İletişim özürlü olma

İLETİŞEMEYENLERDEN MİSİNİZ?

1-Ortalık iletişim özürlüleriyle dolu.

2-Becerip adını dahi yazamayan…

3-Telefon numarasından onu tanımamızı bekleyen…

4-“Kimsiniz” diye sorunca küsen, alınan.

5-Meramını ifade edemeyen yığınlar…

Hayatımızda iletişim; hayati öneme sahip.

Üstelik sağımız solumuz cebimiz evimiz iletişim araçlarıyla dolu.

Böylesine imkan varken becerip iletişim kuramayanımız hayli fazla…

Cebine mesaj gelir; adını söylememiştir. 

Kendisi biliyor ya tüm evrenin de bildiğini sanacak kadar eblehtir.

Sorarsın; ‘kimsiniz?’ diye; ‘tanımadın mı?’ diye alınganlık gösterebilir.

Peki ya işi iletişim kurmak olanlara ne demeli?

Kurumsal iletişim, PR firmasından mail gönderir, ya tarihi yazmaz ya da etkinlik yerini

Temsil ettiği kuruma dair bilgi sahibi değildir genelde…

Davetiye gönderir, üzerinde, adı, soyadı, adresi veya içeriği tam değildir.

Kurumlar, lütfen iletişim özürlülere kurumun iletişimini teslim etmeyin.

Yazık size… G

Geçenlerde bir WhatsApp mesajı geldi bana;

N’aber?’ diye.

Kimsiniz?’ diye sordum;

Ne o tanımadın mı?’

Foto koymuş; bir şempanze

Ben de ‘Özür dilerim fotoğrafından tanıyamadım’ diye yazdım.

Küstü ve gitti.

Meğer iletişimci imiş.

İletişim DİRİ ve DURU olmalı…

Eblehlik değil…

  İLETİŞİMCİN, İLETİŞİM ÖZÜRLÜ OLMASIN?

DEVAMINI OKU

Kötülüğe göz yumma

KÖTÜLERİN 5 ZARARI

1-Değerleri tahrip eder.

2-Toplumu çürütür, korkuyu iktidar yapar.

3-Hak gasp eder.

4-Gücünü kötüye kullanır.

5-Uygarlık düşmanıdır.

Kötülerin cesaret bulduğu ülkede iyilik göçe zorlanacaktır.

Göz yummak; kusurları görmezlikten gelmek, görmemiş gibi davranmak, hoş görmek, müsamaha göstermek

Bir şeyin yapılmasına ses çıkarmamak. Kötülüğe göz yummak.

Basit bariz hakikatleri görmezden gelmek

Kontrolsüz bırakmak, yapılacak çokça hatalara ve kötülüklere göz yummaktır.  

Göz yummanın haklı gerekçesi yoktur.

Zorbalığa, yağmalara, haksızlığa göz yumanlar çıkarları olanlardır.

Yiyicilerdir, dolandırıcılardır, tefecilerdir, soygunculardır.

Göz yummak, ilkelliğimizi kirliliğimizi pisliklerimizi saklamaktır.

Şiddete göz yummak, yangına göz yummak; suça ortak olmaktır, 

ihanet etmektir.

Kötülüğe zulme, haksızlığa, göz yumma!

Göz yummakla gece olmaz. 

Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar.

Kural şudur; eğer kötülük varsa önce elinle müdahale et.

Buna gücün yetmiyorsa dilinle müdahale et.

Ona da gücün yetmiyorsa kalbinle kötülüğe diren

Kötü, ona müdahale etmedikçe yaptığı kötülüğü kendine hüner sanacaktır.

  KÖTÜYE, KÖTÜLÜĞE KARŞI SENİN TUTUMUN NEDİR?

DEVAMINI OKU

İnsan merakıyla sınanır

MERAK ET, KEŞFET…

1-Merakını kaybetme

2-Peşinden git

3-Daha neyi merak edeceğini gör

4-Kaybedersen biat ile cezalandırılırsın

5-Meraksızlık; zihne büyük zulümdür

Uygarlıklar meraklı insanların sayesinde oluşmuştur.

Merak; bir şeyi yapmak, bir şeyle uğraşmak, bir şeyi edinme isteği…

Keçiyi yardan uçuran bir tutam otun iştah açıcılığı.

Kediyi öldürenin otopsi neticesi.

Hazların abartısı, aşırı düşkünlük, istek

Resme merakı vardı ressam oldu, müziğe merakı vardı müzisyen oldu.

İnsan, merakıyla imtihan edilir. 

Neyi merak edersen, ona dönüşürsün.

Geleceğe doğru dilekçe

Gizli bir şeyi aşırı derecede öğrenme arzusu, bilimin sermayesi odur.

