Şimdi gayret zamanı

İHRACATIN HAMALI DEĞİL EFENDİSİ

1-Biz plastiğin kilosunu 3’dan $’dan

2-Japonya 13 $’dan ihraç ediyor.

3-Aradaki fark Ar-Ge gayreti.

4-Biz de inovasyona başladık ama

5-Yetmiyor, gayreti artırmak gerek.

Teknoloji gruplarına göre kapasite raporuna bakıyorum.

Her 100 kapasitemizin ancak %2.31’i ileri teknoloji

Gerisi? Yüzde 23.41’i orta-ileri teknoloji, %31.57’si orta-düşük teknoloji ve%42.71’i düşük teknoloji…

Bu kapasite dağılımıyla ihracatın hamalı olunur, efendisi olunamaz.

Türkiye, inovasyon kelimesini ezberledi. Yenilikçilik alanı hızla doluyor.

Yığınca KOBİ, savunma sanayi gibi ileri teknoloji için üretim yapıyor. Teknokentler, Ar-Ge merkezleri de yüzlerce bilim insanımızı çalıştırabilir hale geldi.

Ancak son 20 yıldır gelebildiğimiz nokta da ortada. Yüzde 2.31’lik ileri teknoloji kapasitesiyle kazandıran mal üretemezsin.

Derin uzay madenciliği yapamazsın, robot biliminde ilerleyemez, sağlıktan tarıma, ileri teknolojinin sunacağı nimetlere ulaşamazsın.

Bize gereken; gayrettir. Fakat bu gayret, kendi alanımızda ar-ge kadar; işbirliği ve işbölümü ile sağlanabilecek.

Zira sadece Ar-Ge yetmiyor, yeniliğin hayata geçirilmesi için bunu bir ekosistem içinde var etmek gerekiyor.

GÜÇLERİMİZİ BİREŞTİRSEK?

DEVAMINI OKU

İnovasyon manifestosu

İCAT ÇIKARIYOR AMA UYGULAMIYORUZ

1-Buluş hızında 10 yıl öncesinden ilerideyiz

2-Kötü haber, buluşçulara bakışımızda…

3-Bunu değiştirmez isek, başarı olmaz

4-İcat çıkaranı sevmiyoruz

5-Oysa desteklemeliyiz

1.Buluşçuluğun karşısındaki en büyük engel; “icat çıkarma” direnişidir, bu kültürel kodu değiştirin.

2.İnovasyon tam olarak “eski köye yeni adet” getirmektir. Bun yapanları düşman kabul etmeyin.

3.Sıra dışı olmak adına sıradan işlere prim vermeyin.

4.Buluşçuluğa; “farklı olanı cezalandıran” insan kaynakları birimlerinizi sorgulayarak başlayabilirsiniz.

5.Yeni bir iş fikri, ürün veya süreç önerilerini, saçma sapan olsa dahi, aşağılamayın, aksine; ödüllendirin.

6.Komşunun tavuğuna “kaz” demeden önce kendi kümesinizdeki buluşçuları bulup çıkarın.

7.AR-GE birimindekiler; “sabah 9 akşam 6” mesaisine, kılık kıyafet şekilciliğine mahkûm etmeyin.

8.Sizden farklı olanı dün; “yok ediyordunuz” zira varlığınız için tehdit oluşturuyordu.

9.Bugün onlara “tahammül” ediyorsunuz. Çünkü gerekli

10.İcat çıkaranlarını tüm benliğinizle benimse, sev.

     İNOVASYONA İÇTENLİKLE İNANIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

KOBİrleşin büyüyün

İŞBİRLİĞİ İŞ BÖLÜMÜ ŞART

1-Türkiye KOBİ cenneti

2-Ancak her biri başına davranma sevdalısı

3-Oysa dünya işbirliği iş bölümü yapmayanı yaşatmıyor

4-Bize ölçek ekonomisi şart

5-OBİ’leşmeliyiz

Anadolu Kaplanları; üzerine düşeni yaptı. Yerel kalkınmanın dinamosu, ihracatın akıncısı, ekonominin can simdi oldular.

Rahmetli Özal’dan sonra başlayan ihracata dayalı dışa açık büyüme sürecinde, KOBİ sayesinde Anadolu’nun gücü fark edildi, krizlerden çabucak çıkmamız temin edildi.

