Hayata seyirci olma

HAYATA KATILMANIN 5 GETİRİSİ

1-Kendi hayatını düzenlersin

2-Ömrünü değerli kılarsın

3-Toplumu geliştirirsin

4-Kalıcı iz bırakırsın

5-Mutluluk üretirsin

Hayatın müsveddesi yoktur.

Karalama yaşayıp temize çekemezsin.

Dünyada hiç kimse, seyirci koltuğuna oturan cesur insanları alkışlamaz.

Alkışlar, hep sahneye çıkanlar içindir… Hangi alanda olursa olsun, oyuna katılmayıp seyirci olanlar sadece izler, pasif davranır, çoğu kez hayatın nimetleri dışında kalırlar.

Hayatın seyircisi olmayanlar, kendi öykülerini yazar. Çevresine bakar, toplumu ayakta tutar, değerleri yüceltir.

İnsana insan olma özelliğini katan anlamı bulur. Hayatın seyircisi olanların çocukları potansiyellerine erişemez.

Bireysel ekonomisi çöker, cebindeki para ile spekülatörlerin malzemesi olur. Evini kilit tutmaz, hırsızı çok olur. Karışanı, yönlendireni boldur. Tutamayacağı kadar öğüde maruz kalır.

Hayata katılmak, ondan hak talebini meşru kılar. Hayatın seyircisi; fazlaca hak talebi olamaz. Olsa bile ona yüklenecek sorumluluklar ağır gelecektir.

Soru şudur; insan neden hayata seyirci kalır? Tembellik mi konfor mu? Her ikisi de bize verilmiş en değerli ödül olan hayatı ıskalamaktır. Karalaması yoktur, temize çekilmez.

        HAYATIN KATILIMCISI MISIN SEYİRCİSİ Mİ?

DEVAMINI OKU

Fırsat katili olma!

FIRSATIN 5 ÖZELLİĞİ

1-Hayat fırsat sunar

2-Gelirken önü kesilmeli

3-Ardından koşmak olmaz

4-Kaçan fırsat, maliyettir

5-Fark etmek zeka gerektirir.

Fırsat; fark edene akar.

Görenedir, görene…

Köre nedir köre ne…

Fırsat; bir şeyin yapılmasına elverişli ve uygun düşen zaman veya şart, değerlendirilmesi gereken durum, şans, imkân

Hayat; zaman içinde bize değerlendirmemiz için fırsatlar sunar. Ancak buna hazır olmak gerekir. Amacımız her ne ise ona uygun koşullar gerçekleştiğinde, fırsat ayağımıza gelmiş demektir.

Bize gelişme sağlayacak fırsatları gelirken ve önü kesilerek yakalayabiliyoruz. Ardından koşarak değil.

Birey olarak fırsatları görmek, gelişimin vazgeçilmezidir.

Şirket olarak pazarın bize sunduğu imkanları görebilirsek gelişir, büyürüz. Ülke olarak durum daha da hayati olabilir. Zira teknoloji, ekonomi, coğrafya, kültür değişimleri hatta korona dahi yığınca fırsat ile birlikte gelir.

Fakat kendi iç gündemiyle gereğinden fazla meşgul zihinler, bu fırsatları göremez ve ıskalar. Fırsatları öldürdükçe ilerleyemiyor, orta gelir tuzağında debeleniyor, geleceğimizi harcıyoruz.

Fırsatları göremeyen, gördüğü halde değerlendiremeyen uluslar; fakirleşmeye başkasına bağımlı olmaya mahkûmdur.

      ŞİMDİYE DEK KAÇ ÖNEMLİ FIRSATI ÖLDÜRDÜN?

DEVAMINI OKU

Hayata yeniden açılmak

HAYATIN 5 ALTIN KURALI

1-Müsveddesi yok, temize çekemezsin

2-Ya yaşar ya da ıskalarsın

3-Kattığın değer kadar sana döner

4-Zamanına özen, hayatını değerli kılar

5- Hayat 1 gündür, o da bugündür

Uzun dönem kapalı kalmalar sonrasında hayata açılmak, yeniden hayatın akışı içinde yer almak; belli zorunlulukları da beraberinde getirir.

Eğer salgın hastalık nedeni ile turizm sezonunu kapatmışsanız, tekrar açıldığınızda; sahili temizlemeniz gerekir. Zira doğa da insanların atıkları da zehirlemiştir doğayı…

Çevresel atıklar, güzelim doğanızı bıraktığınız gibi bulmamanıza sebep olabilir. Ne kadar özen gösterirsek hayat da bize o kadar açar kollarını…

Özenimiz kadar hayat bizi kapsayacaktır.  Özensizliğimiz kadar da hayatın taşrasına itiliveririz. Hayata açılmak; engin bir görüş, disiplinler arası uyum, hoşgörü barındırır.

Eğitimden bir örnek; uzun süredir eve kapanan ve uzaktan eğitimle iki boyutlu ekrana bakan çocuklarımız

Ders dışında da cep veya tablet ile oyun oynuyor, içerik izliyor. Kapalı kalınan sürede üçüncü boyutu, derinliği unutmaya başladılar.

Ya da evinde düz zeminde yürürken hiçbir engelle karşılaşmayıp dışarıya açıldıklarında denge sorunları yaşayabiliyorlar.

Hayat; ona kattığımız değer, gösterdiğimiz özen kadardır.

     SEN KENDİ HAYATINA NE DEĞER KATABİLDİN?

DEVAMINI OKU

Çözümsüzlük çürütür

ÇARESİZSENİZ, ÇARE; SİZSİNİZ

Çözüm, bazen tesadüf olabilir ama

çözümsüzlük daima bir tercihtir.

Çözümü arayan, er yada geç; onu bulacaktır.

Aramayıp zamana bırakan ise çürüyecektir.

Konfüçyüs; en zor şeyin, çözümsüzlüğün dilini şöyle kurar; ”Çözümsüzlük, karanlık bir odada bir kara kediyi bulmaktır. Özellikle odada kedi yoksa…”

Hayat, bazı alanlarda bize olmayan kara kediyi aramaya zorlar… Onu bulamasak bile, arayışımız gayretimizle, o karanlık odayı, ışık olmadan aydınlık kılar, her zerresini zihnimizde haritalandırırız.

Bu durumda çözümsüzlük ölür ve geriye, kendi özgün çözümümüz çıkar. Çözüm; çoğu kez tesadüftür fakat çözümsüzlük; asla değildir. Zira

çözümü sağlayan olasılıklar sonsuz iken çözümsüzlük, tektir. Onun tekliğini, her çözüm arayışını aynı adrese vardırır. Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir.

Çözümsüzlük çizgisine taşıdığımız her şeyin kalitesi düşer, çürür. Çözümsüz kalınan anlar, insanın ruhunu yükseltme fırsatı sunar bize…

Çözümü kendi içinde aramaya başlasan?

Derdü meni devayı men… Dert benim deva da bende…

Çözümsüzlüğünün çözümü içinde bir yerde saklı duruyor…

     KAYBOLDUĞUN YERE SAKLANMIŞ OLMAYASIN?

DEVAMINI OKU

İstek mi ihtiyaç mı?

DAHA MÜTEVAZI YAŞA Kİ

BAŞKALARI DA VAR OLABİLSİN

Hayat bize ihtiyaçlarımızı sunar, isteklerimizi değil.

#Korona minimal yaşamın gereğini bize hatırlatıyor.

İsteklerinin peşinde koşarken hayatı kendine zindan etme.

Bir virüs gelir, sana ayna tutar. O boy aynasında sana dair olanları görürsün.

Neyi yakıştırmışsın neyi abartmışsın, net görürsün. İhtiyaçların sınırlı olduğunu hatırlarsın.

İsteklerin seni hangi borçların altına soktuğunu, başına açtığı dertleri kavrarsın. Hele ki evine hapsedildiğinde, zenginliğin senin içinde olduğunu fark edersin.

Sahip oldukların aslında sana sahipmiş.

Derdini sakladıklarının külfetini daha net anlarsın.

Misal gardırobunda kullanmadığın he çok giysin var? Peki ya ayakkabılar? O tişörtü kaç kez kullandın? Varsa evin? Yoksa mülk hevesin?

Korona hayat tarzı bize sesleniyor; minimal yaşa ki dert edineceğin şeylerin sayısı azalsın. Daha hesaplı davran ki borç yüzünden mahzun olma.

Daha az  tüket ki gelirin sana yetebilsin. Acaba evinde kullanmadığın ne çok eşya vardır senin?

Hayat sana ihtiyaçlarını veriyor zaten. İsteklerini değil…

İsterken dikkat etmelisin; çünkü o istek sana verilebilir.

Dilek tutarken dikkat et, gerçekleşebilir.

Bu yüzdendir ki ‘hayırlısıysa olsun’  tevekkülü önerilir bize.

          HANGİ İHTİYACIN VAR Kİ KARŞILANMAMIŞ?

DEVAMINI OKU

Koronadan ne öğrendin?

AYNAYI TUTTUM YÜZÜME
NELER GÖRÜNDÜ GÖZÜME
Salgın, hayatımızı gözden geçirmemizi sağladı.
Hatalarımız, noksanlarımızı daha net gördük.
Şimdi etkisi geçiyor, ekonomiler açılıyor.
Peki; hayatımızda neleri değiştirdik?

Salgının kapattığı ekonomiler yavaş yavaş açılıyor. Korona etkisini kaybederken hayat yeniden, normale(!) dönüyor.

Fakat bu; yeni normal. Koronanın bize tuttuğu ayna ile bazı kusurlarımızı gördük, eksiklerimizin farkına vardık.

Hayata yeni gözlüklerle bakar olduk. İhtiyacından fazlası peşinde koşma, aşırıya kaçma, ellerini daha sık yıka, fiziki mesafe kuralına uy, evde hayat var ve evinden de çalışabilirsin.

İhtiyaçların sınırlı ama seni zora sokan, sonsuz isteklerin

Rahat bırakırsan, tabiat düzeliyormuş, daha az tüketerek daha mutlu gezegen mümkün. Bilim olmadan yapamayız.

Dışarıda çalışmak zorunda olanlara saygı duymak gerekir.

Daha fazla hastane, daha çok silahtan daha önemli imiş.

Düşmanlıklar unutulabilirmiş. Başkasına yardım, kendimize yardımın en etkin yolu imiş. İnsan, lüks ve aşırı tüketmeden de hayatta kalabilirmiş. Komşu açken uyumak iyi değilmiş.

Virüs zengin-fakir, yaşlı-genç, sağcı-solcu ayırt etmezmiş.

Çare; politikacıdan şöhretten değil, bilimden gelebilirmiş.

      SALGINDAN SENİN ÇIKARDIĞIN DERS NEDİR?

DEVAMINI OKU

Korona hayat tarzı

DAHA MÜTEVAZI YAŞA Kİ BAŞKALARI DA VAR OLABİLSİN
Hayat bize ihtiyaçlarımızı sunar, isteklerimizi değil.
#Korona minimal yaşamın gereğini bize hatırlatıyor.
İsteklerinin peşinde koşarken hayatı kendine zindan etme.

Bir virüs gelir, sana ayna tutar. O boy aynasında sana dair olanları görürsün. Neyi yakıştırmışsın neyi abartmışsın, net görürsün. İhtiyaçların sınırlı olduğunu hatırlarsın.

İsteklerin seni hangi borçların altına soktuğunu, başına açtığı dertleri kavrarsın. Hele ki evine hapsedildiğinde, zenginliğin senin içinde olduğunu fark edersin. Sahip oldukların aslında sana sahipmiş. Derdini sakladıklarının külfetini daha net anlarsın.

Misal gardırobunda kullanmadığın he çok giysin var? Peki ya ayakkabılar? O tişörtü kaç kez kullandın? Varsa evin? Yoksa mülk hevesin? Korona hayat tarzı bize sesleniyor; minimal yaşa ki dert edineceğin şeylerin sayısı azalsın.

Daha hesaplı davran ki borç yüzünden mahzun olma. Daha az  tüket ki gelirin sana yetebilsin. Acaba evinde kullanmadığın ne çok eşya vardır senin?

Hayat sana ihtiyaçlarını veriyor zaten. İsteklerini değil… İsterken dikkat etmelisin; çünkü o istek sana verilebilir.

Dilek tutarken dikkat et, gerçekleşebilir. Bu yüzdendir ki ‘hayırlısıysa olsun’  tevekkülü önerilir bize.

          HANGİ İHTİYACIN VAR Kİ KARŞILANMAMIŞ?

DEVAMINI OKU

Öğrendiğimiz hayatta ne işimize yarayacak?

HAYATA GEÇİRİLMEMİŞ BİLGİ KÜLFETTİR
Eğitim ama nasıl? Öğretim ama neyi?
Çocuklar öğrendiklerinin hayat maliyetini sorguluyor artık.
Yarının dünyasını yalnızca dünün bilgisiyle kuramaz yönetemezsin.

Çok sayıda okul biliyorum ki temel soruya cevap bulamıyor. Bu soru; “öğrendiğimiz hayatta ne işimize yarayacak” kaygısıdır. Sırf müfredat böyle belirlenmiş diye, kimsenin talep etmediği bilgileri çocukların zihnine kazımamalıyız.

Günümüzde gelişen ve genişleyen ihtiyaçlar söz konusudur. Eğer siz endüstri meslek liselerinde müfredatı hayattan kopartırsanız, kentler gelişmez, ekonomiler güçlenmez, katma değer oluşmaz ve gelecek planlarınız suya düşer.

Şayet benim derdim uzay ise torna tesfiye becerisinden fazlasına ihtiyaç vardır. Şayet benim derdim mekatron ise mekanik ustalığıyla yetinemem. Bunu sağlayacak olan eğitim sistemi ise ülkemin yarınına yönelik ihtiyaçları bugünden okumalı, müfredatı dönüştürebilmelidir.

Biliyoruz ki hayata geçirilmemiş her bilgi, doğru ile yanlış arasında bir yerde durur. Bu yüzden ne öğrettiğimize dikkat edilmeli.

BU BİLGİ İŞİNE YARAYACAK MI?

DEVAMINI OKU

El bebek gül bebek Büyüyünce sol bebek

ÇOCUKLARI SORUMLULUKLA ÖDÜLLENDİRİN
Ayağına taş değmesine dahi izin vermiyor, adeta bir fanus içinde yetiştiriyoruz onları…
Bu yüzden açlık, yokluk, utanç gibi duygularla baş etmeyi öğrenemiyorlar.

Biz çocukları ailenin refahına ortak ediyoruz, hayatına değil. ‘Aman zorluk yaşamasın.’ Oysa insanı insan yapan; utanma, üzüntü, başarısızlık, kızgınlık, hayal kırıklığı

Acar Baltaş; ‘utanma, suçluluk duygusu olmasa nasıl bir insan olacağını düşünebiliyor musunuz?’ diye sorar. Çocukların olumsuz duygu yaşaması, zorlanması gerekir. Küçüklükten beri bir işi yapmak onun işi olmalı. Ödül almak için yapmamalı, o ailenin bir parçası olarak sorumluluklara katılmalı.

14’ünden itibaren yaz aylarında çalışmalılar ki paranın kıymetini anlasın, bir yetişkin dilini öğrensinler. Sorumluluk alsın, kararlarının sonuçlarıyla karşılaşsınlar. İnsan ilişkilerinde sınırın nereden geçtiğini görsünler. Okula yetişme sorumlulukları dahi yok, servis bile kapıdan alıyor.

El bebek gül bebek yetiştirilen çocuklar, hayata atıldığında hazır olmadığı gerçekler karşısında soluveriyor.          ÇOCUĞUNUZ EN SON NE ZAMAN AÇ KALDI?

DEVAMINI OKU