Proje mi öykü mü?

PROJE GEREKLİDİR AMA ÖYKÜ VAZGEÇİLMEZDİR
Tarih, öykü oluşturamayanların sadece projeyle var olamayacağını söylüyor bize.
Kentler de gelecek öykülerini projelendirerek tarih sahnesinde kalabilirler.

Her kentin bir öyküsü var. Hele ki bu öykü, uygun dille anlatıldığında, başkalarının da ilgisini çeker.

Rekabetin ülkeler kadar kentlerin yarışına dönüştüğü dünyada bu öyküleri bir arada duyabileceğiniz yerlerden biri de sıkça katıldığımız MIPIM gibi gayrimenkul fuarları…

Baharın bu mevsiminde Fransa’nın Cannes kentinde buluşan gayrimenkul profesyonelleri ve inşaat sektörü temsilcileri, belediyeler, tasarımcılar; bu fuar aracılığıyla kendinin, kentinin öyküsünü sunar. Ortak payda, kentlerin yarınıdır ve bu yarın, katılımcıların zihninde olan bitendir.

Fuardaki stantlar da zaten bu öykülerin vücut bulduğu yer olur. Bizim sorunumuz; elimizde öyküleştirecek yüzlerce renk var ama bunu görsel şölene dökemiyoruz.

Onların başarısı; son derece sınırlı öykülerini muhteşem hikâyeye dönüştürüp sunabilmeleri…

Sonuçta en başarılı proje dahi, bunu bir öyküye oturtmadığı z      zaman “hikâye” oluveriyor.

SENİN ÖYKÜN NEDİR?

DEVAMINI OKU

Google’da Turkey ara ilk 30’da hindi geliyor

TÜRKİYE Mİ TURKEY Mİ?
Google’a “Turkey” yazınca ilk 30’da ülkemiz değil;
hayvan görselleri geliyor.
Bu derece beceriksiz bir marka yönetimi var ülkemin.
Hindi yaygınsa kullanalım mı?

Her gün milyon kere girip çıktığımız internet kapısı Google arama motoruna ‘Turkey’ diye yazınca gelen fotoğraflara bakın; ilk 30’darkiye değil hindi görselleri gelecektir.

Peki, neden sizce? Çünkü ülkemizin tanıtımında aczimiz söz konusudur. İtibar yönetiminde beceriksizliğimizin ilanıdır.

Bu arada Turkey (hindi) yerine Türkiye kelimesi kullanılsın gayreti var. Gördüğüm şudur; şayet ülkemizi küresel arenada tanıtmakta beceriksizliğimiz ortada ise mevcut durumdan yararlanabilir miyiz? Birleşmiş Milletler’de 196 ülke var ve İngilizce’de hayvan odaklı yalnızca Türkiye.

Hindi aslında Amerikan yerlisi bir hayvan. Hatta sembol olarak almak isteyince ‘Türkiye ile karışır’ diyerek kartal kullandılar. Acaba biz hindiden utanmak yerine onun yaygın kullanımından yararlanıp ülke tanıtımında daha akıllı adımlar atamaz mıyız?

TURKEY KELİMESİ ARAYINCA HİNDİ YERİNE TÜRKİYE GÖRÜNEBİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Denizlerimizden henüz tam yararlanamıyoruz

DERYA İÇREYİZ DERYAYI BİLMEYİZ
İstanbul Boğazı, nehir-deniz formundaki yegane yer.
Haliç’i de cabası.
Ancak ulaşımda dahi denizden yeterince yararlanmıyoruz.
Oysa Mavi Vatan zenginliklerle dolu.

Üç tarafı denizlerle çevrili bu coğrafyada, kişi başına balık tüketiminin az oluşundan yakınır dururuz.

Dört tarafı da sorunlarla çevrili ülkemizde denizdeki zenginliklerimizi yeterince araştırdığımız söylenemez.

Denizlerimizi de katarak Mavi Vatan kavramını henüz yeni yeni kullanmaya başladık. Denizlerimizi sadece dış politika değil zenginlik alanımızdır. Doğu Akdeniz’de sondaj yapan gemilerimiz yeni enerji kaynağı arıyor ama bu yetmez.

Denizlerimizden sadece balık değil, her türlü zenginliğin daha yoğun ve bilimsel araştırılıyor olması umut vericidir.

Bana göre Türkiye, tarım gibi temel alanlarda olduğu gibi denizlerde de potansiyellerini yeterince kullanmış değil. Sözün özü; deniz kartımız henüz elimizde. Bu kozumuzu hayata geçirecek güce her bakımdan erişmiş durumdayız.

Denizlerimizin barındırdığı potansiyeli girişimcilerimizin dikkatine sunarım.

DENİZİN FARKINDA MIYIZ?

.

DEVAMINI OKU

Turizmde nicelik tamam Şimdi sıra niteliğe geldi

TURİST BAŞINA DAHA ÇOK HARCAMA
Turizm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gelişen bir sektör.
Tarihi doğası kültürü tesisleriyle ülke turizmde nicelik sahibi.
Ancak bu yetmiyor, nitelik kazanmalıyız.

Akdeniz Turistik oteller ve İşletmeciler Birliği AKTOB’un geleneksel Resort Turizm Kongresi’nin 8’incisindeyiz. Başkan Erkan Yağcı; ‘turist başına daha fazla gelir için gayret ediyoruz’ diyor. Ülkeye döviz kazandırıcı sektörün büyümeye verdiği katkı hesaba katılırsa bu, hayati bir konu.

Bundan 20 yıl önceyi hatırlıyorum. ‘10 milyona doğru Antalya’ konulu konferansta tüm eski turizm bakanları ile kente daha fazla turist nasıl çekebiliriz diyorduk. Şimdi 20 milyona doğru Antalya söz konusu. Ancak biliyoruz ki sayı kadar turist başına harcamayı daha da artırmak gerekiyor.

Nicelik sorununu çözebilmiş olmanın verdiği özgüven ile bu kongrede, nitelikli turizmin çareleri aranacak. Marka konaklama tesisleri yanı sıra daha fazla kazandıran turizm çeşitliliği ve kalite boyutu masaya yatırılacak. İhracatta olduğu gibi turizmde de kârlılık konuşabiliyoruz artık.

                 TURİZMİN HAMALI MI EFENDİSİ MİYİZ?

DEVAMINI OKU

İstanbul Markası

KITALAR KAVŞAĞINDA KADİM KENT
İstanbul, en güçlü markamız.
Tarihi, coğrafyası, yerel kabiliyetleriyle dünyanın ilk 10 kentinden biri.
Ancak onu markalaştırmak için daha fazlasını yapmamız gerek.

Şu anda yeryüzünde 1 milyon yerleşke var. 18 bini turizm varış noktası… 1000 kentin 100 yıldan daha uzun tarihi var.

1000 yıldan eski kent sayısı ise 100. İstanbul bu 100 kent arasında ve konumu giderek yükseliyor. Bir kenti tarih sahnesinde var eden 3 temel dinamik görürüz. 1-doğal kaynaklar, 2-tarihi kültürel miras ve 3– yerel kabiliyet…

İstanbul’da 3’ü de var ve bu yüzden kadim kent. Ancak henüz hak ettiği marka değerine sahip değil. Tam da bu amaçla Marka Konferansı, 20’nci yılında İstanbul’u markalaştırmayı seçti. Başkan Ayşegül Yürekli Şengör; ‘5 yıl boyunca İstanbul’u markalaştırmaya odaklandık’ diyor.

3 temel nokta işlenecek: 1-Kültür Sanat, 2-Dijital Dönüşüm, 3– Çevre…  Konferans heyeti bu yıl ilk kez bir İstanbul şarkısı da besteletti. Yabancı sürpriz sanatçı ve Yalın’ın seslendireceği şarkı; kavuşturan, birleştiren temada olacak.

Tıpkı kıtalar kavşağındaki İstanbul gibi… Başka İstanbul yok ve bu marka bizim.  SİZ İSTANBULLU MUSUNUZ?

DEVAMINI OKU

Olmayan başarıyı plaketle ödüllendir

PLAKET SEKTÖRÜ TAM GAZ
Ortada ödül hak edecek başarı yok ama birbirimize plaket verip duruyoruz.
Plaket; itibar açlığımızı belki giderebilir fakat değer üretmez. İsraf kalemidir.

Büyüme hızı gerilediği yıllarda plaket sektörü patlar.

Bir bakıma “olmayan başarıya ödül” diyebilirsiniz buna…

Bir tür ritüeli vardır. Plaket veren ve alan yan yana durur, Sağ eller tokalaşırken sol eller üzerinden; plaket ötekine devredilir. Fotoğrafçı deklanşöre dokunurken orada hazır bulunanlar ellerini çırpmak suretiyle alkış sesi çıkarır.

Peki bu ritüel, hangi inancın ibadetidir veya ne gibi değer üretir? Cevap vereyim; itibar açlığı çekenlere iyi gelse de hemen hemen hiçbir değer üretmez, aksine inancımız bağlamında israftır ve haramdır. İtibar açlığımızın, plaketi üretenlere ciro ve iş ürettiği doğrudur. Değer üretmeyen bu kötü alışkanlık, başarı kavramını da ayağa düşürüyor.

Geçtiğimiz yıllarda tasarruf tedbirleri kapsamında kamuda plaket verilmeyeceği karara bağlanmıştı. Ama yürümedi. Şimdi makam odaları, olmayan başarının ödülleriyle dolu…

           GELMİŞKEN; BİR PLAKET ALMAZ MIYDINIZ?

DEVAMINI OKU