Ancak şimdi Türkiye, farklı vitesteÖlçek değişti, işler daha karmaşık hale geldi, küresel rekabetin şartları çetinleşti.

Hal böyle olunca Anadolu Kaplanlarının “aslanlaşma” zorunluluğu doğdu. Artık örgütlü ve ölçekli yapılardan geliyor. Kaplan, hayatta kalma stratejisiyle var olur.

KOBİ’ler ve Anadolu sermayesi, darbelere rağmen yok edilemedi ve rüştünü ispat etti. Fakat şimdi bize aslan gerekiyor.

Aslan, bir arada yaşayan, avlanma dâhil her adımında strateji geliştiren, sosyal zekâsı yüksek ve en vahşi ormanda dahi “kral” işler yapan örgütlenme biçimidir.

Son 25 yıldır hep aynı şeyi haykırıyorum; Anadolu’nun tüm KOBİ’leri…

Birleşiniz, kurumsallaşınız ve OBİ’leşiniz

         KOBİ’LER; BÜYÜMEK İSTEMİYOR MUSUNUZ?

DEVAMINI OKU

Alın teri akıl teri

AKLINI KULLAN KORKMA BİTMEZ

1-Akıl teri dökecek yetenekleri bulmak kolay mı?

2-Vasat zekânın üstün yeteneği keşfetmesi mümkün mü?

3-Zeki insanlarımız için neler yapmalıyız?

4-Bize cevaplar lâzım.

5-Aklını kullanıyor musun?

Alın teri kutsaldır ancak akıl terinin alın terini sömürdüğü bu çağda akıl teri daha da kutsal hale geliyor.

Ülkemizin alın terini, akıl teriyle örtüştürmeye dünden daha fazla ihtiyaç duyulan çağda yaşıyoruz zira…

İhracatın hamalı değil efendisi olmak istiyorsak, kurala uyan değil kural koyan olmak istiyorsak, nicelik ve cirodan değil nitelik ve kârdan yürümek istiyorsak, alın teri şart.

Peki, alın teri ile akıl teri arasındaki katma değer farkı ne kadardır dersiniz? 

Otomobil ve bilişim üzerinden örnek; 1990’da Detroit’in ilk 3 devinin Pazar değeri 36 milyar $ idi ve bunu 1,2 milyon alın teriyle sağlıyorlardı.

2014’e geldiğimizde Silikon Vadisi’nin 3 bilişim devinin Pazar değeri 1 trilyon $ idi ve bunu yalnızca 137 bin akıl teriyle sağlamışlardı.

Katma değer farkına bakın; alın terinin uç noktasında kişi başına ancak 30 bin $ üretilebilirken, akıl teri sahibinin tek başına üretime katkısı 7,3 milyon dolar.

Yalnız alın teri yetmeyebilir.

         AKLIMIZI FARKEDECEK KADAR AKILLI MIYIZ?

DEVAMINI OKU

Overlokçudan modaya

SABREDEN DERVİŞ MARKAYA ERMİŞ

1-Şirketlerin marka olmak için yürümeyen bir planı var

2-Sorun, plana sadakat olmayışı

3-Oysa marka başarısı strateji kadar sabırdan

4-Bugün ürün yarın marka olmaz

5-Marka zaman alır

Teşvik; can suyudur. Neyi beslersen onu geliştirirsin.

Eskinin vahşi sulama anlayışındaki teşvik anlayışı çoktan tarih oldu. Sonrasında gelen yağmurlama yönteminde bölgeler ve sektörler teşvik edildi. Bizler modern teşvik sistemleriyle katma değeri yüceltme esasını benimsedik.

Ancak uygulama sürecinde gördük ki hak edene değil, hack edene (vurup alana) gidiyor teşvikler. Ağlamayana meme yok misali, Türkiye için gerekli olan değil de sesi çok fazla çıkan yararlanıyor teşviklerden. Misal kilosu 2,5 $ tişört ihraç eden de daha fazla üretim için teşvik peşinde.

Oysa katma değer, kilosu 85 $ moda ve markadan geliyor. Hal böyle olunca overlokçuları modacıya dönüştürmenin teşvik üzerinden bir yolunu bulamadık. İnovasyon lafını pek sevdik ama gereğini yapamadık.

Marka için gayretimiz bizi Turquality çözümüne getirdi.

Ancak küresel marka üretme yolunda parlak başarı örneklerimiz az. Bize gereken plan yanı sıra bir stratejiye sadakattir. Fakat sabrımız yok. Marka sabır işiyse;

SİZDE SABIR VAR MIDIR?

DEVAMINI OKU

Yarınını merak et

YARIN HİÇ KİMSEYE VAAT EDİLMEMİŞTİR

1-Ancak onu hak edene ikbal sunar.

2-Çünkü kendini; yarınında şekillendirmiştir.

3-Yarını merak eden biri;

4-Kendi yarınını inşa ederse, yanılmaz.

5-Değilse, fal sana ne yapsın?

Vizyon, yarına dair bir öyküdür. Yarın kaygısı, gelişme sancısı çekmektir. Tomurcuk derdi olmayana “odun” deriz.

Bir sonraki adım, insanın merak repertuarında daima başyapıttır. Yarın, bilinmezdir. Ama kestirilebilir. Yarını kestirmenin en güvenilir yöntemi ise onu inşa etmektir.

Peki, firmalar ve bireyler, gelecek öngörüsü yaratmaya nereden başlamalı?  “İşe, yarını düşünmekten başlamalı.”

Yarını düşünme noktası, sanıldığı kadar da kolay bir şey değil.

Öncelikle bugünü yarına uzatırken kullandığımız paradigma, genelde bize “kullanılmış bir gelecek” sunuyor.

Oysa yarın, başka bir düzlemde oluşuyor. Attila İlhan’ın “ben sana mecburum” derken mırıldandığı gibi; “sana kullanılmamış bir gök getirsem…

Birçoğunun daha önceden tükettiği düşünceleri ve imajları kullanıyor olmak, acaba bir “yarın” mıdır? Değildir.

Yarını tahmin ederken bugünü “dönüştürmeden” geleceğe taşıma gafleti vardır.

Yarını düşünmeyen ulusların, kurumların bireylerin yarını

        olamaz. KENDİ YARININI DÜŞÜNÜYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Zihni fakir olana ilham konuk olmaz

İLHAM KAPISINI ARALAYAN 5 YOL

1-Kelime dağarcığı geniş olanın ilhamı da geniş olur

2-Zihni fakir olana ilham gelmez

3-Yoğunlaş, ona davetiye çıkar

4-Anlıktır, geldiğinde; not al

5-Kırıntıdır, varlığını hissettirir; sen hazır ol

Cemal Süreyya; ‘ben günde 24 saat şiir düşünürüm’ derken hayatı kelimelerle gördüğünü anlatır.

Arayışın olduğu bir noktada durur ilham…“

Bu kolay olmayacak ama başarabilirim” dedirten…

Hayatımıza güven, kararlılık, mutluluk, tatmin, huzur getiren…

Kökü; Arapça “birden yutmak, içmek” anlamındaki “lehm” kelimesine dayanır.

Yutturmak demektir. Yutturulan ama 5 duyu dışında oluşan bilgi veya fikir anlamı taşır.

Herkesin aslında bir ilham çeşmesi vardır.

Zihnin dayadığı, bazen kana kana bazen de damla damla içtiği bilgi kaynağı…

Göz görmemiş, kulak duymamış, dil tatmamış, deri hissetmemiş ve burun koklamamıştır. Buna rağmen zihinde belirmiştir o bilgi

Aslında zihnin hafızamız içinde dolaşırken derlediği şeylerin bütünüdür ilham.

Neticede ilham, zihne verilmiş bir sadakadır. O sadakaya hazır olana gelecektir bu ödül.

         ANADİLİNİ KAÇ KELİMEYLE KONUŞUYORSUN?

DEVAMINI OKU

Emeğin karşılığı var

EMEĞİN 5 ÖZELLİĞİ

1-Ödülün hakkedilmişidir

2-Ganimet değil, helal kazançtır

3-Emeksiz yemek olmaz

4-Olsa da her öğün olmaz

5-Emeğe saygı duyan kazanır, kazandırır

Uğruna emek verilmemiş her kazanç, kolay harcanasıdır.

Bir amaca yönelik harcanana güç… İnsanın bilinçli olarak giriştiği çalışma süreci. Beden veya zihin ile bir hedefe ulaşmaya yönelik gösterilen gayret.

Bir şeyin yapılmasına, bir eserin ortaya çıkarılmasına sarf edilen çalışma süresi.

Emeğin karşılığı vardır. Boşa harcanmış emek dahi, bunu sarf edene bedensel performans, ruhsal olgunluk kazandırabilir. 

Emek çekilmiş her şey, olduğundan da değerli hale gelir.

İster özenle örülmüş bir duvar, ister özenle davranılmış bir ilişki, emeğin ödülüyle gelir. Bu da mutluluktur.

Yunus Emre, atandığı kadılığı terk ederek Taptuk’un dergahına 15 yıl odun taşıdı. Hepsi düzgün, budanmış idi.

Taptuk sordu; –Yunus, bunların eğrisi yok muydu? Cevap;, en yüce emeğin tanımıydı; –Bu kapıya eğri odun yaraşmaz.

Bu menkıbede dahi emeğin bir rızaya talip olduğu görülür.

Nitekim Yunus;  emeksiz yemeği dörtlükleştirir; “emeksiz zengin olanın / Kitapsız bilgin olanın / Sermayesi din olanın / Rehberi şeytan olmuştur.”

        EMEĞİN HAKKINI VERENLERDEN MİSİN?

DEVAMINI OKU

Çözümsüzlük bir zamanlama sorunudur

ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN GÜÇLÜ YANLARI

1-Zihni uyandırır

2-Öğreticidir

3-Zıplama enerjisidir

4-İçinde çözümü barındırır

5-Yeni keşifler sağlar

Çözümsüzlük; kelime olarak da içinde ‘çözüm’ barındırandır. Çözümsüzsen çözüm sensin

Çözümsüzlük; Hiçbir sonuca ulaşamama hali… 

Bir sorunun halledilemeyişi…

Ortadaki engelleri kaldıramamak

Bir denklemde, bilinmeyenlerin yerine konulduğunda, eşitliğin sağlanamaması. Verilen denklemi eşitleyememesi

Çare ararken tıkanıp kalmak…

Çaresiz kalmak, yol yöntemsizlik;

Kahpe Felek Sana N’ettim N’eyledim / Attın Gurbet Ele Parelerimi / Akıbeti Beni Sılamdan Ettin / Kestin Mümkünümü Çarelerimi.”

Çözümsüzlük, bir zamanlama sorunudur. Şu an için vardır ve sonrasında bir başka zihin, onu yok edecek, dert ne ise çözümünü bulacaktır.

Sonuçta hayat, kalıcı çözümü olan geçici durum ise çözümsüzlük, bunu kalıcı hale getiren ama seni de sonlandırandır.

Çözümsüzlüklerine iyi bak, zira çözüm orada yatıyor olabilir.

İçine dalsan da onu inkâr etsen de çözümsüzlük; kelime itibarıyla içinde daima  “çözüm” barındırandır.

       ÇÖZÜMSÜZSEN ÇÖZÜM SEN OLABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Yetenek tohum gibidir

YETENEĞİ GELİŞTİREN 5 ADIM

1-Mevcut olanla yetinmemek

2-Güçlü çalışma disiplinine sahip olmak

3-Sürdürülebilir gayreti olmak

4-Öğrenmeyi sürekli hale getirmek

5-Doğal beceriyle yükseleceğin alanlara yönelmek

Yetenek, içimizde uyuyan tohum gibidir. Uyandırır ve beslersen çınar olur. Değilse varlığını bilmeden ölür gidersin.

John Locke, insanın boş bir çerçeve olarak dünyaya geldiğini savunur. Boş çerçeve, yeteneklerle çevrelenmiştir ama toplum ve ortam, o çerçeveyi doldurur.

Ya bir şahesere çevirir veya karalamalarla dolu bir tuval olarak kalır.

Tartışma, yeteneğin doğuştan gelip gelmediğidir. Gelen kısmı da var fakat geliştirilen kısmı, daha önemlidir.

Erken yaşta fark edileni makbuldür. Çünkü her yeteneğin bir olgunlaşma süreci vardır.

Doğuştan gelen olağanüstü yetenekleri fark edecek çevre olmalıdır ki ona yetenekli diyebilmeli insan… Herkesin sağır olduğu bir toplumda güzel ses yeteneği ölüp gidecektir.

Neticede; yetenek, peşinden koşulası bir şeydir. Onu önce sen keşfedeceksin. Geç fark edilenine, ziyan olmuş yetenek denir.

Neye yatkınsan, bırak ona aksın ruhun

Bırak aklın kayıp gitsin yeteneğin; bedeni onu izler nasılsa…

       YETENEKLERİNİ FARK EDEBİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU