Karşılıklı bağımlıyız

KOVARIM TEHDİDİNE BOYUN EĞME
İşten atılma şantajı, emeği evde daha çok çalıştırıyor.
Oysa haklarını savunma cesareti gösteren;
patronu da şekillendirebiliyor.
Çünkü senin işe ihtiyacın kadar patronun da sana var.

Evden çalışma, emeğin istismarına sebep oldu ve çalışana külfetler getirdi. Ofis masrafları azaldı, mesainin süreleri uzadı, angarya daha da arttı. Patron, yakıttan, yemekten, servisten kurtulurken, evin elektrik, internet faturası arttı.

Bu durumu sadece patrona bağlamak, madalyonun tek yüzü üzerinden hayatı okumaktır. Diğer yüzünde, çalışanın kendi haklarına bakışı yatıyor. Eğer ‘atarım seni’ tehdidine boyun eğip, bir işe olan bağımlık üzerinden hayatı okuyorsan doğal olarak daha fazla sömürüleceksindir.

Kendi evinin işyeri gibi kullanılmasına göz yummuş, 7/24 çalıştırılmayı kabul etmiş, geceboyu telefon başında talimat bekler duruma gelmişsin.

Oysa itiraz etme hakkın var. Bilmelisin ki senin işe ihtiyacın kadar patronun sana ihtiyacı var. Karşılıklı bağımlılık hali bu ve sen de patron gibi kendi prensiplerini savunabilirsin.

Batı’da pek çok ülkede mesai saati dışında değil telefona bakmak, elektronik posta atmak dahi suçtur. Yöneticinin seni istismarına itiraz hakkın var. Onlar da buna uyacaktır.

          EMEĞİNİN İSTİSMARINA KİM İZİN VERİYOR?

DEVAMINI OKU

Korona sömürüsü

ÇALIŞIYORSA DAHA ÇOK ÇALIŞTIR
Evden çalışmak, yeni sömürü alanı doğurdu.
Mesai süresi, telefon trafiği 24 saate uzadı.
Patronlar, servis, yemek, ofis giderlerinden kurtuldu.
#Korona emeğin istismarına yol açtı.

Korona bize ayna tutunca, kendi eksiklerimizi göreceğimizi ve halimizi düzelteceğimizi ummuştuk. Kimimiz öyle yaptı fakat genelde manzara şu; Korona, kendi sömürü düzenini pekiştirmek isteyenlere yaramış.

Misal mi? Evde çalışmanın oluşturduğu yeni sömürü alanları… Zaten salgın yüzünden iş kaybı yaşanmıştı. Çoğu şirket ise evden çalışma düzenine geçti. Bu süreçte korona mobbingi yanı sıra, pek çok yeni angarya icat edildi.

Evden çalışanların belirlediğim temel şikayetleri şöyle; Sıkça; ‘atarım seni’ tehdidi aldık. Yetmedi ne servis, ne yemek, ne tatil imkanı bulabildik. Öğle vaktine dahi toplantı konuldu. Hafta sonu çalıştırıldık. Gece boyu çalıştırıldık. Telefon tacizi de cabası…

Çoğu kez toplantı yapılacağı dahi söylenmeden kendimizi webinar yaparken bulduk. İşyerinde iken daha az yoruluyorduk. Gerçi trafik almadık fakat evde 3 ay süresince en az 1 yıl çalıştırıldık.

Kısaca; korona sürecinden evde çalışma keşfedilmesiyle yeni sömürü düzeni doğmuş oldu. Bazılarımız koronolaştı…

        HANİ DAHA ADİL VE PAYLAŞIMCI OLACAKTIK?

DEVAMINI OKU

Gram akıllandık mı?

PEKİ BİZ BUNCA EZİYETİ NİYE ÇEKTİK?
Koronadan ders çıkarmamız gerekirdi.
Oysa açılalım derken saçılıverdik.
Yeni normal oluşamadan eski normalimize dönüverdik.
Gram akıllandık mı? Hayır!

Zannederdik servet ile rahat artar / Umardık ki rahat ile taat artar / Bulduk bir ehli tahkik sorduk hakikatinden /
Dedi; Servetle gaflet, rahatla illet artar. Şairi meçhul bu dörtlük diyor ki; rahat ile illet artar. Konfora düşen kişinin sorunları çoğalır. Mücadele, sağlıklı kalmanın bildik yöntemi.

Söylemek istediğim şu; 1 Haziran’da resmi açılışı yapılan Korona süreci; bazılarımız hariç çoğumuzu eksi normalin içine getiriverdi. Olayı; sosyal mesafe & maske üzerinden değil de ekonomi dahil daha geniş çerçeveden okuduğumda gördüğüm şudur; gram akıllanmadık.

