İstikbal köklerdedir

İLK GÜVENİ EN CESURUMUZ GÖSTERSİN

1-Geleceğin ne getireceği bilinmez.

2-Ancak kestirilebilir.

3-Gördüğüm; yatırım için,

4-Çoğumuzun güven ortamı beklediğidir.

5-Cesur olanlarımızın atılımıyla güven oluşabilir.

Gökyüzündeki yıldızlara uzanmadan önce ayağının nereye bastığına iyi bakmak gerekir.

Özellikle işlerin giderek zor ve karmaşık hale geldiği dünyada, istikbale giden yolun başlangıcıayağını çok sağlam bastığın yer olacaktır.

Uzun süredir Anadolu ve Trakya’yı dolaşıyorum.

Gördüğüm, herkesin geleceğe dair çok sayıda kaygıyı dile getirdiğidir.

Eski bakan bir arkadaşım, bu ortamın ekonomide inanılmaz fırsatlar barındırdığına işaret ettiğini söylüyor; ‘bu ortamda cesurlar kazanacak.’

Ben de buna inanıyorum. Karmaşada yol alma çağında dünya giderek tehditlerin arttığı ancak fırsatların da ortalığa saçıldığı her haline geldi.

Görüştüğüm girişimcilerin çoğu bu fırsatları zenginliğe çevirmek için daha fazla beklemenin fırsat kaybı olacağı görüşünü paylaştı benimle.

Ancak bu fırsatları değerlendirirken, kendi kültürel köklerini, ana becerilerini hesaba katmak gerekecek.

Kökün mazide ise  geleceğin atide olacaktır.

İstikbal göklerde olduğu kadar kesinlikle köklerde…

GELECEĞ ADIM ATMAK İÇİN YETERİNCE CESUR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Aynaya ihtiyacın var

GÖZDÜR EVRENİ GEZER

AMA KENDİNİ GÖREMEZ

1-Sana, dışından bakacak biri lazım

2-Seni yansız ziyansız yansıtacak

3-Büyütmeden küçültmeden, dosdoğru

4-Yüzdeki güzellik aynaya hüner değildir

5 Tıpkı yüzdeki kusurun aynada olmadığı gibi

Her şeyi gösteren aynanın kendini görmemesi onu kırılası yapsa da bizi kendimize bakılası kılar.

Neden her dem bakarsın miratı mücellaya

sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir” der Şair Nedim geçen yüzyıllarda…

Gözdür evreni gezer ama kendini göremez.

Ayna bunun için vardır. Bizi bize yansıtan…

Esrarı, ardındaki sırda saklı

Sevilesiden ziyade kızılası…

Hayran olunası değil…

Aynayı tuttum yüzüme

Kendim göründüm gözüme

Burada kendinle yüzleşmenin cesaret erdeminden söz ederiz de…

Sıkça yaptığımız, aynayı başkasının yüzüne tutmak olur.  

Oysa ayna bize bakan olmalı…

Aynalar bakmayın yüzüme dik dik

İşte yakalandık, kelepçelendik

der Necip Fazıl.

Devamı, geç kalmışlığın ıstırabıdır:

Beni beklemeyin o bir hevesti

Gelemem aynalar yolumu kesti.”

Hayat sözlüğünün önerisi, herkesin aynaya ihtiyaç duyacağıdır.

Bu, makyaj masası da olabilir banyo duvarı da….

  AYNADA GÖRDÜĞÜN İLE BARIŞIK MISIN?

DEVAMINI OKU

Yasalarla aldatma

YASAL AMA HELAL Mİ?

1-Yasalar ve piyasa şartları ne olursa olsun,

2-Gayriahlaki iş ve uygulamalar kabul edilemez.

3-Helalleşmek;

4-Dava kazanmaktan daha üstündür.

5-Çünkü her yasal hak; helal değildir…

Asıl olan, hakkın helal edilmesi olmalıdır.

Asıl olan helalleşmek olmalıdır.

Helalleşmek, mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır.

Alev Alatlı böyle diyor; ‘Çünkü her yasal hak, helal değildir ve olamaz.’

Misal; imar ruhsatı almış bir müteahhit, şehrin ufkuna tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur ama helal değildir.

21’inci Yüzyılın en yaman toplum projesi, helal olanı, yasal olanla örtüştürmektir.

Seçimle gelen ve yasal yetkilerle donatılmış bir siyasetçi düşünün, bu kişinin kısa sürede ve anormal bir şekilde zenginleşmesi, parayla oynar hale gelmesi belki yasalara uygun olabilir ama helal midir?

Bir işadamı düşünün, vergi ödememek için, yeminli yeminsiz mali müşaviriyle yasaların boşluklarını sonuna dek kullanır.

Sonra da vicdanını rahatlatmak için devlete okul bile yaptırır ama helal midir?

Bir belediye başkanı, meclis üyesi hepsi yasal imar ruhsatlarıyla dere yatağına bina yaparlar, bunların tümü yasal olabilir ama helal midir?

Helal ile yasal olanı karıştırıyor olmayasın?

ÇAKTIĞIN KAZIK YASAL OLABİLİR AMA HELAL Mİ?

DEVAMINI OKU

Başarının maliyeti

BAŞARININ 5 DİNAMİĞİ

1-Gayret, kabiliyetten kıdemlidir

2-Her nimet bir külfet gerektirir

3-Başarı tesadüf değildir

4-Çilesi çekilmemiş başarı çabuk söner

5-İnci, sancı ürünüdür

Başarı; maliyeti ödenmişse kutsaldır

Başarmak; Bir işi istenilen biçimde bitirmek, muvaffak olmaktır.

Başarı bir hedefe yol almak ise asla  maliyetsiz olmayacaktır. 

Uykudan çalacak, konfordan çalacak, uğraşları artıracaktır.

Değişim sözcüğünün hamurudur, ilerlemenin adımıdır.

Başarmak bir yolculuktur; yeri gelir yalnız kalır, yeri gelir yalnızlaştırılırsınız.

Ekonomide başarmak refahta sürekliliktir. 

Büyümede zikzaklar çizmemek, işsizin azlığıdır.

Başarılı toplumlar, başarının maliyetinden kaçınmayan bireylerden oluşur.

Oysa kurnaz toplumlar, başarıyı maliyetle ilişkilendirmek yerine, nimeti alıp külfeti ötelemek isteyenlerden oluşur.

Ülkemizde başarılı insanlara bakın; bedel ödemişlerter dökmüşlerçalışmış, gayret göstermiş ve bir maliyeti göğüslemişlerdir.

Oysa nepotizmle, kayırmacılıkla bir mevkilere gelmişler, başarı gösterememiş, o mevkileri çürütmüşlerdir.

Liyakati yücelten toplumlar, başarının maliyetini de tanımlar daima.

Ancak yönetimi kurnazlar ele geçirince başarı sağlanamaz.

   KÜLFETSİZ NİMET PEŞİNDE KOŞAR MISIN?

DEVAMINI OKU

Söylenme, söyleş…

MIRILDANIP DURMA

1-Veren olgun, alan uygun olunca,;

2-İletişim sağlanabilir.

3-Söylemiyor, söyleniyorsan;

4-Çatışma doğar, anlaşma olmaz.

5-Korkak söylenir, cesur söyler, söyleşir.

“Ketmetme yegân yegân söyle..”

Söz ola kese savaşı / Söz ola kestire başı

Söz ola ağulu aşı / Yağ ile bal ede bir söz

Yunus Emre böyle sesleniyor yüzyıllar öncesinden.

Dediği şu; sözüne dikkat et

Neden?

Çünkü söz; bizimle öteki arasındaki en etkin iletişim aracıdır.

Çoğu kişi, düşüncesini açık ve seçik söylenmez.

Onun yerine söylenir, durur.

Mırıldanır, kem küm eder, meramını anlatmaz, anlatamaz.

Ya korkudandır bu ya da eleştirilmekten korktuğu için böyle davranır.

Söylenenin kaçırdığı şudur; mesajın her ne ise karşı tarafa gitmemiştir.

Senin söylenmen de hiçbir işe yaramamıştır.

Bu durumda iletişimsizliğin maliyetini sen üstlenirsin.

Oysa söyleyebilsen, karşı taraf mesajını alacak ve sen de düşüncene bir karşılık bulabileceksin.

Etrafınıza bakın; mırıldanıp duran nice insan görürsünüz.

Eleştirinin düşmanlık olarak algılandığı toplumlarda, söylenenler fazla olur.

Misal hükümetten yana dertlisin, bunu  doğrudan söylemek yerine söylenir durursun.

Oysa söyleyebilsen ve karşı taraf da dinleyebilse, söyleşme başlayacak.

Mırıldanan toplumlar çatışma üretir, barış değil…

  SEN SÖYLEYEN MISIN SÖYLENEN Mİ?

DEVAMINI OKU

Konfor sizi çürütmesin

DURAN TİMSAH ÇANTA OLUR

1-Kabiliyet çok şeydir

2-Ancak eylem yoksa yok şeydir

3-Konfor başarının düşmanı

4-Su kıyısında güneşlen ama,

5-Durunca çanta olan timsahı hatırla

Nice yetenek, eylemsizlik kurşunuyla ölmüştür.

Bir Brezilya atasözü; ‘duran timsah çanta olur’ der.

Anlatmak istediği, ne kadar güçlü, yetenekli olsan dahi eğer duruyorsan, eyleme geçmiyorsan, hayatın başkalarının sana çizdiği kadere bağlıdır.

Gonçarov’un ünlü karakteri, kabiliyetlerine rağmen konfor alanından çıkamayan Oblomov’u anlatır bize.

Hatta bu durumu; ‘oblomovlaşma’ diye nitelendiririz.

Tutunamayanlar’ın yazarı Oğuz Atay da eylemsizlik eyleminden(!) söz eder; ‘ben başlamazsam ancak durdurulabilirim.’

Başlamadığı için durdurulan nice kabiliyet biliyorum.

Hataları; konfor tuzağına düşmek olmuştur.

Zira konfor; çürütür. Rahat içinde hiçbir zor başarılmamıştır.

Tarihe bakın; tüm büyük başarılar, sorun ve dertlerle mücadele edenlerce sağlanmıştır.

Hiç yan gelip yatan ve bir şey üreten var mıdır?

Yatarak büyüyen tek şey kabaktır, o da suya, güneşe ulaşmak için gayret etmek zorundadır.

Çocuğum çok zeki ama biraz tembel’ söylemi, nice velinin dilinde adeta pelesenktir.

Oysa çocuğunu konforla değil, sorumlulukla ödüllendirebiliyorsan, ona en büyük iyiliği yapmış olursun. Konfordan çık!

  DURARAK YOL ALABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Hayat cesura güler

DENEYİMİN 5 YARARI

1-Yetkinliklerin gelişir

2-Hayatta kalma repertuvarın genişler

3-Gelen fırsatları karşılarsın

4-Gelen tehditleri göğüslersin

5-Cesura herkes yol açar

Hayat cesura güler, korkak tavşana değil

Benim hayatım, deneyimlerimin kayıtlarından ibarettir.

Deneyim ise cesaret gerektirir.

Hayatımdan deneyimleri alınca, Benjamin Button gibi bebekliğime dönerim.

Deneyim hızı, farkındalık derecesinden gelir.

Farkındalık düşük ise etrafımızda akıp giden hayattan devşireceklerimiz azaltır.

Olayları kavrama zekamız, deneyimin maliyetini azaltır.

Zaman, dünün deneyimlerini, bugünün koşullarında yarına aktaran olaylar getirir bize…

Kimimiz bunu önceden tahmin eder, ona göre hazırlık yaparız.

Kimimiz, dalga üzerimizden geçince, hasar tespiti ardından deneyimlenmiş bilgiye ulaşırız.

Gelecek; tıpkı dalgalı bir denizde yol alan tekne içinde üzerimize doğru gelir.

Eğer onu kafadan karşılar isek, dalganın üzerine çıkar, onu aşarız.  

Ancak bordadan alırsak, alabora olur, başkalarının deneyimine ilham oluruz. 

Ekonomi; piyasa dinamiklerini deneyimler. 

Gazete, tirajı deneyimler, şirket; satışları, lider; itibarı, CEO ise yılsonu faaliyet raporunu…

Hayat, cesurca deneyimleyene güler…     

HAYATI DENEYİMLEME CESARETİN VAR MI?

DEVAMINI OKU

Namusu korumak

NAMUSUN 5 TANIMI

1-İyi ahlaklılık, doğruluk

2-Cinsel iffet, ırz

3-Kişinin erdeme bakışı

4-İtibar, zevahiri kurtarma

5-Toplumun görünen kuralları

Herkes namusu tanımlarken kendi hayat görüşünü de ifade etmiş oluyor.

Namus kadar geniş kapsamlı kelime çok azdır.

İçine her kültür, farklı anlam yüklemiş ve bununa yetinmeyerek aynı dilde çok farklı içeriklerle donatılabilmiştir.

Genel kabul iyi ahlaklılık, doğruluk olsa da bizim kültürümüzde baskın olan tanım; cinsel iffete dairdir.

Namusunu korumaknamusu iki paralık etmeknamus cinayetinamus belası gibi…

İffet zaten bu içerikle eşanlamlı kabul edilir.

Zaten “ırz” kelimesi ile namusun yan yana kullanılması bile namus kavramının hapsedildiği dar anlamı ifade eder.

Namus kelimesinin için  iki grupta toplanabilir görüşler; 1-namusu kutsayanlar, 2-namusu hukuka bağlayanlar…

Neticede namus; kişinin erdeme bakışıdır.

Eğer erdemden kavradığın yücelik ise namus kelimesini bu çerçevede donatırsın.

Eğer erdemden kavradığın toplumun görünen kuralları ise itibar, zevahiri kurtarma, onaylanma diye anlayabilirsin.

Herkesin “namus” kabulüyle; kendi ruhsal duruşunu onayladığını, hayat görüşünü anlattığını bilelim.  

NAMUS KAVRAMINI NASIL TANIMLIYORSUN?

DEVAMINI OKU

Türkçe yetmez insanca kibarca da bilmek şart

HALKLA İLİŞKİLER Mİ HALKLA ÇELİŞKİLER Mİ?

1-İletişimi bilmeyen, adını adresini yazmaktan aciz,

2-Kaba, diksiyonu bozuk,

3-Halka tepeden bakanları,

4-İletişim birimlerinde sakın kullanma,

5-İtibarınızı kemirirler.

Şu halkla iletişim alanlarında çalışanlar, çalıştırılanlar…

Görevleri bilgi vermek, soru cevaplandırmak ve iletişim kurmak iken, neden iletişim özürlüleri arasından seçilir?

Diksiyonun kötülüğü bir yana, eksik bilgi vermeleri, soru soranı azarlamaları da cabası…

Oturdukları o mini koltuk dahi ayarlarını bozmuş, vatandaşa bilgi desteği vermek yerine koltuktan aldıkları güçle azar makinesi olmuşlar.

Onlarca örnekten yalnızca biri; Belediyenin abonmanlık gişelerindekiler.

Orada bulunma amacınız belli; kartla ilgili sorununuzu çözmek

Belediye; oraya koyduğu memuruna dikkat etmeli.

Zira insanlara ‘beyhanım’ eklemeden ismiyle hitap ediliyor, anlamayan azarlanıyor.

İnsanca kibarca dilleri bilinmiyor.

Memurenin ‘istediğine şikayet et’ küstahlığı da cabası…

Sadece kamu değil tüm şirketler, halkla iletişim birimlerine eğitim vermeli.

Zira onlar sizin görünen yüzünüz…

İnsanca kibarca bilmemiz şart.

SİZ DE AZARLANIYOR MUSUNUZ?

DEVAMINI OKU

Had bilmek yüceliktir

HADSİZLİĞİN 5 YIKIMI

1-Haddini aşan, zıddına döner.

2-Hak hukuk tanımaz, zalimleşir.

3-Kuralları çiğnemeyi marifet sayar.

4-Şımarmıştır, hata yapacaktır.

5-Hadsizler yasa sayısını çoğaltır.

Bilmek; Bir şeyi öğrenmiş, anlamış olmak, bilim, sanat veya zenaat alanında yeterli bilgi sahibi olmak…

Duyup, zihnin kavradığı

Nice bilgi, kurudur.

Cansız, durağan, sabit hareketsizdir.

Ona canı, bilmek kazandırır.

Yunus Emre; “Çün okudun bilmezsin Ya nice okumakdır” der.

Had bilmek, belki de bilginin en yüce mertebesidir.

Haddini bilen, neyi bilmediğinin de farkına varandır.

Çünkü had; bileni, cehalet çizgisiyle sınırlar.

Cehalet; henüz bilmemenin tanımıdır.

Giderilebilir bir şeydir; bildirirsin geçer, öğretirsin geçer.

Ancak  cehaletin cehlinde olmak (echelü cahilin) tedavisi olmayan bir haldir ve tüm bilgeler böylesi birinden uzak durmayı önermiştir.

Çünkü seni bu iklime çeker ve bilginin değer verilmediği diyarda mahveder.

Neticede bilmek; canlıyı mertebelendirir.

Bir mantar, yağmurun şimşeğin ona büyüme vakti geldiğini bildirir de bir insan ancak bildiğinden emin, bilmediğinden tereddüt edebilendir.

Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?

Haddini aşanlara haddini bildirmeyince cesaret bulur ve zulmünü arttırır.

SEN HADDİNİ BİLENLERDEN MİSİN?

DEVAMINI OKU