Temsa’yı koruyamadık

AR-GE’SİNİ BİZ YAPTIK EL ALIP GÖTÜRÜYOR
TEMSA’ya devlet teşviklerini gömdük.
Dünyanın en iyi otobüsünü ürettik ama @sabanciholding götürdü Lozan’da bir fona sattı, onlar da kapatıyorlar. YAZIK

Dünyanın en iyi otobüsü TEMSA’yı üretmeyi başardık ama onu yaşatamadık. Şimdi Temsa üretimi durdurdu, çoğu mühendis işçilerini çıkarıyor. Koltuğunun altına bizim Ar-Ge başarılarımızı alıp yabancıya götürürken fabrika kapanıyor.

Oysa Temsa; e-otobüs devrimini gerçekleştirmişti.

Aselsan işbirliği ile yüzde 100 yerli pil üretecek Temsa, toplu ulaşımın yeni nesil araçlarını ortaya çıkarıyordu. Şirket atmosfere karbon salınımını azaltıp daha temiz hava sağlamış, sessiz araçlarla gürültü kirliliğini düşürmüştü.

Ürettiği araçları Adana’da test etmiş, Belçika’daki Otobüs Fuarı’nda gururla izlemiştim. Amerika’da iyi bir servis ağına sahip olan Temsa, bu ülkede üretime geçiyordu. CEO Cenk Alper; ‘Türkiye bize dar geliyor’ diyordu. Ama Temsa’ya Türkiye’yi dar ettik, koruyamadık, yabancı bir fona sattık.

İlginç olan Gama Holding’i batıran fon ve kişilerin şimdi de Temsa’yı batırmasıdır. Biz Devrim’i ürettik, koruyamadık. Anadol’u ürettik, koruyamadık. Şimdi de Temsa batırılıyor.

     YERLİ OTOBÜSÜMÜZE NEDEN SAHİP ÇIKAMADIK?

DEVAMINI OKU

İyi adama bir iki soru

İYİLİK ve KÖTÜLÜK
İyilik ile kötülük arasında tercihe zorlandığında tarafsız kalmak, kötü tarafı seçmektir.
İyi biri olmak, taraf olmaktır.
Doğruya, güzele, iyiye…

Anladık iyisin, Ama neye yarıyor iyiliğin?

Seni kimse satın alamaz, Eve düşen yıldırım da Satın alınmaz. Anladık dediğin dedik, Ama dediğin ne?

Doğrusun, söylersin düşündüğünü, Ama düşündüğün ne? Yüreklisin, Kime karşı? Akıllısın, Yararı kime?

Gözetmezsin kendi çıkarını, Peki, gözettiğin kiminki?

Dostluğuna diyecek yok ya, Dostların kimler?

Şimdi bizi iyi dinle: Düşmanımızsın sen bizim,

Dikeceğiz seni bir duvarın dibine…

Ama madem bir sürü iyi yönün var,

Dikeceğiz seni dibine iyi bir duvarın,

İyi tüfeklerden çıkan, İyi kurşunlarla vuracağız seni. 

Sonra da gömeceğiz, İyi bir kürekle, İyi bir toprağa…

Bertolt Brecht’in; iyi niyetin “gerek şart” olduğu ama asla “yeter şart” olmadığını anlatan klasikleşmiş şiiri…

İyi insan” ve “düşman” kavramları üzerinden kurduğu; tezat (oksimoron) sanatının şaheser örneği…

           SEN İYİ İNSAN, KİME YARAR İYİLİĞİN?

DEVAMINI OKU

Denizlerimizden henüz tam yararlanamıyoruz

DERYA İÇREYİZ DERYAYI BİLMEYİZ
İstanbul Boğazı, nehir-deniz formundaki yegane yer.
Haliç’i de cabası.
Ancak ulaşımda dahi denizden yeterince yararlanmıyoruz.
Oysa Mavi Vatan zenginliklerle dolu.

Üç tarafı denizlerle çevrili bu coğrafyada, kişi başına balık tüketiminin az oluşundan yakınır dururuz.

Dört tarafı da sorunlarla çevrili ülkemizde denizdeki zenginliklerimizi yeterince araştırdığımız söylenemez.

Denizlerimizi de katarak Mavi Vatan kavramını henüz yeni yeni kullanmaya başladık. Denizlerimizi sadece dış politika değil zenginlik alanımızdır. Doğu Akdeniz’de sondaj yapan gemilerimiz yeni enerji kaynağı arıyor ama bu yetmez.

Denizlerimizden sadece balık değil, her türlü zenginliğin daha yoğun ve bilimsel araştırılıyor olması umut vericidir.

Bana göre Türkiye, tarım gibi temel alanlarda olduğu gibi denizlerde de potansiyellerini yeterince kullanmış değil. Sözün özü; deniz kartımız henüz elimizde. Bu kozumuzu hayata geçirecek güce her bakımdan erişmiş durumdayız.

Denizlerimizin barındırdığı potansiyeli girişimcilerimizin dikkatine sunarım.

DENİZİN FARKINDA MIYIZ?

.

DEVAMINI OKU

Milletvekili kırmızı ışıkta neden geçsin?

KIRMIZI IŞIKTA GEÇMEK
Ambulansı anlarım; can kurtarıyordur.
İtfaiyeyi anlarım; yangın vardır.
Polisi anlarım; suçlu takibindedir.
Peki ya Vekil?
Nereye yetişiyor?
Hele o çakar ne?

Önceki gece saat 3’te Meclis’ten torba içinde bir yasa geçti. Milletvekillerine kırmızı ışıkta geçme hakkı tanındı.

Yetmedi, çakar denen hani şu trafikte yanar döner ışıldak takarak trafikte geçiş üstünlüğü getirildi. Bundan böyle vekiller kırmızı ışıkta geçebilecek, çakar kullanabilecek.

Kırmızıda geçmek, ambulans, itfaiye, polis gibi insan sağlığı ve can güvenliğini korumak için kaçınılmaz olabilir.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre sadece ambulans, itfaiye araçları, suç takibindeki güvenlik araçları ve koruması bulunan araçlar geçiş üstünlüğüne sahipken; vekillerin eklenmesinin mantığını anlamış değilim.

Yasa çıkarmak için Meclis’e son sürat giderken kırmızıda durmamak mı? Vekil, itfaiyeci mi? Ambulans şoförü mü?

Vekili geçecek diye milletin trafiğini riske atmak niye?

        KIRMIZI IŞIKTA GEÇMEK BİR İMTİYAZ MIDIR?

DEVAMINI OKU

Vicdansızlaşma

BİNDİĞİ DALI KESME
Piyasada etik dışı davranışlar çoğaldıkça sosyal hayat da bozulur.
Biz halimizi güzelleştirmedikçe işlerimiz de düzelmez.
Vicdan, bedendeki yük değil, içimizdeki sigortadır.

İş dünyasındaki ilişkilerin evrensel kabul görmüş değerler üzerinden yürümesini savunan iş etiği yaklaşımı var.

Bizde de pek çok kurum, uygulamasa dahi iş etiğini reddetmeyecek algı düzeyine ulaştı. Zaten mayamızdaki ahilik, lonca gibi kurumlar, kadim zamanlarımızda iş yapma kültürümüzün DNA’sıydı. Fakat temel sorun; iş etiğinin “yavaşlattığı”, etik olmayan rakipler karşısında “rekabet dezavantajı” yarattığı ve “masraflı” olduğu önyargısıdır.

Öyle ya bir yandan vergini ödeyecek, çalışanını soymayacak ve müşterini kazıklamayacaksın. Öte yandan bunları yapmayan rakibinle, iç-dış vahşi pazarda, fiyat rekabeti yapacaksın. Kabaca, etiğin bir külfet olduğu söylenebilir.

Dinin de vicdanın da etik davranmayı, ahlaki ve toplumsal değerlere saygıyı emretse bile, “rekabet şartları” gerekçesiyle “başkasında güzel ama biz yapamayız” çıkmazına saplanıyoruz. Oysa biliyoruz ki serbest piyasa vicdansızlaşırsa vahşileşir ve çözdüğünden daha fazla sorun çıkarır.

