Emeksiz yemek tuzağı

MAL HIRSININ 5 FELÂKETİ

1-Bozulan nimet-külfet dengesi

2-Aniden zengin olma isteği

3-Ahlaki değerlerde çözülme

4-Kolay para şehveti

5-Helâl kazançtan uzaklaşma

Borsa; sabırsızların sabırlılara para aktardığı yerdir.

Büyük kazanç; emeksiz, çaba harcanmadan sıçrama yaşamak, hayali bir gerçekliğin içerisinde var olma hırsıdır.

Bu hırs; vurguncular, hırsızlar, talancıların malzemesi haline gelinmesine neden olur.

Ekonomik döngülerin yara aldığı dönemlerde; birdenbire ve büyük kazanç fırsatları; tefeciler, dolandırıcılar, tosuncuklar için gelir kapısıdır.

Zira hiç sahip olunamayacak bir geleceğin hayalini satarlar.

Oysa bedava peynir sadece fare kapanında bulunur.

Uzanılan her bedava, yüksek, vaat edilen zenginliktutsaklığa başka bir adımdır.

Kripto parada bir günlük zenginlik, borsalarda bir masa iki sandalye şirketlerle bir haftalık zenginlik, tosuncuklarla bir aylık zenginlik; yılın sonunda yaşam enerjinizi de alıp götürebilir.

Emeksiz yemek, akıllı insan için tuzaktır.

Yüksek kazanç, yüksek risk ile gelir.

Risk kavramını iyi okumayan, yöneteceği boyutun çok üzerinde riski üstlenir.

Risk gerçekleştiğinde ise kadere kızar, devletin veya bir başkasının onu kurtarmasını diler.

Emeksiz kazancın en büyük ruh kirleticiliği, zaten öfke üretmesidir.

BİR GECEDE ZENGİN OLMAK MÜMKÜN MÜ?

DEVAMINI OKU

Namusu korumak

NAMUSUN 5 TANIMI

1-İyi ahlaklılık, doğruluk

2-Cinsel iffet, ırz

3-Kişinin erdeme bakışı

4-İtibar, zevahiri kurtarma

5-Toplumun görünen kuralları

Herkes namusu tanımlarken kendi hayat görüşünü de ifade etmiş oluyor.

Namus kadar geniş kapsamlı kelime çok azdır.

İçine her kültür, farklı anlam yüklemiş ve bununa yetinmeyerek aynı dilde çok farklı içeriklerle donatılabilmiştir.

Genel kabul iyi ahlaklılık, doğruluk olsa da bizim kültürümüzde baskın olan tanım; cinsel iffete dairdir.

Namusunu korumaknamusu iki paralık etmeknamus cinayetinamus belası gibi…

İffet zaten bu içerikle eşanlamlı kabul edilir.

Zaten “ırz” kelimesi ile namusun yan yana kullanılması bile namus kavramının hapsedildiği dar anlamı ifade eder.

Namus kelimesinin için  iki grupta toplanabilir görüşler;

1-namusu kutsayanlar,

2-namusu hukuka bağlayanlar…

Neticede namus; kişinin erdeme bakışıdır.

Eğer erdemden kavradığın yücelik ise namus kelimesini bu çerçevede donatırsın.

Eğer erdemden kavradığın toplumun görünen kuralları ise itibar, zevahiri kurtarma, onaylanma diye anlayabilirsin.

Herkesin “namus” kabulüyle; kendi ruhsal duruşunu onayladığını, hayat görüşünü anlattığını bilelim.  

NAMUS KAVRAMINI NASIL TANIMLIYORSUN?

DEVAMINI OKU

Türkçe yetmez insanca kibarca da bilmek şart

HALKLA İLİŞKİLER Mİ HALKLA ÇELİŞKİLER Mİ?

1-İletişimi bilmeyen, adını adresini yazmaktan aciz,

2-Kaba, diksiyonu bozuk,

3-Halka tepeden bakanları,

4-İletişim birimlerinde sakın kullanma,

5-İtibarınızı kemirirler.

Şu halkla iletişim alanlarında çalışanlar, çalıştırılanlar…

Görevleri bilgi vermek, soru cevaplandırmak ve iletişim kurmak iken, neden iletişim özürlüleri arasından seçilir?

Diksiyonun kötülüğü bir yana, eksik bilgi vermeleri, soru soranı azarlamaları da cabası…

Oturdukları o mini koltuk dahi ayarlarını bozmuş, vatandaşa bilgi desteği vermek yerine koltuktan aldıkları güçle azar makinesi olmuşlar.