Gizliyi aşikâr eden meraklı insan sayesinde uygarlıklar oluşmuştur.

Kendini güç arenasında tartma merakı yüzünden savaşlar çıkmış, milyonları abat ettiği kadar berbat da etmiştir.

Merakı üreten nedir?

Neden merak ederiz?

Yeni ve karmaşık şeyler beyinde belirsizlik oluşturur, gerilim doğurur ve beyin, bunu sevmez.

Kendini rahat hissetmek için kapasitesini, belirsizliği ya da çelişkiyi çözmeye odaklar.

Mutfaktan gelen tıkırtının “kedidir kedi” savuşturması, aslında o sesin hangi tehdidi tanımladığına dair meraktan başka bir şey değildir.

Neticede; merak, insana bahşedilmiş en büyük ödüldür.          

MERAKININ PEŞİNDEN GİDENLERDEN MİSİN?

DEVAMINI OKU

Ne çok silgi var!

SİLGİ DİYARINDA KALEM OLMAK

1-Ortalık, elindeki silgiyle her kaleme koşan kötülerle dolu.

2-Bir fikir üretmeye gör, anında kötüleyen biri bitiveriyor.

3-Neden?

4-Çünkü silmek kolay yazmak zor.

5-Tüketmek kolay üretmek zor.

Renkler ustası Ranga Guru, öğrencisinin yaptığı resmi halk değerlendirsin diye meydana astırır ve tuvalin yanına bir kalem ile not bırakır; ‘lütfen beğenmediğiniz yerlere çarpı işareti koyun.’

Ertesi gün resim; çarpı işaretleriyle dolar.

Yine aynı öğrenciden başka bir resim yapıp aynı meydana asmasını ister.

Bu defa tuvalin yanında şu not yazılıdır; ‘lütfen hatalı yerleri düzeltin.’

Netice; kimse düzeltmeye yanaşmamıştır.

Kıssadan hisse şudur; karalamak kolaydır ama yapıcı olmak; bilgiözenemek ister.

Sosyal medyada pek çok fikir sergileniyor.

Çok az insan bu fikirlere katkı sunuyor veya teşekkür ediyor.

Çoğunluk; o fikri karalamak ve önereni aşağılamak yolunu seçiyor.

Neden?

Çünkü kendi fikir üretmeyenin yaptığı en kolay şey; yapanı karalamak

Ne zaman iyiliğe örnek paylaşsam; altında çapanoğlu arayan birileri türeyiveriyor.

Ancak daha da beteri ne zaman kötü örnekleri paylaşsam, aynı kişiler, onları savunuveriyorlar.

Elinde kötülük silgisiyle dolaşana önerim; Yapma!

SEN SÜREKLİ KÖTÜLERİ TUTMAK ZORUNDA MISIN?

DEVAMINI OKU

Bana farklı bakış gerek

OYUNCUYU DEĞİL ÖYKÜYÜ DEĞİŞTİR

1-Yeni yolda eski ayakkabıyla yürüme.

2-Değişim zihinde başlar.

3-Aynı kalmak adına her şeyi değiştiren;

4-Değişmesi gereken sensin belki de…

5-Başarısızlığı önce kendinde aramalısın.

Krizler, değişim zamanlarıdır.

Aynı kalamaz, farklı bakış açıları, yeni yollar, yeni insanlar devreye girer.

Özellikle yeni personel alırken, değişim ihtiyacı belirginleşir.

Sorun şudur; farklı bakışı nasıl edinirfarklı olanı nasıl buluruz? 

Zira şirketin kulvar atlayabilmesi için farklı bakış açılarına ihtiyacı vardır.

Farklı olan daima tedirgin eder.

O halde bu korkuları nasıl yeneriz?

Ya yeni gelen benim işimi elimden alırsa?

Ya farklı düşünce şirketin ritmini bozarsa? 

Ya diğerleri etkilenirse?

Tamam kaygılarımız var ama benzer şeyleri duyardinlersolursak; değişimi nasıl yakalayabiliriz ki?

Bir lider, bu sancılı değişimi yönetebilen kişidir zaten.

İhtiyacı olan farklılığı bul ve bünyeye kat.

Değişim istenirken yapılan 3 temel hata; 1-Zihin yapısını sorgulamamak, 2-konfor alanlarından çıkamamak, 3-eski yolda yeni ayakkabıyla yürümek.

Değişim; yönetici veya çalışan değiştirerek değil, zihin yapısını değiştirmekle mümkündür.

Sorun, müdürde değil, senin zihnindedir.

    DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKEN SEN OLMAYASIN?

DEVAMINI OKU

Bizler enayi miyiz?

KURALA UYANI ENAYİ YERİNE KOYMA

1-Vergimi zamanımda ödüyorum.

2-Trafik kurallarına uyuyorum.

3-Çevreyi kirletmiyorum.

4-Ancak kamu, bunları yapmayanları;

5-Sürekli “vergi affı” “varlık barışı” diyerek

desteklerse biz enayi miyiz?

Toplumu uygar kılan, hayatın akışını düzenleyen kurallardır.

Ancak bu kurallar, bazılarına imtiyaz oluşturmamalıdır.

Trafikte kural dinlemeyen, çakarlı aracıyla makas atan, şeridinde gideni enayi yerine koyarcasına kural ihlal eden yığınca kural tanımaz var.

Daha geçen yıl, olur olmazlara geçiş üstünlüğü tanıdılar. 

Ambulanstan öncelikliler var.

Başka bir enayilik, vergi barışında

Ekonomik sıkıntıya rağmen vergisini zamanında ödeyen, borcuna sadık olan, kamu ödemelerini aksatmayanları, ‘afsüre uzatma’ gibi etik dışı kararlarla enayi yerine koyuyorsunuz.

Helal, alın teri ile kazanan, kıt kanaat biriktirenler, ‘varlık barışı’ gibi kuralsızlara ödül veren kamu, dürüste ‘enayi’ demiş oluyor.

Engelli otoparkına araç koyan hadsizlere göz yumarsanız, kadına şiddeti iyi halden(!) salıverirseniz, suyu getiren ile testiyi kıranı bir tutarsanız, bu ülkede dürüst insanları enayi yerine koymuş olursunuz.

Bunu neden yapıyorsunuz?

Bizler, vergi veriyor, kurala uyuyor, dürüst davranıyoruz.

Suçumuz bu mu?

    BİZİ ENAYİ SAYMAKTAN UTANMIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Boğaz tokluğuna çalışmak

GELİR DAĞILIMI BOZULDUĞUNDA…

1-Açlık en büyük kitle imha silahı olur.

2-Toplumsal barış tehlikeye girer.

3-Tok, açın halinden anlamaz olur.

4-İhtişam da sefalet de abartılır.

5-Sistem fakirden alır zengine verir.

Bir ülkede bir kesim sürekli zenginleşiyor, diğer kesim fakirleşiyor ve boğaz tokluğuna çalışıyorsa ülkenin gelir adaletsizliği aşırı artmış demektir.

Boğaz tokluğuna çalışmak asgari geçim standardında yaşamaktır.

Geneli bu halde yaşayan bir ülke; bilime, eğitimeteknolojiye odaklanamaz.

Sadece yaşamaya çalışır.

Gelir dağılımı böylesine bozulunca toplumsal barış da tehlikeye girer.

Komşusu açken uyuyan bizden değildi güya…

Oysa bırak uyumayı, yoksullara aldırmıyoruz bile.

Ülkeye kayıt dışı para girişi arttı ve onun getirdiği sanal bir rahatlık var.

Kimileri konutaraba almaya devam ediyor.

Kimileri de açlık sınırında hayatta kalmaya çalışıyor.

Bulabildiği işte; boğaz tokluğunda çalışmaya razı oluyor.

Hal böyle olunca da orta gelir tuzağında debeleniyor Türkiye…

Hele ki hiperenflasyon var iken gelir dağılımındaki tehlikeli bozulmanın toplum üzerindeki barışı bozan etkisi hesaba katıldığında…

Belli ki daha uzun yıllar kalıcı açlık bizi bekliyor.

Önerim, boğaz tokluğuna çalışmanın sürdürülebilir bir şey olmadığını kavramamız ve tedbir almamız…

  KOMŞUSU AÇKEN UYUYABİLEN MİSİN?

DEVAMINI OKU

Aynı ufka bakmak

ZEYTİNYAĞI İLE SU İŞBİRLİĞİ YAPAR MI?

1-Yapmaz, yapmıyor, yapamıyor.

2-Çünkü özgül ağırlıkları farklı…

3-Üniversite ile sanayi işbirliği yapacaksa:

4-Aynı ufka bakmalı.

5-Kurumsal egolarını bir kenara bırakmalı.

Eğer aynı ufka bakmıyorsak, ayrı yönlerde yol alıyoruz demektir. 

Aynı yöne gitmiyorsak, işbirliği ve işbölümüne gerek duymaz, her birimiz kendi başımızın çaresine bakmak zorunda kalırız.

Tıpkı üniversite ve sanayimiz gibi…

Şu üniversite-sanayi işbirliğini ben, zeytinyağı ile su ilişkisine benzetiyorum.

Aynı kavanoza koyup karıştırsanız dahi; işbirliği-işbölümü üretmek yerine, kimin zeytinyağı olarak üste çıkacağı çekişmesi ortaya çıkıveriyor.

Hal böyle olunca verim alınamıyor, zaman heba ediliyor, kaynaklar israf, umutlar ziyan ediliyor.

Ancak lafla peynir gemisi yürümüyor, işbirliğine muhtaç alanda nal topluyoruz.

Peki, sorun nedir?

Sorun, özgül ağırlıklarının arasındaki fark, aynı ufka bakmıyor olmaları… 

Özgül ağırlık; amaç birlikteliğidir. 

Aynı ufuk; daha iyi bir Türkiye özlemidir. Bilime inanan sanayici azlığıdır.

Endüstriyi küçümsemeyen bilim insanı kıtlığıdır.

Çare

Akıl ve vicdan tutulmasını bir yana bırakmak, işbirliğine gitmektir. 

YÖK başka çaresi…

DAHA İYİ BİR TÜRKİYE TALEBİNİZ YOK MU?

DEVAMINI OKU

Borç kamburunu büyütme

BORÇLANMANIN 5 ŞARTI

1-İhtiyacın olmayanı alma

2-El parasıyla borçlanma

3-Ödeyemeyeceğine talip olma

4-Borcun maliyetini hesapla

5-Acil durum planı hazırla

Borçlunun ödeme kolaylığı, Alacaklının sabrı olsun.

Kambur; insanda isim bulur, eşyaya yansır eğri, büğrülüğü…

Eşyada dışarıya taşan eğrilik, onun kamburudur.

Yakışabilir.

Zira düzü eğip bükmek, maliyettir de…

Deveye kamburu yük değildir.

Hatta ona kambur değil, hörgüç der.

Hele ki iki tanesini birden taşıyan çift hörgüçlüye, daha çok kıymet biçilir. 

Kamburuonun su deposudur

Ancak kambur aslında derttirsırta binmiş yüktür.

Taşınması çok zor, saklanması imkansız olandır.

Sırtı düz olanı hayatın yükü kadar, zaman değirmeni de kambur yapar. 

Çok çalışır kamburu oluşur, dert altında ezilir, kamburu çıkar.

Kambur kambur üstüne gelir bazen belâlar… 

Gelip de kalan derdin adı kambur olur.

Bir insanın mali kamburu; borcudur.

Ele güne borçlandığıdır.

Bir şirketin kamburu, üzerine binen taşıyacağından  fazla olan finans yüküdür.

Bir ülkenin kamburu, cari açığıdış-iç borcudur.

Borç, yiğidin kamçısı olsa da fazlası yiğidi yaralar hatta öldürebilir.

Şu anda neredeyse herkes, bir diğerine borçlu ve herkesin sırtı borç kamburunda.

Tehlikeli gidişat! 

BU KADAR BORÇLA HANGİ YİĞİT YAŞAYABİLİR?

DEVAMINI OKU

Kriz amortisörleri

TOPLUMSAL DAYANIŞMANIN 5 FAYDASI

1-Krizlere karşı durabilme yetisi.

2-Dış şoklara direnç.

3-Hasarı hafifletme.

4-Krizden daha çabuk çıkma.

5-Kriz çıkaranları defetme.

Krizle gelenler krizle giderler

Türkiye’yi krizlere ve doğal afetlere karşı koruyan dört önemli amortisör var.

Bunlar;

1-rıza ve kadercilik duygusu,

2-aile içi yardımlaşma,

3-coğrafi zenginlikler ve

4– sosyal devlet çalışmaları.

Kriz amortisörleri kavganın döğüşün içinde kaldığında, ülke gündemi birlik ve beraberlikten uzaklaştığında devreye girer.

Ancak bu dönemlerde bağrış çağrış sırasında amortisörlerimizi unutabiliyoruz.

Oysa süreçler, tepeden tabana, leviathan (kadiri mutlak) bir anlayışla yürümüyor.

Birbirinden farklı ve çelişen milyonlarca bilgiyi yönetmek için hiyerarşik bir bilgi katmanı değil, network içinde rütbesiz bilgi yönetimi gerekiyor.

Yangınlar, sel felaketleri, musilajlar, salgın hastalıklar, ekonomik krizler, depremler sürdükçe doğa; daha fazla isyanla geliyor.

Belli ki gelmeye devam edecek.

Biz doğayı çoraklaştırdıkça, doğa bozulan iklim dengesiyle, sarsıntıları ile bizleri uyaracak, daha fazla sıcak olacak, daha fazla kuraklık hissedilecek.

Kriz amortisörlerimizi bu gibi zamanda hatırlarsak toplumsal barışı koruyabiliriz.

SENİN KRİZ AMORTİSÖRLERİN NELERDİR?

DEVAMINI OKU