Liran burada geçmez

TASARRUFUM DOLARKEN EKONOMİM BOŞALIYOR
Liramdan alıp dolara çevirdiğim yüzüm;
Türkiye’yi döviz dertleriyle yüzleştirecek.
Bendeki bu dolar aşkı yüzünden ülkem;
70 sente muhtaç hale geliyor.

Kendi parana sahip çıkmazsan onun yerde sürünmesine razı olmuşsun demektir. Doları doldurur, ekonomini boşaltırsın.

Zaten korona kıskacındaki ekonominde, başına döviz belası açmış olursun. Lâtife; ‘sende bu mecnunluk hevesi varken

Çölünü de kendin yaparsın gönül’ der. Bende bu $ hevesi varken liraya mezar kazan da ben olurum elbette… Üç beş doları olan da beyhude sevinir durur; ‘birikim değer yaptı’ diye.

Oysa tasarrufu dolarken ekonomisi boşalıyordur. Ben bunun, kendi ekonomisine güven eksikliğinden doğduğuna inanıyorum. Çift paralı ekonomilerde yerli para (liramız) kötü adam muamelesi görüp, çarşıya pazara koşuştururken elin parası (misal $) ihtiyat akçesi haline geliyor. 

Bizler Merkez Bankası gibi, kefen parası kabilinden dolarları biriktiriyoruz. Kamu tedbir aldıkça tasarrufu dolarlaştırıp liradan güveni kaldırıyoruz.

Korona ile kapanan ekonominin bizler üzerine yüklediği yükü de böylece arttırabiliyoruz. Döviz fiyatlarının her geçen gün rekor kırmasına şaşmayın.

     LİRAMIZ BURADA GEÇMEZ İSE NEREDE GEÇECEK?

DEVAMINI OKU

KDV reformu şart

KDV SATIŞ VERGİSİ OLSUN
Batı’da satış vergisi ama bizde sanayiciye yük haline geldi.
Oysa üretim desteklenmeli.
KDV; satışta tüketici vergisi olarak dönüştürülmeli.

Katma Değer vergisi, hayatımıza girdiği 80’li yıllarda her birimizi adeta vergi müfettişi yapmış; ‘1 alışveriş 1 fiş’ sloganını dilimize dolamakla kalmamış devletin vergi geliri artmıştı. Ancak o dönemden bu yana güncellenmedi, üretim vergisi haline geldi.

Dün İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan ile medya sanal buluşmasında ona KDV’nin reforma ihtiyaç gerekçelerini sordum. KDV konusu 1980’li yıllarda hayatımıza girdi. Önce tüketici vergisi dendi.

KDV, AB tarafından kazıklanmış bir vergi modeli. Çünkü bir üretim vergisi. Açık şekilde söylüyorum. Finansman gibi pahalı ve zor olan bir enstrümanı KDV ile devlete fon olarak çekiyorsunuz.

Sanayiden KDV yoluyla vergi transferi adı altında bir fon transferi yapılıyor. Desteklenmesi şart sektör, bir fon sağlıyor. Bu vergi, adeta geri dönmeyen bir şekilde sizden çekiliyor. Uzun yıllar geri ödenmeden devlet kasasında kalıyor.

Yatırım yaparken KDV, alırken KDV. Oysa organize perakende geliştiği ortamda satış vergisi haline  getirilebilir.

BATI, KDV’Yİ NASIL UYGULUYOR?

DEVAMINI OKU

Sanal toplantı adabı

HERKES CANLI YAYINDA
Evden çalışma bize sanal toplantı davranışı kazandırdı.
İnternet kullanarak seminer, eğitim, ders, sunum çağına girdik.
Hepimiz bu tarzın adabını öğreniyoruz.

Korona sürecinde hayatımıza yeni alışkanlıklar girer oldu. Sanal toplantılar, bunların başında geliyor. İster evinden çalışan biri ol ister bir patron; uzaktan yüz yüze görüşme yapma ihtiyacını, sanal toplantılar yaparak karşılıyorsunuz.

İnternet üzerinden düzenlenen seminer tele konferans gibi eylemlere; webinar deniyor. Ağ üzerinden seminer anlamı taşıyan webinar için yığınca program var; Skype, Zoom gibi.

Sadece iş veya eğitim amaçlı değil, sohbetler de webinar üzerinden yapılıyor. Instagram, Youtube, Webex gibileri, bu amaçla üretilmiş programlar. Fiziksel mesafeyi böylece ortada kaldırabiliyorsun. Bedenin ekranın berisinde kalarak dilediğin yere gidebiliyorsun, Covid-19 tehdidi olmadan

Sanal toplantıların güzel tarafı; gerçeğinden daha kısa sürmesi… Zira daha uzunu için webinar programlarına para ödemelisin. İkinci avantajı, zamanı daha iyi kullanmamız. Çay kahve faslını geçiyor, doğrudan konuya odaklanıyorsun.

Birbirinin sözünü kesmemeyi, monolog yerine diyalog erdemini fark ediyorsun.

BUGÜN WEBİNARIN VAR MI?

DEVAMINI OKU

Toplum zararlıları

NİMETİ ALIP KÜLFETİ ÖTELEYENLER
#Korona sürecinde daha fazla göze batar oldular.
İşlerini kötü yapanlar.
Sen çalışırken yan gelip yatanlar.
Aldığı parayı hak etmeyenler.
Kötü yönetenler, kötüleri kollayanlar.

Ürüne zarar veren kımıl ya da süne zararlısı gibi, işini kötü yapanları toplum zararlıları diye niteliyorum. Kamu, özel fark etmez; üretenin baş belalarının başında böyleleri gelir.

Onları her yerde görebilirsin. Bazen gişede bilet satandır, garson, banka görevlisi, taksi şoförü veya devlet memuru

Azami ücret talebiyle asgari iş yapma kurnazlığındadırlar.

Bazen bizzat sizin yöneticinizdir. Hem işi bilmez hem de kurumun kaynaklarını, makamının gücü sayesinde sömürür.

İşletmeye değer katmadığı gibi üreteni de bizar eder

İki adım ötedeki spor salonuna  kurumun arabasıyla gider. Bazen işletmenizin insan kaynaklarının başıdır. İş tanımının gerektirmediği yetkinlikleri arar durur iş başvurularında…

Bazen çağrı servisindekidir. Seni özensiz dinler, düzensiz cevaplar, çözdüğünü sandığından fazla dert açar başınıza.

Bazen bu haydutlar, çalışma arkadaşınızdır.  Siz işinizi tam yapabilmek için çırpınırken, o takım oyununu savsaklar. Sizi yarı yolda bırakır, hayatın ritmini aksatır. Sorum şudur;

      KÖTÜLERİ NEDEN HAYATIMIZDA TUTUYORUZ?

DEVAMINI OKU

Paylaşım kültürü

PAYLAŞTIĞIN SENİNDİR
BİRİKTİRDİĞİN DEĞİL…
Karşılığını veremeyecek birine; bir iyilik yapmadıkça, mükemmel bir gün yaşamış sayılmazsın.
Hele ki #korona günlerinde, salgın sürecinde…
Paylaşım kültürünü yeşertmeliyiz.

Korona bize ayna tuttu ve kusurlarımızı gösterdi. Neyimiz eksik olduğunu anlattı. Yardımlaşmanın keyfiyet olmayıp zorunluluk olduğunu ilham etti.

Karun kadar malın olsa ne fayda… Zengin-fakir, genç-ihtiyar, zenci-beyaz dinlemeden herkese zulmetmekte son derece eşitlikçi davranıyormuş.

Anladık ki bu süreçte her birimiz sorumluluk sahibiymişiz.

Kimimiz evine dahi gitmeden hastanede hizmet verirken kimimiz evde kalarak salgın hızını kesmeye yardım ediyor.

Olanın olmayana, bilenin bilmeyene borcu olduğu söylenir. ancak şimdi bunun hayattaki karşılığını görmeye başladık. 

Salgın sürecinde komşu yardımlaşması arttı, patron işçi ilişkisi işbirliğine doğru evirildi, kamu yapması gerekenleri kavramaya başladı. Ev sahibi-kiracı arasında dert bölüşme kültürü yeşerdi. Kan ağlayan esnaf, birbirini gözetir oldu.

Yine bu süreçte derdi paylaşmayanların insafsızlığına da tanık olduk. Fırsat bu deyip suyu, gazı, elektriği zamlayan, müşterisine kazık atanları gördük. Onları unutmayacağız.

       KORONA İÇİN BUGÜN KİMİNLE NE PAYLAŞTIN?

DEVAMINI OKU

Korona Ekonomisi

FİZİKSEL MESAFE KURALLARI KONUYOR
#Korona aşısı henüz bulunamadı.
Salgın geçse de yeni alışkanlıklar oluşturuyor.
Fiziksel mesafe zorunluluğu, tüm mal ve hizmet fiyatlarını arttıracak.
Korona Ekonomisini şimdiden öğrenmek şart.

Covid-19 virüsü ile başlayan salgın, insan sağlığı yanı sıra ülke ekonomilerini de yerle bir etmeye başladı. Türkiye dahil her ülke, koronanın ekonomik yıkımına karşı tedbir geliştirme telaşında.

Ancak şu ana dek yapabildiğimiz, para odaklı işler. Parasal genişleme, halkın cebine para koymak. Bizde ise kredi ihdas etmek, borçları ertelemek

Ancak korona ekonomisi derken, salgın geçse dahi oluşacak yeni düzenden söz etmek gerekecek. İhtiyaçlar ile istekler ayrı kefelere konulacak, her şeyin fiyatı yeniden belirlenecek.

Fiziksel mesafe kuralları gelmeye başladı. Bazı ülkeler metrolarda 1,5 metreden yakın oturmayı yasakladı. Uçak, sinema, AVM gibi yerlerde fiziksel mesafe kaideleri sıkıca takip ediliyor.

Bu da restoranda az masa, uçakta az koltuk, AVM’de az ziyaretçi, markette az müşteri, otobüste az yolcu demek. Birim mal ve hizmet maliyetlerini artık arz talep dengesi harici, fiziksel mesafe kuralları belirleyecek.

İşler eskisi gibi değil, Korona ekonomisine göre yürüyecek.

      YENİ DÜZENİN KURALLARINI BİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Korona halkın krizi

SIRADIŞI KRİZE SIRADAN ÇÖZÜM?
Kuyuya düşeni ip uzatıp kurtarabilirsin.
Ancak çatıdakini kurtarmaya ip çare değil, merdiven gerekir.
#korona, sıradışı ekonomik sorunlar üretti ama biz hâlâ sıradan çözüm sunma ısrarındayız.

Salgın süreci bize gösterdi ki olağanüstü krizleri, olağan tedbirlerle çözemiyoruz. Öncelikle krizi erken tanımlamak, inkar etmek yerine kabullenmek ve krizin doğasına uygun çare üretmek gerekiyor. Soru önemli; Korona kimin krizi?

Bu defaki ; biyolojik bir kriz olmasına rağmen, ekonomiye dair yığınca sorun ürettiğini görüyoruz. Salgının getirdiği ölümler yanı sıra ekonomilerde açtığı tahribat artarak büyüyor.

Ancak krizle mücadelede sağlıkçılar, olağanüstü çaba ve yöntem deneyip, başarı yolunda ilerlerken, ekonomi alanındaki çözümler aynı başarıyı gösteremiyor. 2001 krizi kamudan çıkmıştı, 2009 krizi şirketlerin batışıyla gelişti. Fakat Korona krizi, doğrudan hane halkının iflasına sebep oluyor.

Finansal olmayan bir sorunu, finansal enstrümanlarla çözme gayreti, mücadeleyi sınırlı kılıyor. Covid-19; farklı bir virüs, mevcut aşılar işe yaramıyor.

Koronanın tetiklediği ekonomik kriz de farklı ve mevcut çözümler işe yaramıyor. Kredi; 2009 krizinde çare idi. Bu defa HİBE gerekiyor gibi.

   KORONANIN EKONOMİK KRİZİNE HAZIR MISIN?

DEVAMINI OKU

SOSYAL MEDYA özgür ama kirli bilgi kaynağı

“GÜVENMİYORUM AMA GEREKLİ”
Sosyal medyalar; #Facebook #Instagram #Snapchat #Telegram #TikTok #Twitter #Whatsapp #Youtube hayatımızda büyük yer kaplıyor ama güvenmiyoruz.
En büyük sorun; yalancı hesaplar…

İNGEV TAM ve İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi işbirliği ile yapılan İnsani Gelişme Monitörü Araştırması; Türkiye’de halkın önemli çoğunluğunun sosyal medyayı aynı anda hem ÖZGÜR (%56)  hem SAHTE (% 61) diye tanımlıyor.

%48’lik kesim kendisini sosyal medyada pasif izleyici kabul ediyor.

Gündemi dar ama aktif azınlık belirliyor.

Geleneksel haber kaynakları önemli ama itibarları azalıyor.

Görüşlerime uygun haber ve yorum paylaşırım diyenlerin oranı; %31. İnanmadığına tepki verenler %24.

Peki, sosyal medyayı hangi amaçlarla kullanıyoruz?

Haber almak %88, Okuduğunu teyit; %88, Takipteki kişi kurumun görüşünü öğrenmek %77, Tanıdığımı merak; %72, Kendime dair olanları paylaşmak %60, Ülkemde olup bitenlere dair kendi görüşümü paylaşmak; %54.

Bu arada 55 yaş üstündeki kendi tanıdığını izlerken 18-34 yaş kendisini paylaşıyor.

           SENİN SOSYAL MEDYAYA BAKIŞIN NEDİR?

DEVAMINI OKU

Korona geçiyor mu?

TEDBİRLERİ KALDIRMAK İÇİN HENÜZ ERKEN
Korona kısıtlarından kurtulmak, ilişki sonlandırmak gibi.
Bitmeden gönderdiğin sevgili bir gece yarısı aniden çıkıp gelir ve seni de ayağa dikebilir.
#Korona aşısını bulamadık bile…

Pek çok ülke, salgında tepe noktasının aşıldığı gerekçesiyle ekonomiyi ve sosyal hayatı açmak gerektiğini dillendiriyor.

Türkiye de Bakanlık verilerinden hareketle korona virüsü tepe noktası geçildi tartışmalarına sahne oluyor. Belki de doğrudur; korona geçiyor ve biz de yavaş yavaş tedbirleri kaldırmamız lâzım.

Misal evde unuttuğumuz yaşlıları ve çocukları dışarı salmanın zamanı geldi diyebiliriz. Kuaför, AVM gibi kısıtları kaldırabiliriz. Eve tıkılan ekonomiyi açıp işlerin normale dönmesi sürecine geçebiliriz.

Bu, bana göre son derece riskli bir adım olur. Öncelikle Covid-19 için aşı bulunmadı henüz. Hastalığın tedavisine dair yöntemler hala aranıyor.

İkincisi; giderek iyileşme vakalarının artmasına rağmen, salgının ikinci bir dalga başlatıp başlatmayacağını bilmiyoruz.

Üçüncüsü, fiziki mesafe kuralının kaldırılması halinde salgının ne yönde seyredeceğinden emin olamayız.

Vaktinden önce kısıtları kaldırmak, çok büyük toplumsal maliyet yüklenme riskini barındırıyor olabilir. Aman dikkat!

          SALGININ GERİLEDİĞİNDEN EMİN MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU