Başkasıyla kıyası bırak kendi vizyonuna yürü

KIYAS KULLANMA KILAVUZU

1-Kendini dününle kıyasla, el ile değil

2-Kıstasına dikkat et, ona dönüşürsün

3-Vizyonu olan, kıyasa gerek duymaz

4-İyi doğru güzel; kime göre?

5-İkinciyi geçmen yetmez, birinciyi geç

Hakk’ı biz bulduk deyu zannetmesin ashâb-ı kâl / Cûylar çün erdiler deryâya hâmûş oldular.” diyor Hayali;

‘yaradanı bulma yolunda bilim ehli diye geçinenler kendilerini bizimle kıyaslamasınlar…

Coşkulu nehirler, denize ulaşınca suskunlaşırlar.”

Kıyas, en az iki elemana ihtiyaç duyar: 1-kıyaslanan, 2-kıstas…

Kıstas, kıyaslarken esas alınan değerdir.

Ancak “oldum” diyenler, kıyası bırakır.

Kıyas, coşkulu akan nehrin tavrıdır.

Başını taştan taşa vurur, engellerle gücünü kıyaslar.

Kaynağından nihai hedefine ulaşınca, denizle buluşur, sesi kesilir.

Çünkü kıyaslanacağı ne bir dağ ne bir dere, taş, kaya veya toprak kalmamıştır.

Kendini sürekli başkasıyla kıyaslayan, kıstasına imrenendir ve asla kendini kıyasladığını aşamayacaktır.

Onu geçse bile…

Zira kendini ikinci gibi pozisyonlamıştır ve ikinciyi geçen, yeni ikinci olur, birinci değil.

Birinciyi geçmek, kıyastan ziyade kendi vizyonunun, kendi rüyanın peşinden gitmek olacaktır.

Vizyonuna bak!

KENDİNİ DÜNÜNLE KIYASLAMAYI DÜŞÜNSEN?

DEVAMINI OKU

Bana farklı bakış gerek

OYUNCUYU DEĞİL ÖYKÜYÜ DEĞİŞTİR

1-Yeni yolda eski ayakkabıyla yürüme.

2-Değişim, zihinde başlar.

3-Aynı kalmak adına her şeyi değiştiren;

4-Değişmesi gereken sensin belki de…

5-Başarısızlığı önce kendinde aramalısın.

Krizler, değişim zamanlarıdır.

Aynı kalamaz, farklı bakış açıları, yeni yollar, yeni insanlar devreye girer.

Özellikle yeni personel alırken, değişim ihtiyacı belirginleşir.

Sorun şudur; farklı bakışı nasıl edinir, farklı olanı nasıl buluruz? 

Zira şirketin kulvar atlayabilmesi için farklı bakış açılarına ihtiyacı vardır.

Farklı olan daima tedirgin eder.

O halde bu korkuları nasıl yeneriz?

Ya yeni gelen benim işimi elimden alırsa?

Ya farklı düşünce şirketin ritmini bozarsa?

Ya diğerleri etkilenirse?

Tamam kaygılarımız var ama benzer şeyleri duyar, dinler, solursak; değişimi nasıl yakalayabiliriz ki?

Bir lider, bu sancılı değişimi yönetebilen kişidir zaten. İhtiyacı olan farklılığı bul ve bünyeye kat.

Değişim istenirken yapılan 3 temel hata; 1-Zihin yapısını sorgulamamak, 2-konfor alanlarından çıkamamak, 3-eski yolda yeni ayakkabıyla yürümek.

Değişim; yönetici veya çalışan değiştirerek değil, zihin yapısını değiştirmekle mümkündür.

Sorun, belki de müdürde değil, senin zihnindedir.

DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKEN SEN OLMAYASIN?

DEVAMINI OKU

Kurumsal muskalar kurumunuzu korumaz

DOSTLAR KURUMSALLAŞMADA GÖRSÜN

1-“Vizyon-Misyon-Değerler” tabelalarını;

2-Asmaya gösterdiğimiz DİKKAT kadar,

3-Bunları benimsemek için RİKKAT göstersek?

4-Dikkat AKLIN odağı ise,

5-Rikkat de KALBİN odaklanmasıdır.

Kim yazıyor bu yazıları duvara; bilinmez.

Vizyon-Misyon-Değerler’ diye başlamıyorlar mı, kanım tepeme çıkıyor.

Bir süre sonra da gülesim geliyor.

Hangi yönetim katına çıksan, duvarda aynı şeyler;

VizyonumuzMisyonumuzDeğerlerimiz

Üçü bir arada kullanılınca  kurumsallaşmaya filan iyi geldiğini sanıyoruz.

Batılı ‘guru’lar öğretmiş, biz de yazmışız. Bize misyon da lazım.

Yeter mi?

Yetmez; ‘değerlerin’ yoksa değerin yok.