Onlarca örnekten yalnızca biri; Belediyenin abonmanlık gişelerindekiler.

Orada bulunma amacınız belli; kartla ilgili sorununuzu çözmek

Belediye; oraya koyduğu memuruna dikkat etmeli.

Zira insanlara ‘beyhanım’ eklemeden ismiyle hitap ediliyor, anlamayan azarlanıyor.

İnsanca kibarca dilleri bilinmiyor.

Memurenin ‘istediğine şikayet et’ küstahlığı da cabası…

Sadece kamu değil tüm şirketler, halkla iletişim birimlerine eğitim vermeli.

Zira onlar sizin görünen yüzünüz…

İnsanca kibarca bilmemiz şart.

SİZ DE AZARLANIYOR MUSUNUZ?

DEVAMINI OKU

Had bilmek yüceliktir

HADSİZLİĞİN 5 YIKIMI

1-Haddini aşan, zıddına döner.

2-Hak hukuk tanımaz, zalimleşir.

3-Kuralları çiğnemeyi marifet sayar.

4-Şımarmıştır, hata yapacaktır.

5-Hadsizler yasa sayısını çoğaltır.

Bilmek; Bir şeyi öğrenmiş, anlamış olmak, bilim, sanat veya zenaat alanında yeterli bilgi sahibi olmak…

Duyup, zihnin kavradığı

Nice bilgi, kurudur.

Cansız, durağan, sabit hareketsizdir.

Ona canı, bilmek kazandırır.

Yunus Emre;

Çün okudun bilmezsin 

Ya nice okumakdır” der.

Had bilmek, belki de bilginin en yüce mertebesidir.

Haddini bilen, neyi bilmediğinin de farkına varandır.

Çünkü had; bileni, cehalet çizgisiyle sınırlar.

Cehalet; henüz bilmemenin tanımıdır.

Giderilebilir bir şeydir; bildirirsin geçer, öğretirsin geçer.

Ancak  cehaletin cehlinde olmak (echelü cahilin) tedavisi olmayan bir haldir ve tüm bilgeler böylesi birinden uzak durmayı önermiştir.

Çünkü seni bu iklime çeker ve bilginin değer verilmediği diyarda mahveder.

Neticede bilmek; canlıyı mertebelendirir.

Bir mantar, yağmurun şimşeğin ona büyüme vakti geldiğini bildirir de bir insan ancak bildiğinden emin, bilmediğinden tereddüt edebilendir.

Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?

Haddini aşanlara haddini bildirmeyince cesaret bulur ve zulmünü arttırır.

  SEN HADDİNİ BİLENLERDEN MİSİN?

DEVAMINI OKU

Dinlemeyi biliyor musun?

KONUŞMAK İHTİYAÇ İSE

DİNLEMEK BİR SANATTIR

1-Konuşan; bildiğini tekrarlar.

2-Dinleyen ise yeni bir şey öğrenir.

3-Başkalarını inandırmanın en iyi yolu;

4-Onları can kulağıyla dinlemektir.

5-Duyduğunu anlamaya çalış.

Söz söylemekte yücelik aramayın, dinlemek söylemekten yeğdir.

Uzun uzun konuşanı, kısa dinlemek gerekir.

Büyük insan, dinlemeyi bilir. 

Kulak, yüreğe giden yoldur.

Dinlemek düşünmeye, konuşmak düşünmemeye yol açar.

Neden kulağımız 2  tane de dilimiz 1 tane?

Bir konuşup iki dinlemek için olabilir mi?

Güzel konuşmanın yolu da iyi bir dinleyici olmaktan geçer.

İletişimin kademelerinde dinlemek, daha fazla yer kaplar:

1-Düşündüğün, 

2-Söylemek istediğin, 

3-Söylediğini sandığın, 

4-Söylediğin, 

5-Karşınızdakinin duymak istediği, 

6-Duyduğu,

 7-Anlamak istediği,

 8-Anladığını sandığı,

 9-Anladığı…

Konuşmak kolay; bildiğini seslendirirsin.

Dinlemek zor; yeni şeyler öğrenirsin.

Karşımızdaki konuşurken onu dinlemek yerine sıra bize geldiğinde ne söyleyeceğimizi düşünüyoruz genelde…

Oysa buna monolog denir.

 Diyalog, karşılıklı dinlemeye dayanır ve monoloğun toplamı, 1 diyalog etmeyecektir.

Dinlemeyi öğren ki anlayabilesin.

Dinlediğini anlamayan ile tartışmayın, uzaklaşın…

   GÖZLEMLE, AZ YARGILA, ÇOK DİNLE; ÇOK MU ZOR?

DEVAMINI OKU

Sana ne algılatılıyor?

5 ALGISAVAR ÖĞÜT

1-Her söylenene inanma

2-Gündemini değiştirene dikkat

3-Gösterilenin arkasını merak et

4-Bilinçli ilgisizlik alanların olsun

5-Yalan yağarken zihnini ıslatma

Algıların hayatidir; gerçeğe dönüşürler

Algı, duyularımızın aldığı bilgileri yakalayan, işleyen, aktif olarak anlam kazandıran bir kabiliyettir.

Çevremizi anlamamız onun sayesinde mümkündür. 

Algı, yönetilebilir, geliştirilebilir, köreltilebilir hatta manipüle edilebilir

Hayat; algılar üzerinden yürür.

Onları yönetebilen, algıları gerçeğe dönüştürecektir. 

Duyduğun izlediğin edindiğin her bilgi, sana ne algılatılıyor?

Pireyi deve, deveyi pire olarak sana gösterebiliyor algılarımızı yönetmek isteyen güçler.

Dikkat ediyor musun?

Gündem sürekli değişiyor, sorunlar dağ gibi büyüyor.

Bugünün en önemli sorunu, yarın anında unutuluveriyor.

Zira yeni bir gündem ile zihnimiz bulanıyor.

Uluslararası mecralarda taşraya düştüğümüz yetmiyormuş gibi kriz yokmuş algısı ile yönetilir hale geldik.

Yetkisizbilgisiz, zayıf insanların elinde ülkenin değerlerine uymayan reklamlarla ortaya çıkıyoruz.

Çürüme her yerde her alanda kanatlanıyor.

İyileştirmediğimiz yaralar diğer organlarımızı da çalışmaz hale getirerek zihin yetmezliği yapıyor.

   ALGINI YÖNETENLERİ FARK EDEBİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Ölümsüz eser bırak

ESER BIRAKMANIN 5 ERDEMİ

1-Minnetle anılırsın

2-Adın senden sonra da yaşar

3-Dua, teşekkür alırsın

4-Ardılların seninle gurur duyar

5-Uygarlığa katkın olur

Öldükten sonra yaşamak istersen eser bırak…

“Kamil odur ki, koya dünyada eser; esersiz göçenin yerinde yeller eser” der Hadimi

Eser sahibi olmak, ölümsüzlüğün sırrı adeta…

Eserden müessire yol vardır zaten.

Müessir, eser sahibi demektir ve senden geriye sümüklüböcekten daha kalıcı iz bırakabilmenin sırrı buradadır.

Herkes eser bırakabilir.

Bir evlat, bir iyilik, bir kitap, şiir, beste, güzel sözimaretaşeviokul

Derler ki bir insanın birkaç farklı ömrü vardır.

Biyolojik ömür, can verende biter.

Fakat sosyal ömür, evrende adını hatırlayan kalmadığı kadardır.

Eser bırakan ömrünü; beden varlığından sonraya uzatan olacaktır.

Ancak dikkat edilmesi gereken; bıraktığın eserin iyi veya kötü olduğudur.

Yakıp yıkarak kötülüklerini de eser gibi bırakabilirsin ardındakilere…

Eser derken muradımız iyi bir isim, yüksek itibar ve fayda üreten icraatlardır.

Neticede sözü Aşık Veysel bağlasın;

Her kim ki olursa bu sırra mazhar

Dünyaya bırakır ölmez bir eser…”

Ölmez eser bırakmanın sırrı, esrarına sahip çıkmak olmalı…              

ARDINDA ESER OLARAK NE BIRAKACAKSIN?

DEVAMINI OKU

Matematikte yoksan ilk 10’da da yoksun

İYİ MATEMATİK BİLMEYEN TOPLUMLARDA ADALET YOKTUR

1-Oyun Teorisi kurucusu John Nash böyle diyor

2-Matematik hayatın belirleyicisi.

3-Ama OECD sonuncusuyuz.

4-Bu yüzden hesabımız şaşıyor.

5-Net HATA ve NOKSAN işlerimiz.

Matematikten yoksun ülkelerin teknoloji ve nitelikli üretim yapması, söz konusu olamaz. 

Mantığın dili matematik, insana gerçeği ve doğruyu bulmada kılavuzluk yapar.

 PISA raporu uyarıyor bizi; Türkiye’de alt yeterlilik düzeyindeki öğrenci oranı tavan yapmış durumda..

Bu çocuklar matematikte %37 fende %25 ve okumada %26 başarılı.

Matematikte ezber rutinlerle çok basit işlemler yapılabilir ancak.

Hayatı hesap dilinde çözümlemeyi başaramazlar ise bu büyük sorun olur.

Soru şudur; OECD ülkeleri arasında matematikte, fende ve okuduğunu anlamakta son sıralardaki Türkiye, milli gelirde dünyanın ilk 10’unda olabilir mi?

Olamaz.

Çocuklarımıza matematiği sevdirmenin bir yolunu bulmalıyız.

Çocuk 5’i tanıyor, seslendiriyor hatta onu bazı rutin ezberiyle çarpıp bölüyor ama hayattaki karşılığını bilemiyor.

Böylesi bir nesille gel dünyada ilk 10 ekonomi arasına gir.

Mümkün mü?

DÜNYAMIZI KAVRAMAYA 4 İŞLEM YETER Mİ?

DEVAMINI OKU

Milli servet erirken…

SERVET ERİMESİNİN 5 TEHDİDİ

1-Ülke doğal kaynaksız kalır.

2-Nitelikli insanlar göç eder.

3-Afetleri önleyemezsin.

4-Giderek daha kötü yönetilirsin.

5-Fakirleşirsin.

Türkiye şu anda tüm tehditleri aynı anda yaşıyor

Servet: sahip olunan mal mülk, zenginlik varlıktır.

Ülkelerin serveti sahip oldukları doğal güzellikler, kaynaklarıinsanlarıkültürel değerlerdir.

Bunları zenginleştirdiğin ölçüde yükselirsin.

Servet öyle bir günde oluşmaz.

Yılların birikimi ile oluşur.

Nesilden nesile aktarılarak büyür.

Milli servet ekonomik krizlerle birlikte erir. 

Kriz, beraberinde çürümüşlüğü getirir.

Dolandırırsın, soyarsın, hırsızlık yaparsın, yangın çıkartırsın, talan edersin.

Milli servet nasıl erir? 

Meslekleri itibarsızlaştırırsın; gençlerin, beyin takımın yabancı ellere gider.

Paranı olur olmaz her şeye harcarsın, gerektiği yerde harcayacak paran olmaz.

Salgın çıkar yardım edemezsin yılların birikimi  şirketlerin batar.

Tedbir geliştirmezsin sele, yangına, depreme yüzyıllarını bırakırsın.

Eğitimden, bilimden gelişimden tasarruf edenler betondan tasarruf etmez. 

Zira beyinler betonlaşmıştır.

Hal böyle olunca başta en değerli servetin olan yetişmiş insan gücünü yabancılar yağmalar, sen fakirleşir, çökersin.

SERVET YAĞMALANIYOR, FARKINDA MISIN?

DEVAMINI OKU

Kayıkçı kavgası

KAVGALARI İZLERKEN DAYAK YİYORUZ

1-Ekranlar, göstermelik kavga edenlerle dolu.

2-Kayıkçıların sahte kavgalarını seyrederken;

3-Kafamıza küreği yiyen bizler oluyoruz

4-Bu süreçte ufkumuz kararıyor,

5-Zamanımız çalınıyor.

Kayıkçı kavgası, göstermelik tartışmalar için kullanılan deyiş…

Çift taraflı takiyye diyebiliriz.

Öyküsü şöyle; 

Galata Köprüsü henüz yokken, Karaköy-Eminönü arası ulaşımı sağlayan kayıkçılar sıkça kavgaya tutuşurmuş.

Sebepsiz çıkan kavgada sesler yükselir, kürekler havaya kalkar, sağa sola savrulurmuş.

Etrafta toplanan halktan bazıları küreği kafasına yer ve ilginçtir kavganın taraflarının başına hiç biri gelmezmiş.

Bu düzmece kavgayı izleyenler, yankesicilerin potansiyel hedef kitlesi olurmuş.

Daha sonraları Galata Köprüsü yapılınca kayıkçılar kaybolmuş ama düzmece kavgaları karaya taşınmış, kavgayı seyredenleri soymak adet olmuş.

Tıpkı ekranlardaki gibi…

Bugün Türkiye, hiçbir yere varmayan kısır çekişmelerle yapılan kavgaları izler hale geldi.

Çoğumuz, bize izlettirilen kavgalarda saf tutuyor, ekranlardaki kayıkçı kavgalarını seyrederken, zihnimizi kirletiyorzamanımızı harcıyoruz.

Oysa kavgacı kayıkçılar kendi görünürlükleri derdinde… S

en sadece figüransın.

BU GÖSTERMELİK KAVGALARIN KAYBEDENİ SEN OLMAYASIN?

DEVAMINI OKU