Aynı ufka bakmak

ZEYTİNYAĞI İLE SU İŞBİRLİĞİ YAPAR MI?

1-Yapmaz, yapamıyor.

2-Çünkü özgül ağırlıkları farklı.

3-Üniversite ile sanayi işbirliği yapacaksa:

4-Aynı ufka bakmalı,

5-Egolarını bir kenara bırakmalı.

Eğer aynı ufka bakmıyorsak, ayrı yönlerde yol alıyoruz demektir. 

Aynı yöne gitmiyorsak, işbirliği ve işbölümüne gerek duymaz, her birimiz kendi başımızın çaresine bakmak zorunda kalırız.

Tıpkı üniversite ve sanayimiz gibi…

Şu üniversite-sanayi işbirliğini ben, zeytinyağı ile su ilişkisine benzetiyorum.

Aynı kavanoza koyup karıştırsanız dahi; işbirliği-işbölümü üretmek yerine, kimin zeytinyağı olarak üste çıkacağı çekişmesi ortaya çıkıveriyor.

Hal böyle olunca verim alınamıyor, zaman heba ediliyor, kaynaklar israf, umutlar ziyan ediliyor.

Ancak lafla peynir gemisi yürümüyor, işbirliğine muhtaç alanda nal topluyoruz.

Peki, sorun nedir? Sorun, özgül ağırlıklarının arasındaki fark, aynı ufka bakmıyor olmaları…

Özgül ağırlık; amaç birlikteliğidir. 

Aynı ufuk; daha iyi bir Türkiye özlemidir.

Bilime inanan sanayici azlığıdır. Endüstriyi küçümsemeyen bilim insanı kıtlığıdır. 

ÇareAkıl ve vicdan tutulmasını bir yana bırakmak, işbirliğine gitmektir. 

YÖK başka çaresi…

  DAHA İYİ BİR TÜRKİYE TALEBİNİZ YOK MU?

DEVAMINI OKU

Duyarlılık zamanı

HASSASİYETİN 5 ÖDÜLÜ

1-Daha sağlıklı bir toplum oluşur.

2-Bencillik gider dayanışma gelir.

3-İşbirliği iş bölümü gelişir.

4-Büyük başarılar zemin bulur.

5-Toplumsal barış sağlanır.

Ben yerine “biz” oluruz.

Ülkene, topluma, çevrene, havaya, suya, canlıya…

İnsanları hassasiyetleri bir arada tutar, onları diğer canlılardan ayırır.

Çevrene hassasiyet gösterirsen yaşanılır bir yer haline getirirsin.

Eğitimine hassasiyet gösterirsen; yarınını inşa edersin.

Sanayie hassasiyet gösterirsen gelişmişliğini artırırsın.

Duyarlılıkları azalan bir toplum yalnızlaşır, taşralaşır, çoraklaşır.

Gelecek yılların önde koşan ülkeleri toplumsal duyarlılıkları yüksek olanlar olacak.

Yaşadığı coğrafyayı koruyan, kollayanlar…

Olsun, bitsin, o da olur şu da olur diyenler gerileyecek hatta taşeron haline gelecek.

Toplumda; ‘ben ve öteki’ farkındalığıyla, ben’i geri çekip, öteki’ni öncelersen, başkasının derdiyle dertlenirsin.

Bu da iki şeyi gerçekleştirir. 

1-Toplumun dayanışma katsayısı artar, 

2-Ben kavramı yerini biz kavramına dönüştürür.

Böylece işbirliği ve iş bölümü gelişir, bireysel başarıları, toplumsal başarılar izler.

Komşusu aç iken uyumaz, gelir dağılımı düzelmeye başlar.

Duyarlılık ziyadesiyle yüce bir duygudur.

 BAŞKASININ DERDİYLE DERTLENİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Kamu tasarruf yaparsa ülke uykuda bile kazanır

KAMU TASARRUF YAPARSA

1-Kaynaklar heba edilmez

2-Yandaşa para aktarılmaz

3-Kamu hizmetleri etkinleşir

4-Faiz kur enflasyon dizginlenir

5-Ülke kazanır toplum çürümez

Kamu talanı kesse zenginleşeceğiz.

Tasarruf, birikim yapmak kenara koymak, yerinde, dikkatli kullanmak, idareli harcamaktır.

Harcamanın kıymetli olanı, hayata katkı sunan değerli halidir.

Tasarruf uyurken bile kazandırır. İsraftan uzaklaşma, değere odaklanmadır.

Bir ülkede kamu tasarruf yaparsa ülkenin tümü kazanır.

Bir toplum tasarruf yaparsa toplumsal değerleri yükseltir. Yarınına birikim sunar.

Tasarruf doğanın sunduğu nimetleri talan etmemektir.

Yerinde, miktarınca sarf etmek, artanı biriktirmektir.

Gelişmekte olan ülkeler yüksek faiz, yüksek kur liginde koşar çünkü tasarruf liginde sondadır.

Hele ki bizde kamu; 3,5 milyon memuruna maaş yetiştirmenin yanı sıra ihtiyaç olmayan alanlarda harcar kıt kaynakları…

Gelir ve fayda üretmeyen alanlarda heba olur tasarruflar…

İsraf, tasarrufun kötü sarf edilmişidir. İsraf makinesi kamu, vatandaşa acı ilacı önce kendi içsin, tasarruf etsin, örnek olsun.

  KAMU KESİMİ HAR VURUP HARMAN SAVURUYOR MU?

DEVAMINI OKU

Evinde üşüyor musun?

GÖĞÜ ISITAMAZSIN

1-Aydınlatma, elektrik faturasının ancak %5’i.

2-Asıl büyük maliyet;

3-Soğutma ve ısıtmadan…

4-Üstelik soğutma, ısıtma maliyetinin 3 katı.

5-Yalıtım sayesinde faturayı %50 azaltmak mümkün.

Soğuklar başladı.

Her ne ile ısınıyorsanız, zamlar yüzünden giderek pahalı hale geliyor.

Evinde kombikalorifer açmak yerine kazakla oturur hale geldik.

Peki, bu durum bizi daha verimli enerji kullandırmaya yönlendiremez mi?

Misal şu anda oturduğunuz odaya bakın ve ısı kaynağınızın sizi mi yoksa gökyüzünü mü ısıttığını düşünün…

Göreceğiniz şudur; yalıtımsız evler sebebiyle göğü ısıtıyorsunuz.

Çünkü evin yalıtımı ya eksik ya hiç hesaba katılmamış.

Yazın da soğuk olacak diye elektrik enerjisini, göğü soğutmak için harcıyor idik.

Oysa kadim binaları hatırlayın. 

Kalın dış duvarlar ve önünde rahatça oturacak cumba pencereler

Mimarisi ve estetik yanı sıra  bu kalınlık, duvar için gerekliydi zira ısıtma soğutma yükleri pahalıydı.

Sonra petrol, doğalgaz, elektrik yaygınlaştı, duvarlar inceldi.

Isıtma ve soğutma araçları her eve girdi.

Ama şimdi faturalar cep yakıyor.

Atalarımız gibi 50 cm duvar örmek zorunda değiliz.

Modern yalıtım malzemeleriyle sorunu 8-12 santimle çözebiliyoruz.

  YALITIM YAPMAYI DÜŞÜNMEZ MİSİN?

DEVAMINI OKU

Verimli olmayı dene

VERİMLİLİĞİN NASIL?

1-Değer yaratmayan her şeyi sorgula.

2-İş, iletişim, ilişki, bilgi süreçlerini yenile.

3-Bu sayede ‘daha çok çalışma’ yerine;

4-Daha verimli çalışmaya geçersin

5-Nicelik yetmez, nitelik gerek

Türkiye nihayet dikkatini nicelikten niteliğe kaydırmaya başladı.

Şükür ki bugün ihracatın ciro hedefi yanı sıra katma değeri konuşabiliyoruz.

Turist sayısından, turist başına geliri arttırmayı düşünebiliyoruz.

Şimdi paralel adımın; istihdamda atılması gerekiyor. 

Nicelik odağından bakınca görebildiğimiz; işgücüne katılma, istihdamın cinsiyet ayrımı veya işsizin genç olup olmadığı…

Oysa nitelik odağı bize; işçi sayısı, çalışma saati kadar, işgücü verimini sorgulatıyor. 

Sorguluyoruz… Gördüğümüz; iç açıcı değil. En azından şimdilik… Kendimize sürekli gelecek yılı hedefleri koyuyoruz ama çalışan başına verim artışı henüz ajandamıza girmiş değil.

Misal Almanya.

Verimlilikte en tepelerde…

Peki, bunu nasıl başarmışlar?

Eğitim diyenlere şunu hatırlatalım.

Sistem ve süreçler eğitimden daha önemli… Z

ira siz değer yaratmayan iş süreçlerine sahipseniz, emeğin bu süreçteki verimi, eğitimi ne olursa olsun, sınırlı gelişebilecektir. ‘çok’ yerine ‘verimli’ olmalıyız.

VERİMSİZ ÇOKLUK YERİNE VERİMLİ OLSA?

DEVAMINI OKU

Çamurlu ayaklarla yeni yıla girmeyin

BUNLARI ESKİ YILDA BIRAKIN

Yalancıları

Sizi umursamazları

Sürekli eleştireni

Değer üretmeyeni

Saygısızları

Stres kaynaklarınızı

Sizi kullananları;

Çamur niyetine 2024 paspasına silin

2025’e taşımayın, huzur bulun

Yeni yıl başladı. 

Gelenin gideni aratmadığı bir yıl olması için dilek tutmak yetmez, eylem de gerekir.

2025’e dair umutlarla doluyuz ancak…

Umut her şeydir fakat bir yöntem değildir.

Yeni yılda bize umudun yanı sıra yöntem gerekecektir.

Önerim şudur; Bizi 2024’de alaşağı eden, paçamızdan tutan her şeyi geride bırakmak…

Biliyorum, kolay değil. Çoğu sorun, ayağımıza yapışmış çamur gibi.

Ancak paspas, çamurlu ayakkabılar için var.

2025’e girerken paspas kullanınız: Değer üretmeyenleri, sizi üzenleri, gereksiz eleştirenleri, saygısızları, sizi kullananları, yüze dost kalbe düşmanları, yalan konuşanları, sizi strese sokanları, kurnazları, hayat parazitlerinizi, toplum zararlılarını, ayaktaki çamur gibi düşünün.

Bunları paspasa silin. Bunu elbette yapabilirsiniz.

Geçen yıldan; daha fazla şükretmeyi öğrendim.

Bu yıl da daha fazla ‘yöntemli umut etmeye gayret…

 ÇAMURLARINDAN KURTULMAYI DÜŞÜNSEN?

DEVAMINI OKU

Elden bekleme, sen yap

ÇARESİZSENİZ; ÇARE SİZSİNİZ

1-Çare üretmek yerine, elden çare dilenmek…

2-Muhtaca yardım etmek bizim hasletimiz.

3-Ancak sürekli başkasından yardım beklemek niye?

4-“Herkesten iste, verenden daha çok iste.”

5-Oysa çare sende…

Krizler sürecinde tuhaflıklar oluştu.

Kimi yardım ediyormuş gibi, kimi de yardıma ihtiyacı varmış gibi davrandı.

Dert herkeste ancak bazıları çareyi elden umma, kurnazlığına çaresizliğine(!) bağlamış.

Özdemir Asaf; DÜŞÜNGÜ şiirinde

hepsinin gelmesini bekleme 

Bir kişi gelmeyecek’ diyor;

Sen alışmayasın diye,

Korkmayasın diye,

Düşünesin diye…

Kendine yetmen için,

Herkesin kendinden kaçacağı yerlerde,

Sen kaçmayasın diye, Sen tam kalasın diye. 

Hepsinin gelmesini bekleme, 

Sen var olasın diye.

Bir kişi gelmeyecek

Sen, bir olasın diye.’

Çareyi elden ummanın ıstırabını bundan daha güzel anlatan şiir yoktur bana göre.

Sorum şudur; neden dertlerinin çözümünü, elden, aileden, akrabadan, belediyeden, devletten beklemeyi seçiyorsun?

Çareyi sürgit başkasından bekleyenlerde şunu gözlemledim;

herkesten isteverenden daha çok iste…’

Bu çaresizlikten ziyade kolaycılık, nimeti alıp külfeti öteleme kurnazlığıdır

Tabii ki muhtaca yardım ediyoruz, edeceğiz ama sana değil…

ELİN SIRTINA SÜREKLİ YÜK OLMAK ERDEM MİDİR?

DEVAMINI OKU

Pusula iğnesine dikkat

İĞNEYE DAİR 5 DERS

1-İğneyi tutmasını bilirsen, batmaz.

2-Pusulada iğneyi oku, yönünü bul.

3-Sözün iğnesi acıtır, uzak tut.

4-Arının ağzında bal varken kuyruğunda iğnesi var.

5-Akrebin iğnesi kendine dahi ölümdür.

Pusulada iğneyi iyi okumazsan, ters yöne gidersin.

İğnenin bir ucu kuzeyi gösterse de zıt ucu güneye bakar…

Bazı insanlar bize pusula iğnesi gibidir. 

Onu izle, hedefine varırsın.

Bazı insanlar da bize pusula iğnesinin diğer ucu gibidir; nereyi gösterirse aksi istikamet senin yolun olsun.

Kelimenin sivrisi, sözün iğnelisi, duyunca acıtanıdır.

Konuşurken iğneler dost.

Acıtır. 

Batan sözün adıdır; iğne…

İşitince batar da…

Kulağına zerk ettiği kelimenin içeriğine bakacaksın; bazısı ilaçtır bazısı zehir…

Dosttan gelen iğneye, acıtsa da heves et.