Hani isteklerimiz ile ihtiyaçlarımızı ayırt etmiştik? Hani fazla hırsın bünyeye zarar verdiğini kavramıştık? Hani komşusu açken uyumamak gerekirmiş? Hani diğerine yardım, kendimize yardımmış?

3 ay kapalı kalan; açılır açılmaz kaçırdığı tüm kazançların peşinden doludizgin koşmaya, zamsız geçen günlerini acısını çıkarmaya başladı bile. Şimdi; korona zamları yağmur gibi.

Görünen o ki rahata erdiğimiz an, illetler artmaya başladı.

   VİRÜS BİLE AKILLANDIRAMIYORSA ÇARE NEDİR?

DEVAMINI OKU

Sen bitti dediğinde

TEDBİR AZALDIKÇA TEHDİT ARTIYOR
Koronadan bıktık fakat #korona henüz bıkmadı.
Oysa çoğumuz bitmiş gibi anında normalleşmiş(!)
Virüs kafada değil bedende bitmeli.
Aşısı bile bulunmadı ki.

Korona tedbirleri kapsamında 10 Nisan’dan beri uygulanan sokağa çıkma kısıtlamalarının olmadığı ilk hafta sonunda İstanbullular, güneşli havada sokaklarda idi. Çoğunun maske kullanmadığı, fiziki mesafe kuralına  uymadığını gördük.

Burada sorun, sen bitti dediğinde Covid19’un bitmeyişidir.

Herkes fazla normalleşmiş görünse de Korona süreci kendi doğal seyrinde devam ediyor. Virüs etkisini azaltmış olsa da pusuya yatmış bekliyor.

Bakan; ‘tedbir azaldıkça tehdit artıyor’ uyarısında fakat dinleyen yok. Bu durum sağlıkçılar için ilave külfetler çıkaracak. Zira takılmayan her maske onlara yeni vaka riski yüklüyor.

Ekonominin açılma süreci de adeta doludizgin… Henüz talep tarafı canlanmamış fakat işletmelere, kapalı kaldıkları ayların acısını, haftalar içinde çıkarmak için adeta yarış halindeler.

Etiketlerini anında değiştirenler, verdiği hizmete zam yapanlar ve henüz az olan müşteriye korona eziyeti yapanlar türedi.

Sen bitti dediğinde bitmiyor oysa. Tedbiri boşlamanın cezası olacak.

      SENİN İÇİN KORONA SÜRECİ SONA ERDİ Mİ?

DEVAMINI OKU

Korona evcilleştirdi

EVİM EVİM GÜZEL EVİM
Sokağa çıkma kısıtlaması ve evden çalışma;
bizlerin dikkatini evlerimize çevirdi.
Meğer aşçı temizlik meraklısı film müptelası imişiz.
Salgın bitse de bazı alışkanlıklarımız sürecek gibi.

Evde kaldığımız bugünlerde en çok çalıştık. Kalan zamanda dizi izledik, aşçılığımızı ve temizlikçiliğimiz konuşturduk.

Ayda1ERA tarafından 25-28 Mayıs arası iş dünyası temsilcileriyle online yapılan araştırma sonuçları, Covid-19 günlerinde şunları ön plana çıkardı;

Evden çalışmacılık; %72,

Dizi izlemeciliği; %43,

Aşçılık, Temizlikçilik; %39,

Film izlemeciliği; %31,

Hızlı market alışverişçiliği; %29,

Sanal sohbetçilik; %27,

Eşya ayıklamacılık; %23,

Boş oturuculuk; %18,

Online sporculuk; %17,

Bahçıvanlık; %12, Pastacılık; %10,

Kuaförlük; %9,

İşten çalışmacılık; %8,

Yazarlık; %7,

Puzzlecilik; %7,

Ana okulu öğretmenliği; %7,

Öğrencilik %6.

Görünen o ki; korona bizi evcilleştirmiş. Özellikle sokağa çıkma kısıtlaması olan illerde evde zaman geçirme zorunda kalınca, ev hayatının her alanında farkındalığımız arttı.

Bu virüsün etkisi azalmaya başlamasıyla kendimizi dışarıya attığımız da bir gerçek. Ancak virüs salgını geçtiğinde eve dair bazı davranışların kalıcı olacağını söylemek mümkün…

         SENİN HANGİ ÖZELLİĞİN ÖN PLANA ÇIKTI?

DEVAMINI OKU

Övme övülme şehveti

ŞEHVETİN 3 TÜRLÜSÜ
1-Cinsel şehvet; eline diline beline dikkat!
2-Yeme içme şehveti; sağlığına dikkat!
3-Övme övülme şehveti; Nice imparatorlukları yıkmıştır.
Haddini aşan; zıddına döner.
Övgüyü abartma ki yalakalığa dönüşmesin.

Methetmek (övmek) bir insanı, başarıyı; güzel sıfatlarla kuşatmak demektir. Eğer methedilen bu sıfatları taşıyor ve buna layık ise sorun yoktur. Hatta “hakkını vermek” güzel bir tutumdur, iyi sıfatları teşvik gücü vardır.

Ancak layık olmadığı halde methedilmeyi istemek, kişiyi içten içe zehirleyen bir hastalığa dönüşüverir. Methedilme illetine kapılanın sonu; peşi sıra kuyruğa giren, olası başarısızlıkları ve hatalarıdır. Kendisini dev aynasında görür, iltifat bağımlısı olur ve bunu görenler onu övgü kurşunuyla vuracaktır.

Övülme kadar, övme arzusu da abartıldığında hastalığa dönüşür. Buna riya (yaranma) denir ve övülen kişiyi de yoldan çıkaran neticeler doğurur. Dikkat edin; övülme kadar övme de bir tür ruhsal şehvettir. Birbirinizi överken abartmayın.

Övmek, bir diğerini boğazlamaktır. Haddini aşan övgü, hataları görünmez kılar, düşmanı sinsileştirir, bedeni çürütür. Daha fazla övgüye bağımlılık geliştirir. Erdemi yok etmek istiyorsan, sahibini, sürekli öv.

       ABARTIRSAN; ÖVGÜ MÜ OLUR RİYAKÂRLIK MI?

DEVAMINI OKU

Dijital lanete son!

ONLINE ALIŞVERİŞ MAHREMİYETİ ŞART
Dijitalleşme sürecinde kişisel bilgilerimiz risk altında.
Alışverişte firmaya verdiğimiz bilgilere saygı duyulmalı.
Sürekli arama, mesaj, e-posta ile tacize son verilmeli.

Korona sürecinde online alışverişte patlama yaşanıyor. Bu yüzden pek çok firmaya telefon numaranız veya adresinizi emanet etmeyi gerektiriyor.

Dikkat edin, ‘emanet etmek’ dedim, vermek demedim. Ancak bu bilgilere saygı duyanlar kadar bunları özensizce kullanan, satan, sizi sürekli taciz edenler de var.

Bir kez cebiniz ve adresinizi verince dijital lanete uğramış gibi oluyorsunuz. Kredi kartı iptal etmeyen, cebi reklam panosu haline dönüştüren, müşteri sadakati adı altında her an mesaj ve çağrı ile taciz eden…

Elektronik postası dijital teröristlerce kirletilenler, online dünyasının yeni mağdurlarını oluşturuyor. Yasalar var ama uygulamalar ne yazık ki dijital laneti önleyemiyor.

Mahremiyetin online satış bahanesiyle hiçe sayılması karşısında bilinçli olmalıyız.

Size, rızanız dışında tele satış aramaları, reklam, mesaj ve e-posta gönderenlerin müşterisi olmaktan vazgeçmeliyiz.

Online satış geliştikçe, kişisel bilgilerimizi ortalığa saçma riski de artıyor. Kamu otoritesini dahi takmayanlara dur diyelim.  

ONLINE SATIŞ ONLINE TACİZ MİDİR

DEVAMINI OKU

Amerika yanıyorsa

GELİR DAĞILIMI BOZULDUĞUNDA…
ABD kentleri yangın yeri.
Trump ateşe benzin döküyor.
Yağmacılık ve şiddet patlak verdi.
Gelir dağılımındaki bozulma ırkçılığı körükledi.
Açlar ve toklar savaşı başlayabilir.

ABD’nin Minnesota eyaletinde polisin öldürdüğü George Floyd için ülke çapında düzenlenen protestolar ülkeyi ateş yerine çevirdi. Görünen; ırkçılığı karşı isyan. Ancak sadece bu değil. Ülke alev alev yanıyor. İç savaş çıkma ihtimali var.

Bilinir ki ateş için 3 temel bileşen gerekir. 1-Yanıcı madde, 2-yakıcı oksijen ve 3-ortam ısısı.

2008’deki Küresel Krizde görüldü ki ülkedeki gelir dağılımı felaket boyutlara çıkmış. Wall Street İşgalcileri hareketi, ‘%99 hakkını istiyor’ sloganıyla başlamış, diğer ülkelere de yayılmıştı.

Şimdi daha da sıkıntılı günlerdeyiz. Korona yüzünden ülke ekonomileri zorda. Yanıcı madde; yaygın ekonomik kriz, yakıcı madde; yoksullar, ortam sıcaklığı; gelir dağılımındaki dev bozulma…

Ateşi söndürmenin bildik yolu; oksijenle ilişkisini kesmek. Bu da ancak yoksulluğu ortadan kaldırmakla mümkün. Ya da ortam ısısını soğutmak ki bunun anlamı gelir dağılımını daha iyi duruma getirmek…

Trump, protestoculara ateş açılması emrini vererek, yangına benzinle gitmeyi seçti. Sorun bu…

       BİZ BU YANGINDAN NE DERS ÇIKARABİLİRİZ?

DEVAMINI OKU

Başarabiliyormuşuz

GÖLGE ETME BAŞKA İHSAN İSTEMEM
Bu söz; Büyük İskender’in ziyaret ettiği;
fıçının içinde yaşayan Dijojen’e ait.
Elinde fenerle dolaşıp, ‘adam arıyorum’ diyen bilgeden mesaj var; farklı olanınızı, engellemeyin, yeter…

Yıllardır AR-GE’ye milyarlarca dolar para akıtan bizlerin, arzulanan başarıya neden ulaşamadığımızı sorguladım.

Yasa sorunu vardı, çözdük, kaynak sorunu vardı, hallettik, teşvik eksikti verdik. Peki, neden AR’aştırdığımız kadar GE’liştiremiyoruz? Kaçımız bu açmazın farkında bilmiyorum ancak emin olduğum şudur ki idrak gecikmesi var bizde…

Farklı olandan KORKU,

bize benzemeyenden NEFRET,

rakiple düello yerine PUSU,

akıl yerine KURNAZLIK,

sabır yerine TELÂŞ,

merak yerine BİAT,

bilgi yerine KANAAT ve

özgün yerine TAKLİT,

ödül yerine CEZA

İnovasyon, “eski köye yeni adet” getirmek ise, “yeni” alternatifleri üretmeye izin verilmesi gerekmez mi? Bizler eğer idrak gecikmesi sorununu aşabilirsek, ihtiyaçları daha erken fark edecek, bunun doğal neticesinde gereken icatları  daha sık çıkarabiliriz.

100 gencimizin 1.8 milyar $’lık unicornu ile başarabildiğimizi gösterdik. Şimdi bize düşen; daha niceleri başarı yolunda koşarken, gençlerimizin önünü kesmemektir.

      FARKLI DÜŞÜNEN GENÇLERDEN BU KORKU NİYE?

DEVAMINI OKU

1,8 milyar $’lık oyun

YÖRÜNGEDE BİR TÜRK ŞİRKETİ
Peak 100 gencimizin oyun ürettiği şirketimiz.
İlk Türk unicornu olmakla kalmamış;
oyun sektöründe rekor satışa imza atmış.
Daha nice farkında olmadığımız;
başarılara koşan gençlerimiz var.

Bizim çocuklar, geliştirdikleri Toy Blast ve Toon Blast ile uzun süredir cep telefonum, tabletimde ilgi odağım oldular. Derken, dünya oyun devi Zynga, 100 gencimizin kurduğu Peak şirketini 1.8 milyar dolara satın aldı.

Böylece Unicorn evreninde bir Türk şirketi var artık. Unicorn, tek boynuzlu demek. Bu mitolojik yaratık, yeni girişimciliğin sembolü… 1 milyar $’ı aşan girişimler, yörüngeye çıkan Unicorn olarak adlandırılıyor. Peak; bu başarısı ile hepimizi gururlandırdı.

Bu gençler, başarana dek ortalıkta yoktuk. Dikkatlerimizi ancak küresel başarılarıyla çekebildiler. Şimdi herkes bu başarıya yapışma yarışında. Oyun diye küçümsenen sektör, ülkenin en büyük ticari başarısı. İçimizde henüz yörüngeye çıkmamış nice Unicorn adayları var.

Misal uzay alanında çalışan, tarımda benzer gayretleri olan, savunma sanayiinde parlak sonuçlar alan gençlerimiz var. Bırakın onlara destek olmayı, köstek olmasak yeter. Ama öncelikle içimizdeki bu zenginliğin farkına varalım. Onlara engel değil destek olalım.

      CEBİNDEKİ OYUNU YAPAN KİM BİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU