İş ahlakımız çürürse…

HAYVAN YULARINDAN İNSAN SÖZÜNDEN TUTULUR

1-#enflasyon sözünü tutmamanın bahanesi olmuş.

2-Kriz içimizdeki hırsı azaltacağına;

3-Bazılarımızı daha da beter hale getirmiş.

4-Oysa iş ahlakı çürürse;

5-Ortada #piyasa kalmayacak.

İşimiz zor.

İmkanı olduğu halde borcunu ödemeyene dair şikayetler çoğaldı. 

Taahhütlerini yerine getirmeyenin öyküleri etrafa yayılıyor. 

Kriz şartlarını bahane edip anlaşmaları çiğnemek, verdiği krediyi geri çağırmak veya benzeri ahlak-etik dışı davranışlar, bindiği dalı kesmektir.

İş dünyasındaki ilişkilerin evrensel kabul görmüş değerler üzerinden yürümesini savunan iş ahlakı çökünce çürüme başlıyor.

Bizde pek çok kurum iş etiğini reddetmiyor ama uygulamıyor da…

Oysa mayamızda ahiliklonca gibi kurumlar bir zamanlar iş yapma kültürümüzün DNA’sıydı.

Tuhaf olan iş ahlakının bizi ‘yavaşlattığı’, etik olmayan rakip karşısında ‘rekabet dezavantajı’ oluşturduğunun savunulmasıdır.

Etik ve vicdanı bir tarafa atınca, müşteriyi kandırmak, çalışanı istismar, devleti dolandırma, ortağı batırma; yaygınlaşıyor.

Enflasyon sürecinde gördük ki daha hırslı, etik dışı olabiliyormuşuz.

Oysa bize zamanında ayna tutan virüs, hatalarımızdan kurtulmaya vesile olmalıydı…

DEĞERLERİN ÇÜRÜDÜĞÜNDE SEN VAR KALABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Rekabet kültürü

RAKİBİNE PUSU KURMA; MERT OL!

1-Yapıcı rekabet; mert işidir

2 Bizi de rakibi de geliştirir

2-Yıkıcı rekabet; pusu işidir

4-Bizi de rakibi de mahveder

3-Rakibinle anlaşıp kartelleşmek ise toplumu zedeler.

Rekabeti, küresel ve centilmenlik boyutunda tanımlarsanız, ülkenizi, kurumunuzu ya da şirketinizi birinci lig ikliminde var edersiniz.

Ancak rekabeti yıkıcı ve pusu üzerine kurarsanız, ülkeniz orta gelir tuzağına, kurumunuz ve şirketiniz de itibarsızlaşma sürecine girmiş demektir.

Pusu, akıldan ziyade kurnazlığı çağrıştırır. Mertlikten uzaktır. İstismar içerir. Karaborsacılıktan fırsatçılığa, koltuk istismarından rüşvet, irtikâp gibi bütün sosyal kirleticilere yataklık eder pusu…

Birinci sınıf Gelişmiş ekonomilerde rekabet algısının, kabile toplum düzeyinde olmaması gerekir. Bizde rekabet denince “ezeli rekabet” anlaşılır ve “en büyük filanca, başka büyük yok” klişesidir.

Rekabeti kim sevmez? Düelloya gücü ve yüreği yetmeyen sevmez. Bir de etik dışı kalmayı marifet sayan “imtiyaz obur” yapılar sevmez.

Rekabet; rakibi pusu kurup yok etmek veya rakiple anlaşıp halkı dolandırmak ikilemine saplanıp kalmış ise rekabet algımızı temelden sorgulamak

     gerekir. SİZCE GÜNÜMÜZDE MERTLİK ÖLDÜ MÜ?

DEVAMINI OKU

Diri ve duru iletişim

MERKEZ NE SÖYLER, PİYASA NE ANLAR?

İletişimi DİRİ ve DURU olmayan bir MERKEZ BANKASI, kararı ne olursa olsun; pek işe yaramaz.

Kullanılacak her kelime önemlidir ve piyasanın kafasını karıştırmak zararlıdır.

Merkez Bankası, paranın sahibidir ve piyasalara yön verir.

Aldığı kararlar ile fiyat istikrarı sağlar, lirayı yönetir.

Ancak kararları ne olursa olsun piyasa bildiğini fiyatlar.

Bu yüzden Merkez’in kararları öncesi piyasayla kurduğu iletişim, aldığı karardan da önemlidir. Eğer bu iletişim diri ve duru değil ise arttırdığın faiz ile kala kalır, döviz rallisi izler, bir sonraki karar günün için gün sayar durursun.

Merkez’in giriş kapısına astığın tabelada düşük faiz, arka kapısında ise yüksek faiz var ise piyasa, ön kapıdan girmez.

Kaldı ki kafa karıştırıcı faiz mönüsü yerine; anlaşılır, basit faiz yapısı gerekir. Bu süreçte Merkez’in faiz oranından daha önemli olan faiz kararı metnine dikkat etmesi gerek.

Kullanılan her kelime, piyasaca nasıl algılanıyor? Güvensizlik oluşturacak cümleler nasıl güvenilir mesaja dönüştürülür?

DİRİ iletişim zira piyasa dinamik ve karar süreçleri hızlı.

DURU iletişim zira arka planda başka niyet taşımamalısın.

Beklentiyi iyi yönetemedikçe, alınan her karar; zarar yazar.

        MERKEZ BANKASI, DEDİĞİN ANLAŞILIYOR MU?

DEVAMINI OKU

Hukuk reformu şart

BİZE ADİL REKABET GEREK

Hukukun üstünlüğü yoksa piyasa adil olamaz…

Hak edilmemiş kazançların faturası; kriz olarak ödenir.

Adil rekabet şartlarını sağlamadan da piyasa gelişmez.

Adalet, herkesin olduğu kadar piyasanın da ihtiyacı…

Piyasa ekonomisi aktörlerinin, kendi çıkarlarını korumak için kabullenmek zorunda  oldukları davranışlara rekabet diyoruz.

Kendi başına ‘ahlaki’ kaygı taşımasa da yıkıcı rekabetin önüne geçmek, herkes için en iyi olanı sağlamak için, piyasalarda ‘etik değerlere’ ihtiyaç duyulur.

Bundan 240 yıl önce Adam Smith’in piyasayı tanımlarken  sözünü ettiği ‘görünmez el’, rekabet de dahi her şeyi düzenleme mucizesine sahip olduğu farz edilirdi. Peki, ya gerçekte?

Fakat hayatın pratiği farklı gelişti ve ‘görünmeyen el’in; kimin sırtını sıvazlayacağını kimin de suratına yumruk indireceğini kestiremediğimizi acı tecrübelerle anladık.

Tam rekabet şartlarını oluşturma yönündeki düzenlemelerin görünen bir ‘ahlakî’ kodu yoksa da ‘etik iş yapma’ kurallarının varlığı, girişimcilerin hakları kadar kamu yararını da gözeten faydalı yapılar sunar.  

Bize gereken, adil rekabet şartlarını sağlayacak hukuk reformudur.

            PİYASADA ADALETİ KİMLER İSTEMİYOR?

DEVAMINI OKU

İş ahlakımız çürürse…

HAYVAN YULARINDAN İNSAN SÖZÜNDEN TUTULUR
#Korona sözünü tutmamanın bahanesi olmuş.
Salgın içimizdeki hırsı azaltacağına;
bazılarımızı daha da beter hale getirmiş.
Oysa iş ahlakı çürürse ortada piyasa kalmayacak.

İşimiz zor. İmkanı olduğu halde borcunu ödemeyenlere dair şikayetler çoğaldı. Taahhüdünü yerine getirmeyenlerin öyküleri etrafa yayılıyor. Korona şartlarını bahane edip anlaşmaları çiğnemek, verdiği krediyi geri çağırmak veya benzeri ahlak-etik dışı davranışlar, bindiği dalı kesmektir.

