Seve seve çalmak

ÇALMAYA KARŞI 5 ÖNLEM

1-Dürüstlüğü şiar edin, empati kur.

2-Yasaları çiğneme, çiğnenmesine izin verme.

3-Çelişki, aşağılama ve alaycılıktan uzak dur.

4-Dolandırıcılığa dahil olma.

5-Hırsızları kendine yönetici yapma.

İstanbul Kağıthane’de sevgili iki genç, sahibi tarafından işyerinin önüne bırakılan Badem isimli Shiwawa cinsi köpeği sevme bahanesiyle kucaklarına alıp kayıplara karıştı.

İki genç Badem’i seve seve çaldı

Çalmak başkasının malına gizlice el koymaktır.

Hırsızlamak da diyebiliriz. Bunu severek yaptığınızda sahibi de fark etmeyebilir, çalınan da fark etmeyebilir.

Zira çalma eyleminin getirdiği gizlilik, sessizlik, karanlık, saklanmak, pusu, hissettirmeme yoktur.

Gözünüzün önünde gerçekleşir. 

Aşikardır.

Çalmak ahlaktan yoksun olma halidir. 

Yozlaşmışlıktır.

Dolandırmaktır.

Ürettiğinden fazlasını tüketen, aradaki farkı ya borç alacak veya çalacaktır. 

Kazandığından fazlasını tüketen için durum aynıdır.

Yüksek enflasyon, tüm sistemin bizlerin malına, servetine göz koymasıdır, cebimizde avucumuzda olanları çalmasıdır.

Bir toplumda hırsızlık yaygın hale gelmeye başlarsa, hırsızlarını da seveceklerdir

Kleptokrasi böylesi bir toplumun yönetim biçimi alacaktır.

SEN, SENDEN ÇALANLARI UYARIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Bilim özgürlük ister

NEDEN ELLER AYA BİZ YAYA?

1-Bizim çocuklar 2 ile 2’yi toplayıp 4 ettiremez mi?

2-Okulları ezber tekrarı diploma fabrikası yaptık.

3-YÖK ile bilimi,

4-BİAT ile özgür düşünceyi yok ettik.

5-Orta akıl tuzağında debelenmemiz bundan.

Özgürce düşünemeyen zihin, yeni fikirler üretebilir mi?

Elbette üretemez. 

Biat ile ancak bağlandığı düşünceyi çoğaltabilir insan

. Oysa yenilik; daha önce düşünülmemiş alanlarda özgürce dolaşmakla oluşur.

Misal bizdeki YÖK; Amacı bilim üretmek yerine, kendisine emanet edilen gençleri, olay çıkarmadan biran önce üniversiteden mezun etmek ister.

Tabii ki bazı istisnalar hariç

Böylece YÖK öyle Endüstri 4.0.

Bu kadar cehalet ancak tahsille olur kabilinden  hocalarla bilim olmaz. 

Kendi zihnini çoğaltmak amacıyla yıllardır ders veren ancak araştırmayı teşvik etmeyen hocalar ile varacağınız yer; biat olacaktır.

Öyle de oluyor zaten.

Ayağına tarla çamuru değmeden okutan(!) diploma fabrikası gibi çalışıp bitki tanımaz ziraatçı, hesap bilmez nesil üretilmesi; bilime özgürlük alanı tanımayan YÖK’ün marifetidir(!)

Hal böyle olunca %50’nin ‘yarım’ ettiğini bilmeyen mezunlarla doluyor ortalık ve kendilerini sosyal medyada görünür kılmaktan da asla utanmıyorlar.

   KOLTUK, MEVKİ, YAŞ; AKLA RÜTBE OLABİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Emeğin sermayesi alın teri

EMEĞİN 5 GETİRİSİ

1-Hak edilmiş başarı

2-Bedensel gayret

3-Ruhsal olgunluk

4-Değer üretmek

5-Mutluluk

Emeksiz yemek olmaz.

Alın teri kurumadan emeğin hakkını verin.

1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü kutlu olsun.

Emek; bir amaca yönelik harcanan güç

İnsanın bilinçli olarak giriştiği çalışma süreci

Beden veya zihin ile bir hedefe ulaşmaya yönelik gösterilen gayretin ifadesi

Ekonomide üretim faktörleri içinde, sermayehammadde dışındaki üçüncüsü…

Emeksiz yemek olmaz

Eğer hasıla söz konusu ise bunun için gayret sarf edilmelidir.

Yorucu, uzun, özenli, özverili çalışmanın en özlü ifadesidir emek.

Zaman kavramı ile gayretin bileşkesinde emeği tanımlarız. 

Emeğin verimi, en kısa sürede en fazla hasılayla ölçülür.

Emeğin karşılığı vardır.

Boşa harcanmış emek dahi, bunu sarf edene bedensel gayret, ruhsal olgunluk kazandırabilir.

Emek çekilmiş her şey, olduğundan da değerli hale gelir.

İster özenle örülmüş bir duvar, ister özenle davranılmış bir ilişki, emeğin ödülüyle gelir.

Emeğin sermayesi alın teri, ödemesi zaman, ödülü; hak edilmiş başarıdır. 

Mutluluktur.

Emeği dışarıda bırakan hiçbir sistem; sürdürülebilir olmaz.

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü herkese kutlu olsun.

SEN EMEĞİNLE DEĞER ÜRETENLERDEN MİSİN?

DEVAMINI OKU

Gülümsemeyi unutma :)

TEBESSÜM; KANA EN HIZLI KARIŞAN İLÂÇTIR

1-Dünyanın en güzel hissi;

2-Birinin yüzündeki gülümseme sebebi olman…

3-Gülerken dahi ağlayacağını düşünüp;

4-Surat asanlardan olma sakın.

5-Maliyeti sıfır, değeri sonsuz..

Herkesin kendine has hüznü olsa da gülümseme; her dilde her insanda aynıdır.

Güler yüzlü olmayan bir kişi dükkan açmamalıdır’ der Konfüçyüs.

Herkesin seni sevmesini istiyor isen; gülümse ?

Suratı sirke satanın etrafına yaydığı kötü enerjiyi bütün canlılar fark eder.

Somurtmayı adeta yüzüne yapıştıran insandan uzak durulur.

Bir tebessümü insana çok görenler ile çalışmak zordur.

Üstelik güzel bir gülümsemekaranlık eve giren güneş gibidir.

Sadece seni değil, evdeki herkesi aydınlatır.

Bizler mutlu olduğumuz için gülmeyizgüldüğümüz için mutluyuz ve tebessüm mutluluğu; diğerine aktarmanın en doğal yoludur.

Üstelik bedava

İnsan yüzü somurturken 46 kası kasar, gülümserken sadece 16 kası harekete geçer.

Bu yüzden gülmek, somurtmaya göre daha az yorucudur.

Öyleyse diyorum ki bol bol gülümse.

Hem parasız hem de bedeline paha biçilmez.

Gülmesini bilenler sorunlara sağduyulu, sağlam düşünce ve kültürlü bir gözle bakabilmelerini sağlayan sihirli anahtar sahibi olmuşlardır. 

NEDEN GÜNE GÜLÜMSEME İLE BAŞLAMIYORSUN?

DEVAMINI OKU

Birbirimizi dinliyor muyuz?

DİNLEMENİN 5 FAYDASI

1-Ötekini anlarsın.

2-Öğrenirsin.

3-Tanış, biliş olursun.

4-Diyalog kurarsın.

5-Çatışmayı önlersin.

Konuşan; bildiğini yineler.

Dinleyen; yeni şeyler öğrenir.

Dinlemek büyük erdemdir.

Konuşuyoruz ama birbirimizi anlamıyoruz.

Sorduğumuz sorular bazen karşımızdakinin yüzünde soru işareti olarak kalıyor.

Gözlerimiz mekanlarda, beynimiz binlerce mesajın içerisinde dolaşıyor.

Odaklanamıyor, kanalize olamıyoruz.

Verimliliğimiz düşüyor.

Evde, işte, sokakta, kamusal alanda, özelde…

Birbirini dinlemeyen insanların eserleri ile her an karşılaşabiliriz.

Merdiven yapar; adım aralığı yoktur, söz söyler; anlamı yoktur.

Hayata akar duruşu yoktur.

Yönetir ama yönettiğinin ihtiyacını bilmez, çünkü onu dinlemez.

Diyaloglarımıza bakın; biri konuşurken onu dinlemiyor, sıra bize geldiğinde ne konuşacağımızı düşünüyoruz. 

Monologdinlemeden konuşmaktır ve iki monolog, bir diyalog etmez.

Dinlemek, konuşmaktan daha büyük erdemdir.

2 kulağımız var ama 1 ağzımız var. 

2 dinle 1 konuş sözü boş değildir.

Üstelik konuşan, bildiğini tekrarlar da dinleyen, yeni şeyler öğrenir.

Bireylerin birbirini dinlemediği toplumlarda daima çatışma alanları olacaktır.

Gelin biliş olalım Zoru kolay kılalım’ der Yunus Emre.

Sözünü dinlesek, fena mı olur?

  DİNLEMEME KUSURUNUN FARKINDA MISIN?

DEVAMINI OKU

Tamahkârlık tehlikesi

AÇ GÖZLÜLÜĞÜN 5 TEHDİDİ

1-İtibar yitirirsin

2-Elindekinin kıymetini bilmezsin

3-Değer vereni değersizleştirirsin

4-Aza tamah çok zarar verir

5-Hırs gözü kör eder vicdanı dışlar

Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur.

Tamahkârlık; Güç arzusunun zirve yaptığı noktadır.

Bencilliğin tırmandığı, mal edinme tutkusunun yükselme arenası.

Bencilce para edinme hırsı; körlüğü beraberinde getirir. 

Vicdanı terk etmesi gerekir, gözü hırs ele geçirir.

Aşırı hırs, arzu, çarpık büyümedir.

Tamahkâr istediğini elde etmek için ahlakını ve değerlerini tehlikeye atar.

Güveni bir kenara koyar. 

Hayatın her alanına sızmaya çalışır.

Kontrol etme güdüsü had safhadadır.

Tamahın tamamlayıcıları; Kaygı, güvensizlik, belirsizlik, inançsızlıkkuşkuyıkıcı rekabetgüçlü olma arzusu

Her şeye hakkı olduğunu düşünme…

Bildik düstur şudur; aza tamah, çok zarar verir.

Deveyi yardan uçuran, bir tutam ottur, muhterise aklını yitirten, aç gözlülüğü, aza tamahıdır.

Tamahkârın en büyük riski, kolayca tuzaklanabilmesidir.

Maymunu, fıstığa tamahı ile avlarlar.

Ağzı dar bir küpe elini daldırır, birkaç fıstık ile yetinmez, tümüne tamah eder ve elini kurtaramaz, avlanır. 

Tamahın yıkmayacağı yoktur.

  ELİNDE ÇOK VARKEN AZA TAMAH EDER MİSİN?

DEVAMINI OKU

Kayırmacılık belâsı

NEPOTİZM KURUM BATIRIR

1-Kayırmacılık yüzünden;

2-Aile şirketlerinin 3’üncü kuşağa geçme şansı: %20

3-Ömürleri de en fazla 25 yıl sürüyor.

4-“Hamili kart yakinimdir” diyerek işe alma,

5-Yoksa batarsın.

Nepotizm; yakınını, kan bağın olanı kayırmanın adı.

Yönetim bilimi bu olguyu, kurumun ömrünü kısaltan bela kabul eder.

Kayırmacılık yüzünden şirket, ihtiyaç duyduğu nitelikleri bünyesinde tutamaz.

Şirket nepotizm tutumu yüzünden ailenin oyun bahçesi haline gelir.

Kabiliyetler dışarıda kalırken , dostakraba işletme kadrolarını doldurur.

Sürdürülebilirlik kaygısında olan şirketlerimizde patron, kendi ailesini dahi yönetim kademesine tepeden koymaz.

Liyakat, aile bireyi olmanın çok daha üstünde kabul edilir.

En iyi tahsili dahi yapsa, kurum değerleri ve süreçleri sahada öğrenmeden yönetim kademelerinde ilerleyemez.

Olsa olsa, eşitler arasında birinci yapılır.

Mirasta hakkı olması, yönetimde pozisyon avantajı olacağını sağlayamaz.

Hamili kart yakınımdır diye kartvizitle kuruma dayatılan niteliksizlerin, bir süre sonra o kurumu zarar soktuğunu biliyoruz.

Gerek devlet yönetimi gerek şirket kademeleri kayırmacılık belası yüzünden zaafa düşer ve o kurumun batması mukadderdir.    

SEN DE KENDİ İŞ YERİNDE YAKININI KAYIRIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Vazifeni yapar mısın?

GÖREVİN 5 FONKSİYONU

1-İşbirliği ve iş bölümü sağlar.

2-Toplum refaha yönelir.

3-Hak ve sorumluluk dengelenir.

4-Uygarlığı geliştirir.

5-İnsanı, toplumu terbiye eder.

Vazifeni bilmek ve yapmak mutluluktur.

Vazife; görev, ödev demektir.

Görev, içinde bulunduğumuz zamanın bizden istediği şeydir.

İnsanın başkalarından beklediği şey sanıp kendinin yapmayacağını sandıklarıdır.

Oysa hayat, emir-komuta zinciriyle yürümüyor.

Herkesin, her kesimin uygarlığatoplumaailesine ve kendisine karşı yapacağı görevleri, ödevleri vardır.

Kaldı ki vazife; büyük bir şey yapmak değil, gerekeni yapmaktır.

Herkesin herkes karşısında görevleri vardır.

Halbuki hiç kimsenin doğrudan doğruya hiçbir hakkı yoktur. 

İnsandaki vazife duygusu en büyük terbiyeci güçtür.

Zengin ülkeler, vazife tanımının düzgün yapıldığı ve ödevlerin yerine getirildiği için zengin…

Yoksul ülkelerde görev bilinci gelişmemiştir.

Nimeti alıp külfeti öteleme pratiği vardır, kurnazlık genel kültürdür.

Şirketin vazifesi, ürettiği ürün veya hizmeti sağlamasıdır.

Liderin görevi, izleyenlere vadettiği refahı, huzuru, işi, aşı sağlamasıdır.

İşçinin görev tanımı bellidir de yöneticinin vazifesi, emretmek değil, görevleri çalışana sevdirmektir.  

SEN VAZİFELERİNDEN KAÇANLARDAN MISIN?

DEVAMINI OKU

Yol açık, yola çık

KARMAŞADA YOL ALMAK

1-Asude kalmak ister isen gelme cihana…

2-Krizler, dünyanın dinginliğini aldı.

3-Geriye karmaşa, tedirginlik bıraktı.

4-Şimdi bu gerginlikte yol almak gerekecek.

5-Sakin deniz bekleyen, limanda çürüyebilir.

Dünya hiç bu kadar zengin ve bir o kadar karmaşık süreçler içinde olmamıştı.

Özellikle korona ile küresel arenanın siyaset ve ekonomi iklimini krizler çağı diye adlandırmak mümkün.

Aslında ‘krizlerden öğrenen’ yapısıyla Türkiye, bu alanda  ‘bedeli fazlasıyla ödenmiş’ beceri sahibi sayılabilir.

Bunun anlamı şu; ‘artık istikrar diye bir şey yok, olsa bile bundan böyle sürdürülebilir değil.

İstikrarsızlık kalıcı hale geliyor ise ‘yeni normal’ diye tanımlanabilmeli.’ Bu da zihin yapılarımızı derinden etkileyecek farklı enerji türüdür.

Küresel karmaşa varken ‘istikrar arayışı’ eski ezber artık.

Bir kez karmaşada yol almayı becerince de tüm ‘iş, ilişki, iletişim ve bilgi süreçlerini’ buna göre yapılandırılabiliyor, ardından ‘sürdürülebilir istikrarsızlığı sürekli inşa etmeye başlıyorsunuz.

Ticaret savaşlarısalgınafetlerkuraklıkküresel ısınma ve silahlı çatışmalar.

Dünyamızın yakın geleceğinde istikrar geri gelir umudu taşıyanlara uyarı; ‘limanda çürüme riskiniz hayli yüksek.’ 

Yol açık, yola çık…      

LİMANDA ÇÜRÜYECEK   KORKAK TEKNE MİSİN?

DEVAMINI OKU

Ceza kalksa da suç yaşar

SUÇ VE CEZA

1-Suç işleyen sevinmesin.

2-Ceza er veya geç yoldadır.

3-Adalet bir gün ona ulaşır.

4-Zalim; bedel ödeyecektir.

5-Zulüm arttığı yerden kopar.

Suçlunun güçlü hale geldiği toplum, çürümeye başlamış demektir.

Hammurabi, bundan 3 bin 800 yıl önce Babil sokaklarına diktiği tabletlerle cezayı tanımlayan ilk kral olmuştur.

Suç tanımları yaparak cezayı yasalara bağlamakla kalmamış, “ben bu yasayı bilmiyordum” bahanesini sonsuza dek ortadan kaldıran; “yasaların biliniyor olması ön kabulünü” icat etmiştir.

Hammurabi’den bir örnekle; hırsızlık, yakalanma halinde suç sayılıyor.

Yakalanmayan suçlu kabul edilmediği gibi ceza da gerektirmiyordu.

Cezanın 3 temel işlevinden söz eder çağdaş hukuk; 1-tekrarını önlemek, 2-işleyeni ıslah, 3-toplumu yönlendirme…

Aslında üçü de bir düzenin varlığına, bu düzenin korunmasına yönelik ruh taşımaktadır.

Neticede ceza kaldırılabilir olsa da suçinsanın içinde sonsuza dek yaşar.

Cezası çekilmemiş her cürüm, ya henüz yasayla tanımlanmamış veya henüz ortaya çıkarılmamıştır.

Hiç kimsenin işlemediği suçun masumu sayılmaması tam da bu yüzdendir.

Suçlular bugün ceza görmüyorsa, suçları ortadan kalkmaz.

Adalet gecikebilir fakat suç er veya geç cezasıyla buluşur, ceza er geç gelir.

 BU SUÇLAR CEZASIZ KALIR MI SANIRSIN?

DEVAMINI OKU