İşe alırken kandır Çıkarırken pusu kur

HOŞÇA KAL DEMENİN DE ADABI OLMALI
Çalışanına değer vermeyen, işten insan çıkarırken;
Teknolojiye başvurur, iletişim araçlarını kullanır.
Mertlik, ilkeli olmak yoktur hanelerinde…

İşe alım kadar işten çıkarma da o kurumun kalibresini belirler. İnsan kaynaklarının (İK) kalitesi de bu süreçte ortaya çıkar… Çalışanından korkan, onunla gönül bağı kurmamış işletmeler, işten çıkarmayı; “pusu” kültürüne indirger. Tuzak kurar, habersiz giriş kartını iptal eder. Evine tebligat gönderir, süt izninde kovar. Böylesi şirket çalışanı da kuruma sadakat beslemez; ”ben zamanımın şu kadarını bunlara kiralıyorum. Bunlar da bana ‘genişletilmiş alım gücü’ sağlıyor.” İşinin hakkını veren İK’cılar ise işten çıkarmayı yasaya, edebe göre yapar, yüz yüze konuşur. Sebebini bildirir, el sıkışır. Yönetim danışmanı Hülya Mutlu; ‘hoşça kal demenin de bir adabı olmalı’ diyor.

Zaten işsiz bıraktığın insanın özgüvenini sarsmaya, utanca boğmaya, onun ruhunda yar açmaya ne gerek vardı?

Bu tutum çalışan sadakati geliştirmez, kalan personeli de

        tedirgin eder sadece… PATRONLUK BU MUDUR?

DEVAMINI OKU

Klavye mi mouse mu?

KAYNAK SORUNU DEĞİL İDRAK SORUNU
Bilgiye kaynak aktarmak gerek.
Bizde kaynak bol fakat idrak eksik.
İdrak, eğer sen üretmemiş isen o bilgiyle hayatını yönetemeyeceğin gerçeğidir.

25 yıl önce bilişim konferanslarında sıkça uyguladığım test şuydu: ‘Bilgisayarı olan el kaldırsın.’ Önceleri tek tük ama sonraları, salonun neredeyse tümü el kaldırır oldu.

Bilgisayarı olanlara devamla şunu sorardım: “En fazla mouse’u mu yoksa klavyeyi mi kullanıyorsunuz?

Gelen cevapların genel dağılımı ilginçti; %80 mouse, %20 klavyeBenim buna getirdiğim yorum, klavyenin üretim, mouse’un tüketimi temsil ettiğiydi. Kısaca; üretmiyorduk

Rahmetli Turgut Özal, 80’lerde şunu diyordu; ‘1 milyon bilgisayar olsa, Türkiye’yi uçururduk.’ Kastettiği; bilgi sayesinde ekonominin dönüşeceği idi. Ancak Özal’ın vefatı ardından bu zihniyet sürdürülemeyince işyerlerimiz ve evimiz bilgisayarla dolmasına rağmen, sektör uçtu fakat Türkiye yerinde kaldı. Sebep? Bilginin de tüketicisi olduk.

Son 15 yıldır araştırma ve geliştirmeye bıkmadan kaynak aktarıyoruz. Ancak AR’aştırdığımız kadar GE’liştiremedik.

Ben bunu üretimsizliğe bağlıyorum. Başkasının ürettiği

        bilgiyle yetinmemeliyiz. BİLGİ ÜRETİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Frene değil kurala güven

ARAÇLAR YOLLAR AKILLANIYOR AMA
Sürücü hataları hala en büyük sorun.
Teknolojiye rağmen, magandalık, makas atma, hız ve hatalı sollama, kural ihlalini önlemenin yolu sürücünün bilincine bağlı.

Hız tuzaklarıyla kamera pusularıyla trafiği yönetmeye kalkanlar yerine, sürücüyü uyarıp onu da çözümün parçası olmaya çağıran anlayış, kaza sayısını da dramatik şekilde azaltmış bulunuyor. Frene değil kurala güvenirsek, hayatta kalacağımız kesin. Arada trafik magandalarının kural tanımaz otoyol haydutlarının sorun çıkaracağını biliyoruz ancak toplamda yollar, geçmişe göre daha güvenli.

Öncelikle yollarımızın çoğu bölünmüş. Hatalı sollama ile gelen kazalar neredeyse bitmiş. Aşırı hızın getirdiği ölümler, “sürücü bilinçlendirme” kampanyalarıyla azaltılmış. Bir sonraki adımda teknoloji devreye girince, 10 yıl sonra kaza haberleri okumayabileceğiz. Araçlar, akıllanıyor, yollar iyileşiyor. Geriye, sürücünün bilinçli davranması kalıyor: SEN; BİLİNÇLİ SÜRÜCÜ MÜSÜN?

DEVAMINI OKU

Girişimci bir tane Durdurucu bin tane

GİRİŞİMCİSAVAR MISINIZ?
Makine desteği için KOSGEB, ‘vergi dairesi onayı’ istiyor.
Vergi dairesi, ‘makineyi görmeden’ onay vermiyor.
Yeni girişimciye vaat ÇOK ama icraat YOK.

İmalat sektörüne girmek isteyen yeni girişimci, KOSGEB destekli makine alabilmek için vergi dairesine başvuruyor.

Vergi dairesi, işletmede makineyi görmeden yasal açılış vermiyor. Gerekçesi; ‘makineyi al öyle onay vereyim.’

İyi de sen onaylamayınca KOSGEB destek vermiyor ki

Olması gereken; girişimcilik eğitimini al, işletmeni aç, projeni yaz, makine desteği sağla… Vergi Dairesi yasal açılış onayı versin ve işe başla… Ama sorun zihniyette

KOSGEB memuru, zaten kıt olan girişimcinin hizmetinde olması gerekirken, girişimciyi kendi hizmetinde sanıyor.

Vergi dairesi, ‘bana fazla iş çıkarma’ konfor alanında…

İş çıkmasın diye sistemi kilitleyenlerin hainden farkı ne?

Uygulamayı masa başındaki hantal bürokrata yazdırır, girişimciye sormazsan, böylesi tuhaflıklar yaşanır işte…

Servis kaçmasın, kahve gelsin, girişimci bize iş çıkarmasın.

Sahi; GİRİŞİMCİYİ DESTEKTE SAMİMİ MİYİZ?

DEVAMINI OKU

Üniversiteleri bilim üretir hale getirelim

YÖK’Ü YOK ETMEK ŞART
“Bu kadar cehalet ancak tahsille olur” kabilinden hocaları ayıklamalıyız.
Doktoralı yeni hoca, asistanından daha az maaş alıyor.
Beyin gücümüzü cazip kılmalıyız.

Dünya 2020’ye giderken bilim ve teknolojide son derece dramatik gelişmeler yaşanıyor. Arabalar uçaklar sürücü ve pilotlarından kurtuluyor. 3 boyutlu yazıcılar, köprü inşa ediyor, ilaç üretiyor. Endüstri 4,0 ve Biyo genetik, nano teknolojiler, ürün gamını dönüştürüyor. İnsan neslini tehdit eden, yapay zekâ ile donanmış robotlar ve savaşın çehresini, cephenin tanımını sonsuza dek dönüştüren savunma alanı ve yeni nesil silahlar… Gün geçmiyor ki hayrete düşüren bir teknoloji hayata geçmemiş olsun.

Tam da bu noktada kafamdaki sorular derinleşiyor.

Acaba sayılarını 208’e çıkardığımız üniversitelerimizi, bilim üretir hale getirmek için hangi adımları atmalıyız?

Sayıları 60’ı geçen teknoparklarımızı emlak ofisi olmaktan çıkarıp yeni ve cesur dünyanın ihtiyaç duyduğu patent, lisans, tasarım, ürün üretir duruma nasıl geçer?

BUNU BİZ YAPMAZSAK KİM YAPACAK ACABA?

DEVAMINI OKU

Yemek yerken Müslüman ticaret yaparken farklı?

HELAL OLSUN YAPABİLENE
İslâmi bono denilen “sukuk”, Müslüman ülkelerde arpa boyu alırken İngilizler bu alanda lider.
Helalin inanç kodları bizde fakat ellerin zenginlik alanı olmuş.

Yemek yerken Müslüman, ticaret yaparken farklı davranamayız… Kaldı ki “helâl” kavramı, sadece gıdayı değil, ticaretten iş hayatına, sosyal ilişkilerden, yaşam tarzına dek her alanı kapsıyor. Adına helâl demeden toplumlar, dürüst, hakkaniyet, adalet peşinde koşuyor.

İnanç sistemimizde yer alan helâl kavramının toplumun bütün kademelerinde benimsenmesinde her kurumun sorumluluk taşıması gerekir. Benim tezim şu; inancımız bize “helâl” kavramına dair muhteşem tanımlar sunarken inanç coğrafyamız, bu tanımları hayata geçirmede eksiklerle dolu. Misal Müslümanlar için en önemli konulardan olan “Helâl Gıda” konusunda bile utandıracak rakamlar söz konusu… Dünya “helâl pazarı” büyük ölçüde gayrimüslimlerin elinde. 2 milyarlık İslâm âlemi, 4 trilyon $’lık pazarın sadece % 20’sinde varlık gösterebiliyor.

DÜRÜSTLÜK; ELE HELAL DE BİZE HARAM MI?

DEVAMINI OKU

Kümesteki kazlar Dışarıdaki tilkiler

VERGİ ve ZAM ENFLASYON ÜRETİR
Enflasyonla mücadelede temel dert, üretimi artıramamak.
Yeni vergi, yüksek zamlarla ekonomi iyileşmez.
Geleceğe dair güven inşa etmeyen, zamdan medet ummasın.

Gelirden önce vergisini arttırırsan; gelirden de vergiden de olursun. Vergi oranlarını tırmandırınca ekonomi, kayıt dışına doğru meyleder. Kümesteki kazları daha fazla yolmak zorunda kalır, dışarıdaki tilkilere prim vermiş olursun. Zamlarla kronik enflasyon üretmek de cabası…

Yeni vergiler gündemde… Konaklama, lüks konut, dijital hizmet, döviz alım satım vergisi, 500 bin lirayı aşan serbest meslek kazançları vergisi, sporcu hakem vergisi.

Vergi salmak kadar, onu toplamak önemlidir. Salınan vergi adil olmalı, üretimi desteklemeli, zaten el freni çekilmiş ekonomiye fazladan takoz olmamalı… Gelir üretmeyenden sürgit vergi alamazsın. Bütçe açığını kapamak için sabit gelirliye, bordroluya yüklenirsin. Soru şudur; bütçeyi denkleştirmek için neden kamu harcamaları azaltılmaz?

ADALETSİZ VERGİ, SÜREKLİ ZAM; ÇARE MİDİR?

DEVAMINI OKU

İyiliğe giden yolun kestirmesi olmaz

KISA YOLDAN ZENGİN OLMA!
Gıda güvenliğini tehdit edenlerin ortak yanı, biran önce para kazanma arzuları.
Ahlakı çürükleri iyi esnaftan ayıklamadıkça gıdalar bizi zehirlemeye devam edecek.

Tarımda kendine yeter ülke olmaktan, tarımda kendini zehirleyen ülke durumuna geldik. Ispanak demetlerine kattığımız güzelavratotu yüzünden insanları zehirledik.

İhraç gıdalarımızdaki maksimum  kalıntı limitleri aşıldığı için geri gönderileni, ‘kampanyalı ürün’ diye marketlerde satıyoruz. Yalnızca ıspanak değil, teze fasulye, biber, hıyar, marul, maydanoz, çilek, erik, elmada kalıntı limitleri aşılmış durumda. Bunu ispat eden Dr. Bülent Şık, Bakanlık şikayetiyle hapse at. Sebep; halkı galeyana getirmek.

Oysa elbirliği ile hareket edip içimizdeki bu çürükleri ayıklamak gerekmez mi? Kısa yoldan zengin olmak adına gıdaya hile karıştıranları, 174 Alo Gıda Hattı’na bildirmek alışverişte bilinçli davranmak şart. Denetim? Var ama yetersiz. Temel sorun gıda güvenliğini tehdit eden aç gözlüleri teşhiste…

GIDA MÜHENDİSLERİMİZ NEREDE?

DEVAMINI OKU

Enerji üniversitesi

BİLİM OLMADAN ASLA!
Kaya gazı moda oluyor, ortalık ahkâm kesen hocadan geçilmiyor ama ortada tek bir araştırma yok.
Oysa ihtiyacımız; Ar-Ge yapacak enerji uzmanı bilim insanlarıdır.

Enerjide arz güvenliğini çözemediysen, büyüyemiyorsun. Türkiye su ve kömür dışında fazla kaynağa sahip değil.

Ama güneş ve rüzgar dâhil alternatif kaynaklarımız var.Petrol ve doğal gaza ödediklerimiz; cari açığın temel yapı taşlarıEnerji yoksa üretimin yanı sıra huzur da yok.

Hatta bir ülkenin enerji politikasından söz ediyorsak, aslında dış politikasından bahsediyoruz demektir.

Peki, enerji bu kadar önemliyse, buna dair ne yapıyoruz dersiniz? Enerji diplomasisi, finansmanı, verimliliği, tasarrufu tamam da bilimi bu işin içine neden dahil edemiyoruz? Misal bizde her konuda fakülte açma yarışında yüzlerce üniversiteden hiç değilse birini bu işe tahsis etsek, uzmanlaştırsak?

Sonuçta kaya gazı, nükleer, biyo, fosil, kömür vs. dâhil bütün kaynaklar, bilimle buluşunca işe yarıyor. Türkiye’nin güneş enerjisi alanında mukayeseli üstünlüğe sahip olduğunu bizim profesörlerden değil, ABD eski Başkan yardımcısı Al Gore’dan duymuştuk.

        Sorum şu; BİLİMSİZ ENERJİ MÜMKÜN MÜDÜR?

DEVAMINI OKU

El bebek gül bebek Büyüyünce sol bebek

ÇOCUKLARI SORUMLULUKLA ÖDÜLLENDİRİN
Ayağına taş değmesine dahi izin vermiyor, adeta bir fanus içinde yetiştiriyoruz onları…
Bu yüzden açlık, yokluk, utanç gibi duygularla baş etmeyi öğrenemiyorlar.

Biz çocukları ailenin refahına ortak ediyoruz, hayatına değil. ‘Aman zorluk yaşamasın.’ Oysa insanı insan yapan; utanma, üzüntü, başarısızlık, kızgınlık, hayal kırıklığı

Acar Baltaş; ‘utanma, suçluluk duygusu olmasa nasıl bir insan olacağını düşünebiliyor musunuz?’ diye sorar. Çocukların olumsuz duygu yaşaması, zorlanması gerekir. Küçüklükten beri bir işi yapmak onun işi olmalı. Ödül almak için yapmamalı, o ailenin bir parçası olarak sorumluluklara katılmalı.

14’ünden itibaren yaz aylarında çalışmalılar ki paranın kıymetini anlasın, bir yetişkin dilini öğrensinler. Sorumluluk alsın, kararlarının sonuçlarıyla karşılaşsınlar. İnsan ilişkilerinde sınırın nereden geçtiğini görsünler. Okula yetişme sorumlulukları dahi yok, servis bile kapıdan alıyor.

El bebek gül bebek yetiştirilen çocuklar, hayata atıldığında hazır olmadığı gerçekler karşısında soluveriyor.          ÇOCUĞUNUZ EN SON NE ZAMAN AÇ KALDI?

DEVAMINI OKU