İş dünyasındaki ilişkilerin evrensel kabul görmüş değerler üzerinden yürümesini savunan iş ahlakı çökünce çürüme başlıyor. Bizde pek çok kurum iş etiğini reddetmiyor ama uygulamıyor da…

Oysa mayamızda ahilik, lonca gibi kurumlar bir zamanlar iş yapma kültürümüzün DNA’sıydı. Tuhaf olan iş ahlakının bizi ‘yavaşlattığı’, etik olmayan rakip karşısında ‘rekabet dezavantajı’ oluşturduğunun savunulmasıdır.

Etik ve vicdanı bir tarafa atınca, müşteriyi kandırmak, çalışanı istismar, devleti dolandırma, ortağı batırma; yaygınlaşıyor.

Ekonomiler açılma sürecinde gördük ki korona virüsü bizi daha da hırslı, etik dışı yapabiliyormuş. Oysa bize ayna tutan virüs, hatalarımızdan kurtulmaya vesile olmalıydı.

      DEĞERLER ÇÜRÜRSE SEN VAR KALABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Öngörülebilir olmak

PİYASA AKTÖRLERİNİ ŞAŞIRTACAK ZAMAN DEĞİL
#Korona sürecinde iletişim diri&duru olmalı.
Merkez ne faiz indirecek? Torba yasaya ne girecek?
Konulan hedefler ancak şeffaf adımlarla tutturulabilir.
Spekülasyonlara sebep olmasak?

Belirlilik ve öngörülebilirlik Anayasa’mızın 1’inci maddesinde geçer. Bu ilke sayesinde kriz hallerinde dahi geleceğe dair öngörü oluşur, ödenecek maliyet düşer.

Korona sürecinde iletişimin diri ve duru olması, atılacak adımların vatandaş tarafından öngörülebilir olmasıyla sağlanabilir.

Ekonominin neredeyse durduğu ortamda Merkez Bankası’nın faizi 100 baz puan indirmesi, öngörülebilir değildi zira beklenti 25-50 baz puan idi.

Her faiz kararı öncesi piyasalar ve reel sektör kilitlenip kararın açıklanacağı anı bekliyor. Neden? Çünkü Merkez’in hangi kararı alacağı kestirilemiyor ki…

Sormak gerekir; faiz indirimini bu kadar insan nasıl böylesi farklı tahmin eder? Nasıl bir iletişim kuruluyor ki herkes siste yönünü bulmaya çalışıyor? Önünü göremeyen halk gidip döviz alıyor.

Bilse ki bir enflasyon hedefi var ve tutacak; ona göre parasını belki de bankaya yatıracak. Paranın rotası belki dolara değil TL’ye olacak.

Korona zaten abartıyor bir de öngörülemezlikle bizler abartmasak.

          KİMİ TERS KÖŞE YAPIYORUZ Kİ? VE NEDEN?

DEVAMINI OKU

Kurallı serbest piyasa

UYULMAYA KURAL PİYASAYA YÜKTÜR
Türkiye’de piyasalara dair yeterince kural var.
Sorun bu kurallara uyulmaması…
Denetim yetersiz olunca kurala uyan enayi oluyor.
Kuralsızlar ise kral oluyor.

Temel sorun şu; ekonomi politikte serbest piyasa, çözdüğünden daha fazla sorun çıkarabiliyor ve “kontrol” kaçınılmaz olabiliyor. Hele ki küresel krizle sonuçlanan kontrolsüz serbest piyasa güçlerinin ulaştığı tahrip gücü, nükleer savaşa eşdeğer yıkımlarla boy ölçüşebilir.

2015 Nobelini kazanan Jean Tirole, birkaç güçlü şirketin bulunduğu endüstrilerin nasıl anlaşılabileceğini açıklığa kavuşturma üzerine çalışmış bir iktisatçı. Tezi; serbest piyasa ama o kadar da serbest değil. Düzenleme şart.

Peki, düzenlemeler (regülâsyonlar) neden bu kadar önemli? Serbest piyasanın kuramcıları bize “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” diyordu. Sonra yeni teorisyenler geldi ve bize “her şeyi yoluna koyan görünmez elden” söz etti.

Ancak son çeyrek yüzyılda görünmez elin davranışlarını sorgulayan gelişmeler yaşadık. Üzerimize gelen bu görünmez elin, kimin sırtını sıvazlayacağı, kimin suratına yumruk indireceğini kestiremez olduk. Ülkemize gelirsek;

           PİYASANIN KURALLARINA SAYGI VAR MI?

DEVAMINI OKU

Vicdansızlaşma

BİNDİĞİ DALI KESME
Piyasada etik dışı davranışlar çoğaldıkça sosyal hayat da bozulur.
Biz halimizi güzelleştirmedikçe işlerimiz de düzelmez.
Vicdan, bedendeki yük değil, içimizdeki sigortadır.

İş dünyasındaki ilişkilerin evrensel kabul görmüş değerler üzerinden yürümesini savunan iş etiği yaklaşımı var.

Bizde de pek çok kurum, uygulamasa dahi iş etiğini reddetmeyecek algı düzeyine ulaştı. Zaten mayamızdaki ahilik, lonca gibi kurumlar, kadim zamanlarımızda iş yapma kültürümüzün DNA’sıydı. Fakat temel sorun; iş etiğinin “yavaşlattığı”, etik olmayan rakipler karşısında “rekabet dezavantajı” yarattığı ve “masraflı” olduğu önyargısıdır.

Öyle ya bir yandan vergini ödeyecek, çalışanını soymayacak ve müşterini kazıklamayacaksın. Öte yandan bunları yapmayan rakibinle, iç-dış vahşi pazarda, fiyat rekabeti yapacaksın. Kabaca, etiğin bir külfet olduğu söylenebilir.

Dinin de vicdanın da etik davranmayı, ahlaki ve toplumsal değerlere saygıyı emretse bile, “rekabet şartları” gerekçesiyle “başkasında güzel ama biz yapamayız” çıkmazına saplanıyoruz. Oysa biliyoruz ki serbest piyasa vicdansızlaşırsa vahşileşir ve çözdüğünden daha fazla sorun çıkarır.

SİZ VİCDANLI BİRİ MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

Adil rekabet şart

EKONOMİNİN GELECEĞİ HUKUK REFORMUNA BAĞLI
Hukukun üstünlüğü yoksa piyasa adil olamaz.
Hak edilmemiş kazançların faturası kriz olarak ödenir.
Adil rekabet şartlarını sağlamadan da piyasa gelişmez.

Piyasa ekonomisi aktörlerinin, kendi çıkarlarını koruyabilmek için kabullenmek ve uygulamak zorunda oldukları davranışlar manzumesine rekabet diyoruz.

Kendi başına “ahlaki” kaygı taşımasa da yıkıcı rekabetin önüne geçmek ve herkes için “en iyi” olanı sağlayabilmek için, piyasalarda; etik değerlere ihtiyaç duyulur.

240 yıl önce Adam Smith’in piyasayı tanımlarken sözünü ettiği “görünmez el”, rekabet de dâhil her şeyi düzenleme mucizesine sahip olduğu farz edilirdi. Peki ya gerçekte?

Fakat hayatın pratiği farklı gelişti ve “görünmeyen el”in; kimin sırtını sıvazlayacağı kimin de suratına yumruk indireceğini kestiremediğimizi acı tecrübelerle anlayabildik.

Tam rekabet şartlarını oluşturma yönündeki düzenlemelerin görünen bir “ahlâkî” kodu yoksa da “etik iş yapma” kurallarının varlığı, girişimcilerin hakları kadar kamu yararını da gözeten “faydalı yapılar” sunar. Bize gereken, adil rekabet şartlarını sağlayacak olan hukuk reformudur.

            ADİL REKABETE KİM İHTİYAÇ DUYMAZ Kİ?

DEVAMINI OKU