Şeffaflığın gücü

HESAP VEREBİLİR OLMAK ŞART
Şeffaflık; mülkiyetin devri, sırların ortalığa saçılması değildir.
Şeffaflık; hesap verebilir olmanın gereğidir.
Şeffaflık; güven duyulan şirketi var eder.
Paydaşlarına hesap verebilmelisin.

Halka açık şirketlerin yönetim kurullarında en az 2 bağımsız üye bulundurma prensibi var. Şartları uygun yaklaşık 500 şirket için, 500’ü kadın, toplam 1000 yabancı üye, şirketin tepe yönetim katında olması demek.

Buna itiraz edenlerin gerekçelerini hatırlıyorum; “sırlarım ortalığa dökülecek” diyeninden; “şirketim yabancıların eline geçecek” paranoyasına dek kaygılar manzumesi…

Bu itirazları dinledikçe akla takılan soru şu oluyordu; Şeffaflıktan kime ne zarar gelir? Sır dediğin bilgiye, küçük ortaklar adına vakıf olacak bağımsız üyelerden neden korkuluyor? Bu durum aslında Yeni Ticaret Kanunu’ndaki, “ortaklar cari hesabına itiraz” argümanıyla aynı yerde buluşuyor; “hesap vermekten hoşlanmıyorum.”

İster büyük ortağın ister hissedarın, küçük ortağın olsun; hesap vermeye yanaşmamak, artık kabul edilemezdir.

Halka açık olmasan da şeffaf ve hesap verebilir olmalısın.

      PAYDAŞLARINDAN SAKLADIĞIN SIRRIN NEDİR?

DEVAMINI OKU

Açlar toklar savaşı

EN BÜYÜK KİTLE İMHA SİLAHI: FAKİRLİK
Eğer fakirliği ortadan kaldıracak adımlar atmaz isek, gettoların ardında, ileri teknoloji ve silahlarla korunmak para etmeyecek, aç olanlar gelip tokların elinden alacaktır.

Dünya hiç bu kadar zengin ve böylesine fakir olmamıştı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliği, 60 milyondan fazla insanın gezegende kendine karnını doyuracak vatan arayışında olduğunu rapor ediyor. Dünya servetinin yarısı %1’in eline geçmiş durumda…  Gezegenin fakir nüfusunun yarısının geliri, dünyanın 85 en zengininin elinde toplanmış.

Son 5 yılda her ne olduysa, eşitsizlik adeta patladı ve fakirler %90 daha da fakirleşti. Oysa internetin çeyrek asır önce bize vaat ettiği, bilginin eşitsizliği gidereceğiydi. Ancak tecelli; açlar-toklar arası dünya çatışmaları oldu.

Düne kadar fakirliğin coğrafyası vardı. Misal Londra’da zengin, Somali’de fakir olabiliyordunuz. Ancak şimdi ihtişam ve sefalet; bir kıvılcım mesafesinde duruyor bir diğerine…

60 milyon kıtlık, açlık, fakirlik ve bunların tetiklediği terör yüzünden bir kez göç etmeye başlamışsa, komşusu aç iken tok uyumak mümkün olmayacaktır. Tarih; kavimler göçünün nelere yol açabileceğinin müzesi gibi… İnanmayan okusun…

     KOMŞUN AÇKEN HUZURLA UYUYABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Kopyala yapıştır kültürü

HAZIRA KONUCULUK FİKRİ TEMBELLİK MODASI
Bize ait olanı keşfetmek yerine başarılı olanı taklit eğilimindeyiz
Oysa nimeti (orijinal) alıp külfeti (geliştirme) öteleyenin sürdürülebilir başarısı olmamıştır

Bozkırın Tezenesi rahmetli Neşet Ertaş; ‘biz çekmediğimiz acının türküsünü yakmadık’ der. Anlatmak istediği, çilesi çekilmeden, içselleştirilmeden kopyala yapıştır olmayacağı.

Başkasının kendi kültürel ve fiziki şartları için geliştirdiği modeller, bize ne kadar uyar? Şüphesiz ilham alma noktasında faydalıdır da bire bir kopyalamak, doğru değildir. Zira kopya, aslına hizmet eder, bize değil…

Tabiat boşluktan, hayat kopyadan nefret eder. Birbirinin tıpatıp aynısı 2 kar tanesi dahi yoktur. Ancak her damla bir diğerinin ilhamı, her insan bir başkasına rol modeldir.

Kopyacılıktan söz ediyoruz. Üretimden yazılıma, yasalardan iş modellerine dek; başkasının başarısını tıpatıp kopyalama saplantısından… Saplantı diyorum zira kopya; üzerine değer koymadan var olanı çoğaltma kurnazlığıdır. Endüstri 4.0 mı moda? Kopyala- yapıştır. Uysun, uymasın.

Çevrecilik şimdilerde moda mı? kopyala yapıştır, senindir.

Aslında değildir, kopyaladığın asla senin olmamıştır. Kendi özgün çözümün şarttır.

 KOPYACILARDAN MISINIZ?

DEVAMINI OKU

Nitelikli girişimci

NE İŞ OLSA YAPARIMCI PATRONLAR
“Ne iş olsa yaparımcı eleman” ile “ne iş olsa girişirim” diyen patronlar arasında sıkıştık.
Nitelik sadece iş gücünde mi aranmalı?
Patronların nitelik sorunu yok mudur?

Eskimeye yüz tutan bir ezberimiz var; nitelikli işgücü ihtiyacı… Sanki bu nitelik sadece çalışanda eksikmiş gibi davranıyor, girişimcinin niteliğini sorgulamıyoruz.

Katma değeri düşük işler kuran girişimci, katma değeri düşük çalışandan şikayet hakkı yoktur. Değer üretmeyen iş süreçlerinde nitelikli işgücü çalıştırmak ne derece anlamlı?

Ara eleman aranan eleman sloganı, özünde doğru olmakla birlikte niteliksiz patronların elinde bu ara elemanlar, arada derede kalıyor. Ne iş gelişiyor ne de işçi niteliği…

Sen patron olarak kendini geliştirmez isen kullandığın işgücünde nitelik artışı olur mu? Ara eleman yetiştirmek için yoğun gayret başladı şükür.

Milli Eğitim Bakanlığı ile sanayi ticaret odaları elbirliği yapıyor, meslek liseleri gibi çözümleri yaygınlaştırıp aranan eleman dediğimiz kabiliyet havuzunu genişletmeye çalışıyorlar.

Ancak bu yetmez. Bize nitelikli girişimci gerekiyor.

Ne iş olsa yaparımcı eleman kadar ne iş olsa girişirim patronların varlığın da bir sorun.

NİTELİK ARAYAN; SEN ARANAN PATRON MUSUN?

DEVAMINI OKU

İcat yetmez onu pazarlaman şart

SATILMIYORSA NEDEN ÜRETTİN?
Pazarlama boyutu ihmal edilmiş ürün, teknik olarak üretilmemiş hükmündedir.
‘ben icat ederim insanlar satın alır’ fikrine kapılıp iflas eden binlerce iş fikri biliyorum.

Ülke; start-up cenneti. Ortalık START dolu ama UP yok.

Sebeplerinden biri, girişimcilerin pazarlama becerilerine yeterli önemi vermemesi… Burada sorun, icat çıkaran veya iş fikri olanların, kendi ürünlerine adeta aşık olmaları ve  ‘bu ürünü nasılsa herkes alır’ yanılgısına düşmeleri.

Tesla buna en parlak örnektir. Onun pek çok projesini pazarlayan Edison, sadece ampul, gramofon gibi icatların değil, pazarlamaya dair kural koyan ve kullanan girişimci oldu. Never give the best first… (asla ilki en iyisi olmasın) diyerek icatlarını pazarlamada ürün versiyonunu icat etti.

Bizdeki parlak iş fikirlerinin ihmal ettiği de pazarlamayı ihmal etmeleridir. İcat, patent, lisans gerek şart olsa da yeter şart, pazarlama becerisi ve üretim için finansmana erişim yeteneğidir. Bunları sağlayan icatlar hayat buluyor.

          İŞ FİKRİNİ PAZARLAMAYI BİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Kayırmacılık belası

NEPOTİZM KURUM BATIRIR
Kayırmacılık yüzünden aile şirketlerinin 3’üncü kuşağa geçme şansı %20, ömürleri de en fazla 25 yıl sürüyor.
Hamili kart yakinimdir diyerek işe alıyorsan batarsın.

Nepotizm; yakınını, kan bağın olanı kayırmanın adı. Yönetim bilimi bu olguyu, kurumun ömrünü kısaltan bela kabul eder.

Kayırmacılık yüzünden şirket, ihtiyaç duyduğu nitelikleri bünyesinde tutamaz. Şirket nepotizm tutumu yüzünden ailenin oyun bahçesi haline gelir. Kabiliyetler dışarıda kalırken , dost, akraba işletme kadrolarını doldurur.

Sürdürülebilirlik kaygısında olan şirketlerimizde patron, kendi ailesini dahi yönetim kademesine tepeden koymaz.

Liyakat, aile bireyi olmanın çok daha üstünde kabul edilir.

En iyi tahsili dahi yapsa, kurum değerleri ve süreçleri sahada öğrenmeden yönetim kademelerinde ilerleyemez.

Olsa olsa, eşitler arasında birinci yapılır. Mirasta hakkı olması, yönetimde pozisyon avantajı olacağını sağlayamaz.

Hamili kart yakınımdır diye kartvizitle kuruma dayatılan niteliksizlerin, bir süre sonra o kurumu zarar soktuğunu biliyoruz. Gerek devlet yönetimi gerek şirket kademeleri kayırmacılık belası yüzünden zaafa düşer ve o kurumun batması mukadderdir.

YAKININI KAYIRIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Sürücüsüz araç karda gider mi?

TRAFİKTE OTONOM ARAÇ ÇAĞI
Sürücüsüz araçlar insan zaafı taşımaz.
Trafikte kötü alışkanlık edinmez.
Bencillik, öncelik gaspı, kural ihlali, sürat merakı yoktur.
Arabasıyla caka atmaz, sağ şerit kenesi olmazlar.

Otomobiller, tıpkı cep  telefonları gibi bilgisayarlaşıyor. 130 yıl önce ilk örneklerine ‘atsız araba’ deniyordu. Şimdi sürücüsüzleri geliyor. Adına da otonom araçlar deniliyor.

Benim umudum, trafik kazalarının ve sürücü hatalarının artık tarih olacağıdır. Misal trafik ve kaza gerçeğine teknolojinin vereceği cevap olabilir bu…

Önündeki aracı güvenli mesafeden izleyen motor sistemleri, yandaki araca “fazla yaklaştın, uzak dur” diyen kaput altı donanımları, sürücüye gerek kalmadan yavaşlayan akıllı frenler

Daha da önemlisi yoldaki diğer araçlarla hatta trafik ışıklarıyla iletişime geçip en uygun rotayı hesaplayan, gereksiz frene basıp trafiği durdurmayan ve karlı yollarda diğer sürücüye küfretmeyen ona levye ile saldırmaya kalkmayan akıllı tasarımlar

Bana göre otonom araç her yerde gidebilecek.

BİZ HAZIR MIYIZ?

DEVAMINI OKU

Gitmeyi bilmek…

İKİ AYAĞIYLA MAYINA BASMIŞ
GİBİ BIRAKIP GİDEMİYORSUN
Zamanı gelince gitmeyi bilmek gerek.
Mayına basanın dramını düşün;
Kalsan, çürümeye gönlün razı değil.
Gitsen, varlarını terk edeceksin.
En zor ikilem bu işte.

Ve hemen gidemedim, Ve artık gidemedim, Ve sonra hiç gidemedim

Edip Cansever böyle diyor. Gitmesi gereken ne düşünür bilinmez ama kalmaya heveslileri, şiirin devamında uyarmakta gecikmez şair; “Kurtuluş’ta son durakta bir tramvay ölüsü sanki ben; öylece kalakaldım…

Eğer söz konusu ilişkiler ise, genelde, gidenin kaçak, kalanın korkak olduğu bir kavramdır; gitmeyi bilmek

Fakat gidilecek yeri değer üretmek diye tanımlarsanız, sistemin yorgunluğuna (entropi) varırsınız. Hele ki her şeyin hızla değiştiği dünyada… Bazıları gitmeyi bilmemeyi, “geriye gitmenin en hızlı yolu” diye tanımlar. Doğrudur…

Daha iyi bir yarın uğruna dünden gitmeyi bilmiyorsan, bugün başın belada demektir. Gidebilmelisin, zamanında…

Edip Cansever ile gitmeyi bileyim dedim bu kısa yazıdan; “Hepimiz kalakaldık / Elimizde tetiği çekilmeyen, Namlusu yönsüz bir tabanca gibi

         ZAMANI GELİNCE GİTMEYİ BİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Dört kapı dört makam

KOLAY DEMEDİK MÜMKÜN DEDİK
İcat çıkarmak isteyen,
Eski köye yeni adet getirmeye kalkan,
Buluşçu, yenilikçi fikir sahibi…
Seni yok sayacak, alay edecek, seninle savaşacağız.
Yeter ki 4 kapıyı bil ve asla vazgeçme…

Yeniyi deneyenin geçmek zorunda olduğu 4 kapı vardır.

Birinci kapı; YOK SAY… Şarbona aşı bulsan, umurumuzda olmaz. Uzaya roketsiz gidip dönsen bile yüzüne bakmayız. Seni yok sayarak yok etmeye çalışırız. Yola çıkanların %80’i bu kapının eşiğine takılır kalır, vazgeçer

İkinci kapı; ALAY ET… Hala vazgeçmemiş ve yeniliğinle var kalmayı sürdürüyorsan, alaya alınma panayırına hoş geldin. Girişimcilerin %15’i bu kapıda kalır, yenik düşer vazgeçer

Üçüncü kapı; SAVAŞ… Alaylara da aldırış etmeden buraya kadar gelebildiysen, seni yok etmeye çalışacağız. Bu aşamada girişimcilerin %3’ü hezimete uğrar, vazgeçer

Dördüncü kapı; KAYITSIZ ŞARTSIZ TAKDİR… Her 3 kapıdan geçmeyi başarmış %2’yi bekleyen muhteşem zaferin sahibisin artık. Düne kadar seni yok sayan, alay eden ve yok etmek için savaşanlar da dâhil hepimiz, kayıtsız şartsız seni takdir edeceğiz, yeni zenginlik alanından pay talep edeceğiz. 4 kapı 4 makamdan geçmeyi bildin çünkü…

SEN KOLAY VAZGEÇENLERDEN MİSİN?

DEVAMINI OKU

Al gözüm seyreyle…

KÖTÜLER NE BİLSİN BİZİ
İYİLERE SELAM OLSUN…
Birinin gerçek karakterini öğrenmek istiyorsan;
Onu trafiğe çıkar ve ardından izle.
Ona güç verilince nasıl davrandığına bak.
Hak yiyor mu, kural tanıyor mu?

Sağa dönüşte, en sol şeritten gelir ve önüne geçer. Kötü.

Sinyal kolu vardır, önünde aniden döner, bildirmez. Kötü.

Camı açar, şişeyi sokağa fırlatır, gaza basar gider. Kötü.

Sağ şerit kenesidir. Önünde araç yoktur, hızlanmaz. Kötü.

Kırmızı ışık yanıyordur. Yaya geçerken üzerine sürer. Kötü.

Direksiyonda telefonuna yazı yazar, trafiği aksatır. Kötü.

Egzozundan siyah duman çıkar, bakıma götürmez. Kötü.

Emniyet şeridinden gider, trafiğe polise aldırmaz. Kötü.

Çakarlı çakaldır. Kural ihlal eder, üzerine sürer. Kötü.

Bebeğini ön koltukta tutarak seyahatten korkmaz. Kötü.

Hak çiğner, kural tanımaz, uyarırsan tehdit eder. Kötü.

Polis durdurur, ‘benim kim olduğunu…’ tehdit eder. Kötü.

Uyarırsın, pompalısı bagajındadır, seni çeker vurur. Kötü.

Önüne dalar, korna çalarsın, senin arabana saldırır. Kötü.

Ambulansa yol vermez, ardına takılır ve sürat yapar. Kötü.

Işık yeşile döndüğüne aldırmaz; ardındakini bekletir. Kötü.

Trafikte yavaş giderler, zamanına saygıları yoktur. Kötü

     BU KADAR KÖTÜ SÜRÜCÜYÜ HAKEDİYOR MUYUZ?

DEVAMINI OKU