Kirli bilgi ne işe yarar?

BİLGİNİN EFENDİSİ DEĞİLSEN KÖLESİSİN
Üzerimize sağanak halinde bilgi yağıyor.
Şuur şemsiyen yoksa bu yağmur seni eritir.
Yönetemediğin bilgi seni yönetir.
Sen de kararları kendin verdiğini sanırsın.

Bilgi güçtür. Doğru. Ama hangi bilgi? Bu güç kimden yana?

Gezegende 7.5 milyar insan yaşıyor. İlginçtir, dünyadaki sim kart ve tablet sayısı dünya nüfusunu aştı. Her saniye 2 çocuk doğarken 10 sim kart aktif hale geliyor. Gezegende bütün insanlık kapsama alanında. Herkesin, her yerden, her şeyle, her zaman bağlanabildiği dünyada oluşan riskler ve doğan fırsatlar bilinmez ise başımıza neler gelir? Bilgi kirliliğinin mağduru ve başkasının bilgisinin kurbanı oluruz.

Kapsama alanında iseniz aynı zamanda kapsanıyorsunuzdur.

Yalnızca para işlemlerinde değil, sosyal medya paylaşımları konum cihazları sayesinde ardınızda bıraktığınız iz zaten sizin mahremiyetinizi; ‘kendi elinizle ifşa’ niteliği taşıyor.

Bilgi olmadan işlerin yürümediği günümüzde, işe yarayacak bilgiyi nasıl ayırt edeceğiz? Öncelikle kendi ürettiğin bilgi korunacak sonra çer çöp bilgiden uzak durulacak. Hayatını kolaylaştıracak olan bilgiyi eğer bedava sanıyorsan, sanma…

Karşılığını büyük ihtimalle mahremiyetinle ödüyorsundur.

DEVEYİ YARDAN UÇURAN BİR TUTAM OT DEĞİL Mİ?

DEVAMINI OKU

Serveti sermaye yapsak?

FAKİR ŞİRKETLERİN ZENGİN PATRONLARI
Kriz sürecinde gelirler azalınca şirketlerin dayanma gücü azaldı.
Oysa servetini sermayesine katanlar #Korona süreciyle daha kolay baş edebildi.

Türkiye fakir şirketlerin zengin patronlarıyla dolu. Korona sürecinden bu zaafımız, belirginleşti. Sermayeleri yeterince güçlü olmayınca ekonomideki sıkıntılardan hastalanıyor, zor duruma düşebiliyorlar. Bu; servet sahibi ama geliri düşük yapıyı dönüştürmek için şimdiden uygun zaman olabilir mi?

Covid19 salgınıyla kapadığı ekonomi yeni yeni açılıyorken bu dönüşümü sağlamak gerekmez mi? Biliyoruz ki sahibi zengin olup kendisi fakir olan şirketin nefesi çabuk tükenebiliyor.

Sermayesini servet yapan patron, soba ateşine çıra oluyor. 2001 krizini hatırlıyorum; Bir ilimizin ticaret/sanayi odasına ‘şirketlerin krizden çıkış yolları’ konulu konferans vermek için gitmiştim. Kente biraz geç kalınca salona en geç giren olmuştum. Konuşmam çok  kısa sürmüştü; ‘hanımlar beyler, bina bahçesi lüks otolarla dolu. Oysa siz ilk iş; işçileri eve göndermeyi seçmiş ve işsizliği şişirip krizi tetiklemişsiniz.’

Her biri servet değerindeki otomobillerini gelire katmak yerine çalışanlarından kurtulmuşlardı. Kriz, aslında buydu.

   KORONA SÜRECİNDE SERVETİ ERİMEYEN VAR MI?

DEVAMINI OKU

Matematikte yoksan ilk 10’da da yoksun

İYİ MATEMATİK BİLMEYEN TOPLUMLARDA ADALET YOKTUR
Akıl Oyunları filmine konu olan Oyun Teorisi kurucusu John Nash diyor ki;
Matematik hayatın pratiğinin belirleyicisi.
İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur.

Matematikten yoksun ülkelerin teknoloji ve nitelikli üretim yapması, söz konusu olamaz. Mantığın dili matematik, insana gerçeği ve doğruyu bulmada kılavuzluk yapar. PISA raporu uyarıyor bizi; Türkiye’de alt yeterlilik düzeyindeki öğrenci oranı tavan yapmış durumda..