Yüze dost kalbe düşmanın iğnesinden de sakın…

Samimiyetsizliği sezebilmelisin.

Arının iğnesi acıtsa da bala dalalet eder. 

Akrebin iğnesi ise kendisi dâhil ölüme dairdir.

İğneleri ayırt etmeyi öğren.

Neticede; hayat iğneye dikkat et der bize…

Unutma ki ağzında bal olan arının ardında iğnesi hazır bekler.

Dosttan gelen iğneli her söz acıtır fakat zihninin şifası olabilir.

İğne, eğer ehil elde değilse, kullananına zarar verecektir.

HİÇ İĞNEYİ KENDİNE BATIRDIĞIN OLDU MU?

DEVAMINI OKU

Enayi yerine konmak…

ENAYİ SANDILAR BİZİ

1-Uyur idik uyardılar,

2-Diriye saydılar bizi.

3-Koyun olduk ses anladık,

4-Sürüye saydılar bizi.

5-Dürüst kaldık diye enayi mi olduk?

Yıllarca prim yatıran, vergiyi zamanında ödeyenler hesabını sorar bir gün.

Sen vergini zamanından ödersin, son ödeme tarihi uzatılır, dürüst davrandığın için enayiden sayarlar.

Çalışır, çabalar prim ödersin, erken emekliliği çıkar, EYT’si gelir, yıllarını harcarsın enayiden sayarlar.

Trafikte kurala uyarsın, yandaki emniyet şeridini kullanırken sen sıranı beklersin, enayiden sayarlar.

İmara tımara hürmet gösterirsin, imar affı çıkarıp seni kurallara uyduğundan dolayı enayiden sayarlar.

Kendini yetiştirir, eğitimde dirsek çürütürsün, seni değil yandaşı kadro alır, seni enayiden sayarlar.

İş kurarsın, üretir, istihdam yaparsın, teşviki bir çakal yandaşa verirler, seni enayiden sayarlar.

Günde en az 8-10 saat çalışırsın, paranı hak edersin, seçmenini seruma bağlar, seni enayiden sayarlar.

Yasaya saygın vardır, kurala özenirsin, yandaşını kayırır, suçunu görmez; seni enayiden sayarlar.

İşin için krediye başvurursun, sana ‘yok’ derler, yandaşı kredilendirilir, seni enayiden sayarlar.

İhracat yaparsın, dövizine el koyarlar, sen de kendi dövizinin dilencisi olursun, seni enayiden sayarlar.

Say say bitmez; enayi yerine konuluyoruz ülkede…

DÜRÜST DAVRANMAK ENAYİLİK MİDİR?

DEVAMINI OKU

Kötülere birkaç sözüm var

ŞEYTANIN AVUKATI OLMAK MI

ŞEYTANA AVUKAT KESİLMEK Mİ?

1-Sosyal medyada;

2-Ne zaman kötüleri eleştiren şeyler paylaşsam;

3-Onları koruyanlar türeyiveriyor.

4-Kötüyü, yanlışı, çirkini savunanların sayısı;

5-Sandığınızdan fazla.

Hayvanın alacası dışında, insanın alacası içindedir derler.

Sosyal medya; insanın içindeki kötülükleri görünür kılıyor..

Korona sürecinde bizler maske takınca bazılarının maskesi düşüyor demiştim.

Bu; sosyal medya üzerinden yaptığım paylaşımlarda kendini gösteriyor.

Ne zaman iyiliğe örnek paylaşsam altında çapanoğlu arayanlar sıraya giriyor adeta.

Ancak daha da beteri ne zaman kötüye, çirkine, yanlışa dair bir olay veya görsel paylaşsam, onları savunanlar bir anda ortaya çıkıyor.

Savunmalara bakıyorum; vicdansızlık kadar akılsızlık örnekleriyle dolu cümleler ve çok kez hakaretler söz konusu oluyor.

Kimi, ‘ben buradayım, beni fark et’ gibi güdülerle, kimi de sırf kendini fenomen yapma gayretiyle tuhaf eleştiriler hatta hakaretler yapıyor. 

İsimsiz trolleri anlarım da işi gücü mesleği ortada iken kötüleri savunanları anlamak mümkün değil.

Üstelik bunu yaparken, kendilerini gerçeğin peşinde koşan, zehir hafiye  gibi gözünden hiçbir şey kaçmayan tutumları…

Komikten öte düşündürücü olan budur.

Güya gerçeği arıyor ama iblisten yana saf tutuyor.      

SÜREKLİ KÖTÜLERİ TUTMAK ZORUNDA MISIN?

DEVAMINI OKU