir. Eğitimi boyuna seçenek oluşturmayan neslin ise “yoktan üretmesi” imkânsızlaşır. Tam da bu yüzden genelde AR’aştırdığımız kadar GE’liştiremiyoruz?

KPSS zekâsı” diye bir kavram üzerinde çalışıyorum. Devletin hizmet almak için başvurduğu bu sınav; çoktan seçmeli testtir. Yasal olarak onaylanmış seçenekler içinden o pozisyona uygun olanı seçme becerisini ödüllendirir.

Şıklar arasına; başka cevap, farklı çözüm, yenilikçi yaklaşım ekleyemezsin. “Hepsi” veya “hiçbiri” gibi seçenekler dahi önceden tanımlanmıştır. Hal böyle olunca KPSS ile ancak, “onaylı” ve “vasat” olan işe girer; farklı ve yenilikçi düşünenin kamu hizmetine girmesi önlenmiş(!) olur. Çoğu kendi İK’sının işgali altındaki özel sektör de pek farklı değildir. Farklı düşüneni işe almazsan farklı iş yapamazsın.

         SEÇENEKLERİNİZİ YENİLEMEYİ DÜŞÜNSENİZ?

DEVAMINI OKU

Ev çalışanı olmak

İŞ YERİ EVİ OLANLARIN SAYISI ARTIYOR
Sendikalar evlere dağılmış emeği nasıl örgütleyecek?
Yüzünü görmediğimiz “en yakın mesai arkadaşlarımız” dönemi başlıyor.
Hazır mıyız?

Ofislerin yavaş yavaş eve taşındığı ortamda, yeni bir kavram, giderek yaygınlık kazanıyor; Ev Çalışanı!

Erkek egemen dünyada ikinci planda kalan kadına, ev çalışanı olmak, bir fırsat eşitliği doğurabilecek mi?

Aile ilişkisi nasıl şekillenecek? Çocuk, kadının kariyerinde bir kesinti olmaktan çıkıyor mu? Girişimcilik hakkı şimdi her cinse aynı uzaklığa mı geliyor? Cevap için erken ama bazı trendleri koklayabiliriz. Örneğin maaş ve gelir yapısı…

Mademki evinizdesiniz, başka bir mekân (işyeri) kullanmıyorsunuz; yaratılan katma değer, kimin hakkı?

İşe gitmek için kamu araçlarını, otonuzu kullanmıyorsunuz, mesai saatlerinde artış söz konusu. Gideceğiniz bir işyeri yoksa bu, girişimci için tasarruf demektir. Sizin için bina yapmayacak, yakıt gideri, elektrik, su parası ödemeyecek.

Peki, bu maliyet farkını nasıl paylaşacağız? Aslan payı, evde çalışan emeğe mi, bu işi eve taşıran işverene mi?

Ev çalışanı olma kavramı üzerinde daha fazla araştırmalara ihtiyacımız var.

SİZ EVDE Mİ ÇALIŞIYORSUNUZ?

DEVAMINI OKU