Vicdansızlaşma

BİNDİĞİ DALI KESME

1-Piyasada etik dışı davranışlar çoğaldıkça,

2-Sosyal hayat da bozulur.

3-Biz halimizi güzelleştirmedikçe,

4-İşlerimiz de düzelmez.

Vicdan, bedendeki yük değil, içimizdeki sigortadır.

İş dünyasındaki ilişkilerin evrensel kabul görmüş değerler üzerinden yürümesini savunan iş etiği yaklaşımı var.

Bizde de pek çok kurum, uygulamasa dahi iş etiğini reddetmeyecek algı düzeyine ulaştı.

Zaten mayamızdaki ahiliklonca gibi kurumlar, kadim zamanlarımızda iş yapma kültürümüzün DNA’sıydı.

Fakat temel sorun; iş etiğinin “yavaşlattığı”, etik olmayan rakipler karşısında “rekabet dezavantajı” yarattığı ve “masraflı” olduğu önyargısıdır.

Öyle ya bir yandan vergini ödeyecek, çalışanını soymayacak ve müşterini kazıklamayacaksın.

Öte yandan bunları yapmayan rakibinle, iç-dış vahşi pazarda, fiyat rekabeti yapacaksın.

Kabaca, etiğin bir külfet olduğu söylenebilir.

Dinin de vicdanın da etik davranmayı, ahlaki ve toplumsal değerlere saygıyı emretse bile, “rekabet şartları” gerekçesiyle “başkasında güzel ama biz yapamayız” çıkmazına saplanıyoruz.

Oysa biliyoruz ki serbest piyasa vicdansızlaşırsa vahşileşir ve çözdüğünden daha fazla sorun çıkarır.

               SİZ VİCDANLI BİRİ MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

Sen niye dürüstsün?

SİLGİ DİYARINDA KALEM OLMAK
İş etiğine uyan, kurnazlığa sapmayıp yasal davranan enayi yerine konuluyorsa, o toplumda dürüstler hırpalanıyor demektir.
Dürüstlük, olması gerekendir.
Yanlış olan dürüstü enayi zannetmektir.

Şener Şen; ‘Namuslu’ filminde, söyleniyor; ‘En namuslu sözler, en namussuzların dilinde…’ Biz namusu, dürüstlük olarak alıp günümüzde olan bitene göz gezdirelim; Acaba dürüstlük niçin bu kadar değerli hale geldi? Zaten normal olan dürüstlük değil midir? Madalya mı takmalı dürüste?

Sorun, etik olmanın, namuslu tutumun, dürüstlüğün rekabet zaafı gibi algılanmasında… Vergisini zamanında ödeyeni, aflarla enayi yerine koyar, hazine arazisini işgal etmeyip yasal davrananı ahmak sayarsan, borcuna sadık olanı; işini bilmez kabul edersen, çalıp çırpmayana değersizleştirirsen dürüst nadir olur.

Şener Şen filmde parasını soyguncuya kaptıran bir mutemedi canlandırır. Çevresi, ailesi dahi onun dürüst olabileceğini düşünmez. Parayı zimmetine geçirdiğini savunurlar. Üstelik bu inançla ona olan itibarları artıverir.

Namussuz diye bilinmek bir anda tüm ilgiyi üzerine toplar.

Yıllardır onu hakir görüp alay edenler saygıda kusur etmez. Gerçeğine kimseyi inandıramaz parayı çalmış gibi davranır.

   SENCE DÜRÜSTLÜK NEDEN ENAYİLİK OLUVERDİ?

DEVAMINI OKU

Değer üreten kazanır

ŞEYTAN; KAYBETMEYE MAHKÛM OYUNUN KURUCUSUDUR
Bu yüzden kaybetmek, şeytanın tanımında vardır.
Temel prensip, fırsatları şeytanca tutumlarla heba etmek yerine, etik prensiplerle değer üreterek kazanan olmaktır.

Akıllı olmak yerine kurnazlığı tercih eder, ürettiğinden fazlasını tüketmeyi seçer, kazandığından fazlasını harcama yoluna saparsan, nimeti alır külfeti ötelersen ne olur? Çok basit; şeytan olursun ve bedelini ödersin.

Örnek mi? Kayıp Yıllar 1990’lar ve sonucunda gelen 2001 krizi… Kazandıran tutum; şeytan olmamayı gerektiriyor. Zira etik dışı tutum kısa süreliğine kazandırıyor olsa da er veya geç, şeytanlık faturasını birine ödettiriyor. Genelde bu bizzat şeytanlık yapan oluyor.

Halka açılırken Sergey ve Larry, Google için bütün paydaşlara yönelik strateji geliştirmişlerdi; ‘şeytanlık Yapma!’ Yani; ne vaat ettiysen onu ver. Microsoft; ‘anlaşma yaparken adil ol’ ilkesiyle yol aldı. Pek çok Türk şirketinde benzer tutumu gördüm ve bu sayede değerli firma oldular.

Müşterisini dolandırmanın ayıp, ortağını kazıklamanın ‘geri zekalıca’ olduğu prensibiyle hareket edenler, daima kazanır.

Değer üreten işletme, krizde dahi ayakta kalmanın yolunu bulur. Şeytanlık peşinde koşan; kendi krizini inşa edecektir.

         SÜREKLİ KAZANAN ŞEYTAN GÖRDÜN MÜ HİÇ?

DEVAMINI OKU

İş ahlakımız çürürse…

HAYVAN YULARINDAN İNSAN SÖZÜNDEN TUTULUR
#Korona sözünü tutmamanın bahanesi olmuş.
Salgın içimizdeki hırsı azaltacağına;
bazılarımızı daha da beter hale getirmiş.
Oysa iş ahlakı çürürse ortada piyasa kalmayacak.

İşimiz zor. İmkanı olduğu halde borcunu ödemeyenlere dair şikayetler çoğaldı. Taahhüdünü yerine getirmeyenlerin öyküleri etrafa yayılıyor. Korona şartlarını bahane edip anlaşmaları çiğnemek, verdiği krediyi geri çağırmak veya benzeri ahlak-etik dışı davranışlar, bindiği dalı kesmektir.

İş dünyasındaki ilişkilerin evrensel kabul görmüş değerler üzerinden yürümesini savunan iş ahlakı çökünce çürüme başlıyor. Bizde pek çok kurum iş etiğini reddetmiyor ama uygulamıyor da…

Oysa mayamızda ahilik, lonca gibi kurumlar bir zamanlar iş yapma kültürümüzün DNA’sıydı. Tuhaf olan iş ahlakının bizi ‘yavaşlattığı’, etik olmayan rakip karşısında ‘rekabet dezavantajı’ oluşturduğunun savunulmasıdır.

Etik ve vicdanı bir tarafa atınca, müşteriyi kandırmak, çalışanı istismar, devleti dolandırma, ortağı batırma; yaygınlaşıyor.

Ekonomiler açılma sürecinde gördük ki korona virüsü bizi daha da hırslı, etik dışı yapabiliyormuş. Oysa bize ayna tutan virüs, hatalarımızdan kurtulmaya vesile olmalıydı.

      DEĞERLER ÇÜRÜRSE SEN VAR KALABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Adil rekabet şart

EKONOMİNİN GELECEĞİ HUKUK REFORMUNA BAĞLI
Hukukun üstünlüğü yoksa piyasa adil olamaz.
Hak edilmemiş kazançların faturası kriz olarak ödenir.
Adil rekabet şartlarını sağlamadan da piyasa gelişmez.

Piyasa ekonomisi aktörlerinin, kendi çıkarlarını koruyabilmek için kabullenmek ve uygulamak zorunda oldukları davranışlar manzumesine rekabet diyoruz.

Kendi başına “ahlaki” kaygı taşımasa da yıkıcı rekabetin önüne geçmek ve herkes için “en iyi” olanı sağlayabilmek için, piyasalarda; etik değerlere ihtiyaç duyulur.

240 yıl önce Adam Smith’in piyasayı tanımlarken sözünü ettiği “görünmez el”, rekabet de dâhil her şeyi düzenleme mucizesine sahip olduğu farz edilirdi. Peki ya gerçekte?

Fakat hayatın pratiği farklı gelişti ve “görünmeyen el”in; kimin sırtını sıvazlayacağı kimin de suratına yumruk indireceğini kestiremediğimizi acı tecrübelerle anlayabildik.

Tam rekabet şartlarını oluşturma yönündeki düzenlemelerin görünen bir “ahlâkî” kodu yoksa da “etik iş yapma” kurallarının varlığı, girişimcilerin hakları kadar kamu yararını da gözeten “faydalı yapılar” sunar. Bize gereken, adil rekabet şartlarını sağlayacak olan hukuk reformudur.

            ADİL REKABETE KİM İHTİYAÇ DUYMAZ Kİ?

DEVAMINI OKU