O halde şirket duvarlarına KDV levhası gibi bir de ‘değerlerimiz’ levhası şart(!) inanmasak da…

Dürüstlük pek revaçta, müşteriye saygı da öyle.

Çalışan memnuniyeti, sosyal sorumluluk gibi hikmetli lafları da alt alta yazdık mı, kurumsal muskalarımızı artık duvara asabilir miyiz?

Asarız tabii, kim tutar bizi.

Oysa kendimize ait özdeğerlerimizi dikkate alsak, duvarları inanmadığımız kurumsal muskalar ile doldurmasak?

Ya da doldurduk diyelim, onları hiç değilse ezberlesek hatta onlara inanmayı denesek?

  İNANMADIĞINI DUVARINA YAZMASAN?

DEVAMINI OKU

Başkasıyla kıyası bırak kendi vizyonuna yürü…

KIYAS KULLANMA KILAVUZU

1-Kendini dününle kıyasla, el ile değil

2-Kıstasına dikkat et, ona dönüşürsün

3-Vizyonu olan, kıyasa gerek duymaz

4-İyi doğru güzel; kime göre?

5-İkinciyi geçmen yetmez, birinciyi geç

Hakk’ı biz bulduk deyu zannetmesin ashâb-ı kâl / Cûylar çün erdiler deryâya hâmûş oldular.” diyor Hayali; ‘yaradanı bulma yolunda bilim ehli diye geçinenler kendilerini bizimle kıyaslamasınlar…

Coşkulu nehirler, denize ulaşınca suskunlaşırlar.”

Kıyas, en az iki elemana ihtiyaç duyar: 1-kıyaslanan, 2-kıstas…

Kıstas, kıyaslarken esas alınan değerdir.

Ancak “oldum” diyenler, kıyası bırakır.

Kıyas, coşkulu akan nehrin tavrıdır.

Başını taştan taşa vurur, engellerle gücünü kıyaslar.

Kaynağından nihai hedefine ulaşınca, denizle buluşur, sesi kesilir.

Çünkü kıyaslanacağı ne bir dağ ne bir dere, taş, kaya veya toprak kalmamıştır.

Kendini sürekli başkasıyla kıyaslayan, kıstasına imrenendir ve asla kendini kıyasladığını aşamayacaktır.

Onu geçse bile…

Zira kendini ikinci gibi pozisyonlamıştır ve ikinciyi geçen, yeni ikinci olur, birinci değil.

Birinciyi geçmek, kıyastan ziyade kendi vizyonunun, kendi rüyanın peşinden gitmek olacaktır.

Vizyonuna bak!

 KENDİNİ DÜNÜNLE  KIYASLAMAYI DÜŞÜNSEN?

DEVAMINI OKU

Kurumsal muskalar kurumunuzu korumaz

DOSTLAR KURUMSALLAŞMADA GÖRSÜN

1-“Vizyon-Misyon-Değerler” tabelalarını;

2-Asmaya gösterdiğimiz DİKKAT kadar,

3-Bunları benimsemek için RİKKAT göstersek?

4-Dikkat AKLIN odağı ise,

5-Rikkat de KALBİN odaklanmasıdır.

Kim yazıyor bu yazıları duvara; bilinmez. ‘Vizyon-Misyon-Değerler’ diye başlamıyorlar mı, kanım tepeme çıkıyor.

Bir süre sonra da gülesim geliyor.

Hangi yönetim katına çıksan, duvarda aynı şeyler;

VizyonumuzVizyonumuzDeğerlerimiz

Üçü bir arada kullanılınca  kurumsallaşmaya filan iyi geldiğini filan sanıyoruz.

Batılı ‘guru’lar öğretmiş, biz de yazmışız.

Bize misyon da lazım. Yeter mi?

Yetmez; ‘değerlerin’ yoksa değerin yok.

O halde şirket duvarlarına KDV levhası gibi bir de ‘değerlerimiz’ levhası şart(!) inanmasak da…

Dürüstlük pek revaçta, müşteriye saygı da öyle.

Çalışan memnuniyeti, sosyal sorumluluk gibi hikmetli lafları da alt alta yazdık mı, kurumsal muskalarımızı artık duvara asabilir miyiz?

Asarız tabii, kim tutar bizi.

Oysa kendimize ait özdeğerlerimizi dikkate alsak, duvarları inanmadığımız kurumsal muskalar ile doldurmasak?

Ya da doldurduk diyelim, onları hiç değilse ezberlesek hatta onlara inanmayı denesek?

         İNANMADIĞINI DUVARINA YAZMASAN?

DEVAMINI OKU

Şirket duvar yazıları

KURUMSAL MUSKALAR KURUMUNU KORUMAZ
“Vizyon-Misyon-Değerler” tabelaları asmaya gösterdiğimiz DİKKAT kadar, bunları benimsemek için RİKKAT göstersek?
Dikkat AKLIN odağı, rikkat ise KALBİN odağıdır.