SİZ VİCDANLI BİRİ MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

Kadına şiddete karşı Öfke Kontrolü dersi


ŞİDDET DİLİNDEN KURTULALIM
“Kadına şiddete ‘ŞİDDETLE’ karşıyım” sözü dahi şiddet üretir.
Öfke kontrolü dersi, ilkokuldan itibaren zorunlu olsun.
Şiddeti dilimizden, zihnimizden ayıklamalıyız.

Gün geçmiyor ki kadına yönelik şiddet; gündem olmasın…

Öfke her yerde ve insanlar, öfkelerini kontrol edemediği için facialar doğuyor, cinayetler işleniyor, insanlar ölüyor.

Öfke, insani bir duygudur ancak kontrol edilemediğinde felakete yol açtığından, kontrol edilmesi gerekecektir.

Öfkenin nasıl kontrol edileceğine dair yığınca kurum eğitim vermeye başladı bile. Ancak eğitime ilköğretim sürecinden başlanılması halinde, öfkesini boşaltırken kendisine ve başkalarına zarar vermesi sınırlanabilir hatta önlenebilir.

Tartıştığı eşini yaralayan veya öldüren vakalar incelenince genelde varılan sonuç; anlık öfke patlaması olduğudur.

Trafikte yol vermediği için silahına davranan, tartıştığı insanı öfke seline kapılıp öldüren, kadına şiddet uygulayan.

Önerim, psikolog, psikiyatrist ve eğitimcilerin ortaklaşa geliştirecekleri müfredatın biran önce zorunlu ders haline gelmesi…

ÖFKENİ KONTROL EDEBİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Daha iyi bir yarın uğruna dünü geride bırakabilmeli

GELECEK ENSTİTÜLERİ KURALIM
Bu öneriyi getirdiğimde; ‘bugünü hallettik de derdimiz yarın mı oldu?’ cevabı aldım hep…
Oysa kurumunun, şirketinin geleceğini tasarlamayanın bir geleceği olmaz ki…

Dönüşüme ben; “daha iyi bir yarın uğruna, dünü geride bırakmak” diyorum. Dünü inkâr etmeden yarını tasarlamak.

Geleceği tahmin etmenin en verimli yolu, onu inşa etmektir. Yarını dert etmeyenin yarını olmaz. Falcısından fütüristine, vizyonerinden liderine dek pek çok insan kurum, bir sonraki adımın nerede olacağını düşlüyor, araştırıyor, planlıyor.

Gelecek, arabanın ön camı gibidir. Gideceğiniz yerin adresi orasıdır. Gözü sürekli dikiz aynasında olan, ya otoparktadır veya geriye gidiyor demektir. Geçmişi bu yüzden inkâr edemeyiz. Arabasında dikiz aynası olmayan sürücü kendini tedirgin hisseder. Ardında bıraktığı yolu da bilmek ister.

Dilinden ‘sürdürülebilirlik’ kelimesini düşürmeyenlere bakın;

Eylemlerinden çok azı sürdürülebilirliğe hizmet ediyordur.

Önerim daha iyi bir yarın tasarlamaktır. Dünün zihin yapısı ve bugünün verisiyle değil, yarının nerede şekilleneceğini araştırarak…

ŞİRKETİN YARIN NEREDE OLACAK?

DEVAMINI OKU

Adil rekabet şart

EKONOMİNİN GELECEĞİ HUKUK REFORMUNA BAĞLI
Hukukun üstünlüğü yoksa piyasa adil olamaz.
Hak edilmemiş kazançların faturası kriz olarak ödenir.
Adil rekabet şartlarını sağlamadan da piyasa gelişmez.

Piyasa ekonomisi aktörlerinin, kendi çıkarlarını koruyabilmek için kabullenmek ve uygulamak zorunda oldukları davranışlar manzumesine rekabet diyoruz.

Kendi başına “ahlaki” kaygı taşımasa da yıkıcı rekabetin önüne geçmek ve herkes için “en iyi” olanı sağlayabilmek için, piyasalarda; etik değerlere ihtiyaç duyulur.

240 yıl önce Adam Smith’in piyasayı tanımlarken sözünü ettiği “görünmez el”, rekabet de dâhil her şeyi düzenleme mucizesine sahip olduğu farz edilirdi. Peki ya gerçekte?

Fakat hayatın pratiği farklı gelişti ve “görünmeyen el”in; kimin sırtını sıvazlayacağı kimin de suratına yumruk indireceğini kestiremediğimizi acı tecrübelerle anlayabildik.

Tam rekabet şartlarını oluşturma yönündeki düzenlemelerin görünen bir “ahlâkî” kodu yoksa da “etik iş yapma” kurallarının varlığı, girişimcilerin hakları kadar kamu yararını da gözeten “faydalı yapılar” sunar. Bize gereken, adil rekabet şartlarını sağlayacak olan hukuk reformudur.

            ADİL REKABETE KİM İHTİYAÇ DUYMAZ Kİ?

DEVAMINI OKU

Niceliksel Dönüşüm

ZİHİN REFORMU ŞART
Türkiye epeydir niteliğin farkında.
Pek çoğumuz bunun için zihinsel dönüşüm gayretinde.
NİCE 200 üniversitemiz var ancak eğitimin NİTELİĞİ için YÖK’ten fazlası gerekiyor bize.

Nicelik; nispeten kolaydır. Bütçenin gücüyle üstesinden gelirsin. Yetmediği yerde borçlanır nicelik dertlerini halledersin. Ancak nitelik, zihinsel zıplama gerektirir. Niceliği derdi “kaynak” iken niteliğin derdi, “idrak”tir.

Nicelik, ihracatın cirosunu, nitelik ihraç malının kilogram fiyatını tanımlar. Nicelik turist sayısı ise nicelik; turist başına harcama kabiliyetidir. Nicelik tarım arazisi ise nicelik organik tarımdır. Nicelik okul sayısı ise nitelik; insan kalitesidir. Nicelik diploma sahipliği ise nitelik; beceridir.

Nicelik havalimanı sayısı olsa da nitelik; hava ulaşımının ülkeler kavşağı olmaktır. Nicelik ciro ise nitelik kârdır. Nicelik binanın kat sayısı, nitelik; yaşam kalitesi yüceliğidir.

Nicelik ömür ise nitelik hayata kattığın değerdir.

İnsanlar, şirketler, kurumlar, niteliği arttırmanın ihtiyacı içinde olurlar. Nicelik (çokluk) yetmeyiverir, daha nitelikli olmanın ihtiyacı belirginleşir. Türkiye, ekonominin geçmekte olduğu dar koridorda neredeyse her alanda nitelik ihtiyacını fark etti şükür:

NİTELİĞİMİZİ SORGULASAK?

DEVAMINI OKU

Testiyi kıranla suyu getiren bir tutulmaz

DAHA NİTELİKLİ KAMU HİZMETİ MÜMKÜN
Çalışkan memur da yan gelip yatanından şikayetçi.
Kamu çarkını yavaşlatan devleti itibarsızlaştırır.
Memurların performans sistemi daha etkin işletilmeli.

Kamuda performans sistemi yeterince çalışıyor mu?

Daha önemli soru; çalışmalı mı? Bence evet; yıllar boyu getirilen değişikliklerden gördüğüm; her 5 memurdan ancak 1’i bu performans sisteminden memnun. 5 maddelik öneri:

1- Performans ölçütleri mutlaka güncellensin. Mesleği için fedakârlık yapan ile yapmayan farkı; kesin ortaya çıksın.

2- Memur artık şu kravat-ceket-takım elbise kalıbından kurtarılsın. Boyun kartı sistemi gelsin. Örneğin Kırşehir gibi kışları soğuk yazları sıcak bir yerde görev yapan; kışın kazak, kadife pantolon giyemez, yazın tişörtle işe gidemez.

3- Eşit işe eşit maaş ilkesi kamuda mutlaka uygulansın.

4- Çalışma hayatında kadın–erkek eşitliği dikkate alınsın.

5- Liyakat sistemi, gerçek manada , her yerde çalıştırılsın.

Biliyoruz ki daha iyi hayat, daha nitelikli kamu hizmeti sunmaktan geçiyor. Bunun da yolu, memuru dönüştürmektir.

           YAN GELİP YATAN MEMURLARDAN MISINIZ?

DEVAMINI OKU