Bu çocuklar matematikte %37 fende %25 ve okumada %26 başarılı. Matematikte ezber rutinlerle çok basit işlemler yapılabilir ancak. Hayatı hesap dilinde çözümlemeyi başaramazlar ise bu büyük sorun olur.

Soru şudur; OECD ülkeleri arasında matematikte, fende ve okuduğunu anlamakta son sıralardaki Türkiye, milli gelirde dünyanın ilk 10’unda olabilir mi? Olamaz.

Çocuklarımıza matematiği sevdirmenin bir yolunu bulmalıyız. Çocuk 5’i tanıyor, seslendiriyor hatta onu bazı rutin ezberiyle çarpıp bölüyor ama hayattaki karşılığını bilemiyor. Böylesi bir nesille gel dünyada ilk 10 ekonomi arasına gir. Mümkün mü?

4       DÜNYAMIZI KAVRAMAYA 4 İŞLEM YETER Mİ?

DEVAMINI OKU

Tarlaya dönüş yolunda

EKMEDEN BİÇEMEZSİN
Tarım, #korona sürecinde önemini gösterdi.
Geçimlik tarım yerine bilgi yoğun tarım gelişiyor.
Bitler baytlar iyi de onları yiyemiyoruz.
Ekmeden biçilmiyor ve tarımsal üretim şart.

Artık yayladayım. Kaçkarlar’ın tepelerindeki kulübemdeyim.

Korona sürecinde uzaktan çalışma hayatımıza girdiğinden beri, koca ofis binalarının, otoparkların, asansör, toplantı odaları, kafeterya ve ofislerin, evdeki bir yemek masasına sığabildiğini fark ettik… Ben de şimdi internet erişimi olan her yerin, ofis olabileceği kolaylığıyla yayla kulübemdeyim.

7 iklim, 4 mevsim, faunası, florası, suyu, havasıyla Cennet Vatanın her yanında hayat var. Ancak çalışmak, üretmek şartıyla…

Pek çok insan, tarıma yönelmeye başladı. Parasını değerlendirmek isteyenlere, döviz, altın, borsa, konut, oto seçenekleri dışına taşmalarını, tarıma uygun arazilere yönelmelerini tavsiye edip duruyorum.

Gördüğüm, tarlaya dönüş yolunda pek çok insanın arayışta olduğudur. Tarım, daha da önem kazandı ve geleneksel geçimlik tarım yerine bilgi odaklı tarımın özellikle genç kuşaklar tarafından ilgi görmesi, Türkiye’nin şansı

Daha şimdiden arazi arayanlar, arazisine müşteri arayanlar çoğalmaya başladı. Bu bir şans.

    TARIMSAL ÜRETİM OLMADAN DOYABİLİR MİYİZ?

DEVAMINI OKU

Borca sadakat azalıyor

ALACAĞINA ŞAHİN BORCUNA KARGA
Piyasalar Korona etkisinde.
Herkes zaten burnundan soluyor.
Ödeme imkanı olduğu halde borcuna sadık olmayanlar yüzünden kriz, derinleşiyor.
Yasa var ama çare iş etiğinde…

Tehlikeli bir gelişmeye dikkat çekmek istiyorum; Borçlular sayısı arttıkça borca sadakat düşüyor. Ekonomik krizlerden dolayı sıkıntıya düşenleri anlamak mümkün ancak ödeyecek durumu varken, ‘nasılsa başkası da ödemiyor’ diye süreci uzatanlar var.

Zaten piyasa korona sürecinde toparlanma gayretinde iken alacak peşinde koşmak, en fazla zaman alan uğraş haline geldi. Borca sadakatsizlik, kurnaz toplumların en belirgin özelliklerinden biri…

Nimet kovalarken külfetten sıyrılma gayreti içine girer kurnaz bireyler. Ancak bunların topluma yüklediği külfet; krizin ömrünü hayli uzatmasıdır.

Yasalar vardır fakat borca sadakatsizlik tutumu, baş edilesi değildir. Krizler; krizzede kadar ahlaksız krizzade türetir.

Bu kurnaz ve ahlaksız krizzadeler yüzünden alacağı vaktinde tahsil edemeyen dürüst işadamları da firmasını kurtarma şansını kaybediyor dibe vuruyor, batabiliyor.

Oysa iş ahlakı borca sadakati gerektirir. Yasa bunu emreder. Alacaklın devlet ise kaçamazsın ama başkasını kolay dolandırabilirsin.

  İŞ AHLAKI ÇÖKERSE SEN SIYRIRABİLECEK MİSİN?