Kim yazıyor bu yazıları duvara; bilinmez… ‘Vizyon –Misyon-Değerler’ diye başlamıyorlar mı, kanım tepeme çıkıyor. Kurumda hangi yönetim katına çıksan, duvarda aynı şeyler; Vizyonumuz… Misyonumuz… Değerlerimiz

Üçü bir arada kullanılınca kurumsallaşmaya iyi geldiğini filan sanıyoruz. Batılı; ‘guru’lar öğütlemiş biz de yazmışız.

Bize misyon da lazım. Yeter mi? Yetmez; ‘değerlerin’ yoksa değerin de yok. O halde şirket duvarına KDV levhası gibi Değerlerimiz layihası şart(!) İnanmasak, umursamasak da…

Dürüstlük pek revaçta, müşteriye saygı da öyle… Çalışan memnuniyeti, sosyal sorumluluk gibi hikmetli lafları da alt alta yazdık mı, kurumsal muskamızı artık duvara asabilir miyiz? Asarız tabii; kim tutar bizi.

Oysa kendimize ait olan özdeğerlerimizi dikkate alsak, duvarlarımızı; ondan bunda apardığımız muskalarla doldurmasak? İçselleştirmediğimiz emanet sloganlarla kurumsallaşmanın olamayacağı gerçeği ile yüzleşsek ve inandıklarımız üzerinden yürüsek?

   SLOGANLAR ŞİRKETİ KURUMSALLAŞTIRIYOR MU?

DEVAMINI OKU

Önce ateş edip sonra nişan almak

AKIL AKILDAN ÜSTÜNDÜR AMA
AKLI TUTULMUŞA ÇARE YOKTUR
Ekonomide alınan pek çok karar;
katılımcılıktan uzak, tek beynin ürünü…
Oysa sağlık Bilim Kurulu;
bilim insanlarının katılımcı aklıyla başarı getirdi.

Batı dillerinde hatır, gönül, vefa kelimeleri yoktur. Zira bu dili var eden sosyolojide bunların karşılığı yoktur.

Bizim dilimizde de ‘plan, vizyon, misyon, strateji’ kelimelerinin tam karşılığı yoktur. Çünkü bizde kervan yolda düzülür, gözümüzle düşünür, Önce ateş eder; sonra nişan alırız.

Korona sürecinde alınan kararlara bakıyorum. Çok azı derin düşüncenin eseridir. Çoğu panik atak psikolojisiyle, acele alınmış kararlardır.

Hal böyle olunca tedbir diye getirilen pek çok uygulama, yarattığı sonuçlar itibariyle yeni tedbir gerektiriyordur.

Kamuda durum böyle iken özel sektörde durum farklı değildir. Ben bunu, karar süreçlerindeki kibre bağlıyorum. Masanın en güçlü sesi, diğer görüşlere sesini duyurma imkanı vermezse, katılımcılık sağlanamaz.

Bu da kararın kalitesizliğini belirler. Bir delinin kuyuya attığı taşı  çıkarmak için kaç akıllı gerekecektir?

YAZIK DEĞİL Mİ?

DEVAMINI OKU

Yarınını merak et

YARIN HİÇ KİMSEYE VAAT EDİLMEMİŞTİR
Ancak onu hak edene ikbal sunar.
Çünkü kendini yarınında şekillendirmiştir.
Yarını merak eden, kendi yarınını inşa ederse, yanılmaz.
Değilse, fal sana ne yapsın?

Vizyon, yarına dair bir öyküdür. Yarın kaygısı, gelişme sancısı çekmektir. Tomurcuk derdi olmayana “odun” deriz.

Bir sonraki adım, insanın merak repertuarında daima başyapıttır. Yarın, bilinmezdir. Ama kestirilebilir. Yarını kestirmenin en güvenilir yöntemi ise onu inşa etmektir.

Peki, firmalar ve bireyler, gelecek öngörüsü yaratmaya nereden başlamalı?  “İşe, yarını düşünmekten başlamalı.”

Yarını düşünme noktası, sanıldığı kadar da kolay bir şey değil. Öncelikle bugünü yarına uzatırken kullandığımız paradigma, genelde bize “kullanılmış bir gelecek” sunuyor.

Oysa yarın, başka bir düzlemde oluşuyor. Attila İlhan’ın “ben sana mecburum” derken mırıldandığı gibi; “sana kullanılmamış bir gök getirsem…” Birçoğunun daha önceden tükettiği düşünceleri ve imajları kullanıyor olmak, acaba bir “yarın” mıdır? Değildir. Yarını tahmin ederken bugünü “dönüştürmeden” geleceğe taşıma gafleti vardır.

Yarını düşünmeyen ulusların, kurumların bireylerin yarını olamaz.

KENDİ YARININI DÜŞÜNÜYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU