İnancı büyük olanın sınavı da büyük olur

SINAVIN 5 KURALI

1-Hayat, sınavlar bütünüdür

2-Bela seni kendine yaklaştırıyorsa; sınavdır

3-Bela seni senden uzaklaştırıyorsa; ceza

4-Yoklukla sınanmak kolaydır

5-Varlıkla sınav en zor olanıdır

Sınav: Bilgi, başarı, gayret, azim, birikim durumunu ölçmek.

İmtihan, derece tayini için yöntemdir.

Tehlike, gücü imtihan eder. Zenginlik, ihsanı imtihan eder.

Sadakat, aşkı imtihan eder.

Ahlak, erdemin sınavıdır. İstekleri ile arasında olanlar, sınavda olacaktır.

Yoklukla sınanmak kolaydır. Yoktur, yapamazsın, en fazla isyan eder, şükrü unutursun. Sınavın zoru; varlıkla yapılır.

Güç aktarıldığında bunu nasıl kullandığı gözlenir. Yoklukta mağdur olan çoğu kişi, varlık sınavını kaybetmiş ve gaddarlaşmıştır.

Kişi, daima en sevdiğiyle imtihan edilir. İsteğiyle sınanır, arzularıyla denenir, hevesleriyle ölçülür, sözüyle biçilir.

Eğer başına bir dert geliyorsa, unutulmadığını düşün ve sana sınav hakkı verildiğini hatırla…

Şükret ki sınava kabul edildin ve sana başarma şansı tanındı.

Kader der geçersen sınavda kopya çekmiş sayılırsın, tüm doğruların silinebilir.

       SINAVDAN GEÇTİĞİNİN FARKINDA MISIN?

DEVAMINI OKU

Öğüt verme, öğüt ol

ÖĞÜT VERİRKEN DİKKAT

1-İstenmeden öğüt verme

2-Sıkça öğüt verme

3-Senin tutmadığın öğüdü verme

4-Hayatın, davranışın öğüt olsun

5-Nasihatin kötülük barındırmasın

Şeytan da öğüt verir, unutma.

Öğüt isteyene Mevlana’nın cevabı; öğüt verme sen öğüt ol.

İstenmeden verilen öğüt, faydasızdır. Öğüt vermek yerine öyle yaşa ki halin, hayatın öğüt olsun. Bilgeler; fazlaca öğüt vermekten kaçınırlardı. Zaten hayatları öğüt olurdu.

Bozdoğan Zeybeğinden sevdiğim mısralar; ‘İmanım dağlar Bozdoğan’ın söğüdü / Çok verdiler tutamadım öğüdü…’

Biri, İbn Haldun’a sordu: –Çocuklarımızı nasıl terbiye edelim? İbn Haldun Dedi ki: –Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Zira zaten size benzeyeceklerdir… Kendinizi terbiye edin yeter…

Çocuk, aldığı öğütle değil gördüğü hayat ile terbiye olur. Şair Nedim’e şimdi kulak verelim; ‘

Sözü az söyle, ağır söyle Nedim’a ki sühan / Zer gibi sayılı, gevher gibi sencide gerek.’

Anlamı; !Sözü az ve ağır söyle ki Nedim, altın gibi sayılı, inci gibi değerli olsun.’

Verdiğin öğüdü sen tutmamışsın, yaptığın nasihatte samimi değilsin, nasıl tutulur ki nasıl buna uyulur ki…

Oysa altın değerinde olan öğüt, senin bizzat öğüt gibi yaşamandır.

        ALTIN GİBİ ÖĞÜDÜ REDDEDEBİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Gaflet sonrası dalalet

GAFLETİN 5 SONUCU

1-Güvendiğin dağa kar yağabilir

2-Sorgulamaz, yeniden güvenirsin

3-Gafletin sonrasında dalalete dönüşür

4-Dalaletin de kendine ihanete varır

5-Tedbirsiz tevekkül; yıkıcıdır

Güvenmek; İnanma ihtiyacının var ettiği duygu…

Birine, bir şeye, bir ideale, davaya bağlanma hissi… İnsanların birbirine güveni, değerler toplumunu oluşturur.

Yasalar bu değerlerin ifadesidir. Kırmızı ışık her birimizin zihninde “dur” olarak kodlandığında, yaya kaldırımında dururuz.

Bize yeşil, araçlara kırmızı yandığında ise o araçların duracağından emin oluruz.

Yasalar, onlara uyulduğu için güvenilirdir.

Yönetici, adil davranacağı için güvenilirdir.

Eş, sadakat sözü verdiği için güvenilirdir. İhanet, güvenin kötüye kullanılmasıdır aslında.

Gaflet, güvenin ani kaybı ise delalet, kaybedilen güveni sorgulamadan yenilemek olur.

Güven, bağ kurmaktır. Bağ ile doğar ve bağa hayat verir.

Zayıfladığı yerden bu bağı koparan da odur.

Kendine güvenen birini av yapmak, çok kolaydır.

Körü körüne güvenmek ise av olma riskini tırmandırır.

Neticede güven; kendi varlığını korumak adına zihnin ürettiği enerjidir.

Dalalet ise güven testinden geçememişe güvenmek, yeniden aldatılmaya açık olmaktır.

         SEN GAFLETİNİ YİNELEYELERDEN MİSİN?

DEVAMINI OKU

Fakirler ve doymayanlar

MİDESİ AÇ – GÖZÜ AÇ

1-Fakiri doyurmak kolaydır

2-Aç gözlüyü ise doyuramazsın

3-Asgari gelirden mahrum isen yoksulsun

4-Tevazudan yoksun isen aç gözlüsün

5-Mide fakrı doyar da aç göz fakrı doymaz

Eğer gelirini artıramıyorsan, hanenin geçiminde tevazu gösterirsen, tasavvufun kutsadığı fakir olursun.

Ancak asgari geçimi sağlayacak gelirden mahrum isen, bir istatistikten ibaretsin ve seni yoksula sayacaklardır.

Uyur idik uyardılar / Diriye saydılar bizi / Koyun olduk ses anladık / Sürüye saydılar bizi” der Pir Sultan Abdal; “Pir divanına dizildik / Aşk defterine yazıldık / Bal olduk şerbet ezildik / Doluya saydılar bizi.”

Doluya sayılmak, fakrın zıt anlamıdır. Yeter olmaktır. Tam sayılmaktır, Eksiğe rıza göstermemek, doluya koyamamak, boşa doluvermektir.

Ancak bizim işimiz fakir kelimesiyle ve eksik üzerinden tamam olma arzusunu irdeleyeceğiz.

Alçak gönüllü; fakirliği kabul eden değil, tevazua talip olandır. Kelimeyi takdim tehir edersek gönüllü alçak olur ki hiçbir şey ile tamamlanmayan, her ne verirsen ve gözü fakir olandır.

Midenin fakrı doyurulur da aç gözün fakrını ancak toprak doyuracaktır.

Bu yüzden gözü açık gider dünya malıyla doymayanlar… Onlardan uzak durmalı.

     ETRAFINDA FAKİR Mİ ÇOK AÇ GÖZLÜ MÜ ÇOK?

DEVAMINI OKU

Marketten korkuyorum

ENFLASYONUN 5 SEBEBİ

1-Üretim yetersizliği, verimsizlik

2-Girdi maliyetlerindeki artış

3-Fiyatlar daha da artacak düşüncesi

4-Sattığını yerine koyamama kaygısı

5-Ekonominin kötü yönetimi, kamunun israfı

Bu dönemin sloganı haline gelen “markete gitmeye korkuyorum” enflasyonu ve fahiş fiyatları anlatıyor.

Aldığın hiçbir şeyi aynı fiyata alamamak… Bir yanda ekonominin çok iyi olduğunu, şahlandığımızı söyleyen bir kitle… Bir yanda “markete gitmeye korkuyorum” diyen bir kesim.

Bir hafta alışverişe gitmeyip de uğrayayım diyen; kasiyeri dürtüklüyor acaba fiyatlarda bir yanlışlık mı var diye.

Çok bir değişiklik yok aslında. Maaşlar yılda bir kere zamlanırken market fiyatlarının neredeyse her hafta değişmesinin yarattığı bir illüzyon var sadece.

Daha önce 1 kilo olan pazar ürünlerinin yarım kiloya düşmesi pazarcının fiyatı küçük gösterme gayreti.

Peki, fiyatlar yükselirken kalite artıyor mu? Aranan lezzet ürünlerin içerisinde var mı?

Doğallıktan uzak, yapay gelmiyor mu? Fiyatları artıran nedir?

Denetimsizlik mi? Satıcıların aç gözlülüğü mü? Artan gübre fiyatları, mazot fiyatları, yem fiyatları bu girdilerde yaşanan fiyat artışlarının hiç mi suçu yok?