DEVAMINI OKU

e-devlet dersi konulsun

SANAL HAYAT BİLGİSİ
e-devlet uygulaması harika kolaylık getirdi.
Sorun; bunu yetkin kullanma becerimizde…
Okullara e-devlet dersi konulsun;
Hem kamu hem yurttaş bu imkandan yararlanabilsin.

Teknolojinin sunduğu imkân ve kolaylıklardan biri e-devlet uygulaması oldu. Bu sayede devlet dairesi ekranımıza geldi. Pek çok zaman öldürücü rutin, parmak marifetiyle çözüldü.

Ancak e-devlet uygulamaları, kimine rahat gelirken kimileri ise bu hizmeti kullanmakta güçlük çekiyor. Daha da önemli olanı, e-devlet sayesinde ne tür imkânlara sahip olduğunun bilemiyor.

Uzun yıllar; devlet kapısında ‘bugün git yarın gel’ savsaklaması yaşayanlar, zahmetli süreçlerin e-devlet ile ortadan kalktığından haberdar bile değil. Bu yüzden önerim; ilkokul müfredatına e-devlet dersi konulsun.

Hayat Bilgisi veya Yurttaşlık Bilgisi gibi dersler zaten insanları hayata hazırlamak, yurttaşlık hak ve sorumluluklarını öğretmekti.

Şimdi bu yeni dünyanın hayatımızdaki artan önemine paralel olarak ya hayat bilgisi veya yurttaşlık dersleri güncellensin ya da başlı başına e-devlet dersleri oluşturulsun. Buna dair akademik çalışmalar başladı bile…

Yapılacak olan; eğiticileri eğiterek e-devlet dersinin içeriğini hızlıca oluşturmaktır.

        ÇOK DAHA AZ BÜROKRASİYİ KİM İSTEMEZ Kİ?

DEVAMINI OKU

Yol versen ölür müsün?

SOL ŞERİT KENELERİ YOL VERİN Kİ GİDELİM
Trafikte; önü açıkken sol şeride yerleşenler…
Şeride yapışıp akışı engelleyenler;
Önünüzdedirler; ne yol verirler ne sinyal…
Sistem onları korur ve siz çaresizsinizdir.

Kentlerde trafik zaten ömür törpüsü… Bu yetmezmiş gibi trafik kurallarını hiçe sayıp fazladan sorun çıkaranlar var.

Sık şerit değiştireni mi dersin, sinyal vermeyeni mi yoksa makas atarak can güvenliğini tehlikeye sokanı mı saysam?

Aracından dışarıya çöp atanı, müziğiyle yandaki aracı dahi bizar edeni, kırmızı ışığa aldırmayanı ve daha nicelerini…

Benim en çok şikayet ettiğim; yoğun  trafikte sol şeride yerleşip yavaş giden sürücülerin bencil akılsız tutumudur.

Zaten geç kalmışsınız ve sol şeritten gidiyorsunuz. Bu, en hızlı olması gereken şeritte trafik yavaş ilerliyor zira  bir bencil, duyarsız ve yolla ilgisini kesmiş sürücü, önünüzdedir.

Selektör, korna, fark etmiyor. Orta şeritten giden araçları sürekli önüne alıyor, risk oluşturuyor. Şikâyet mi? Sistem, trafikteki bu haydutlardan yana. Şikayet etsen sistem seni değil onları koruyor. Uyarı? Size saldırır, tehdit ederler.

Çare? ‘Eğitim şart’ diyenlere sesleniyorum; bunlar eğitilmez çünkü uygarlık talepleri yok ve trafik kirleticileridirler.

   TRAFİK KURALINA UYMAK NEDEN BU KADAR ZOR?

DEVAMINI OKU

Dürüstlük haram mıdır?

YEMEK YERKEN MÜSLÜMAN
TİCARET YAPARKEN FARKLI?
Dünya’da ‘Helâl Pazarı’ giderek büyüyor.
Büyüten bizler miyiz dersiniz? Ne gezer!
İslâm âlemi; 4 trilyon $’lık Dünya Helâl pazarının;
ancak 5’te 1’inde var, gerisinde yok.

Böyle saçma soru olur mu demeyin. Korona sürecinde öylesi garip şeyler gördük ki, sormadan edemedim: Yemek yerken Müslüman, ticaret yaparken farklı olmak nasıl mümkün?

Olabiliyormuş… Oysa ‘helâl’ kavramı, sadece gıdayı değil ticaretten iş hayatına, sosyal ilişkilerden yaşam tarzına dek her alanı kapsıyor. Adına helâl demeden toplumlar, dürüst, hakkaniyet, adalet peşinde koşuyor.

