Yeni Normal oluşuyor

İŞSİZLİK, İŞ KOLU HALİNE GELİYOR
Salgının biyolojik etkisi geçse de sosyolojik etkisi kalıcı.
Eski normale dönüşü boşuna beklemeyin.
Evden çalışma, azalan tüketim, sürekli işsizlik ve…

Korona süreci biran önce bitsin ve hayat normale dönsün diye bekleyenlere bir haberim var; hayat bir daha asla normale dönmeyecek; yeni normal oluşacak.

Çünkü korona zihinlerde derin kırılmalar oluşturuyor ve mevcut ezberler artık işe yaramıyor. Büyüme histerisi üzerinden devletler yarışı, yerini kalkınma odağına bırakacak. İhtiyaçlar ile istekleri karıştıran insana korona ayna tuttu ve dedi ki

‘abartma, şeytan olma, paylaş.’ Bunun ilk işareti, çalışanlar üzerinden geldi ve evine gönderilenlere kamu maaş bağladı.

Yetmeyecek, sürecin uzaması halinde işsizler de evdekiler gibi maaşa bağlanabilecek. Adı şimdiden kondu; Evrensel Asgari Ücret… Oysa çok değil 4 ay öncesine de bu kavram, robot istihdamı yüzünden işsiz kalacaklar için bahsedildi.

Öyle ya robotlar markete gidemeyeceğinden işsiz kalanlar ekonomiyi ayakta tutsun, alışveriş yapsın, tüketsin diye ceplerine para konulması öneriliyordu. Şimdi robotlar değil korona bunu gündeme taşıdı. Eski normale dönüş zor artık.

       YENİ NORMALE UYUM SAĞLAYABİLECEK MİSİN?

DEVAMINI OKU

Baharda kış uykusu

SEN HESABINI KIŞ TUT
YAZ ÇIKARSA BAHTINA
Salgın; devletlerin tekil çabasıyla baş edilesi değil.
Tüm dünya, ekonomik krizi aşmak için çare arayışında.
Şirketlerin hesabını kış tutup işbirliği yapması kaçınılmaz.

Korona süreci, tahminlerin de ötesinde daha uzun sürecek. 2 günlük sokağa çıkma yasağı ile geçiştirilemeyecek kadar derin sorun yaşıyoruz.

Henüz tedavisi bulunmamış olması, salgını dünya gündeminde üst sırada tutuyor. Koronanın ne zaman biteceği meçhul olduğundan kişi, kurum ve şirketler buna göre pozisyon almak zorunda

Salgının ana karakteri herkesi karantinaya sokması… Başta sosyalleşme kadar iş süreçleri de askıya alınıyor. Bir bakıma bahar aylarında kış uykusuna yatmak gibi. Ne zaman uyanacağımıza korona karar verecek.

Bu süreçte hesabını kış yapın, yaz çıkarsa bahtınız olur. Şimdiden kış uykusu dinamiklerini devreye almayan işletmelerin zorlanacağı kesin…

Devletler kendi gayretlerinin yetmediği yerde ortak çözüm geliştirmeyi deneyecek. Türkiye’de firmaların tek başına çözüm bulma şansı yok gibi.

Sektörel dayanışmanın, kamu desteğinin ve çalışanı koruma programlarının tam zamanı. Süreç kredi ile aşılacak gibi değil, hibe dahil köklü tedbir geliştirmeliyiz.

     BİZ DEĞİLSEK KİM, ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN?

DEVAMINI OKU

Sosyal tsunami

KORONA SALGINI SAVAŞ GETİRİR Mİ?
Dünya, herkesin İHTİYACINA yetecek kadarını karşılar, herkesin HIRSINA yetecek kadarını değil.
#Korona sonrası dünyayı AZGIN HIRSLAR şekillendirecek.

Korona salgını insanlık dramı, sağlıkta küresel deprem gibi. Büyük depremler; ardından başka bir felâketi tetikler. Buna TSUNAMİ diyoruz. Japoncada ‘liman dalgası’ anlamı taşıyan tsunami, oluşturduğu dev dalgalar ile okyanusları aşar, vardığı kıyıları yıkar geçirir.

Korona salgını sonrası oluşacak tsunami için şimdiden hazırlık yapmak, muhtemel tehdit ve yıkımlarını öngörmek şart. Buna sosyal tsunami diyebiliriz ve geniş halk kitlelerini, etkisi uzun yıllar süren kavimler göçüne, sosyal hareketliliğe yönlendirecektir.

Bu felaket er veya geç bitecek ancak ardından çok temel bazı yeni alışkanlıklar geliştirecektir. Sağlık boyutu çözülse bile ekonomik açıdan dünyanın yükleneceği külfetin devletlerin sırtına bindirecekleri, rejimleri dahi değiştirebilir boyuta varabilir.

İşi, aşı elinden alınmış kitlelerin coğrafya arayışı kaçınılmaz olabilir. Tıpkı savaş belasından kaçan mülteciler gibi Korona mağdurları, bulunduğu yerden çıkıp çok farklı coğrafya arayışına girebilir. Hepimiz survival adasındayız.

      SENİN HANGİ ALIŞKANLIKLARIN DEĞİŞECEK?

DEVAMINI OKU

Türkiye’de gıdaların yarısını çöpe atıyoruz

GIDA İSRAFININ SORUMLUSU KİM?
Evlerde meydana gelen israf: %42
Gıda üreticilerinde: %39
Perakendecilerde: %5
Catering sektörü: %14
Ambalajlı gıda bilinciyle israfın %60’ı önlenebilir.

Dünya nüfusu hızla artarken; 2,1 milyar insan açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Buna rağmen dünyada üretilen gıdanın üçte biri sofraya gelmeden çöpe gidiyor.

Her yıl zengin ülkelerdeki tüketiciler 222 milyon ton gıdayı tüketmiyor, çöpe atıyor. Bizim gıda israfımız %50.

Çöpe giden gıda kaynak israfını da beraberinde getiriyor.

Su, tarım arazisi, enerji, iş gücü ve sermaye boşa gidiyor, gereksiz sera gazı salınımı oluyor. Küresel ısınma cabası…

Sağlıklı beslenmeyi sağlama ve kaynakları verimli kullanıp israfı önleme noktasında ambalajlar önemli rol üstleniyor.

Gıda ambalajları sayesinde; Türkiye’de her yıl israf edilen 1,5 milyar ₺ ekmeği, 16 milyar yaş sebze ve meyveyi çöpten kurtarmak mümkün. Avrupa Plastik Üreticileri Birliği EUPC İcra Kurulu Üyesi Yavuz Eroğlu; gıdayı doğru ambalajlayarak israfı kökten önleyebileceğimizi savunuyor.

         DİNİMİZ İSRAFI HARAM SAYMIYOR MUYDU?

DEVAMINI OKU

Bürokratik oligarşi ülkenin hız tümseği

ZAMAN HIRSIZI MALİYETİ ÖDER
Türk Standartları Enstitüsü’nden şikayet had safhada.
Standart verirken ülkeye ve üretime yüklediği zaman maliyetinin hesabı sorulsun.

Araba üretim bandından 4 dakikada düşüyor, üzerine soğutucu takmak, 21 gün sürüyor. ‘Bu, neden böyle?’ diye soruyor küçük sanayici… Türk Standartları Enstitüsü (TSE) neden üretim hızında iş yapmaz? Oysa daha hızlı hizmet verebilmesi için organlar yönetmeliği dahi değişti.

Ancak kafaları aynı kaldı. Misal soğutucu ünitesi montaj projesini 21 günde onaylayan TSE’nin hangi çağda kaldığı merak konusudur. Başvuru oluşturma, uzman incelemesi, havale süreci, teknik komisyon tetkiki, revizyon döngüsü…

Bu döngü ile sadece küçük sanayici değil, Türkiye zaman kaybediyor. Zaman kadar hayati maliyet yoktur ve bunun hesabı sorulmalıdır. ‘Standart onayı önemlidir, işime özen gösteriyorum’ mazereti geçerli değildir. Üretim bandının beklemeye tahammülü yoktur ve işini yavaşlatan bürokrat bunun hesabını verebilmelidir.

ZAMAN HIRSIZI MISIN?

DEVAMINI OKU

Turizme diplomasi desteği vermek şart

DAHA ETKİN İLETİŞİM

Türkiye’ye karşı yürütülen karalama kampanyaları, turizme zarar verebilir.

Kamu diplomasisi ve etkin iletişim sayesinde bu kara propagandalara karşı durmak zorundayız.

Turizmde işler, yolunda gidiyor. Bu yılın ilk 9 ayında toplam 41.6 milyon turist gelirken, 27 milyar $ gelir sağlandı.

Buraya kadar her şey güzel. Büyümeye destek veren, cari fazlaya katkı sunan turizmde, önümüzdeki döneme dair bazı riskler de belirmeye başladı. Bunlara dikkat etmeli.

Düne kadar Sultanahmet’te patlayan bombalar ile turizm sektörü yara alırdı. Bu defa bombalar, ABD Senatosu’nda Ermeni Tasarısı olarak, Almanya’da Türkiye’ye yönelik algı olarak patlayabiliyor. Ülkemize yönelik kara propaganda hız kazanırken turizme; vergi, yakıt desteğinden fazlasını yapma zamanı geldi. Misal kamu diplomasisi daha yoğun kullanılmalı, STK’larımız devreye girmeli, iş dünyası kendi küresel ilişkileri içinde Türkiye’ye karşı oluşturulan yıkıcı söylemlere karşı çıkabilmeli. Turizme destek sadece beldelerimizi tanıtmaktan geçmiyor. Diplomasi kanalları da

         işletilmeli.   SEN DE DESTEK VERİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

ELTİKRASİ yönetimi

ŞİRKETİNİZ, AİLENİN OYUN BAHÇESİ OLMASIN

Sadece eltiler, görümceler değil, damatlar, bacanaklar, yengeler, şirketin yönetiminde söz sahibi olunca o şirket kurumsallaşamıyor ve uzun ömürlü olamayıp batıyor.

Hayır; yanlış yazmadım ve bu başlığın elitokrasi (seçkinler yönetimi) ile alakası yok. Bu; daha ziyade bizimle ilgili…

1 milyon 300 bin KOBİ’nin “uzun yaşayamayışının” baş sorumlusu…  Kurumsallaşamayan aile şirketlerinin can düşmanı…  Kapanan firmaların ekseriyetinin ölüm sebebi…

Aslında elitokrasi; bir ulus içinde halktan ve gerçeklerinden kopuk yaşayanların yönetim iştahı diye tanımlanırsa, eltikrasi de benzer dinamizme dayanıyor; şirketin gerçeklerinden ve iş hayatından kopuk bir grup insanın (eltiler ve yengeler, damatları, gelinleri de katabiliriz), aralarındaki yıkıcı rekabetle aile şirketini krize sokmaları…

Son 10 yılda kurulan her 10 şirkete karşılık 4 şirket kapandı. Sebep; “kardeşler kavgası.” Peki, bu kardeşler neden geçinemez? Çünkü KOBİ kurumsallaşmamıştır ve eltiler gelinler savaşı, ortakları birbirine düşürmüş, hanede kalmayan huzur, şirketi de kapanmaya sürüklemiştir. Eltiler şirketi nasıl yönetiyor dersiniz? Eşine sorusuna bakın:

       SEN NEDEN ABİNDEN ERKEN İŞE GİDİYORSUN?

DEVAMINI OKU

Yatırımcı dururken Gaziantep koşuyor



DİLENCİSİ OLMAYAN KENT
500 bin Suriyelinin yaşadığı Gaziantep’te herkes çalışmalı.
Mülteci sorunu kalkınma modeline dönüştürülmüş.
Belediye Suriye Daire Başkanlığı dahi kurmuş.

Ne mi demek istiyorum? Çok basit… Türkiye yatırımda hız kesmiş iken Gaziantep, son 3 yılda 3 milyar $ yatırımla 150 yeni tesis kurdu. Gaziantep Sanayi Odası Meclis Başkanı Adil Konukoğlu; ‘frene basmadık. Böylece 180 ülkeye yılda 7.5 milyar $ ihracat yapan kent olduk’ diyor. Sanko Holding Onursal Başkanı Abdülkadir Konukoğlu; ‘Türkiye’den 2 tık üstteyiz’ diyor: ‘yeter ki birlik sürsün.’

Belediye Başkanı Fatma Şahin’e 2 milyonluk kentteki 500 bin Suriyeli ile kalkınmayı nasıl sürdürdüklerini soruyorum: ‘Gettolaştırmadık, Ensardan başladık yönetişime vardık. Kentin kuralları var. Türkiye’nin değerlerini yükseltiyoruz.’

Gaziantep, girişimci kent. 60’ı sanayici olmak üzere 900 Suriyeli şirket ekonomiye üretime istihdama katkı verdi.

Tüm bunlar, 40 km ötesinde çatışmalar olurken yaşanıyor. Küresel riskler, terör; durmak için bahane oluşturmamış.

DİĞER İLLERDEKİ YATIRIMCI KOŞAMAZ MI?

DEVAMINI OKU

Tüketici bilinci şart



BİLİNÇ; TÜKETİCİNİN GÜCÜDÜR
Tüketici bilincinden daha etkin yasa olur mu?
Tercih gücüyle kötü üreticiyi terbiye eder, kendi haklarını korur, ekonomiye nitelik kazandırır.

Bilinçli her tüketici, üreticiyi terbiye etmiyor aynı zamanda kaynakların daha akıllıca kullanılmasını sağlıyor.

Kötü üreticiler akıllanıyor, hileli satıcılar iflas ediyor.

Bunu da ancak iyi ürün talep eden, kalite bilinci gelişmiş tüketici başarabiliyor. Tüketicinin haklarından söz ederken aynı zamanda sorumluluklarını da tanımlamış oluyoruz.

Bu sorumluğun başında, bilinci tüketme, haklarının farkında olma, sağlığı tehdit eden ürünleri tanıma geliyor.

Haksızlığa karşı tepki vermeyen, kandırıldığı halde buna sessiz kalan bilinçsiz tüketici, hem kendine hem de ekonomiye zarar vermiş oluyor. Kaynaklarını heba eder.

Neticede üretimi gerekli kılan; tüketicidir. Üreticiyi var eden de odur. Hepimiz bir yönümüzle üretici iken genelde tüketiciyiz. İşimizde değer üretiriz, para kazanırız.

Satın alma gücümüz artar, tüketici haline geliriz.

Üretenlerin amacı; onların mallarına daha çok para harcamamızdır. Tüketicinin gücü ise bilincinden gelir.

Bilinçsiz tüketim, zarardır. BİLİNÇLİ MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU