İnovasyon manifestosu

İCAT ÇIKARIYOR AMA UYGULAMIYORUZ
Buluş hızında 10 yıl öncesiyle yarışacak düzeye geldik.
Kötü haber, buluşçulara bakışımızı değiştirmez isek, başarının sürekli olamayacağıdır.

1.Buluşçuluğun karşısındaki en büyük engel; “icat çıkarma” direnişidir, bu kültürel kodu değiştirin.

2.İnovasyon tam olarak “eski köye yeni adet” getirmektir. Bun yapanları düşman kabul etmeyin.

3.Sıra dışı olmak adına sıradan işlere prim vermeyin.

4.Buluşçuluğa; “farklı olanı cezalandıran” insan kaynakları birimlerinizi sorgulayarak başlayabilirsiniz.

5.Yeni bir iş fikri, ürün veya süreç önerilerini, saçma sapan olsa dahi, aşağılamayın, aksine; ödüllendirin.

6.Komşunun tavuğuna “kaz” demeden önce kendi kümesinizdeki buluşçuları bulup çıkarın.

7.AR-GE birimindekiler; “sabah 9 akşam 6” mesaisine, kılık kıyafet şekilciliğine mahkûm etmeyin.

8.Sizden farklı olanı dün; “yok ediyordunuz” zira varlığınız için tehdit oluşturuyordu.

9.Bugün onlara “tahammül” ediyorsunuz. Çünkü gerekli

10.İcat çıkaranlarını tüm benliğinizle benimse, sev.

     İNOVASYONA İÇTENLİKLE İNANIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Yüksek hızlı trene yüksek zam pususu

KARA TİREN GECİKİR BELKİ HİÇ GELMEZ
YHT abonman zamlarıyla binlerce hayat zorlaştırıldı.
Modern ulaşım diye sunuldu ama abonmanı; otantik Şark Ekspresi kadar lüks ve pahalı hale geldi.

Yüksek hızlı tren abonman fiyatlarına %300 zam geldi.

Böylesi bir zam oranı, günlük hayatını buna bağlamış, kariyerinde veya eğitiminde ulaşımını yüksek hızlı trenle yapanlar için inanılmaz yıkımı da beraberinde getiriyor.

Ulaşım altyapısının örnek eseri olarak hayatımıza giren ve modern hayatın ulaşılabilir konforu diye sunulan YHT’nin böylesine rekor zam görmesi, pusu kültürünün kamudaki tezahürüdür ve asla kabul edilemez.

Binlerce yolcunun abonman biletlerine getirilen zamla Ankara-Polatlı hattı 220 liradan 878 liraya çıktı. Ankara-İstanbul arası? 2 bin 100 liradan 3 bin 847 liraya çıkarıldı.

TCDD’ye göre zam yok, yalnızca abonman indirimleri kaldırıldı. Hatta öğrenciye indirim bile gelmiş. Önce hız ve konfora alıştır sonra işini YHT’ye göre planlamış yolcuya zam pususu kur.

        AMACINIZ HIZLI TRENİ BİTİRMEK Mİ YOKSA?

DEVAMINI OKU

KOBİrleşin büyüyün

İŞBİRLİĞİ İŞ BÖLÜMÜ ŞART
Türkiye Küçük ve Orta Boyutlu İşletme (KOBİ) cenneti
Ancak her biri başına davranma sevdalısı.
Oysa dünya işbirliği iş bölümü yapmayanı yaşatmıyor.

Anadolu Kaplanları; üzerine düşeni yaptı. Yerel kalkınmanın dinamosu, ihracatın akıncısı, ekonominin can simdi oldular.

Rahmetli Özal’dan sonra başlayan ihracata dayalı dışa açık büyüme sürecinde, KOBİ sayesinde Anadolu’nun gücü fark edildi, krizlerden çabucak çıkmamız temin edildi.

Ancak şimdi Türkiye, farklı vitesteÖlçek değişti, işler daha karmaşık hale geldi, küresel rekabetin şartları çetinleşti. Hal böyle olunca Anadolu Kaplanlarının “aslanlaşma” zorunluluğu doğdu.

Artık örgütlü ve ölçekli yapılardan geliyor. Kaplan, hayatta kalma stratejisiyle var olur. KOBİ’ler ve Anadolu sermayesi, darbelere rağmen yok edilemedi ve rüştünü ispat etti. Fakat şimdi bize aslan gerekiyor.

Aslan, bir arada yaşayan, avlanma dâhil her adımında strateji geliştiren, sosyal zekâsı yüksek ve en vahşi ormanda dahi “kral” işler yapan örgütlenme biçimidir.

Son 25 yıldır hep aynı şeyi haykırıyorum; Anadolu’nun tüm KOBİ’leri… Birleşiniz, kurumsallaşınız ve OBİ’leşiniz

         KOBİ’LER; BÜYÜMEK İSTEMİYOR MUSUNUZ?

DEVAMINI OKU

Coğrafi işaretlerimiz yeni kavga sebebimiz

BİZE HER YER ANTEP BAKLAVASI
Coğrafi işaret sayesinde taklit önlenecekti.
Ama olmadı, taklitçileri türedi.
Batılı coğrafi işaretin kaymağını yiye dursun biz birbirimizi yiyor, kaybediyoruz.

Coğrafi işaret; belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri itibariyle kökenin bulunduğu bir yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren işaretin adı.

Misal; Finike portakalı, İskoç viskisi, Rokfor peyniri gibi…

Ünlü Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım; Coğrafi işaretin amacını: Özellikleri bir yöreden, bilgi beceriden (know-how) kaynaklanan bir coğrafi adı, sahte ve taklitlerine karşı çiftçi gelirlerini yükseltmek olarak açıklıyor.

Ancak biz coğrafi işareti alıp kavga ediyoruz. İncir Aydın’ın mı İzmir’in mi diye çekişiyor, çiğ köfte için Adıyaman ile Urfa birbirine giriyor. İşareti alan da yan gelip yatıyor.

Yöresel ürünler uzmanı Prof. Yavuz Tekelioğlu bu durumu şöyle açıklıyor; ‘araba üretip tekerleği olmaması…’ 

Bizler kapışaduralım, AB bizim coğrafi işaret sayesinde bizim ürünleri daha iyi koruyor.

BİZ NEDEN BÖYLEYİZ?

DEVAMINI OKU

En iyi kırbaçlayanı terfi ettirmeyiniz

BEZDİRİ (mobbing) MAĞDURU MUSUN?
İşletmelerde korkutarak yönetme sevdalıları
yüzünden nice çalışan mağdur oluyor
Mobbing suç ancak işini kaybetme korkusundaki kurban bunu sineye çekiyor

Patronların çoğu, en iyi kırbaçlayana terfi veriyor. Hal böyle olunca yönetici kadroları insan kaynağını eritiyor.

Ben buna Mobbing Terfi Sistemi diyorum. Liyakati, kırbaçlı sadakatin emrine verirsen; sonunda batarsın.

Mobbing ya da BEZDİRİ, bir grup insanın bir kimseye veya başka bir gruba sosyal kabadayılık yapması anlamını taşır.

Bugün mobbing, işletmelerin baş belası olmaya başladı.

Kırbaçlayanı terfi ettiren patron, çalışanları disiplinde tuttuğunu sandığı mobbingci yöneticilerince sabote ediliyor.

Kırbaçlılar, kendilerine tehdit oluşturan çalışanları hedef alıyor ve ilk olarak şirketin en kabiliyetlilerinden mahrum kalıyor işletme… Kurumda ‘gücü, gücü yetene’ ortamı oluşturulursa, o işletme en değerli entelektüel sermayesini kaybedecek, kabiliyet envanterinden mahrum kalacaktır.

         SİZCE MOBBİNG YERİNE TÜRKÇE NE DİYELİM?

DEVAMINI OKU

Yasalarla aldatmak

DAVAYI KAZANDIN AMA MÜŞTERİYİ KAYBETTİN
Yasaları eğip büküp, kendi çıkarı için kullanan yasal ama etik dışı firma modelleri eninde sonunda her yerde kaybedecek.
Unutma; her yasal hak helal değil.