İnanç sistemimizde yer alan ‘helâl’ kavramının, toplumun bütün kademelerinde iyice benimsenmesinde her kurumun sorumluluk taşıması gerekir.

Benim tezim şu; inancımız bize helâl ilkesine dair muhteşem tanım sunarken, inanç coğrafyamız, bunu hayata geçirmede eksikliklerle dolu. Misal Müslüman için en önemli konulardan olan ‘Helâl Gıda’ konusunda bizi utandıracak rakamlar söz konusu…

Dünya Helâl Pazarı büyük ölçüde gayrimüslimler elinde. 2 milyar İslâm âlemi, 4 trilyon $’lık pazarın sadece %20’sinde varlık gösterebiliyor. Tuhaf olan şu; Helâl finans alanında varlık göstermekte İslâm dünyası hayli zorlanıyor.

         DÜRÜSTLÜK; ELE HELÂL DE BİZE HARAM MI?

DEVAMINI OKU

Kim, neyi tamamlıyor?

TAMAMLAYICI EMEKLİLİK KİME YARAYACAK?
İşçi istemiyor, işveren istemiyor, emekli istemiyor.
Kıdem tazminatına el konulacağı kaygısı var.
Durduk yerde gündem haline geldi.
Faydası muğlak proje; kimin yararına?

Durduk yerde gündem, tamamlayıcı emekliliğe kilitlendi.

Kıdem tazminatlarına el koymak isteniyor kaygısı yayıldı. Gerekçesi; emekliye fazladan gelir, kıdem tazminatı fonu kurmak… İlginç olan; bu düzenlemenin muhataplarının buna rıza göstermemesi…

Çalışan istemiyor; sendikalar karşı. Kıdeme dokunma diye feryat ediyorlar. İşveren istemiyor; prim ödemesinin %2’den %6’ya çıkacağının farkında. Ayrıca

Kıdem üzerinden çalışanın kuruma sadakati de yok ediliyor.

Emekli istemiyor zira onun aleyhine olacağından adeta emin.

Peki; o halde kim istiyor? Bu cin fikir kimden çıktı ve amacı nedir? Dere geçerken at değiştirme niye? Koronadan çıkış sürecinden neden gündem bu tuhaf teklifle doluverdi?

1991’de sigorta prim affı çıkmış, oy uğruna erken emeklilik getirilmişti. O dönemden bu yana sistem hala düzeltilemedi.

Hal böyle iken ‘emekliyi tamamlıyoruz’ diye sistemi yeniden bozmanın gerekçesini anlamış değiliz. İşe başlarken girilen sistemle emekli olamadık, sürgit değiştirip durduk. Neden?

    İŞÇİ, İŞVEREN İSTEMİYORSA; GERÇEK AMAÇ NE?

DEVAMINI OKU

Söylenme çare ara

HAVANDA SU DÖVMEK, SONRA ELEKLE TAŞIMAK
Bir toplantıda havanda su dövülüyor.
Sonraki toplantıda ise havana dövülen su; elekle taşınıyor.
Hal böyle olunca taşıma su ile değirmen dönemiyor.

İşler yolunda gitmiyor. Korona’da ikinci dalga tehdidi var ve ekonomi açılma sürecinde yığınca sorun kapımızda bekliyor.

Bu gibi hallerde; ‘sorun tespiti ve çare arama’ toplantıları yapmaya pek meraklıyız. Yapılır zaten; yapılmalı da… Ancak bizdeki yaygın haliyle değil… Ne zaman böylesi toplantıya katılsam fark ettiğim şudur: Çareyi; ağlamakta buluyoruz.

Bildik tek strateji ağlamak olunca: şikayet etmek, her şeyi istemek, herkesten istemek, verenden daha fazla istemek, en önemli sonuç oluyor. İşe yarıyor mu dersiniz? Hayır! Yaramıyor çünkü soruna çare bulmak için toplananlar, çözüm  önerisinden ziyade durum tespitine odaklanıyorlar.

Böyle davranmayıp çözüme odaklananları da görüyorum. Neyi ararsan onu bulursun zaten. Çözüm arayan; çözüme, bahane arayan ise mazerete ulaşıyor. İster yüz yüze olsun ister webinar olsun, vaktinizi boş işlerle harcamayın. Söylenme, çare üret! Sürgit başkasından yardım dilenme, sen yap!

Yeni normal derken eski anormale dönüp durmak bundan…

     SEN DEĞİLSEN KİM, ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN?

DEVAMINI OKU