Haydi pamuk eller cebe

ODALAR STK’LAR SENDİKALAR NEREDE?
Salgın sürecinde sağlıkçılarımızın fedakarlığı müthiş.
Onlara şükran borçluyuz.
Aynı performansı;
Sivil Toplum Örgütleri
sendikalar ve odalardan da bekleriz.

Korona süreci zirve yaptı mı? Artık salgın geri mi gidiyor? Normalleşme başladı mı? Şimdilerde böylesi umut dolu sorulara cevap aranıyor. Bana göre Korona aşısı bulunmadı ve erkenden normalleşme, ikinci bir dalgaya yol açabilir.

Kaldı ki virüs tepe yaptıysa da yol açtığı ekonomik krizler tepe yapmaktan çok uzak. Ülkeler, ekonomik yıkıma karşı 9 trilyon $ kaynak ayırdı. Bizim ayırdığımız, 200 milyar Tl.

Ancak yalnızca kamunun değil, sivil toplum örgütleri, oda ve sendikaların; korona sürecinde dara düşmüş işsize, esnaf  ve şirketlere destek vermesi gerekir.

TOBB, 360 odanın imkanlarını birleştirip ‘Nefes Kredisi’ çözümünü oluşturdu. Kamu 4,4 milyon eve 1000’er lira veriyor. Sosyal yardım bütçeleri arttırılıyor.

Tüm bunlar güzel şeyler. Evet ama yetmez; zira hala ‘KREDİ’ diyoruz. Oysa ‘HİBE’ demeliyiz.

Misal sendikalar, yıllardır işçiden ‘dayanışma aidatı’ toplar.

Peki, şimdi işsiz kalmış üyesiyle dayanışma vakti değil mi?

STK’ların; ‘EvdeKalTürkiye’ sloganı ötesin geçmesi gerekir.

       ODALARIN ÜYELERİNE YARDIMI GEREKMEZ Mİ?

DEVAMINI OKU

Liyakatte yarışalım

ÇOKLUKLA BÖBÜRLENME KALİTEYLE ÖVÜN
Nerede çokluk varsa orada aslında yokluk olabilir.
Nicelik yerine niteliğe odaklanan kaliteyi yüceltir.
#Korona süreci bize niteliğe, kaliteye ne çok ihtiyaç olduğunu öğretti.

Neyi beslersen onu büyütürsün. Bilgiyi büyüteceksen, onu üreteni beslemelisin… 90’larda, teknolojiyi eğitimde yaygın hale getirmek, kara tahtayı internet ile değiştirmek amacıyla bilgisayar derslikleri açtık.

Bilgisayarı “demirbaş” olmaktan çıkaramayınca, yeni cihazlar, el dahi değmeden eskimeye terk edilirdi. Cemil Meriç’in “katedrali kazlar, manastırı kızlar bekler” cümlesindeki gibi okul yönetimleri, demirbaş bilgisayarı hasardan korumak için kilit altında tutardı. lması gereken; bilgisayarı “sarf malzemesi” haline getirmekti.

Bugün değil her okul, neredeyse her öğrencide bilgisayar var ve Fatih Projesi ile çocuklarımızın her birinin elinde tablet var olsun istedik. Ancak benzer yatırımı öğretmenlere yapmadığımızdan fayda oluşmadı. Zira Fatih projesi aslında Molla Gürani, Akşemseddin projesiydi.

Türkiye’de üniversite sayısı 200’ü aştı. Nicelik sorununu çözdük nitelikte yaya kaldık. Korona sürecinde bize bilim ve liyakatin gerektiğini gördük. Liyakat olmadan asla ve asla…

         NİCELİKLİ MİSİNİZ, NİTELİKLİ MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

Cebime para koyamıyorsan cebimden daha az para al

ELLERE VAR BİZE YOK MU?
Elin adamı kendi yurttaşına mağduriyet yaşatmamak için cebine trilyon dolarlar koyuyor.
Oysa biz 19 paket açtık ama para yok.
Cebe para koyamıyorsan bari cebimizden daha az para al.

Korona sürecinde G20 ülkeleri, vatandaşlarını virüsün ekonomik yıkımından korumak için şimdiye de 20 trilyon $  kaynak ayırdı. Yalnızca ABD 2 trilyon dolara ilave olarak vatandaşın cebine 1000$ para koyuyor.

Avrupa ülkeleri de işsiz kalanlar başta olmak üzere işyeri kapananlara, esnaf ve küçük işletmelere kaynak aktarmaya başladı. Maksat, halkın bu süreçte hayatta kalması, mağduriyet yaşamaması.

Peki, biz ne yapıyoruz? 1000’er lira para dağıtmaktan dem vuruyor, ücretsiz izinle eve gönderilenlere 1,177 Tl ödeme yapmaktan söz ediyoruz. Şimdiye de 19 paket açıldı. Kamu kükrediği kadar yağamıyor zira paket çok ama para yok.

Sürekli krediden, ertelemeden söz ediliyor. Oysa cebimize para koyamıyorsanız, bari cebimizden daha az para alın.

Eve gelen faturaları indirin, korona fırsatçılığıyla elektrik zammı yapmayın, hiç değilse asgari ücretten vergi almayın.

   TÜRK İNSANI YABANCIDAN DAHA MI DEĞERSİZ?

DEVAMINI OKU

Korona karnesi

HAL ve GİDİŞ; ORTA. TEMİZLİK; PEKİYİ
#Korona bize ders verdi
Şimdi de elimize karnemizi veriyor.
Kimimiz geçer not alsa da
Çoğumuzun karnesi kırıklarla dolu.
Genelde bütünlemeye kaldık.
Daha çok gayret göstermek şart.

Abartmıştık, israftaydık, haddi aşmış, ürettiğimizden fazla tüketir, kazandığımızdan fazla harcar olmuştuk. İsteklerim sonsuz oysa ihtiyaçlarım sınırlıydı ve korona geldi bizlere ders verir oldu.

Salgın sürecinde yığınca ders aldık. Şimdi korona bizlerin eline karne tutuşturmaya başlıyor. Hangi derslerden geçtik, hangisinden başarısız olduk öğreniyoruz.

Hal ve gidiş, en önemli not bu karnede. Bazılarımız halimizi güzelleştirip gidişatımıza ayar verdik. Ancak çoğumuzun bu dersten kırık aldığı ortada…

Sorumluluk dersinden sınıfta kalanlarımızın sayısı hayli fazla. Fiziksel mesafe gözetme, temizlik ve maske kullanma derslerinden sıfır çekenlerimiz hala oramızda dolaşıyor.

Bize temizlik emredilmiştir fakat çoğumuz buna uyarken bazılarımızın karnesinde bu dersten kaldıkları görüldü. Devamsızlık; korona yüzünden evimizde kalmamayı ifade ediyor.

Yasakların dahi durduramadığı bazı insanlar bu dersten çakmış. Yardımseverlikte korona kime hangi notu verdiğini ilân eder oldu. Kimin Geçer not aldığını gördük.

SENİN KARNENDE KAÇ KIRIĞIN VAR?

DEVAMINI OKU

Evyeri kuralları

İŞİMİZİ EVDEN SÜRDÜRMEK İÇİN…
Mademki işyeri artık evimiz, burada çalışmak kuralsız olmaz.
İŞYERİNE gitmek için kalkıp yola düşmüyorsun ama…
EVYERİ için çalışma disiplini oluşturmak gerekiyor.

Evyeri; işin eve taşınma hali… Yeni işyerin artık ev ise senin yeni kurallara ihtiyacın olacak. Çünkü en zoru, iç disiplin

1-UYAN; Tıpkı işyerinde olduğu gibi saat 9’da mesai başlar. İlk işin yatak kıyafetlerinden kurtulmak ve masaya geçmek.

2-YÖNET; Öğlene yakın yöneticilerinle sanal görüşme yap.

3-RUTİNLER; Arada iş akışına uygun rutin işler oluştur.

4-RAPORLAT; İşin türüne bağlı olarak değişse de akşama doğru Z Raporu talep et. Güne dair yapılanı yaz yazılanı yap.

5-PLANLAT; Ertesi gün yapılacaklara dair plan talep et.

Çalışan evde olabilir ama aklı işinde olmalı. Bunun için yatak kıyafetinden kurtulmak ve sabah toplantısı çok faydalıdır.

İletişim araçları eksik ve yavaş ise Evyeri kuralları verimli çalışamaz. Şirket işleri bir masaya, dizüstüne sığabiliyor, onca plazayı dikmesek de olurmuş, bir eşofman ve terlik iş kıyafeti için yetermiş, onca araç trafik bina ofis, otopark?

Madem bir göz odaya sığıyorduk? Ancak sorun şu ki mekan farklı olsa da bize evyerinde farklı kurallar gerekecektir.

        SENİN YATAĞINLA EVYERİN ARASI KAÇ ADIM?

DEVAMINI OKU

Öngörülebilir olmak

PİYASA AKTÖRLERİNİ ŞAŞIRTACAK ZAMAN DEĞİL
#Korona sürecinde iletişim diri&duru olmalı.
Merkez ne faiz indirecek? Torba yasaya ne girecek?
Konulan hedefler ancak şeffaf adımlarla tutturulabilir.
Spekülasyonlara sebep olmasak?

Belirlilik ve öngörülebilirlik Anayasa’mızın 1’inci maddesinde geçer. Bu ilke sayesinde kriz hallerinde dahi geleceğe dair öngörü oluşur, ödenecek maliyet düşer.

Korona sürecinde iletişimin diri ve duru olması, atılacak adımların vatandaş tarafından öngörülebilir olmasıyla sağlanabilir.

Ekonominin neredeyse durduğu ortamda Merkez Bankası’nın faizi 100 baz puan indirmesi, öngörülebilir değildi zira beklenti 25-50 baz puan idi.

Her faiz kararı öncesi piyasalar ve reel sektör kilitlenip kararın açıklanacağı anı bekliyor. Neden? Çünkü Merkez’in hangi kararı alacağı kestirilemiyor ki…

Sormak gerekir; faiz indirimini bu kadar insan nasıl böylesi farklı tahmin eder? Nasıl bir iletişim kuruluyor ki herkes siste yönünü bulmaya çalışıyor? Önünü göremeyen halk gidip döviz alıyor.

Bilse ki bir enflasyon hedefi var ve tutacak; ona göre parasını belki de bankaya yatıracak. Paranın rotası belki dolara değil TL’ye olacak.

Korona zaten abartıyor bir de öngörülemezlikle bizler abartmasak.

          KİMİ TERS KÖŞE YAPIYORUZ Kİ? VE NEDEN?

DEVAMINI OKU

Mahrumiyet ve tecrit

SAHİP OLDUKLARIN;
ASLINDA SANA SAHİPMİŞ
Varlık içinde yokluk çekiyor olmayasın?
Kalabalıkta yalnızlık çekmenin sebebi ne?
#Korona MAHRUMİYET ile hiçleşebilmeyi
TECRİT ile tekleşebilmeyi fark etmemizi sağladı.

Korona ile farkına vardığımız iki kavram. Her ikisi de bizim baş etmemiz gereken hal. Mahrumiyet, yoksunluk demek… Var iken ondan yoksun kalma hali…

Yoksulluktan farkı, elde var iken kullanmamak, ondan mahrum olmaktır…

Tecrit ise izolasyon veya hiçleşme demektir. Bir insanın dış dünyadan koparılarak kendi haline bırakılmasıdır. İlişkiden bulunduğu topluluktan çıkarmak, sosyal, ekonomik ve kültürel olarak yalnızlığa terk edilmektir.

Bunun yanı sıra kendisine veya çevresine  zarar verme ihtimali gösterenlerin ayrı bölüm içinde muhafaza edilmesini anlatır. Bu salgın sürecinde fiziksel mesafeyle tecridi, eve kapatılmakla pek çok haktan mahrumiyeti tattık.

Gördük ki arada ruhsal ve bedensel arınma gerekiyormuş. Her hak mahrumiyetiyle hayatımızdan olmuyor her tecritte ölmüyormuşuz.

Hatta bu durum ruha iyi geliyor, aslında ne az şeye ihtiyacımız olduğunu fark edebiliyormuşuz. Uzun sokağa çıkma yasağında belki de en güzeli, içimize doğru seyahati denemek olacaktır.

         KENDİ İÇİNE SEYAHAT ETMEK İSTER MİSİN?

DEVAMINI OKU

Belediyeler tarımsal üretime başlayabilir

İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN
Şeyh Edebali böyle sesleniyor bize.
#korona yüzünden tarımsal üretim hayati önem kazandı.
Başkan, hemşehrisini yaşatmalı ki beldesi devleti yaşasın.
Şimdi üretimde yarış zamanı…

Korona çoğu ezberimizi bozdu. Salgın sürecinde tarımın önemini bir kez daha anladık. Zira bitleri baytları, petrolü veya doları yiyemiyoruz ve bize gıda gerekiyor.

Peki, bunu kim üretecek? Tarım bakanlığının sorumluluğundaki sektör dışa bağımlılıktan bizi kurtaramadı. Nüfusun %80’inin artık şehirlerde yaşadığı günümüzde belediyeler, hemşehrisini beslemek için tarımsal üretime pekala el atabilir.

Nitekim Ankara Büyükşehir Belediyesi, belediyeye ait tarım arazilerinde üretim yapılması için harekete geçti. Gölbaşı ilçesindeki 2 bin 350 dönüm alanda ekim yapıldı bile.

Zaten Tunceli Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu; önceleri Ovacık’ta şimdi de şehrinde tarımsal üretime başlamıştı.

Salgın bitse dahi, belediyelerin ellerindeki arazi, mera ve benzeri varlıklarıyla tarımsal üretim projeleri üretmeliler.

         BELEDİYE, HEMŞEHRİSİNİ DOYURAMAZ MI?

DEVAMINI OKU

Güzel şeyler de oluyor

AKLIMIZI KARARTMAYALIM
Her büyük kriz, beraberinde büyük değişimleri getirir.
Zihin neye hazırsa, başa o geliyor.
Sağlıktan ekonomiye hayatta yenilikçi adımlar atacağız.
Yeter ki #korona ufkumuzu karartmasın.

Her ne kadar da sıkıntılı günler geçirsek de iyi haberler var.  Salgında; kendi projelerinden vazgeçmemelerinin sonuçlarını görüyorum. Zaman zaman dumur olsak da vazgeçmemenin önemini anlıyorum.

Bazen enerjimiz tükeniyor. Üst üste gelen olumsuz haberler, artık ‘hiçbir şey olmaz’ açmazına götürüyor insanı. En dip noktalara geliyoruz. Ama sonra bir güneş doğuyor ve o güneşin altında ışıkla yıkanıyorsunuz.

İşte bu nedenle algımızı; var olan sıkıntılara değil, attığımız küçük ama başarılı adımlara açmalıyız. Bizler minik de olsa kendi adımlarımızla yürürken hayat olmadık mucizelerini saçacaktır.

Hayatlarına çiçekler ekenlerin; o çiçeklerin kokularıyla sabahlarını aydınlattığını izliyorum. Ülkemiz sıkıntılı bir süreçten geçebilir. Bir süre bizler de evlerden çıkamayabiliriz. Ben akıbetin aydınlık olacağını düşünüyorum.

Her büyük sıkıntı, aşılacak büyük problemlerin yıkılarak çözülmesini de sağlar. Türkiye’nin Koronavirüs krizinden en az etkilenerek çıkacak ülkelerden olacağını düşünüyorum.

          SENİN HAYATINDAKİ GÜZEL ŞEYLER NELER?

DEVAMINI OKU