Teknolojide ve iş yapma kültüründe yaşanan gelişmeler; müşteriyi “varlık sebebi” ve işini “ibadet” sayan yaklaşımın; sürdürülebilir ve kazandıran bir tutum olduğunu gösteriyor. Neticede, “etik” olmak; ahlaki duyarlılıktan öte, ekonomik mantığı olan bir davranış…

Müşteriyi yasayla koruduğumuz geçmiş yıllarda, kurnaz işadamları; yasaların ardından dolaşıp, hukuken haklı çıkacak dümenler peşindeydi. Sonuçta kaybettiler…

Çünkü değişen rekabet koşullarında seçenekleri artan müşteri, bir başkasını tercih ederek; bu, kanunen haklı fakat etik olarak dökülen firmaları; sildi süpürdü.

Reklamlarıyla “kafa karıştıran”, kampanyalarıyla müşterisini “aldatan”, yalan söylemese dahi “doğruyu saklayıp” müşterisine tuzak kuran kurnazlar hala var fakat hayatları giderek zorlaşacak gibi görünüyor. Müşteriyi “firmamızın parasını cebinde taşıyan insan” diye tanımlayan etik dışı zihin yapısındakilerin kaybedeceği bir    dönem geliyor zira…

KURNAZLIK MAHARET MİDİR?

DEVAMINI OKU

Bilgiyi kirletmeyin

YALANI NASIL TEŞHİS EDERSİN?
Yalancının mumu yatsıya dek yanarmış.
Sen yatsıyı bekleme, onu teşhis et
Eğer biri konuşurken sıkça yemin ediyorsa, bil ki sözü yalandır
Ancak kirli bilgi, yemine ihtiyaç duyar.

Bir yetkili .düşünün… Söylediği doğru çıkmıyor, ‘medya yüzünden böyle oldu’ diyor. Bir görevli düşünün; görevini kötüye kullanıyor, ‘yanlış anlaşıldım’ diyor. Bir insan düşünün, beyanı yalan çıkıyor. Artık ona güvenir misiniz?

Yalan beyan, çağımızın illeti… Bilginin kirletilmesi. Bilgi bir kez kirletilince güveni de ortadan kaldırıyor. Güvensizlik itibarı zedeliyor. Bireyler arasında çatışmayı körüklüyor.

Peki, bunlar yalan söyleme cesaretini nereden buluyorlar?

Yalanı, aptallığı, beceriksizliği veya kötü niyeti ortaya çıkınca insan utanmaz ? Yalan, alışkanlık haline gelebilir.

Böyle olunca bizler, yalancının teflon kaplı yüzün boyasını dökmedikçe, sapla samanı birbirine karıştırır, sonra da, “hayret, niçin bu noktaya geldik?” diye tepki gösteririz.

Rakamlarla oynayan, gerçekleri saptıran kadroların işini güçleştirmek gerekiyor. Aman bana bulaşmasınlar mantığı, bu insanlara cesaret veriyor. Sonuçta şeffaf maskelerle dolu arenada verdiğimiz maskeli balo, bizi yalan denizinde boğabilir.

YALANLARDAN MUZDARİP MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

Kültürünü depolama onu dünyaya göster

MÜZE MİSİN DEPO MUSUN?
Geçmişinle övünmek işin kolayı…
Zor olan bunu dünyaya tanıtmak.
Müze bunun için var ama bizdeki anlayış tarihimizi kültürümüzü teşhir değil onu depolayıp mümkünse herkesten saklamak.

Müzeler kültürün yalnızca gelecek kuşaklara aktarılmasını değil aynı zamanda bütün dünyaya takdiminin cisimleşmiş halidir. Evdeki koleksiyondan müzeyi ayıran, kültürü kurumsallaştırması ve kişiyi ziyaretçi haline getirmesidir.

Batı’nın ünlü müzeleri, kültürünü dünyaya takdim etmede “teşhiri” ön planda tutar. O müzenin hangi nadide eseri barındırdığı kadar, o eserleri kaç kişinin anılarına kattığı da önemlidir. Ancak bizdeki müzecilik anlayışı, “depo” mantığındadır. Tarihi eseri, mümkün olsa da insan eli ve gözü değmeden, bir sonraki kuşağa bırakma zihin yapımız yüzünden pek çok yerde fotoğraf dahi çektirmezler.

Misal Sümela Manastırı’nda cep telefonunuzu veya kameranızı çıkardığınızda, “güvenlik” tepenize dikilir. O eseri çalmak için plan yapıyor muamelesi görürsünüz.

         MÜZELERİMİZ TARİHİ ESER DEPOSU MU?

DEVAMINI OKU

Ortalık uzman dolu

PEKİ MEMLEKET NEDEN BU HALDE?
Ömrü TV stüdyolarında geçen tuhaf bir uzman türü oluştu.
Laboratuvarda araştırmada yoklar ama sürekli ekrandalar.
Bilgileri olmasa da hemen her konuda fikirleri var.

Daha önce birileri bir şeyleri başardı da biz mi kaçırdık?

Lafla peynir gemisi yürüdüğüne dair öykü görmedim ben.

Ahkâm kesmekten, bilgisi olmadığı halde her konuda fikir yürütmekten bıkmadık, gitti… Bu, genel karakterimiz…

Kendi işinde vasat ama ülkeyi yönetecek kadar iştahlılar…

Son zamanlarda dikkatimi çeken; enerji konusunda ahkâm kesme modasının giderek yaygınlaşması… Misal kaya gazı… Amerika’da 25 yıl uğraşıp geliştirilen ve dünya enerji dengesini etkileyecek boyuta gelen kaya gazı, bizdeki sözde uzmanların fazlaca rağbet ettiği konu haline geldi. Kaya gazı dünya gündemine oturunca bir anda ortalık, kaya gazı profesörleriyle doluvermişti. Sanki bunlar yıllardır bugünü bekliyormuş ve bir yerde saklanıyorlarmış gibi…

Sorsanız elinize kazma aldınız mı diye; “hayır” derler.

Sahada hiç birinin ayağına sondaj çamuru değmiş değil. Laboratuvardan daha fazla TV ekranlarında zaman geçiren uzman ordumuz var. Değer üretemeyince ha bire laf üret.

     NİTELİKSİZ LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜR MÜ?

DEVAMINI OKU

Alın teri akıl teri

AKLINI KULLAN KORKMA BİTMEZ
Akıl teri dökecek zeki ve yetenekleri bulmak kolay mı?
Vasat zekânın üstün yeteneği keşfetmesi mümkün mü?
Zeki insanlarımız için neler yapmalıyız?
Bize cevaplar lâzım.

Alın teri kutsaldır ancak akıl terinin alın terini sömürdüğü bu çağda akıl teri daha da kutsal hale geliyor.

Ülkemizin alın terini, akıl teriyle örtüştürmeye dünden daha fazla ihtiyaç duyulan çağda yaşıyoruz zira…

İhracatın hamalı değil efendisi olmak istiyorsak, kurala uyan değil kural koyan olmak istiyorsak, nicelik ve cirodan değil nitelik ve kârdan yürümek istiyorsak, alın teri şart.

Peki, alın teri ile akıl teri arasındaki katma değer farkı ne kadardır dersiniz?  Otomobil ve bilişim üzerinden örnek; 1990’da Detroit’in ilk 3 devinin Pazar değeri 36 milyar $ idi ve bunu 1,2 milyon alın teriyle sağlıyorlardı.

2014’e geldiğimizde Silikon Vadisi’nin 3 bilişim devinin Pazar değeri 1 trilyon $ idi ve bunu yalnızca 137 bin akıl teriyle sağlamışlardı. Katma değer farkına bakın; alın terinin uç noktasında kişi başına ancak 30 bin $ üretilebilirken, akıl teri sahibinin tek başına üretime katkısı 7,3 milyon dolar. Yalnız alın teri yetmeyebilir.

         AKLIMIZI FARKEDECEK KADAR AKILLI MIYIZ?

DEVAMINI OKU