İnanırmış gibi yapmak

AHBAP ÇAVUŞ KAPİTALİZMİ

Şirket başarısının; yandaş ya da eş dostun,

hükumet veya bürokrasi ile yakın ilişkisine bağlı olması…

Kaynakları çar-çur etmenin en bildik yolu.

Peki ya GENÇ başarı? Onlara kaynak yok mu?

Türkiye’de kaynak sorunundan şikayet edip duruyoruz ya… Bana göre bu eskimiş bir ezber. Büyümek için dış kaynağa bağlı olmak, kaynaklarımızı nasıl kullandığımıza dair sorun.

Misal Dünya Bankası’ndan gelen 500 milyon $’lık KOBİ destek paketini ne yaptık dersiniz? Batasıca zombileri yüzdürmeye harcadık. Oysa o parayı; rüştünü ispat etmiş yazılımcı gençlere verseydik ne olurdu? Olacağı şuydu: Bize küresel boyutta pek çok şirket ve ürün çıkarırlardı.

Peki, bu gençlere inanmıyor muyuz? Daha geçenlerde 1.8 milyar $’lık iş çıkardılar. İnanır gibi yapıyoruz ama asla inanmıyoruz. Dikkat edin; gençlerin önünü açmak laflarını o kadar sık etmemize rağmen, kaynaklarımızı gençlere değil betona gömüyoruz.

Ahbap-çavuş kapitalizmi ile varılacak nokta, orta gelir tuzağıdır ve biz de zaten bu inançsızlıkla tuzağın içinde patinaj yapıyoruz. Çare? Gençlere inanırmış gibi yapmak yerine, gerçekten inanmak

Betonu tercih edersen betonun olur, yazılımı öncellersen zengin olursun.

        BAŞARILI GENÇLERİ NEDEN DESTEKLEMEYİZ?

twitterpinterestlinkedinrssby feather
DEVAMINI OKU

Nato kafa nato mermer

BEYNİNİ KULLAN KORKMA BİTMEZ

Betona gömdüğümüz milyarların onda birini yetenekli beyinlere harcasaydık ne olurdu?

Olacağı şu; zeki ve kabiliyetli gençlerimizle teknolojide yazılımda devrim yapardık.

Geç anlayanlar hatta ne söylersen söyle kafası almayanlar için söylenir bu söz. Bildiğini okur, okumadan bilir sanır.

Cevabını aramaya değer bir soru var kafamda; acaba 20 yıl boyunca betona gömdüğümüz paranın onda birini bilime gömseydik; Türkiye ne olurdu? Bana göre Türkiye, bilime yatırım sayesinde bugün orta gelir tuzağında debelenip durmazdı.

Bırakın 20 yılı, Dünya Bankası’ndan gelen 500 milyon doları, zombi şirketleri yüzdürmek için harcamak yerine, yazılımla uğraşan gençlerimize harcasaydık?

Olacağı şuydu; çok sayıda bacasız fabrikamız olur, yazılım kabiliyeti olan gençlerimize şirketler kurardık. Daha geçen ay geçlerimizin şirketi, 1.8 milyar $’lık satış yapmıştı.

Yeni Ekonomik Pakette yazılımın temennisi var ama kendisi yok. Gençlerin kabiliyetini üretime katmak, bir tercihtir.

Oysa bizdeki sorun, safralardan, zombilerden, yandaştan vazgeçemeyişimizdir. Kaynakları bilgiye, bilime, yeteneğe akıtmak yerine nato mermer nato kafa verimsiz alanlara harcamak nasıl bir uygarlık reddiyesidir anlamak imkansız.

         BİLGİYE YETENEĞE BU DÜŞMANLIK NİYE?

twitterpinterestlinkedinrssby feather
DEVAMINI OKU

İnekler sağılmıyor

SEN AĞA BEN AĞA… İNEĞİ KİM SAĞA?
Yaylaya Yeşil Yol yaptık, beton arttı…
Oysa amacımız; turist gelsin üretim artsın idi.
Yaylaya süt götürülür mü? Götürüyoruz artık.
Meralar; inekleri değil, betonu otlatıyor.

15 yıldır yazın en az 1 ayımı yaylalarda geçiririm. İnternet sayesinde burada çalışırken dağ bayır dolaşır, tabiattaki değişimi, sosyo-kültürel farklılaşmayı gözlemlerim.

Son 10 yıldan bu yana gördüğümü şudur; hayvan sayısı azalmış beton sayısı çoğalmış. Beton da bize süt vermiyor. Bunun için inek gerek, koyun keçi gerek

Artık İnek sağılmıyor, daha doğrusu onları sağıyoruz da sayıları azalıyor. Merayı, yemi bahane edip süte hasret ulus haline geliyoruz. Tarım sanki utanılacak bir şeymiş gibi; ‘efendim zengin olmak için bilişimde teknolojide üretici olmak bize yeter’ gibi tuhaf fantezilere saplanıyoruz.

Oysa Korona, gıdanın ne denli hayati olduğunu bir kez daha gösterdi bize. Ülkede güçlü sanayi mutlaka olmalı fakat yalnızca makineler ile çocuklarımıza sofra donatamayız. Silahla vatanı koruruz ama içecek suya da ihtiyaç var.

Sorum şu; Biz tarımdan uzaklaşmalı mıyız? Yaylamıza şehirden süt götürülür mü?

İnek sağamıyorsak bizi inek gibi sağan yabancılar çıkar.

         BİZ ÜRETMEZSEK BESİN NEREDEN GELECEK?

twitterpinterestlinkedinrssby feather
DEVAMINI OKU