       SİZCE ENFLASYON NEDEN YÜKSELİYOR?

DEVAMINI OKU

Bu bana lâzım değil

ERDEMLİNİN 5 KAZANCI

1-Haddini aşarsa zıddına döneceğini bilir

2-Erdemin zıddı olan süflilikten uzaklaşır

3-İyiyi doğruyu güzeli bilir, bulur

4-Geçici hazlara gönül vermez

5-Kalıcı mutluluk gelir onu bulur

Erdem külfetini üstlenmek… İhtiyacın varken Hayatın akışında tutkuları dengelemek, büyük önem taşır.

İstekler ile ihtiyaçlar arasındaki ayırt, giderek netleşir ve “bu bana lazım değil” diyebilme yetisi elde eden insan, erdemli kabul edilir.

İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden ayırt edebiliyorsan, erdem külfetini de üstlenmişsin demektir.

Seçilecek temel 3 yol vardır; 1-faziletli, erdemli biri olmak, 2-duruma göre davranmak ve 3-erdemi önemsememek.

Denilir ki yeterince bilgilenmiş ve akli melekeleri yerinde olan biri, vicdan inşa edecek, içindeki var ettiği tanrı sayesinde erdemin sorumluluklarına erişecektir.

Nitekim insan, mutluluğa ancak erdem ile ulaşacaktır.

Erdemsiz mutluluk; geçici hazlar, tutku hezeyanları ve hayatta kalma güdüsünden ibaret olacaktır.

Her erdem, ölçü üzerine temellendirilmiştir. Ölçü; insanın kendine söz geçirebilme yeteneğiyle oluşur.

Had bilmek, erdemin en sık kullandığı sosyal enstrümandır. Haddini bil!

        BU BANA LAZIM DEĞİL DİYEBİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

İnsan ne zaman utanır?

UTANMANIN 5 ERDEMİ

1-Kusur fark edilmiştir

2-Bilgeliğe giden yol utanmadan geçer

3-Vicdan yarasının dışavurumudur

4-Kabahatten ders çıkarılmışlıktır

5-Utanan zulüm barındırmaz

Kalbin diriliği, utanabilmekten gelir.

Kusuru başkası fark edince mi yoksa kişi kusurunu kendi idrak edince mi?

Bu muazzam derinlikli bir sorudur. Başkasının fark ettiği utanç, toplumsal yargılar manzumesinin eseridir, kabahatler kanununa girer, cezası hafiftir.

Zaten utanarak hafifletici indirimlerden yararlanmışsındır.

Ancak kişi kendi kusurunu kendisi fark edip utanıyorsa, bu bilgeliğe giden yolun işaretidir. Tövbekâr olmanın ilk basamağı, yüceliğin başlangıcıdır.

Zira bu insanlar için utanmamak kadar utanç verici hiçbir şey olamaz.

Utanmak, yüreğin tereddüdü, vicdan yarasının dışavurumudur.

Utanma, beynin baş köşesine nakşedilendir.

Sevinci unutursun ama utanç anlarını hayır! Beynin sana onu hatırlatır; bir daha utanılası duruma düşmemen için. S

enin sen kalabilmen için. Hatanın bir maliyeti olduğunu kavraman için…

Müjde bekleyebilir ama utanma, acildir, kalıcı hafızadadır.

Utanan, zulüm barındıramaz. Kalbin diriliği utanabilmekten gelir.

Utanmazlardan sakın kendini…

     SENCE UTANMAYAN BİRİ YÜCELEBİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Beni gücümde dene

GÜÇ KİRLENİNCE

1-Zayıfken adildi, güçlüyken zalim

2-Zayıfken uysaldı, güçlüyken atarlı

3-Zayıfken dürüsttü, güçlüyken değil

4-Zayıfken vefalıydı, güçlüyken vefasız

5-Zayıfken insandı, güçlüyken iblis

Zayıfken insan, daha adildir; zira adalete muhtaçtır.

Çünkü mağdur edilmiştir; “gücün taşrasına” düşmüştür. Adalet talebi, zulme uğramama ihtiyacıyla örtüşmüştür.

Zayıfken insan, üretken olmak zorundadır. Çünkü hayatta kalma repertuarı genişlemiştir, sıra dışı yöntemleri bu refleksiyle daha kolay keşfedebilecektir.

Zayıfken vefalı olmak zorundadır. Zayıflığı doğuran dışlanmışlık , “bir güce vefa göstererek” aşılabiliyordur.

Zayıfken dürüst olmak, fazla bir değer ifade etmez. Dürüst kalma zorundaki biri; karıştırılır ilkeli canlı insanla.

Asıl sınav; güç aktarıp, o insanı gücünde denemektir.

Güçlü insan, bu gücü kullanırken gösterir gerçek kimliğini.

Bu testten geçemeyenlere ise kötü insan diyorum ben. Toplumu kemiren, kamusal alanda sorun çıkaran, işletmede kaynakları heba eden, düzen tanımaz, istilacı ruh hali temsilcileri… Kural ihlali, hak gaspı, sorumsuzluk, ötekine eziyet, çalışanına mobbing, kötülüğünü gücünden alanlar…

    GÜÇ AKTARILINCA KÖTÜLEŞENLERDEN MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

Güven yok ikna yok

İKNA OLMANIN 5 ŞARTI

1-Güvenmelisin

2-Dil birliğiniz olmalı

3-Fayda ortaklığı gerek

4-Fikir olgun, talep uygun

5-Israr etmek ikna getirmez

İkna edemeyen; emir, güç, nüfuz kullanma, satın almayı dener. Aldanma.

Herkes ikna edilemez. Bunun için ikna eden ile ikna edilmek istenen arasında; 1-dil birliği, 2-fayda ortaklığı ve 3-güven olmalıdır.

Güven yoksa, ilk ikisi olsa da işe yaramayacaktır. İnsan güvenmiyorsa, ikna olmaz. Her ne kadar söylenen apaçık gerçek dahi olsa, söyleyene güven yoksa, ikna da olmayacaktır.

Benim karşımdakini ikna etmeye yönelik soru kalıbım şudur; “anlattıklarım sana makul ve inandırıcı geldi mi?

Eğer, “henüz değil” ise cevap, baştan ve daha farklı cümleler ile diğer açılarıyla tekrarlarım.

Cevap hayır ise; devam etmem zira bu ikna girişimi önerimdi ve ikinci kez tekrarım; ısrara girecektir.

Birinden bir şey talep ederken, onu bu talebi karşılamaya ikna etmek gerekecek.

Eğer bu sağlanmamışsa süreç, emir, güç, nüfuz kullanma veya satın almaya dönüşecektir.

Neticede hayat; ikna edilmişliktir. Beden ikna olmamışsa kendini ölüme sunar. İkna etmek için önce kendin kani olmalısın.

Değilse; kırk yıllık kâni; olur mu yani… Kısaca güven yoksa ikna olamaz.

       GÜVENMEDİĞİN BİRİ SENİ İKNA EDEBİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Ceza kalksa da suç yaşar

SUÇ VE CEZA

1-Suç işleyen sevinmesin

2-Ceza er veya geç yoldadır

3-Adalet bir gün ona ulaşır

4-Zalim bedel ödeyecektir

5-Zulüm arttığı yerden kopar

Suçlunun güçlü hale geldiği toplum, çürümeye başlamış demektir.

Hammurabi, bundan 3 bin 800 yıl önce Babil sokaklarına diktiği tabletlerle cezayı tanımlayan ilk kral olmuştur.

Suç tanımları yaparak cezayı yasalara bağlamakla kalmamış, “ben bu yasayı bilmiyordum” bahanesini sonsuza dek ortadan kaldıran; “yasaların biliniyor olması ön kabulünü” icat etmiştir.

Hammurabi’den bir örnekle; hırsızlık, yakalanma halinde suç sayılıyor. Yakalanmayan suçlu kabul edilmediği gibi ceza da gerektirmiyordu.

Cezanın 3 temel işlevinden söz eder çağdaş hukuk; 1-tekrarını önlemek, 2-işleyeni ıslah, 3-toplumu yönlendirme…

Aslında üçü de bir düzenin varlığına ve bu düzenin korunmasına yönelik ruh taşımaktadır.

Neticede ceza kaldırılabilir olsa da suç, insanın içinde sonsuza dek yaşar. Cezası çekilmemiş her cürüm, ya henüz yasayla tanımlanmamış veya henüz ortaya çıkarılmamıştır.

Hiç kimsenin işlemediği suçun masumu sayılmaması tam da bu yüzdendir.

Suçlular bugün ceza görmüyorsa, suçları ortadan kalkmaz.

Adalet gecikebilir fakat suç er veya geç cezasıyla buluşur, ceza er geç gelir.

          BU SUÇLAR CEZASIZ KALIR MI SANIRSIN?

DEVAMINI OKU