Paydaşını ikna et

AKIL AKILDAN ÜSTÜNDÜR AMA

AKLI TUTULMUŞA ÇARE YOKTUR

Ekonomide alınan kararlar, katılımcılıktan uzak,

tek beyin ürünü olunca, işe yaramıyor.

Oysa sağlık Bilim Kurulu modeli,

karar süreçleri için başarılı.

Yöneticimsen, bana dair karar alabilirsin ama bana rağmen aldığın karar, işe yarar mı? Her birimiz yasalar, kurallar ve alınan kararların paydaşıyız ve bunlara ikna edilmemiz şart.

Batı dillerinde hatır, gönül, vefa kelimeleri yoktur. Zira bu dili var eden sosyolojide bunların karşılığı yoktur. Bizim dilimizde de ‘plan, vizyon, misyon, strateji’ kelimelerinin tam karşılığı yoktur. Çünkü bizde kervan yolda düzülür, gözümüzle düşünür, Önce ateş eder; sonra nişan alırız.

Ekonomiye dair alınan kararlara bakıyorum. Çok azı derin düşüncenin eseriydi. Çoğu panik atak psikolojisiyle, acele alınmış kararlardı. Hal böyle olunca tedbir diye getirilen pek çok uygulama, yarattığı sonuçlar itibariyle yeni tedbir gerektiriyordu.

Kamuda durum böyle iken özel sektörde durum farklı değildi. Ben bunu, karar süreçlerindeki kibre bağlıyorum. Masanın en güçlü sesi, diğer görüşlere sesini duyurma imkanı vermezse, katılımcılık sağlanamaz. Bu da kararın kalitesizliğini belirler. Paydaşını ikna etmelisin.

        TEK KAFADAN ÇIKAN KARAR NİTELİKLİ MİDİR?

DEVAMINI OKU

Yeni Normale alışıyoruz

İŞSİZLİK, İŞ KOLU HALİNE GELİYOR

Salgının biyolojik etkisi geçse de sosyolojik etkisi kalıcı.

Eski normale dönüşü boşuna beklemeyin.

Evden çalışma, azalan tüketim, sürekli işsizlik ve…

Korona süreci biran önce bitsin ve hayat normale dönsün diye bekleyenler şu biliyor artık; hayat bir daha asla normale dönmeyecek; yeni normal oluşuyor. Çünkü korona zihinlerde derin kırılmalar doğurdu ve mevcut ezberler artık işe yaramıyor. Büyüme histerisi üzerinden devletler yarışı, yerini kalkınma odağına bırakıyor. İhtiyaçlar ile istekleri karıştıran insana korona ayna tuttu ve dedi ki

‘abartma, şeytan olma, paylaş.’ Bunun ilk işareti, çalışanlar üzerinden geldi ve evine gönderilenlere kamu maaş bağladı.

Yetmeyecek, sürecin uzaması halinde işsizler de evdekiler gibi maaşa bağlanabilecek. Adı şimdiden kondu; Evrensel Asgari Ücret… Oysa çok değil 4 ay öncesine de bu kavram, robot istihdamı yüzünden işsiz kalacaklar için bahsedildi.

Öyle ya robotlar markete gidemeyeceğinden işsiz kalanlar ekonomiyi ayakta tutsun, alışveriş yapsın, tüketsin diye ceplerine para konulması öneriliyordu. Şimdi hibelerle bu süreç başlamış oldu. Eski anormale dönüş çok zor artık.

          YENİ NORMALE UYUM SAĞLAYABİLDİN Mİ?

DEVAMINI OKU

Liran burada geçmez

TASARRUFUM DOLARKEN EKONOMİM BOŞALIYOR

Liramdan alıp dolara çevirdiğim yüzüm;

Türkiye’yi döviz dertleriyle yüzleştiriyor.

Bendeki bu dolar aşkı yüzünden ülkem;

70 sente muhtaç hale geliyor.

Kendi parana sahip çıkmazsan onun yerde sürünmesine razı olmuşsun demektir. Doları doldurur, ekonomini boşaltırsın.

Zaten korona kıskacındaki ekonominde, başına döviz belası açmış olursun. Lâtife; ‘sende bu mecnunluk hevesi varken

Çölünü de kendin yaparsın gönül’ der. Bende bu $ hevesi varken liraya mezar kazan da ben olurum elbette… Üç beş doları olan da beyhude sevinir durur; ‘birikim değer yaptı’ diye. Oysa tasarrufu dolarken ekonomisi boşalıyordur.

Ben bunun, kendi ekonomisine güven eksikliğinden doğduğuna inanıyorum. Çift paralı ekonomilerde yerli para (liramız) kötü adam muamelesi görüp, çarşıya pazara koşuştururken elin parası (misal $) ihtiyat akçesi haline geliyor. 

Bizler Merkez Bankası gibi, kefen parası kabilinden dolarları biriktiriyoruz. Kamu tedbir aldıkça tasarrufu dolarlaştırıp liradan güveni kaldırıyoruz.

Korona ile daralan ekonominin bizler üzerine yüklediği yükü de böylece arttırabiliyoruz.

Döviz fiyatlarının her geçen gün rekor kırmasına şaşmayın.

     LİRAMIZ BURADA GEÇMEZ İSE NEREDE GEÇECEK?

DEVAMINI OKU

Evde zaman yönetimi

ZAMANIN TIK TIK’LARI

GÜDEN, YARATIKLARI…

Korona sürecinde günler mi uzadı?

Yoksa bize kalan zaman, fark edilir mi oldu?

Sokağa çıkma yasağında;

Boş zamanı yönetmeyi öğrenmek gerekiyor.

Korona bizim zaman algımızı farklılaştırdı. Sokağa çıkma yasağı, ‘bana kalan zaman’ ile ne yapacağımı sorgulatıyor.

Zamana hakim olanın kural koyduğu bir zamanda yaşıyoruz. Pek çok zengin insanın “zaman fukarası” olması, boşuna değil. Hayatın kalitesi üretimin verimliliği bu kavrama bağlı.

Tarım toplumunda zaman, “mevsim” en fazla “gün” demekti. Eski saatlerin yalnızca akrebe sahip olması boşuna değil. Daha sonra yelkovanı, 130 yıl önce de saniyeyi işin içine kattık. Zira zaman, giderek değerli hale gelmeye başladı.

Zamanı, farklı kültürler, farklı algılar. Örneğin İsviçre‘de bir toplantı, akreple yelkovanın belli bir rakam üzerine gelince başlar, başka bir rakama gelince biter. Oysa Orta Doğu‘da, randevulaştığınız gün bile buluşamayabilirsiniz de.

Türkiye, zaman yönetiminde ciddi sorunları olan bir ülke.

Hele ki salgın şartlarında, yönetmemiz gereken ne çok boş zamanımız olduğunu fark ettik. Öncesinde işe, okula gidiş, trafik vs. zamanımızı alıyordu. O da bize kaldı. Şimdi bize düşen boş zamanı yönetmek…

BOŞ ZAMANIN VAR MI?

DEVAMINI OKU

Kanat mı pranga mı?

TÜRKİYE’NİN TERCİHLERİ VAR VAZGEÇİŞLERİ YOK

Eldeki su kaynağı sınırlı.

Zaten çoğu; yabancıdan gelen taşıma su.

Tüm değirmenlere yetmiyor.

Tercih yapmak gerek.

Her tercih; bir vazgeçiş…

Oysa bizim vazgeçişlerimiz yok.

İnsan, kanatları kadar hafif, prangaları kadar ağırdır.

Enerjini, hangisine yoğunlaştırdığın, yükseleceğin irtifayı belirler. Eğer prangalarından kurtulursan, kanatların seni çok yükseklere taşır. Ancak prangalarını safralarını atmaz onlarla yükselmeye kalkarsan; kendi atmosferinde patinaj yapar durur, Türkiye’yi uygarlık yörüngesine oturtamazsın.

ABD ambargosu geldi, AB’ninkiler sırada. Belli ki bize ilave prangalar yükleyecekler. O halde? Bunlara kızalım ama tedbir de geliştirelim. Her ambargo bizi güçlendirmiştir. Bu defa yine güçleneceğiz de… Prangalardan kurtulsak

Bazı alanlarda yoğunlaşsak. İşbirliği, iş bölümü yapsak…

Bize lâzım olan 20 metre derinliğinde 1 kuyu kazmak.

Çünkü su 20 metrede. Fakat bizlerin yaptığı; 1 metre derinliğinde 20 kuyu kazmak. İrilikten ölçeği, dirilikten dinamizmi kast ediyoruz. Ne yazık ki bizde iyiler ittifakı yeterli değil. Bu yüzden potansiyellerimize erişemiyoruz.

Değersiz prangalardan vazgeçsek kanatlarımız uçuracaktır.

         PRANGALARINDAN KURTULMAYI DENESEN?

DEVAMINI OKU

Hazır yavaşlamışken…

ŞİMDİ VERİM ZAMANI

İşler yolunda iken gözden kaçıyordu.

Çünkü çarklar dönüyor, iş sürüyordu.

Ancak şimdi zorunlu #korona molası var.

Kaynak kıt, gelir az ve giderler fazla.

Verimlilik arayışı için mükemmel zamanlar.

İnsanlar suya düştüğünde değil, suda kaldığında boğulur.

Şirketler de öyle… Korona salgını, hepimizi kriz denizine attı. Daha ne kadar kalacağımız da belli değil. Umutları kaybetmeden bu süreçte hayatta kalmanın yolu bulunmalı.

Tarih bize gösteriyor ki böylesi büyük afet süreçlerinde eğer üretim tamamen durursa, en donanımlı şehirlerde dahi en fazla 6 hafta içinde tüm stoklar tükeniyor. Bu noktadan çok uzak olsam ta hazır işler durmuşken, şirketin kendimin verimini sorgulamalı mıyım? EVET. Bundan uygun zaman yok.

Burada ne yapıyorum? Bunu nasıl yapıyorum? Daha verimli üretim yapabilir miyim? İş süreçlerim, ilişki süreçlerim, iletişim süreçlerim ve bilgi süreçlerim acaba verimli mi?

Korona bize kendi MR’ımızı çekme zamanı tanımışsa bunu kullanalım ve değer üretmeyen tüm süreçlerimizi en ince detayına kadar gözden geçirelim. Göreceğimiz şudur; ne de çok gereksiz külfet, verimsiz rutin ve kullanışsız ezberimiz varmış meğer. İşler durma noktasında iken bunu yapabiliriz.

BURADA NE YAPIYORUM, BUNU NASIL YAPIYORUM?

DEVAMINI OKU

Sanal dünya 10 emri

SİBER FELAKETZEDE OLABİLİRSİN

Zenginliğimizi bilgisayarlara emanet ettiğimiz;

işlerimizi sanala taşıdığımız bu dünyada,

ayakta kalabilmek için adeta EMİR mahiyetinde

10 temel tedbir öneriyorum.

1-PARANOYAK OL: Güvenlik sorunu bilincinde ol. Her an her yerden bir saldırı gelebilir. Nitekim sıkça geliyor da…

2- KİLİT TAK: Kapını kilitle ki korsanın başını belaya sokma. Güvenliğin için yatırım yap. Maliyetin 9’da 1’i kadar.

3 –YABANCIYA DİKKAT: Gönderenini tanımadığın belge dosyayı, programı asla kabul etme. Haini hanene sokma.

4- RÖNTGENCİ OLMA: Çalma kapıyı, çalarlar kapını. Sırça köşkte oturanlar başkasının mahremine taş atmamalı.

5-TEMİZLİK İMANDANDIR: Sıkça bilgisayarını temizle.

6-KOPYALA:Servetini her gün kopyala ki felakette kazan.

7- BEKÇİ TUT: Güvenlik yazılımlarını deneme, satın al.

8- SIRDAŞIN OL: Her sırrını bilgisayarınla paylaşma. İki arasından çıkan, sır değildir. 2 ise 2 kişi değil, 2 dudağın…

9-SİGORTALA: Verilerini, sistemini sigortalamayı dene.

10- DUA ET: Siber evrende güvenlik yok. Yalnızca fırsat ve tahdit var. Önce tedbir al sonra tevekkül et. Ve bir hackerin (siber şeytan) şerrinden korunmak için dua et.

  KENDİ KALENE TRUVA ATI SOKMUŞ OLMAYASIN?

DEVAMINI OKU

Paramparça tarım

TARLAYI DEĞİL ÜRÜNÜ BÖLELİM

Her nesilde 4’e bölünen tarım arazisi;

eninde sonunda halı saha boyutuna iniyor,

tarım yapılamıyor, mirasçıları fakirleşiyor.

Gelin tarlayı bölmeyelim.

Üstündeki ürünü paylaşalım.

Türkiye’de 23,8 milyon hektar tarım arazisi, 3 milyon tarımsal işletme ve bunların 40 milyon hissedarı var.

Ortalama işletme büyüklüğü 5,9 hektar ve işletme başına düşen parsel sayısı 10, her parselin 13 hissedar bulunuyor.

Hissedar olup arazileri kullanmayan kişi sayısı 37 milyon.

Oysa Avrupa Birliği’nde misal Fransa, Almanya, İspanya’da ortalama işletme büyüklükleri 52 ilâ 13 hektar arasında değişiyor. Bizde  5.9 hektarlık ölçek, paramparça bir tarımın ifadesi…

Türkiye şu anda miras yasasını, arazi toplulaştırması odağına çekmediği sürece, geleceğinden yiyor, torunlarına kötülük ediyor. Zira parçalı ve hisseli araziler modern işletmecilik esaslarıyla bütünleşmedikçe, ölçek ekonomi şansımız kalmıyor.

Yapılması gereken, toprak paydaşlığı ile ürün paydaşlığını ayrıştırmak… Tarımsal işletmenin ölçeğini korurken, miras üzerinden “ürünü” yani bu işletmenin zenginliğini pay etmek…

Ölüm hak miras helal diyorsan; paramparça tarımı bütünleştir.

        HALI SAHA KADAR TARLADA TARIM OLUR MU?

DEVAMINI OKU

En büyük azınlık: engelliler

SOSYAL MESAFE Mİ SOSYAL DIŞLANMIŞLIK MI?

#Korona ile her birimiz geçici süre seyahat engelli olduk.

#EvdeKal Türkiye derken, zaten sosyal dışlanmışlık yüzünden evde bırakılan engelli yurttaşlarımızın halini daha iyi anladık.

OECD-AB ve Türkiye verilerine göre, dünya nüfusunun yaklaşık %15’i engelli bireylerden oluşuyor. Yani dünyada 1 milyar engelli var. Bu yüzden, dünyadaki “en büyük azınlık” olarak nitelendiriliyorlar. Türkiye’de ise Ulusal Engelli Veri Tabanına göre engelli birey sayısı 1.559.222. (Ancak resmi olmayan verilere göre %13 düzeyinde, 9 milyon civarında.

Bunların %27’si 0-21 yaş, %36’sı 22-49 yaş, %37’siyse 50-64 yaş arasında… Yaşla birlikte engellilik oranı artıyor: OECD ülkelerinde 20-34 yaş arasındaki engelli birey oranı %6. Bu oran 35-49 yaş arasında iki katına çıkıyor.

50-64+ yaş arasında %24’ü buluyor. 4 engelliden ancak 1’i yardım alabiliyor. AB ülkelerinde ilkokuldan sonra okulu bırakan engelli oranı %25. Bu oran İsveç’te %11’ken, Türkiye’de %60. AB’de %29,9’u yoksulluk/sosyal dışlanmışlık riski altında, Türkiye’de bu oran %77,1 gibi rekor düzeyde…

Son olarak; engellilerin %80’i gelişmekte olan ülkelerde… Korona, engellinin halinden anlamamıza yardım eder umarım.

           HER BİRİMİZ ENGELLİ ADAYI DEĞİL MİYİZ?

DEVAMINI OKU

Kirayı dondursak mı?

İNSANLI EKONOMİ İNSAFLI EKONOMİ

#Korona salgını ekonomide insanı keşfettirdi.

İnsaflı ekonomi; korona külfetini bölüşmeyi gerektiriyor.

İNSAF; yarılamak, ikiye bölmek demek.

Tıpkı nimeti bölüştüğümüz gibi.

İkinci kez eve kapanıyoruz. İşler; durma noktasında

Pek çok esnaf, siftah yapmadan günü geçiriyor.

Bazıları çoktan kapandı. Çalışanını eve göndereninden, dükkânını kapatana dek yüzbinlerce işyeri zor durumda. Bu süreç bize ekonomilerin rakamlardan ibaret olmadığını insan faktörünün hayati önemini fark ettirdi.

Siftahsızlık KİRA sorununu beraberinde getirdi.

Ev sahibi, ‘ödensin’ diyor. Kira ile geçinenler var.

Kiracı; ‘gelirim sıfırlandı, nasıl öderim?’ şikâyetinde… Kamu, böyle bir sorun yokmuş gibi davranıyor.

Oysa var ve kiralar ödenemiyor. O halde? Kirayı geçici dondurma yöntemiyle külfeti bölüşme, çözüm olabilir.

Mademki Korona, zengin fakir ayırt etmeden eşitlikçi zulmediyor, o halde oluşan külfeti herkes bölüşmeli ki bu insanlık dramından en az maliyetle kurtulabilelim. Kültürümüz; ‘insaf et efendim ben de insanım’ der.

İnsaf; yarılama (nıfs), yarıdan bölüşmek demek zaten.

      ÇEKEMEM BU DERDİ BÖLÜŞSEK Mİ SENİNLE?

DEVAMINI OKU